Hüsrev Hatemi Kişver'ini anlattı
Ünlü Tıp profesörü, yazar, şair Hüsrev Hatemi son şiir kitabı Kişver'in adının nereden geldiğini, neden böyle bir isim seçtiğini ve kitabın bilinmeyenlerini anlattı.
Kişver, son şiir kitabım, fakat lise ve üniversite yıllarımın şiirlerini de içeriyor. Kişver, "ülke" demek. Bu da amaca uygun düştü. Çünkü, benim şiir ülkemin en kuzeyi olan yaşlılık şiirleri ile, en güneydeki gençlik şiirleri, bu ülkenin kuzey ve güney kıyılarını çizmiş oldu. Orta bölgelerde ise, daha önce yayınlamış olduğum şiir kitapları var.
Kişver adının nerden aklıma geldiği de ayrı bir konu. İkiz kardeşim ve ben, annem tarafımdan, Akaretler'de oturan bir saray emeklisi Kişver Hanım'ın evine götürülmüştük. Bütün siyâhî bacı kalfalar gibi İstanbul şivesiyle ve tatlı konuşan, hüzünlü bir hanımdı. Akaretler'deki dairesi, gün görmüş, fakat halen dar gelirli olan kişilerin evlerindeki asil, fakat kederli havayı aksettiriyordu. Sedef kakmalı bir duvar aynası yanında duran oldukça uzun bir masada, o zamana kadar gördüğüm kuş kafeslerinin en uzunu yer alıyordu. Saraydan hediye edildiği belli olan bu altın yaldızlı kafeste belki on beş kanarya vardı. Bir ağızdan ötüşen kanarya korosundan uzak duran bir anne kanarya, kafesin en uzak noktasında saman çöplerinden yatak yapmış ve yeni yumurtadan çıkmış yavrularını gagalarına, gagasını dayayarak beslemekle meşguldü.
Cumhurbaşkanı, parti üyesi oluşuna değil, insan oluşuna baktım. Şiirlerimde de bazan Orhan Veli, bazan Orhan Seyfi, bazan Ümit Yaşar'lığa özenmeden, hep kendim kalmaya özen gösterdim. Bu sebeple 1968'de yayımlanan ilk şiir kitabımla, 2005'te yayımlanan son şiir kitabımdaki son şiirleri sık sık beraber sunmaktan hiç çekinmedim.
İlk şiir kitabımdan, bu son şiirlere kadar na't ve münacat gibi din geleneğine dayanan şiirlerde, özel adlardan kaçındım. Özel adları vermek, bana gösteriş yapmak gibi geliyordu. Fakat son yıllarda, bana aferin diyecek yaşlı pirler kalmadığı, kendim yaşlı olduğum için, rahatlıkla Peygamberimin adını kullandım. Son şiirlerimde, yirminci yüzyıla pek benzemeyen, ortaya çıkar çıkmaz kendi kurallarını ve kendi olaylarını önümüze çıkarıp duran yirmi birinci yüzyılın, derin etkileri var. Gerçekte yirmi birinci yüzyıl, bana göre 1990'lı yılların başlamasıyla başladı.
Sosyalist (veya komünist) dünyada fırtına gibi âni ortaya çıkan değişim, Körfez Harekâtı, Afganistan olayları ve bu giriş sahnelerinden sonra yirmi birinci yüzyıl başında New York ikiz kulelerinin yıkılışı vs. vs. Hitler devrinde küçüköCelâl İnce, yaşıyorsa seksen yaşını aşmış olmalı. Hüseynî Bakış şiiri, son yıllarda bir sonbaharda, sabaha karşı gördüğüm bir rüyadan uyanışta yazıldı. Hazret-i Hüseyin'i anlatır. Lady Woodbridge'in "Mensur Şiirler" (düzyazı şiirler) kitabı, bir hayal ürünüdür. Mensur şiir denemeleri yapmayı hep isterdim. "Manzum şiirlerim, hep erkek duyarlığı ürünü. Bir de kadın duyarlığı ile şiir denemesi yapayım" diye düşündüm.
1900'lü yılların başında Dublin'de doğmuş Lady Woodbridge hayalimde yer etmeye başladı. 1929'da Dublin'de basılan "Mensur Şiirler" kitabından, çeviri yaptığımı hayal ettiğim beş mensur şiiri, bu kitaba aldım. Tamamen hayali olan bu Leydi, yine hayalimin ürünü olarak Dublin'de gömülüdür.
DERGAH DERGİSİNİN 261. SAYISINDAN ALINMIŞTIR...
Ünlü Tıp profesörü, yazar, şair Hüsrev Hatemi son şiir kitabı Kişver'in adının nereden geldiğini, neden böyle bir isim seçtiğini ve kitabın bilinmeyenlerini anlattı.
Kişver, son şiir kitabım, fakat lise ve üniversite yıllarımın şiirlerini de içeriyor. Kişver, "ülke" demek. Bu da amaca uygun düştü. Çünkü, benim şiir ülkemin en kuzeyi olan yaşlılık şiirleri ile, en güneydeki gençlik şiirleri, bu ülkenin kuzey ve güney kıyılarını çizmiş oldu. Orta bölgelerde ise, daha önce yayınlamış olduğum şiir kitapları var.
Kişver adının nerden aklıma geldiği de ayrı bir konu. İkiz kardeşim ve ben, annem tarafımdan, Akaretler'de oturan bir saray emeklisi Kişver Hanım'ın evine götürülmüştük. Bütün siyâhî bacı kalfalar gibi İstanbul şivesiyle ve tatlı konuşan, hüzünlü bir hanımdı. Akaretler'deki dairesi, gün görmüş, fakat halen dar gelirli olan kişilerin evlerindeki asil, fakat kederli havayı aksettiriyordu. Sedef kakmalı bir duvar aynası yanında duran oldukça uzun bir masada, o zamana kadar gördüğüm kuş kafeslerinin en uzunu yer alıyordu. Saraydan hediye edildiği belli olan bu altın yaldızlı kafeste belki on beş kanarya vardı. Bir ağızdan ötüşen kanarya korosundan uzak duran bir anne kanarya, kafesin en uzak noktasında saman çöplerinden yatak yapmış ve yeni yumurtadan çıkmış yavrularını gagalarına, gagasını dayayarak beslemekle meşguldü.
Cumhurbaşkanı, parti üyesi oluşuna değil, insan oluşuna baktım. Şiirlerimde de bazan Orhan Veli, bazan Orhan Seyfi, bazan Ümit Yaşar'lığa özenmeden, hep kendim kalmaya özen gösterdim. Bu sebeple 1968'de yayımlanan ilk şiir kitabımla, 2005'te yayımlanan son şiir kitabımdaki son şiirleri sık sık beraber sunmaktan hiç çekinmedim.
İlk şiir kitabımdan, bu son şiirlere kadar na't ve münacat gibi din geleneğine dayanan şiirlerde, özel adlardan kaçındım. Özel adları vermek, bana gösteriş yapmak gibi geliyordu. Fakat son yıllarda, bana aferin diyecek yaşlı pirler kalmadığı, kendim yaşlı olduğum için, rahatlıkla Peygamberimin adını kullandım. Son şiirlerimde, yirminci yüzyıla pek benzemeyen, ortaya çıkar çıkmaz kendi kurallarını ve kendi olaylarını önümüze çıkarıp duran yirmi birinci yüzyılın, derin etkileri var. Gerçekte yirmi birinci yüzyıl, bana göre 1990'lı yılların başlamasıyla başladı.
Sosyalist (veya komünist) dünyada fırtına gibi âni ortaya çıkan değişim, Körfez Harekâtı, Afganistan olayları ve bu giriş sahnelerinden sonra yirmi birinci yüzyıl başında New York ikiz kulelerinin yıkılışı vs. vs. Hitler devrinde küçüköCelâl İnce, yaşıyorsa seksen yaşını aşmış olmalı. Hüseynî Bakış şiiri, son yıllarda bir sonbaharda, sabaha karşı gördüğüm bir rüyadan uyanışta yazıldı. Hazret-i Hüseyin'i anlatır. Lady Woodbridge'in "Mensur Şiirler" (düzyazı şiirler) kitabı, bir hayal ürünüdür. Mensur şiir denemeleri yapmayı hep isterdim. "Manzum şiirlerim, hep erkek duyarlığı ürünü. Bir de kadın duyarlığı ile şiir denemesi yapayım" diye düşündüm.
1900'lü yılların başında Dublin'de doğmuş Lady Woodbridge hayalimde yer etmeye başladı. 1929'da Dublin'de basılan "Mensur Şiirler" kitabından, çeviri yaptığımı hayal ettiğim beş mensur şiiri, bu kitaba aldım. Tamamen hayali olan bu Leydi, yine hayalimin ürünü olarak Dublin'de gömülüdür.
DERGAH DERGİSİNİN 261. SAYISINDAN ALINMIŞTIR...