Terör örgütündeki iç infazların aydınlatılması ve cinayetlerin sorumlularının hesap vermelerine yönelik Kürt kökenli ailelere ve aydınlara yapılan çağrılarda son dönemde önemli bir artış yaşandı.
Terör örgütünden kaçmayı başaran örgüt mensupları tarafından yayınlanan bildiride, çocukları örgüt içi hesaplaşmaya kurban giden Kürt kökenli ailelerin, PKK yönetiminden bu cinayetlerin hesabının sorulması çağrısında bulunuldu. PKK'dan kaçmayı başaran ve kendilerine "Özgür Bireyler Topluluğu" ismini veren grup tarafından "PKK'da İç İnfaz Açılımı" başlığıyla Kürt kökenli ailelere gönderilen bildiride şöyle deniliyor:
"Başbakan Erdoğan'ın Cumartesi Anneleri'yle yaptığı görüşmede gündeme gelen faili meçhullerin araştırılması için, TBMM İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde çalışacak 'Faili Meçhulleri İnceleme Komisyonu' kuruldu. BDP'nin 'Neden Akın Birdal Komisyonda yok' gerekçesiyle mızmızlık yaptığı ve işlevsiz kılmaya çalıştığı böyle bir komisyonun kurulmuş olması demokrasi adına çok önemli bir gelişmedir.
Faili meçhulleri sadece devletle sınırlı tutarsak, bölgede yaşanan faili meçhulleri ve özellikle de PKK içinde yaşanan iç infazları aydınlatma şansımız olmaz. Hem faili meçhulleri, hem de PKK içindeki iç infazları aydınlatmadan Türkiye'de iç barıştan ve demokrasiden söz etmek güç olacaktır. Özgür Bireyler Topluluğu olarak ısrarla PKK'nın iç infazlarına (cinayetlerine) dikkat çekmeye çalıştık. Bu çabamız, şiddetten beslenen kesimlerin sert tepkilerine ve 'hain', 'ajan' gibi bildik karalama/sindirme girişimlerine neden oldu. Hatta PKK'nın baskı ve zulmünden korkan, PKK dışında kalan ve 'muhalif', 'aydın' olarak tanınan insanlar bile 'Çok ileri gidiyorsunuz', 'Tepkiniz abartılı' türünden eleştireler yönelterek, bizlerle aynı kulvarda görünmemek için özel bir çaba içerisine girdiler.
Kendilerini Kürt aydını(!) ve siyasetçisi(!) olarak nitelendiren bu kişiler, PKK'da yaşanan cinayetleri eleştirirken bile 'fazla ileri gitmemek için' hep özel bir dil ve üslup kullanma çabası içerisine girdiler. Bu çaba, örgüt içinde yaşanan cinayetleri, yani bilinen gerçekleri görmeme, duymama ve dillendirmeme, ancak dillendirilme zorunluluğu ortaya çıktığında ise 'riske girmeyecek kadarını' dillendirmekle yetinmek olarak özetlenebilir.
Özgür Bireyler Topluluğu olarak, PKK'den ayrılan ya da uzaklaştırılan bazı insanların 'muhalif' bir görüntü vererek dolaylı olarak Abdullah Öcalan politikalarının militanlığını yapmalarını, PKK'nin arka bahçesi işlevini görmelerini de ısrarla gündeme getirdik ve onları kamuoyu önünde teşhir etmeye çalıştık. Bu 'muhalif' kesim, Abdullah Öcalan ve PKK'ya yönelik eleştirel bir yaklaşım gösteriyormuş izlenimi vermelerine karşın, Abdullah Öcalan, PKK ve legal alandaki türevlerini hep desteklediler ve alternatifsiz 'tek seçenek'miş gibi Kürtlerin hafızalarına kazımaya çalıştılar.
Bu kesim, PKK'nın şiddet politikalarından rahatsız olan, örgütün taşeronluğunu ve karanlık ilişkilerini sorgulayan, iç infazları kabullenmeyip PKK'dan ayrılan samimi, dürüst ve gerçek anlamda muhalif olabilecek yurtsever insanların haklı tepkilerini frenleme görevi gördüler. Bu kişilerin amaçları, muhalif görünerek muhalefetin gelişmesine engel olmak ve bunun karşılığında Abdullah Öcalan ve Kandil'den gelebilecek bir statüye açık kapı bırakmaktı. PKK'dan gelebilecek 'geri dön', 'yeniden görev al' gibi teklifleri hak etmek için saldırganlaşmakta, çirkinleşmekte sakınca görmeyen bu kişiler, PKK ve Abdullah Öcalan politikaları dışında hareket eden Kürt muhalefetine düzeysizce saldırdılar. Hatta Kani Yılmaz örneğinde olduğu gibi yıllarca PKK içinde mücadele eden yurtseverleri insanlık dışı eylemlerle (bombayla parçalayarak)
öldürülmelerine sessiz kalabildiler. Abdullah Öcalan ve Kandil'e direkt/dolaylı yaranmayı bir yaşam tarzı olarak benimseyen bu insanları en iyi tanımlayan sıfat 'Utangaç Apocular'dır. Utangaç Apocular'ın düzeysiz ve şuursuz saldırganlığı son dönemde öyle bir noktaya geldi ki, sakin, yapıcı, birleştirici, saygın ve objektifliğiyle tanıdığımız İsmail Beşikçi Hoca'yı bile çileden çıkararak tepki vermesine neden oldu. Beşikçi Hoca, Utangaç Apocular'a yönelik eleştirileri ile birlikte çok önemli ve hayati bir konuya da neşter attı: PKK'daki İç İnfazlar... PKK'da son 33 yılda kahramanların bir gün sonra 'hain', 'ajan' ilan edilebildiği ve bu damgalandırmalar sonucu binlerce insanın PKK tarafından katledildiği bir süreç yaşandı. Çocuklarını kaybeden binlerce annenin acısını hafifletecek ve onları yaşama bağlayacak tek bir çare vardır; Beşikçi Hoca'nın da dikkat çektiği üzere, PKK içindeki iç infazların biran önce aydınlatılması, sorumlularının Kürt analarına hesap vermesi ve hak ettikleri şekilde cezalandırılmalarıdır."
"Ne yazık ki, PKK yönetimi tarafından 'hain', 'ajan' gibi bahanelerle iç hesaplaşmaya kurban giden gençlerin annelerinin duyduğu evlat acısını, Apocu olmak dışında hiçbir özelliği olmayan ve paraşütle Kürtlerin sözcülüğüne getirilen Emine Ayna, Ayla Akad, Gülten Kışanak, Selahattin Demirtaş, Ufuk Uras, Akın Birdal gibi insanlar anlayamazlar" denilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Zaten o acılı anneleri anlayan ve acısını yürekten paylaşan hiçbir insan, Abdullah Öcalan'ın ve Kandil'in şiddet politikasını kutsayan, onun papağanlığını yapan bir yapıda bulunmak istemez... Beşikçi Hoca'nın PKK'daki iç infazlara dikkat çekmesi, Kürt aydın ve siyasetçilerin bu konuya ilgi duymasını sağlamıştır. Bu umut verici bir gelişmedir. Ancak bunun sonuna kadar gitmesi ve Kürt gençlerinin kanları üzerine siyaset yapanların ve rant sağlayanların mutlaka hesap vermeleri sağlanmalıdır..."
PKK'yı yakından takip eden Sosyolog Yazar İsmail Beşikçi geçen ay yaptığı basın açıklamasında, PKK içinde yaşanan cinayetlere dikkat çekerek, "PKK içindeki cinayetlerin hesabı sorulmuyor. PKK içinde Mehmet Şener gibi yüzlerce infaz var. Oğulları, kızları kendi arkadaşları tarafından, PKK tarafından infaz edilenler bir sessizliğe gömülmüş, hayattan tamamen kopmuşlardır. Bu aileler için başvurulacak bir makam yoktur. PKK, örgütlerinin isimlerinde, yazılarında, konuşmalarında, 'demokratik' sözcüğünü çok kullanıyor. Bu sözcüğü çok kullanarak demokrat olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyor. Demokratik ulus, demokratik vatan, demokratik özerklik vs. sözcüklerini sık sık kullanarak demokrat olamazsınız. Demokrat olmanın tek bir ölçütü vardır; o da ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğü yaşama geçmeden demokrat, demokratik olamazsınız" demişti.
PKK tarafından tehdit edilen Kürt kökenli şarkıcı-sanatçı Şivan Perver ise, dün "Kamuoyuna" başlığıyla yaptığı basın açıklamasında, PKK'nın Kürt aydın ve siyasetçilerine yönelik baskı ve zulmüne dikkat çekerek, "İnsanların kendi düşünce ve inançlarını ifade hakkına dahi tahammülleri olmayan PKK yönetiminin, yıllarca Kürtlere karşı sayısız suçlar işlemesine karşın bir kere bile Kürtlerden özür dilemediği, bugün şahsına karşı tehdit ve karalama kampanyası yürüten PKK yönetiminin, kirli siyaset anlayışından hiçbir zaman vazgeçmediği, Kürt aydınlarının iyi niyetli sabır ve sessizliğinden cesaret alan PKK'nın pervasızca saldırılarını gün be gün daha da artırdığı, ancak bugün herkesin çok iyi anladığı üzere PKK yönetiminin temel zihniyetinin; 'Baskı altında tut, ez, korkut ve yıldır, iftira at ve kirlet, irade ve ruhunu teslim al, köleleştir ve kullan' şeklinde olduğu, kendisinin PKK'nın baskı ve zulmüne asla boyun eğmeyeceği, Kürt halkının ve tarihinin de hiçbir zaman PKK yönetimini bağışlamayacağı" yönünde açıklama yapmıştı.