Başbakan Erdoğan, Almanya'nın Dusseldorf kentinde ISS Dome Salonu'nu tamamen dolduran binlerce gurbetçiye hitap etti. Başbakan Erdoğan'ın konuşması sık sık tezahüratlarla kesildi.
''SİZLER HEM ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ'NİN TEMİNATI ALTINDASINIZ. SİZLER, BÜYÜK BİR ÜLKENİN, BÜYÜK BİR DEVLETİN, TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN TEMİNATI ALTINDASINIZ''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Almanya'daki Türk vatandaşlarına, ''Şunu bilmenizi, şundan emin olmanızı istiyorum sevgili kardeşlerim; sizler, asla ve asla yalnız değilsiniz, sizler kimsesiz değilsiniz'' diye seslendi.
Erdoğan, Almanya'nın Düsseldorf kentinde İssdome Salonu'nda düzenlenen ''Düsseldorf Buluşması'' konulu toplantıda Türk vatandaşlarına hitap etti.
Başbakan Erdoğan, konuşmasına ''Türkiye seninle gurur duyuyor'' tezahüratları arasında ''Sizleri Anadolu topraklarından, Trakya topraklarından, gönlümün derinliklerinden getirdiğim en kalbi duygularımla, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Düsseldorf'ta, bu salonu hınca hınç dolduran, bu muhteşem heyecanı bizlere yaşatan, bu sıcacık muhabbetle bizleri kucaklayan siz değerli kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum. Almanya'nın çeşitli kentlerinden olduğu kadar, çevre ülkelerden de bu muhteşem buluşmaya gelen kardeşlerime teşekkür ediyorum'' diyerek başladı.
Bu sabah saat 11.40 sıralarında Hakka yürüyen 54. Hükümetin Başbakanı, Saadet Partisi Genel Başkanı ve ülkenin çok değerli bilim adamı, siyaset adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı bir kez daha şükranla, saygıyla rahmetle yad ettiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bugün bir kez daha sizlerle hasret gidermeye geldik. Bakan arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım hep birlikte sizlerle kucaklaşmaya geldik. Bugün bir kez daha, sizlerle dertleşmeye, sizlerle hasbihal etmeye, halinizi, hatırınızı sormaya geldik. Gelirken de sizlere, Türkiye'deki kardeşlerinizin, dostlarınızın, akrabalarınızın, 74 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının selamlarını getirdim.
Birileri çıkıp sizlere gurbetçi diyebilir. Birileri çıkıp sizlere yabancı diyebilir. Birileri sizlere Alamancı diyebilir. Sizler, emeğinizi, sizler alın terinizi ekmeğinize katık ettiniz. Sizler, en meşakkatli yollardan 50 yıl öne yürüdünüz, en zor şartlarda çalıştınız ve bugünlere geldiniz. Şundan emin olunuz ki sizler, kazandıklarınızı ananızın ak sütü gibi kendinize, ailelerinize, çoluk çocuğunuza helal ettiniz. Size kim ne derse desin, siz benim vatandaşlarımsınız, siz benim arkadaşlarımsınız, siz benim öz be öz kardeşlerimsiniz.''
''50 YILDIR KULAĞIMIZ, GÖZÜMÜZ, GÖNLÜMÜZ SİZLERLE''
''50 yıldır kulağımız sizlerle, gözümüz sizlerle, gönlümüz sizlerle'' diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''50 yıldır yaşadığınız her acıyı, her hüznü 74 milyon yüreğimizde hissettik. 50 yıldır sizin sevinciniz, sevincimiz oldu; neşeniz, neşemiz oldu; sizin düğününüz bizim düğünümüz oldu. Siz burada ne kadar mutlu, ne kadar huzurluysanız, biz Türkiye'de o kadar mutlu, o kadar huzurlu olduk. Siz ne zaman dertlendiyseniz, biz o kadar dertlendik. Sizin kaygınızı kaygımız, sizin endişenizi endişemiz, sizin coşkunuzu coşkumuz olarak yüreğimizin ta derinlerinde hissettik. Sevgili kardeşlerim umut yolculuğu tam 50 yıl önce, 1961 yılında, Sirkeci Garı'ndan kalkan trenle başladı. Niceleri, 'Su gibi gidin, su gibi gelin' temennisiyle o trenin ardından sular serpti. Sirkeci Garı'ndan kalkan o trenin arkasından niceleri gözyaşlarını akıttı.''
SİRKECİ'DEN TREN GİDER
Şair İbrahim Sadri'nin, ''Sirkeci'den tren gider vagon gider, derdim gider, gurbet elde bir başıma varım yoğum alır gider. Sirkeci'den tren gider bir yaldızlı Kur;an gider, Erzurumlu Duran, Ankaralı Burhan gider. Sirkeci'den tren gider, göz yaşımı döker gider'' dizelerini okuyan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Evet, nice anne, aylarca postacının yolunu gözledi; oğlundan, kızından gelen mektubu defalarca koklayarak açtı. Nice anneler, babalar, nice eşler, nişanlılar, telefonun başında haftalarca nöbet tuttu. Nice çocuklar köy yollarında hava kararıncaya kadar, bıkmadan, usanmadan babalarını bekledi. Sizler, gurbete, hasrete, özleme göğüs gerdiniz; yiğitliğinizle, mertliğinizle, çalışkanlığınızla her meselenin üstesinden geldiniz. İşte bugün ikinci nesil, üçüncü nesil, yine çalışkanlığıyla, dürüstlüğüyle, zekasıyla, azmiyle burada varlığını sürdürüyor.
Almanya'da sanatçılarımız var, Almanya'da futbolcularımız var, Almanya'da doktorlarımız, mühendislerimiz, iş adamlarımız, yatırımcılarımız var. Almanya'da, hem Türkiye'nin, hem Almanya'nın göğsünü kabartan nice başarılı vatandaşımız, nice başarılı kardeşimiz var. Bugün artık, misafir işçi Türkler değil, yabancı Türkler değil; anadili Türkçe ile birlikte akıcı Almanca konuşan, hem Türkiye hem Almanya vatandaşı Türkler var. Şunu bilmenizi, şundan emin olmanızı istiyorum sevgili kardeşlerim; sizler, asla ve asla yalnız değilsiniz. Sizler kimsesiz değilsiniz. Sizler hem Almanya Federal Cumhuriyeti'nin teminatı altındasınız.
Sizler, büyük bir ülkenin, büyük bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti'nin teminatı altındasınız. Şunu bilesiniz ki, Melbörn'den Monreal'e; Pekin'den New York'a; Astana'dan Saraybosna'ya; Kabil'den Kerkük'ten, Musul'dan Londra'ya; Düseldorf'tan, Berlin'den, Münih'ten Kahire'ye, Trablus'a, Bingazi'ye kadar, nerede bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı varsa, işte biz, bütün imkanlarımızla oradayız, onların yanı başındayız.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Zorunlu olarak buralarda kalan, dönüş için sabırsızlanan, toprağının, vatanının hasretini çeken sanatçı ve yazarlarımızı, Türkiye;nin değişimine Türkiye;de katkı vermeye çağırıyorum. Kapının artık onlar için ardına kadar açık olduğunu hatırlatmak istiyorum '' dedi.
Erdoğan Almanya'nın Düsseldorf kentinde Dom Salonu'nda düzenlenen ''Düsseldorf Buluşması''nda Türk vatandaşlarına hitap etti. Erdoğan, konuşmasında şunları söyledi:
''Sadece güçlü ekonomi değil, sadece aktif dış politika değil, demokratik standartlarımızla, özgürlüklerle, ülke içinde başlattığımız milli birlik ve kardeşlik projesiyle de Türkiye artık farklı bir ülke. Milletten aldığımız güçle, 8 yıldır çetelere karşı amansız mücadele veriyoruz. Milletimizin bize yüklediği emanetin hakkını veriyor, Türkiye;de demokratik standartları en yükseğe çekiyoruz.
Geçmişte yaşanan baskılar nedeniyle, ifade özgürlüğünde yaşanan sıkıntılar nedeniyle, Avrupa;ye göç etmek zorunda kalan, Almanya;da yaşamak zorunda kalan sanatçılarımızı, yazarlarımızı da bu vesileyle ülkelerine, Türkiye;ye dönmeye davet ediyorum. Zorunlu olarak buralarda kalan, dönüş için sabırsızlanan, toprağının, vatanının hasretini çeken sanatçı ve yazarlarımızı, Türkiye;nin değişimine Türkiye;de katkı vermeye çağırıyorum. Kapının artık onlar için ardına kadar açık olduğunu hatırlatmak istiyorum.''
''BİZ ORTADOĞU;YA BAKINCA PETROL GÖRENLERDEN DEĞİLİZ''-
''Biz Ortadoğu;ya bakınca petrol görenlerden değiliz'' diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Biz Balkanlar;a bakınca rant görenlerden değiliz. Biz Kafkasya;ya, Asya;ya, Afrika;ya, çıkar nazarıyla bakanlardan değiliz. Bizim söylediğimiz sadece şudur: Biz demokrasi diyoruz, biz insan hakları diyoruz, biz adalet diyoruz, hukuk diyoruz, evrensel değerler diyoruz. Bağdat için ne diyorsak, Darfur için de onu diyoruz. Kahire için ne diyorsak, Trablus için de onu diyoruz.
Hiç kimsenin içişlerinde gözümüz yok. Hiç kimsenin iç meselelerine karışmıyoruz. Biz, Yunus Emre;nin diliyle konuşuyor ve diyoruz ki: 'Biz kimseye kin tutmayız, ağyar dahi dosttur bize haktan yana yöneliriz. Başka yollar dardır bize' Evet, biz her insana can gözüyle bakıyoruz.''
''ORTADOĞU;DA, KUZEY AFRİKA;DA, İNSANLARI SOKAĞA DÖKEN...''
Her canı kutsal bildiklerini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
''Yunus;un dediği gibi; yaratılanı yaratandan ötürü seviyoruz. Kürdüyle, Türküyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Gürcüsüyle, Abazasıyla, Arnavuduyla, Boşnağıyla, Romanıyla ayrım yok bizde. Hepsini bir, beraber tutuyoruz.
İşte bugünlerde görüyorsunuz. Ortadoğu halklarına karşı nasıl bir çifte standardın uygulandığını sizler de görüyorsunuz. Demokrasi havarilerinin sesi çıkmıyor. İnsan hakları savunucularının sesi çıkmıyor. Evrensel değerler diyenlerin sesi çıkmıyor. Söz konusu Mısır olunca, söz konusu Tunus olunca, söz konusu Libya olunca, bazı ağızları bıçak açmıyor. Peki neden? Onlar demokrasiyi hak etmiyor mu? Onlar, en ileri demokratik standartları hak etmiyor mu? İnsan hakları onları da, o insanları da kapsamıyor mu? Onlar, bu evrenin, evrensel değerlerin dışında mı? Demokrasi belli kesimlerin mi hakkıdır? Batıdaki insanın demokrasiye hakkı vardır da, Doğu;daki insan için demokrasi erken midir? Petrolü olmayan ülkelere demokrasi isteyenler, insan hakkı isteyenler, petrolü olan ülkeler karşısında neden susuyorlar? İşte bu çifte standarttır. İşte bu samimiyetsizliktir. İşte bu, bugün Ortadoğu;da, Kuzey Afrika;da, insanları sokağa döken adaletsiz, hukuksuz, çifte standartlı anlayıştır.''
Erdoğan, yeryüzündeki her insanın, derisinin rengine bakılmaksızın, diline, inancına, mezhebine, kültürüne bakılmaksızın, herkes kadar yaşamayı, herkes kadar adaleti, demokrasiyi ve insan haklarını hak ettiğini düşünüyor, buna inandıklarını ve bunu savunduklarını kaydetti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Almanya'daki Türk vatandaşlarına, ''Dün, gündemi belirlenen bir Türkiye vardı, bugün gündem belirleyen bir Türkiye var. Hukuksuzluk, korsanlık karşısında sesini yükselten, Gazze'nin çocukları, Bağdat'ın dulları, Kudüs'ün kadınları, Kahire'nin yoksulları, Tunus'un mazlumları, Bingazi'nin mağdurları için göğsünü gere gere haykıran bir Türkiye var. Bugün artık yardım alan bir Türkiye değil, yardım veren bir Türkiye var'' dedi.
Erdoğan, Almanya'nın Düsseldorf kentinde İssdome Salonu'nda düzenlenen ''Düsseldorf Buluşması'' konulu toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, bulundukları, yaşadıkları, çalıştıkları ülkelerde, o ülkelerin otoriteleri tarafından büyük bir hassasiyetle gözetildiklerini söyledi.
''Benim vatandaşlarım, her ülkede hassas bir emanet olarak baş göz üstünde tutuluyorlar'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
''Ama, işte en son Libya'da olduğu gibi, benim vatandaşım dara düştüğünde, benim vatandaşım imdat dediğinde, kendisine uzanacak bir el beklediğinde, bütün imkanlarımızla ona koşuyor, onun imdadına yetişiyoruz. Libya'da kaos başladığı andan itibaren şu ana kadar yaklaşık 16 bin 500 vatandaşımızı tahliye ettik. 30 bine yakın vatandaşımız vardı. Artık talep neredeyse yok. Hatta ufak bir kızımızın bugün mektubunu aldık Beyza. Beyza diyor ki 'Sayın Başbakanım buradan Türkleri tahliye etmeyin. Burada kalmaları lazım. Ben de buradan ayrılmak istemiyorum.' Beyza geleceğe yatırım yapıyor. Çünkü Türkler burada kalmalı diyor.''
4 BİN VAKIF ESERİNE BİZ SAHİP ÇIKTIK''
Şu anda tüm dünyanın Türkiye'nin vatandaşlarına nasıl sahip çıktığını, nasıl başarıyla tahliye ettiğini konuştuğunu belirten Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sevgili kardeşlerim 8 yıl öncesine kadar yanı başındaki Bulgaristan'daki, Romanya'daki, Yunanistan'daki soydaşına kulak veremeyen bir Türkiye vardı. 8 yıl öncesine kadar Almanya'daki vatandaşının derdini dinlemeye mecali olmayan bir Türkiye vardı. Bırakınız yurtdışındaki vatandaşını, Hakkari'ye, Erzurum'a, Iğdır'a, Tokat'a, Sivas'a dahi erişemeyen 17 Ağustos depreminde Sakarya'ya, Yalova'ya, Düzce'ye Kocaeli'ne elini uzatamayan bir Türkiye vardı.
Bugün Haiti'ye, Şili'ye kadar elini uzatan bir Türkiye var. Bugün Tiflis'e, Kabil'e, Bağdat'a kadar yardım elini uzatan bir Türkiye var. Bugün dünyanın her yerinde, her platformda cesaretle kararlıkla, samimiyetle hakkı, hukuku savunan bir Türkiye var. Dün gündemi belirlenen bir Türkiye vardı, bugün gündem belirleyen bir Türkiye var.
Hukuksuzluk, korsanlık karşısında sesini yükselten, Gazze'nin çocukları, Bağdat'ın dulları, Kudüs'ün kadınları, Kahire'nin yoksulları, Tunus'un mazlumları, Bingazi'nin mağdurları için göğsünü gere gere haykıran bir Türkiye var. Bugün artık yardım alan bir Türkiye değil, yardım veren bir Türkiye var.
Dikkatinizi çekiyorum, Türkiye içinde Osmanlı'dan, Selçuklu'dan beyliklerden bize emanet bırakılan 4 bin vakıf eserine biz sahip çıktık. Onardık, restore ettik ve milletimize yeniden kazandırdık. Onlarla kalmadık, yetinmedik, Moğolistan'a gittik. Türklere ait ilk yazılı eserleri metruk halde terk edilmiş halde bulduk. Hemen kolları sıvadık. Uçakla Moğolistan'da, Karakurum'da tarlaya indik ve oradan 42 kilometrelik bir safari yaptık ilk gittiğimizde ama ikinci gidişimizde Karukurum'dan Göktürk Abideleri'ne orayı asfaltladık.''
Moğolistan'da yol inşa ettiklerini ve o eserleri dünya mirasına kazandırdıklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, ''Aynı şekilde Saray Bosna'da camileri, Mostar'da köprüleri, Üsküp'te medreseleri, Kudüs'te Osmanlı mezarlığını, Kosova'da Murat Hüdavendigar Türbesi'ni biz onardık. Sinan Paşa Camisi'ni biz onardık. Mehmet Akif'i biz onardık, TİKA ile tarihi mirasımıza sahip çıktık, sahip çıkıyoruz'' diye konuştu.
''KIZILAY İLE DÜNYAYA YARDIM ELİ UZATIYORUZ''-
Kızılay ile dünyaya yardım eli uzattıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Yunus Emre Enstitüleri ile Türkçe öğretiyoruz. TRT ile dünyaya Türkçe sesleniyoruz. Dış Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile soydaşlarımıza, akrabalarımıza, vatandaşlarımıza daha güçlü bir şekilde sahip çıkıyoruz'' dedi.
Bugün ekonomisi ile güçlü bir Türkiye olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
'Küresel krizde tüm dengeleri altüst eden bir Türkiye var. Dünya altüst olurken, Türkiye hamdolsun dimdik ayakta durmasını bildi. Sevgili kardeşlerim, bakınız göreve geldik Türkiye'nin milli geliri karşısında borç oranı neydi biliyor musunuz? Yüzde 74. Şimdi Türkiye'nin milli geliri karşısındaki borç oranı yüzde 45.
Nereden nereye... Sevgili kardeşlerim, devlet borçlanıyordu ama devlet borçlanırken dikkat edin çok önemli bu, ne kadar faiz veriyordu biliyor musunuz? Yüzde 64 faiz ödüyordu devlet. Peki şimdi ne ödüyor? Şimdi yüzde 7 faiz ödüyor. Bu faizler kimin cebinden çıkıyordu, benim halkımın, vatandaşımın cebinden çıkıyordu. Acımasızca benim vatandaşımın cebindeki parayı hortumladılar. 21 banka iflas etti, fona devrettiler. Bakın bu küresel finans krizi oldu, bir tane banka iflas etmedi, fona devredilmedi ve tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor bankalarımız.
Dünyadaki bankalara bakıyorsunuz hepsi krizde. Güçlü şirketler çöktüler, gittiler ama bizde böyle bir şey olmadı. Niçin? nasıl oldu bu. Yolsuzluk yoktu, yere sağlam basıyorduk. Eğer o yolsuzluklar devam etseydi biz 160 bin derslik yapamazdık. 160 bin derslik. Bakınız o yolsuzluklar devam etseydi Cumhuriyet tarihi boyunca 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapıldı ülkemizde. Fakat biz şu 7,5 senede 13 bin 600 kilometre bölünmüş yol yaptık. Yolsuzluk olsa bunları yapabilir misiniz? Şu anda iç hatlarda seyahat eden yolcu miktarı bire üç katladı. Artık benim vatandaşım otobüslerle seyahat etmiyor, uçaklarla seyahat ediyor bu hale geldik.''
''YOLSUZLUKLARIN OLDUĞU BİR ÜLKEDE BUNLAR OLABİLİR Mİ?''
Bütün bunların refah düzeyinin nerelere yükseldiğini gösterdiğini ifade eden Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Biz bunları yeterli bulmuyoruz. Artık Türkiye'nin dört bir yanında havaalanlarımız var. Bakın şu anda Hakkari'nin Yüksekova'sına havaalanı yapıyoruz. Çünkü biz gelirken dedik ki 'Ayrımcılık olmayacak. Batı'da ne varsa Güneydoğu'da da, Doğu'da da o olacak' dedik. Bakınız şu anda Şırnak'ta, Cizre'de havaalanı yapıyoruz. Iğdır'da havaalanı yapıyoruz, ayrım olmayacak. Çünkü Batı'da ne varsa Doğu'da da o olacak. Bunu yapıyoruz.
Şimdi Afyonkarahisar, Uşak, Kütahya üçgeninin ortasına Zafer Havaalanı'nı yapıyoruz. Çünkü Avrupa'dan gelen benim vatandaşım, kardeşlerim, geldiği zaman huzurlu bir şekilde hemen uçağı ile iline inecek. Bununla kalmayacağız, bunların hiçbiri yeterli değil. Artık, aynen burada yaşadığınız gibi hızlı trenlerimizi yapıyoruz. Ankara-Eskişehir arasında hızlı tren çalışıyor ve Eskişehir-İstanbul'u şu anda tamamlıyoruz. İstanbul, Eskişehir, Ankara arasını inşallah 2,5 saate indireceğiz.
Yetmedi, Ankara-Konya arası hızlı treni yaptık. Test sürüşünü gittim yaptım. İnşallah mayıs ayında artık Ankara'dan Konya'ya hızlı trenle 1 saat 15 dakikada gideceğiz. Soruyorum Allah aşkına yolsuzlukların olduğu bir ülkede bunlar olabilir mi? Şimdi bir adım daha attık İstanbul-İzmir otoyolunu yapıyoruz. İnşallah süratle o da bitecek. Dün Marmaray'ı inceledim, denizin altından artık raylı sistem trenlerimiz inşallah geçecek ve onunla Londra'yı Pekin'e bağlıyoruz, 2013, 29 Ekimde açılışını yapacağız. Bitmedi dün bir de temel attık. O da otomobil için. Denizin altında 4,5 kilometre. Otomobille denizin altından geçeceğiz. Adeta bir otoyol gibi. İstanbul'un trafiğini rahatlatalım istiyoruz ve dün yüklenici firma ile Kore ve Türk firması beraber yapıyorlar, son bir pazarlık daha yaptık söz dedik 3,5 senede de onu bitirecekler. Bitmedi artık kendi savaş helikopterini üreten bir Türkiye var. 2013'te inşallah helikopter artık banttan seri olarak çıkacak. 2020 yılında artık kendi savaş uçaklarımızı üreteceğiz, bu hale geliyoruz. Çünkü Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünde 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında bir Türkiye hedefliyoruz.
Bunu başarır mıyız? Başarırız. Zira 8 yıl önce dünya ekonomileri arasında 26. sıradaydık. Şimdi 17. sıradayız. yani 8 yılda 9 basamak yükseldik. Şimdi önümüzdeki 12 yılda da biz 7 basamağı rahat rahat çıkacağız. Çünkü bu millet çıkar. Artık burada, Almanya'da işveren kardeşlerim var. 60 bini aşkın burada işveren kardeşim var. Dün işçi geldiniz ama şimdi işveren oldunuz. Bu bizim mutluluğumuzdur. İsteriz ki tabii güçlü işverenler arasında inşallah sayınız daha da artsın. Bununla da gurur duyacağız, övüneceğiz. Ama azminizden hiçbir şey kaybetmeyin siz bunu başarırsınız. Ben buna inanıyorum. Kardeşlerim artık kendi savaş gemilerimizi yapıyoruz, bunların tasarımlarını Türk mühendislerinin emeğiyle yapıyoruz. Türk mühendisleri artık kendi emeğiyle uzaya göndermek üzere Göktürk uydusunu yapar hale geldi.''
Başbakan Erdoğan, bugün Anadolu'daki, Trakya'daki 74 milyon insanın, Almanya'daki vatandaşların, dünyanın dört bir yanına dağılmış soydaşların, kardeşlerimizin ''Ben Türk'üm, Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıyım'' diyerek iftihar edeceği, pasaportunu gururla göstereceği bir Türkiye bulunduğunu ifade etti.