BDP lideri Selahhatin Demirtaş Meclis'te BDP grubunda konuştu. Konuşmasına 'Sayın Öcalan' diyerek başlayan Demirtaş kalıcı barışın İmralı ile müzakereden geçtiğini belirtti, Türk halkı kandırıldığını söyledi.
Barış ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı Selahhatin Demirtaş Meclis'te BDP grubunda konuştu.
Demirtaş'ın konuşmasından satır başları şöyle:
Sayın Öcalan'ın Türkiye bir komplo ile getirilmesinin 12. yıldönümü. Bu komplo ile Türkiye'ye ne sağlandı. Kürt sorununun çözümünde nasıl bir durum oluşturdu. Bu sorulara cevap vermek gerekiyor.
Gazeteler ve medya Türkiye'nin zafer kazandığını açıklıyor ve bunu haftalarca sürdürdüler. Sayın Öcalan 15 Şubatta uluslararası hukuksuz bir operasyonla Türkiye'ye iadesini şimdi tartışmak gerek.
Mavim akım projesi ile Türkiye'nin kaç milyar doları Rusya'ya peşkeş çekildiği ortaya çıkacak, İsrail'den kaç heron istenmiş bunların hepsi ortaya çıkacak.
15 Şubat Türkiye açısından rotayı komple değiştiren çözülecek bir sorunu kangren haline getiren bir süreçtir. Sayın Öcalan Türkiye'ye teslim edilmeseydi Kürt sorunu çözülmüş olacaktı. 15 Şubat çözüme yaradımı yoksa çözümümü derinleştirdi çok açık ortadadır.
Sayın Başbakan o günlerde yaşananları çıkıp anlatırsa sorunun çözümüne yönelik adım atılımış olacak. Ama sanımıyorum.
2002 yılında AKP'de iktidara geldiğinde 15 Şubat komplolarından yararlanmış bu sorunun çözümü yerine bu sorunun nimetlerinden faydalanmıştır.
O günden bugüne gelen barış grupları halen tutuklu.
1999 da başlayan konsept AKP dönemiyle devam etti. Kanın akmadığı o günlerde fırsatlar tepildi. Biz değl dönemin Genel Kurmay Başkanı'da bunu söyledi. Merhum Bülent Ecevit Öcalan'ı bize niye teslim ettiler halen bunu anlamış değilim dedi. Bu komplo anlayışı Türkiye'yi ele geçirdi.
Büyük bir iç savaş çıkarmak istediler ama halkın sağduyusu bunun önüne geçti. İdamlar olacaktı yine halkın sağduyusu bu konunun önüne geçti.
Biz BDP olarak 15 Şubat komplosunun iyi anlaşılmasını istiyoruz.
12 yıllık süre zarfında AKP hükümeti zerre kadar çözüm önerisi ortaya koymuş olsaydı Kürt sorunu çoktan çözülmüştür. Başbakan çıkıyor diyorki her seçim öncesi bir takım provakatörler ortaya çııp ortalığı karıştırıyor diyor.
Bu nedenle Kürt sorunu dediğimiz mesele çözülmeyecek kadar ağır bir mesele değildir. Bir günde çözülebilir.
Başbakan biz kimseyi beklemeden Mısır halkının yanında olarak tavır koyduk dedi. Sen bir hafta bekledin taaki Obama telefon açana kadar. Ondan sonra harekete geçtin. Bu kadar halkı enayi yerine koyan bir anlayış olabilir mi?. ABD Mübarek'ten desteğini çekince sende burdan Mübarak'e çağrı yapmaya başladın. Niye Türkiye'nin Mısır'a, İran'a, Sudan'a çağrısını duymadık. İş işten geçtikten sonra empeyalist güçler Ortadoğu'daki projelerini yürürlüğe koyarken sizde burdan destek oldunuz.
İşte 15 Şubat komplosuda Türk Halkının yanıltıldığı bir süreçtir. Eğer Türkiye'de kalıcı barış isteniyorsa bu ancak İmralı ile müzakereler ile olur.
Biz samimi olarak artık barış istediğimizi ortaya koyuyoruz. Biz çözüm önerilerini sunuyoruz bu konu ile ilgili. İnanıyorum ki çok yakın zamanda bu sorunda çözüme kavuşacaktır.
Bu sorunun en ağır sonuçalrından biride ekonomik sonucudur. 30 yıllık süreçte kayıp 350 milyar dolar, kullanılmayan kaynaklar ile beraber 1 trilyon doları buluyor.
2000 yıllarda KİT'lerin tamamı satılmış. Öğrenciler yüksek harçlarla Üniversitelere gider hale gelmiş, çiftçiler malını satamaz hale gelmiş niye ben bu savaşa 350 milyar dolar para aktardım diye.
Bu 350 milyar dolar ile okullar, hastaneler yapılabilirdi. Doğru soru bir halk kendi dilini kouşmasın diye bunlar yapılır mı? En doğru soru budur.
Yine gündemdeki diğer bir konu darbe konusu çok tartışılan bir konu.
Bütün analizleri alt alta üst üste koyduğunuzda Kemalist Elitler yargıdan tavsiye olurken Dinci elitler yargıya hakim oluyor. Tablo budur nokta. başka bir şey değildir.
Halka ve bizlerede illa bu savaşta taraf olacaksınız deniyor, her zaman mağdur olan halk. Deniz Gezmiş'i asanda bu zihniyettir.
Darbe iddiası ile tutuklananlar, suçlumudur bilemneyiz ancak adil bir yargı olmadığından suçlu olup olmadığını da bilemeyiz.
Askeri harcamaların Danıştay ve Parlamento denetimine getirilmesine AKP karşı çıkarmıydı darbe ile mücadele olsaydı.
Bizce buradaki en muhim olay görülmekte olan bir dava ile ilgili Başbakan ile Genel Kurmay Başkanı görüşme yapmıştır. Dolmabahçe'de ne konuştunuz. Dava Silivri'de mi görülüyor, Dolmabahçe'de mi?
Şimdi hanginiz güvenebilirsiniz Yargıya. Dolmabahçe'de zaten davalar görülüyor ve çözülüyor ne gerek var ki o zaman Yargıya. O yüzden Türkiye darbe ile hesaplaşmıyor Türkiye yeni bir vesayet ile yoluna devam ediyor.
Yine önemsediğim bir konu var cezaevleri. Niye önemsiyoruz çünkü bir ülkede demokrasinin olduğunun en net göstergesidir. Ancak gelen mektuplardan anlaşılıyorki cezaevleri tam bir işkencehaneye dönmüş durumda. En fazla problem yaşayanlar ise sağlık problemleri olanalardır.
Bakın 18 yaşındaki Abdullah Akçay, cezaevinde kansere yakalanmış bir tutuklu arkadaşımız. Akçay ile ilgili onca rapora rağmen tahliye edilmemiş. Dışarda tedavi için izin alınmış o da engellenmiş ve Abdulla Akçay cezaevinde vefat etmiştir. Annesi bize bir mektup yazmış ve ''oğlum son günlerde yanımızda olsun istedik bunun mücadelesini verdik'' diyor. Onu son günlerinde ailesinden esirgeyen devlet nasıl hesap verecek.
Biz bu sorunların hepsini burada dile getireceğiz.
Cezaevlerinde yaşanan şiddetin yanında dışarıda da farklı bir durum yok. Öğrencilere yapılan şiddet, korunamayan kadınlar, bunlar hep toplumun aynasıdır. Bunları çözemezsek biz barışçıl bir ortamda yaşıyoruz diyemeyiz. Son bir ayda 3 kadın şiddet ile öldürülüştür. Kadınlar sokaklarda katlediyorlar. peki bunun hesabını kim verecek. Bunların hesabını kadınlarda soracak, öğrencilerde soracak, Az kaldı seçimlerde sandıkta göreceğiz.
Yine kayıoplarla ilgili Sayın Başbakan'ın kayıp yakınları ile bir araya gelerek bunun üzerinden nasıl bir siyasi rant elde etmeye çalıştığını gördüm içim sızladı. Sayın Başbakan peki 8 yıldır joplanan anaları görmediniz, peki bunca şey yaşandı ses çıkarmadınız peki şimdi niye harekete geçmiyorsunuz.
Bu acılarla oynamayın hepimiz bir birimizin acısına saygı duyacağız.
İş kazaları
Artık her gün sıradan bir olay haline gelmeye başaladı. Afşin'de göçük altında kalan işçiler var devlet ancak 2 yıl içinde çıkartılabilir diyor. Burdan devlet yetkilierine çağrı yapıyorum TOKİ'nin ne kadar iş makinesi varsa oraya Elbistan'a gidip bir an önce göcük altındaki insanlar çıkartılmalıdır. Devlet tüm bu iş kazalarından sorumludur. OSTİM'den de sorumludur. Mevsimlik işçilerin uğradığı kazalardan da sorumludur. Artık denetimleri devlet arttırsın. Tuzla'da teshanede yaşanan ölümler hep denetimsizlik sonucu oluşmuştur, bunlar kader değildir. Bütün mesele yönetim anlayışıdır. Bu sistem emeği sömürmektedir. Ben burdan bütün emekçileri birlik olmaya çağırıyorum.