Başmüzakereci Egemen Bağış, müzakerelerle ilgisi olmayan siyasi konuların, Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin tümüne hakim olma eğiliminde olduğunu belirtti.
Egemen Bağış, The Parliament Magazine'de yayımlanan yazısında, Türkiye'nin 1959 yılına uzanan AB üyeliği girişiminden ve ülkenin 2005 yılında üyelik müzakerelerini başlatmasından bu yana, AB'de ve özellikle Türkiye'de birçok şeyin değiştiğini kaydetti.
Bağış yazısında, "Türkiye, üyelik süreci içinde, hukukun üstünlüğünden ekonomiye ve temel özgürlükler ve demokrasiye kadar geniş bir yelpazeye yayılan önemli reformlar üstlendi. Bir yargı reformu stratejisi ile yolsuzluk karşıtı bir strateji başlatıldı. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu'nun günde 24 saat Kürtçe yayın yapması ve TRT'nin yaptığı Ermenice radyo yayını dahil olmak üzere, kültürel haklar konusunda ilerleme kaydedildi" ifadelerini kullandı.
Mecliste kadın-erkek fırsat eşitliği komisyonu kurulduğunu dile getiren Bağış, 12 Eylülde yapılan referandumla 1980 yılındaki darbeden kalan izlerin silindiğini, bunu da Türkiye'yi AB müktesebatıyla daha uyumlu hale getirecek iddialı bir eylem planının izlediğini belirtti.
Bağış, makalede şunları kaydetti:
"Değişiklikler, günlük hayata da işledi. 88 yıllık bir aradan sonra tarihi Sümela Manastırı'nda dini bir tören düzenlendi ve Surp Haç Ermeni Kilisesi'nde düzenlenen başka bir tören, Türkiye'deki Hristiyanlarca ve ayrıca yerel halk tarafından memnuniyetle karşılandı. Hükümet tarafından Roman vatandaşlarla ilgili konulara yönelik bir Roman açılımı başlatıldı.
Ne var ki, müzakerelerle hiç ilgisi olmayan siyasi konular, sürecin tümüne hakim olma eğiliminde. 2005 yılından bu yana 35 fasıldan 13'ü açılıp birisi de geçici süreliğine kapatılırken, 18 fasıl, sadece siyasi sebeplerle hala engellenmiş durumda. Bu nedenle, Türkiye ne yaparsa yapsın, 18 fasılda herhangi bir ilerleme kaydedemiyoruz. Müzakere süreci içinde Kıbrıs sorunu nedeniyle sekiz fasıl askıya alınmış durumda ve Fransa, sözde 'tam üyelik üzerindeki doğrudan etkileri' sebebiyle beş faslın açılmasını engelliyor. Kıbrıslı Rumların da diğer beş faslı tek taraflı olarak engellemiş olması, veto yetkisi yoluyla AB üyeliğini kötüye kullandıklarını bir kez daha gösteriyor. Böylece, yakın gelecekte açması için Ankara'ya sadece üç fasıl kaldı: rekabet politikası, kamu alımları, sosyal politika ve istihdam. Bununla beraber, Brüksel tarafından engellenmek, Ankara'da engellenmeye izin vereceğimiz anlamına gelmiyor. Tarama süreci, ilerleme raporları ve kendi ulusal programımız, uyum için yapılması gerekenleri ve Türkiye'nin bunları yapabilecek kapasitede olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır."
-AB'DEN BEKLENTİLER-
Avrupa Birliği'nden de beş beklentileri olduğunu vurgulayan Bağış, bunlardan birincisi ve en önemlisinin, adil bir yaklaşım olduğunu belirterek, AB'ye üye devletlerden kendi taahhütlerinin tamamen bilincinde olarak hareket etmelerini ve üyelik yolunda Türkiye'nin cesaretini kırmamalarını beklediklerini kaydetti.
Müzakereleri yavaşlatan ve tehdit eden siyasi tıkanıklıkların ortadan kaldırılması gerektiğini belirten Bağış, herhangi bir siyasi engelin uygulanmaması halinde, 29 faslı kısa ve orta vadede açabilecek durumda olduklarının altını çizdi.
İkinci isteklerinin, Türkiye'nin PKK ve uluslararası terörizme karşı mücadelesinde daha somut bir işbirliği olduğunu dile getiren Bağış, "Terörizm, demokrasilerimizin tümüne karşı doğrudan bir tehdittir'' dedi.
Bağış, yazısını şöyle sürdürdü: "Üçüncüsü, Kıbrıs konusu. Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin buna karşı rehin tutulması, haksızlıktır. Annan Planına 2004 yılında evet diyen Kıbrıslı Türkler izolasyon altında tutulurken, Kıbrıslı Rumların, adanın tek temsilcileriymiş gibi üyeliklerini kötüye kullanmaya devam etmeleri büyük bir haksızlıktır."
Dördüncü isteklerinin, AB'nin Türkiye'ye vize serbestliği tanıması olduğunu vurgulayan Bağış, "Avrupa Birliğine üye olmayan ülkelerin vatandaşları, AB'ye vizesiz girebilirken, Türk vatandaşlarının AB konsoloslukları önündeki kuyruklarda bekledikleri anlar, Türklerin kendilerini gerçekten en az Avrupalı hissettikleri anlardır" dedi.
Devlet Bakanı Bağış, yazısında devamla şunları kaydetti:
"Beşincisi, biz, üye ülkeler olarak, 2004 yılından önce yapıldığı gibi, AB zirvelerine davet edilmek arzusundayız. Bu durum, stratejik işbirliği alanlarında fikir alışverişinde bulunmamıza olanak tanır. Ayrıca, AB tarafında genişleme sürecine yönelik net bir taahhüt olarak da yorumlanabilen bu durum, aday ülkelere verilebilecek muhtemelen en güçlü motivasyon niteliğindedir.
Türkiye, genişlemenin geçmişte başarılı olduğuna ve gelecekte de başarılı olabileceğine, AB'yi daha da büyütmekle kalmayıp siyasi ve ekonomik açıdan güçlendireceğine inanıyor. Türk ve Avrupalı kamuoyuna iletmek istediğimiz mesaj nettir: AB, bünyesinde Türkiye'nin yer alması halinde güçlenecektir. Üyeliğin birdenbire gerçekleşmeyeceğinin bilincindeyiz, fakat AB'nin üyelik kriterleri yerine getirildiğinde gerçekleşebilir ve gerçekleşmelidir. Türkiye'nin bu konuda iradesi vardır. Avrupa Birliği de Türkiye'ye bu yolu açabilir."