Ağrı'da görev yaptığı sırada ordudan atılan Mehmet Kanmaz (50), ziyaret bahanesiyle evlerine gelen komutan eşlerinin 'Duvarda asılı duran hat yazılı tablo, kızlarının isimleri ve eşinin kıyafet durumu' gibi bilgileri not ettiğini söyledi.
Hakkında hazırlanan bir raporda bu notların yer aldığını dile getiren Kanmaz, ordudan atılmasında bu raporun etkili olduğunu vurguladı.
Hiçbir gerekçe gösterilmeden yıllarca emek verdikleri Türk Silahlı Kuvvetleri'nden bir çırpıda atılan askerlerin kimi seyyar satıcılık yapmış, kimi yıllarca işsiz dolaşmış. İş için çaldıkları kapılar ise baskılar yüzünden bir bir yüzlerine kapanmış. En sevdikleri meslektaşları bile selamı kesip, onlara sırtlarını dönmüş. Ailelerini bile 'Peygamber Ocağı'ndan suçsuz yere atıldıklarına ikna etmekte zorlanmışlar. Haklarını aramak için yaptıkları tüm başvurular, yeterli kanuni dayanak olmadığı gerekçesiyle sonuçsuz kalmış. Şimdi ise 12 Eylül referandumu sonrası kaybettikleri haklarının tazminini ve itibarlarının iadesini istiyorlar.
KOMUTAN EŞLERİNİN ZİYARETİNİN ARDINDAN UYARILAR BAŞLADI
Mehmet Kanmaz (50), Ağrı'da görev yaparken Ağustos 1997'de ordudan ihraç edilmiş. Ziyaret bahanesiyle evlerine gelen komutan eşlerinin istihbarat topladığını sonradan öğrendiğini bildiren Kanmaz, evlerinde astıkları tablolardan, kızlarına verdikleri isimlerine ve eşinin elbisesine kadar her türlü bilginin not edildiğini belirtiyor.
Komutan eşlerinin ziyaretinin ardından 'eşin başını açmalı ve birlikte sosyal faaliyetlere katılmalısınız' uyarılarıyla karşılaştıklarını anlatan Kanmaz, ayrıca 'Namaz kılmamalısın' şeklinde ikaz edildiğini dile getiriyor.
Sürekli arayan dostlarının TSK'dan atıldıktan sonra arayıp sormaz olduğuna dikkat çeken Kanmaz, başvuru yaptığı iş yerlerinin baskılara maruz kalması sebebiyle iş bulmakta zorlandığını vurguluyor.
Sonunda bir medikal şirketine ortak olduğunu ifade eden Kanmaz, "Sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yıllarca hakkımızı aradık. Bunları yaparken de müspet hareket ettik. Devlet, ordu bizim. Sağ olsun siyasi iktidar haklarımızı geri almamız için bazı çalışmalara imza atıyor." diye konuşuyor.
ATILDIKTAN SONRA İKİ GÜN ÜNİFORMAYLA İŞE GİDER GİBİ GİTTİ
Halit Bağdatlı (59) da Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş olarak Diyarbakır'da İl Jandarma Komutanlığı'nda görev yaparken 1998 yılında Yüksek Askeri Şura kararı ordudan atıldı.
Oğlunun üniversite sınavına az bir süre kalması sebebiyle üzücü haberi ailesiyle paylaşamayan Bağdatlı, üstlerinden izin alarak iki gün üniformayla işe gider gibi evden çıkmış ve atıldığını gizlemeye çalışmış.
Ailesi, Halit Bağdatlı'nın meslekten ihraç edildiğini 'geçmiş olsun' demek için arayan arkadaşlarından öğrenmiş. O güne kadar hep başarılı bir asker olarak görev yapan Bağdatlı, herhangi bir uyarı almadan ihraç edilmesini kabullenememiş.
Vatana ihanet etmediği, casusluk, yolsuzluk yapmadığı halde çok sevdiği işine son verilmesinin şokunu uzun süre üzerinden atamayan Bağdatlı, yıllarca hakkını aramış, ancak dilekçeleri 'sümenaltı' edilmiş. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne açtıkları davadan sonuç alamadıklarını anlatan Bağdatlı, hukuk mücadelesini şöyle anlatıyor: "AİHM'de dava açtık sonuç gelmedi. Avukatımla birlikte beni görevden alan komutanlara 'asıl işlerini yapmadıkları' için görevi ihmal davası açtık. Dilekçeyi askeri savcıya vermek istedik, ama savcı korktuğu için kabul etmedi. Posta yoluyla ulaştırdık. Savcı dilekçenin kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş. Bu karara itiraz dilekçesi yazdık. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı askeri savcılığına gitti. Deniz Kuvvetlerinin askeri şuraya dava açabilmesi için Genelkurmay Başkanlığı'ndan 'olur' raporu alması gerekiyormuş. Genelkurmay Başkanlığı'nın masasında 5 yıl bekleyen dosyam zaman aşımına uğradı. Bir netice çıkmadı."
İzmir'in bir ilçesinde belediyede çalışmaya başladığını anlatan Bağdatlı, baskılara dayanamayan belediye başkanının kendisini 4 ay çalıştırabildiğini, daha sonra işten çıkardığını dile getiriyor. Daha sonra Konya'ya yerleştiğini ve emekli maaşıyla hayatını sürdürdüğünü belirten Bağdatlı, yıllarca hakkını aramasına rağmen askeri yargının bağımsız olmaması sebebiyle hiçbir netice alamadığını vurguluyor.
EŞİ DİYANET'TE ÇALIŞIYOR DİYE ATILDI
Ahmet Çapar (49) Konya'da uçak teknisyeni olarak görev yaptığı sırada 26 Mayıs 1997'de ordudan ihraç edilmiş. Eşi Diyanet İşleri Başkanlığı'nda Kur'an kursu hocası olan Çapar, ordudan atılmasında eşinin görevinin etkili olduğu görüşünde.
Eşi Diyanet'te çalıştığı için soruşturmaya tabi tutulduğunu dile getiren Çapar, başörtülü olduğu için yıllarca eşine sağlık karnesi çıkaramadığını anlatıyor.
Suçsuz olduğu halde 21 gün hapis cezası aldığını belirten Çapar, "Eşim başörtülü olduğu için rütbe alamadım. Dosyamı uydurma disiplinsizlik suçlarıyla kabarttılar. Eşim üzerine vurgu yaptılar. 'Asker elit bir tabakadır, sizin aile yapınız bize uymuyor' diyerek geleceğimi çizdiler. 2 ay sonra beni attılar." diye konuşuyor.
Ordudan atıldıktan sonra en yakın arkadaşlarının bile kapısını çalmadığını, anne babasını bile suçsuzluğuna inandırmakta zorlandığını ifade eden Çapar, "Yolda gören arkadaşlarımız yollarını değiştirdiler. Sivil havacılık yapabilir sertifikasını aldım. Ama sivil hava yollarının başında hep generaller bulunduğu için bu alana da kabul edilmedim. Üç yıl uğraştım olmadı." diyor.
Bir süre kuruyemiş satmayı denediğini ancak yapamadığını dile getiren Çapar, "Bir inşaat şirketi aracılığıyla sigorta primlerimi yatırabildim ve 2003 yılında emekli olabildim." şeklinde konuşuyor.
Meclis'e dilekçe verdiğini ama sonuç alamadığını belirten Çapar, ellerinden alınan haklarını talep ettiklerini vurguluyor.
ATILDIĞINDA MEMLEKETİNE GİDEMEDİ
Hasan Yücel (51) 30 Ağustos 1991'de ihraç edilmiş. Bu safhaya gelmeden önce 28 günlük hapis cezası aldığını ve bu süreçte işkence gördüğünü anlatan Yücel, "Etimesgut'ta 28 gün kaldım. Burada gözlerimiz kapalı tutulduk. Tuvalet ihtiyacına giderken bile gözlerimiz bağlandı. Yalan makinesine bağladılar. Atıldığımda memleketime gidemedim. Bu durumu eşime dostuma anlatamazdım."
Konya'ya gelerek seyyar satıcılık yapan Yücel, severek yaptığı işinden suçsuz yere atılmasının ortaya çıkardığı psikolojik durumu uzun süre üzerinden atamadığını anlatıyor.