Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Aralık ayında 18-20 milyar dolar civarında bir ithalatın gerçekleşeceğini ve 2010 yılı ithalatının yüzde 30'luk artışla 183 milyar dolar düzeyinde olacağını tahmin ettiklerini bildirdi.
Çağlayan, ''İthalatımızda 11 aylık TÜİK kesinleşmiş verilerle, Aralık ayı projeksiyonlarımızı birleştirdiğimizde, 2010 yılında 183 milyar dolarlık ithalat gerçekleştiğini varsayarsak; dış ticaret açığımızın 70 milyar dolar düzeyinde, ihracatın ithalatı karşılama oranının da yüzde 62,5 oranında gerçekleşmesini bekliyoruz'' dedi.
İthalat rakamlarına ilişkin basın toplantısında Çağlayan, dünyanın global krizi yaşarken, sadece Türkiye'nin değil, bütün dünyanın hedefinin ihracatı artırmak, herkesin derdinin selden kütük kapmak olduğunu söyledi.
2010 yılında 107,5 milyar dolar olarak hedeflenen, sonrasında Orta Vadeli Program'da 111,7 milyar dolar olarak revize edilen ihracatın 11 aylık TÜİK verilerine Aralık ayı TİM verileri de eklendiğinde, geçtiğimiz yıla göre yüzde 11,3 oranında artarak 113,7 milyar dolar seviyesine yükseldiğini, bu ay sonunda açıklanacak olan TÜİK verilerine göre bu rakamın 114 milyar doların üzerine çıkmasını beklediklerini bildiren Çağlayan, ''Yeterli mi, tabii ki değil. Daha fazla ihracat yapmak istiyoruz'' dedi.
2010 yılı Ocak-Kasım döneminde ithalatın, 2009'un aynı dönemine göre yüzde 31 oranında artarak 164,9 milyar dolar düzeyinde gerçekleştiğini kaydeden Çağlayan, ''Aralık ayında da 18-20 milyar dolar civarında bir ithalatın gerçekleşeceğini ve 2010 yılı ithalatımızın yüzde 30'luk bir artışla 183 milyar dolar düzeyinde olacağını tahmin ediyoruz.
Bu çerçevede, ithalatımızda 11 aylık TÜİK kesinleşmiş verilerle, aralık ayı projeksiyonlarımızı birleştirdiğimizde, 2010 yılında 183 milyar dolarlık ithalat gerçekleştiğini varsayarsak; dış ticaret açığımızın 70 milyar dolar düzeyinde, ihracatın ithalatı karşılama oranının da yüzde 62,5 oranında gerçekleşmesini bekliyoruz'' diye konuştu.
''ENERJİ KAYNAKLARI İTHAL ETMEK ZORUNDA OLMASAK...''
Zafer Çağlayan, kesinleşen 11 aylık 2010 yılı verilerine göre, en çok ithalat yapılan ilk 10 ülkenin sırasıyla Rusya, Almanya, Çin, ABD, İtalya, Fransa, İran, İspanya, İngiltere ve Ukrayna, ilk 10 ülkenin 164,9 milyar dolarlık 11 aylık toplam ithalat içindeki payının 95,5 milyar dolarla yüzde 58 olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
''Burada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum; ithalatımızdaki ilk 10 ülke içinde yer alan ve en çok petrol, doğal gaz ve kömür ithal ettiğimiz Rusya ile İran pazarlarıyla dış ticaretimiz çok enteresan bir yapıdadır. 11 ayda Rusya'ya ihracatımız 4,1 milyar dolar, ithalatımız ise 19,1 milyar dolar. İran'a ihracatımız da 2,7 milyar dolar, ithalatımız ise 6,9 milyar dolar.
Bu iki ülkeyi toplam olarak alırsak 11 ayda 6,8 milyar dolar ihracat, 26 milyar dolar da ithalatımız var. Bu durumda dış ticaret açığımız 19,2 milyar dolara ulaşıyor.
Fakat bu iki ülkeden yaptığımız enerji kaynakları yani petrol, doğal gaz ve kömür ithalatımız ise 20,1 milyar dolara ulaşıyor. Yani, biz enerji kaynakları ithal etmek zorunda olmasak, Rusya ve İran'la olan dış ticaretimizde yaklaşık bir milyar dolar fazla vermiş olacaktık.
İthalatımızın ülke gruplarına göre dağılımına bakacak olursak, 2010 yılı Ocak-Kasım döneminde AB, 64 milyar dolarlık ithalat ve yüzde 38,8'lik pay ile ihracatımızda olduğu gibi ilk sırada yer almaktadır.
Asya ülkelerinden yapılan ithalat toplam ithalatımızın yüzde 31,2'sini, Amerika kıtasından yapılan ithalat yüzde 8,9'unu, Afrika ülkelerinden yapılan ithalat ise toplam ithalatımızın yüzde 3,6'sını oluşturmaktadır.''
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, ara mallarında en önemli kalem olan enerji girdilerinin Türkiye'nin olmazsa olmaz ithalat kalemi olduğunu belirterek, ''11 ayda 34 milyar dolara ulaşan ve yıllık olarak 38 milyar dolar olarak gerçekleşmesini beklediğimiz enerji kaynakları ithalat zorunluluğumuz olmasa, hem dış ticaret açığımız makul seviyelere inecek, hem de pek çok sektörde ve ülkede net ihracatçı konumunda olabileceğiz'' dedi.
Çağlayan, ithalat rakamlarını analiz ettiği basın toplantısında yaptığı konuşmada, ithalatın, Türkiye'de yıllardır konuşulmaktan çekinilen, adeta tabu kabul edilen bir konu olduğunu söyledi.
Dış ticaretten sorumlu bakanlara, ''Hep 'ihracat' diyorsunuz, hiç ithalattan söz etmiyorsunuz'' denildiğini hatırlatan Çağlayan, ithalatın, kötü bir şeymiş gibi gösterildiğini, kabul edildiğini anlattı.
İthalatın da, ihracat gibi, üretim gibi sadece Türkiye'nin değil, dünyanın gerçeği olduğunu ifade eden Çağlayan, her ülkenin her malı üreteceği kuralı bulunmadığının altını çizdi. ''Bugün kimsenin kimseyi ithalat yapıyor diye eleştirme hakkı yoktur'' diyen Çağlayan, şöyle devam etti:
''Dediğim gibi, ithalat da ekonomik bir araçtır ve sonsuza dek devam edecektir. Size küçük bir örnek vereyim, DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) verilerine göre 2010 yılında Çin 1,6 trilyon dolarlık ihracatı yapabilmek için 1,4 trilyon dolarlık ithalat yapmak zorunda kaldı.
Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD, 2010'un 11 ayında 1,2 trilyon dolar ihracat yaparken, 1,8 trilyon dolarlık ithalat yaptı. Evet, Türkiye de ithalat yapıyor. Evet, pek çok ülkenin olduğu gibi, Türkiye'nin ithalatı, ihracatından daha fazla.
Ben de eski bir iş adamı olarak, ithalatın ihracattan daha fazla olmasından rahatsız oluyorum. Ben de herkes gibi dış ticaret açığı değil, fazlası vermek istiyorum. Ancak, bütün bunlar sadece istemekle, arzu etmekle olmuyor. Çalışmakla, çabalamakla oluyor.
Keşke bugün Türkiye'nin ithalatını eleştirenler, ben Bakan olarak küresel krizin göbeğinde 2009 yılında bu uyarıları yaparken, olan biteni daha gerçekçi değerlendirip, tersine propaganda yapmasalardı.
Merkez Bankası'nın o zaman elinde çok büyük fırsat varken, hatalı para politikasıyla yüksek faizde inat ettiği, fiyat istikrarı adına kurun düşük kalmasına müsaade ettiği günlerde bugün dediklerini söyleyebilselerdi. O zaman kurumları daha itibarlı hale gelirdi.''
47 BİN İHRACATÇI 51 BİN İTHALATÇI FİRMA VAR
Zafer Çağlayan, TÜİK'in 2009 yılı verileri üzerinden yaptığı ''Girişimci özelliklerine göre Dış Ticaret İstatistikleri'' çalışmasına göre, 47 bin 352 ihracatçı, 51 bin 627 de ithalatçı firma bulunduğunu, ihracatın yüzde 60'ını 250'den az çalışanı olan KOBİ'lerin yaptığını, ithalatın yüzde 60'ını 250'den fazla çalışanı olan şirketlerin gerçekleştirdiğini bildirdi.
TÜİK verilerine göre, 2009 yılında 21 bin 662 firma tek ülkeye ihracat yaparken 7 bin 934 firmanın 2 ülkeye, 8 bin 928 firmanın ise 3-5 ülkeye ihracatı bulunduğunu, 20 üzeri ülkeye ihracat yapan firma sayısının ise bin 697 olduğunu ve bu firmaların da ihracatın yarısından fazlasını gerçekleştirdiğini kaydeden Çağlayan, ithalat boyutunda ise; 2009 yılında 23 bin 518 firmanın tek ülkeden, 8 bin 930 firmanın 2 ülkeden, 10 bin 122 firmanın ise 3-5 ülkeden ithalat gerçekleştirdiğini, 20 ve daha fazla ülkeden ithalat yapan firma sayısının ise 985'de kaldığını bildirdi.
Çağlayan, toplam ithalatın yüzde 51,7'sini bu 985 firmanın yaptığına dikkati çekti.
Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak yaptıkları çalışmalara göre de; 2010 yılının 11 ayında 48 bin 719 firma ihracat yaparken 53 bin 710 firmanın ithalat yaptığını, toplam ihracatın yüzde 48'ini 100 milyon dolar ve üzerinde ihracat gerçekleştiren 245 firmanın gerçekleştirdiğini, ihracatların da 49 milyar dolara ulaştığını anlatan Çağlayan, şunları kaydetti:
''100 milyon doların üzerinde ithalat yapan firma sayısı ise 422'ye ulaşırken, ithalat miktarları 105,6 milyar dolara, genel ithalat içindeki payları da yüzde 64,2'ye ulaşmaktadır. İthalatımızda ilk 50 firma genel ithalatın yüzde 36,4'ünü yaparken, ihracatta benzer orana yüzde 37,9, ancak 100 ihracatçı firma ulaşabilmiştir.
Şimdi gelelim işin bam teline, ithalatımızın ürün kompozisyonuna, ana sektör sınıflandırmasına... Yatırım mallarının toplam ithalatı 2010 yılı Ocak-Kasım döneminde 24,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiş olup bu kapsamda, ağırlıklı olarak ülkemizde üretimi bulunmayan makine teçhizat ve benzeri yatırım malları ithalatı yapılmaktadır. Aynı dönemde 10,5 milyar dolarlık yatırım malı ihracatı gerçekleştirilmiştir. 14,5 milyar dolarlık açık bulunan yatırım mallarında ülkemiz net ithalatçı konumdadır.
Tüketim mallarındaki ithalatımız da 11 ayda 21,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Tüketim mallarının başında 5,7 milyar dolarla otomotiv sektörü yani binek araçları yer almaktadır.
Bunu tıpta ve eczacılıkta kullanılan ürünler ile ilaçlar ve rafine edilmiş petrol ürünleri izlemektedir. Tüketim ürünleri ülkemizin net ihracatçı olduğu bir kalemdir ve bunların ihracatı 11 ayda 40,6 milyar dolar olarak gerçekleşerek, 18,7 milyar dolar fazla vermiştir.''
11 aylık 164,9 milyar dolarlık ithalatın 117,7 milyar dolarlık bölümünün yüzde 71,4'ü ara malları, 24,9 milyar dolarlık bölümünün yani yüzde 15,1'ini yatırım mallarının ve 21,9 milyar dolarlık bölümünün de tüketim mallarından meydana geldiğini belirten Çağlayan, ara malları ihracatının ise aynı dönemde 50,5 milyar dolar olduğunu, bu çerçevede, 67,2 milyar dolar açık verilen ara mallarında Türkiye'nin net ithalatçı konumunda bulunduğunu söyledi.
ENERJİ İTHALATI...
Çağlayan, ''İşte en çok tartışılan ara malı ithalatının 34 milyar dolarlık kısmı enerji ithalatından oluşmaktadır'' dedi.Diğer önemli mal grupları arasında 16,9 milyar dolar ile demir-çelik ve demir dışı metal sanayi, 13 milyar dolar ile plastik ve kimyasal ham maddeleri, 8,1 milyar dolar ile tekstil ve konfeksiyon girdileri, 6,2 milyar dolar ile hurda ithalatı ve 4,5 milyar dolar ile otomotiv sektörü girdileri olan motorlar ve aksesuarlarının bulunduğunu bildiren Çağlayan, şöyle devam etti:
''Ara mallarında en önemli kalem olan enerji girdileri, ülkemizin olmazsa olmaz ithalat kalemidir. 11 ayda 34 milyar dolara ulaşan ve yıllık olarak 38 milyar dolar olarak gerçekleşmesini beklediğimiz enerji kaynakları ithalat zorunluluğumuz olmasa, hem dış ticaret açığımız makul seviyelere inecek, hem de pek çok sektörde ve ülkede net ihracatçı konumunda olabileceğiz. Biraz evvel dediğim gibi, 2010 yılının 11 aylık döneminde enerji hariç ara malı ithalatımız 83,7 milyar dolar, 50 milyar dolarlık aramalı ihracatımızı çıkarttığımızda enerji dışı ara malının dış ticaret açığına katkısı 33,7 milyar dolar olmuştur. Ara malı ithalatındaki ağırlığı yüzde 30'ün üzerine çıkan enerji ürünleri ham petrol, doğalgaz ve kömür; toplam ithalat rakamı üzerinde belirleyici bir rol oynamaktadır.
Enerji ürünlerinin geçmiş yıllardaki ithalatına baktığımızda, enerji ithalatımızın miktar bazında büyük oranda artmadığını; ancak özellikle petrol ve doğalgaz birim fiyatlarındaki artışların ithalatımıza artış olarak yansıdığını görüyoruz. Nitekim, enerji ürünleri fiyatları 2009 yılı düzeyinde seyretmiş olsaydı, bugün 11 aylık dönem için 34 milyar dolarları konuştuğumuz toplam enerji ithalatımızda 29,5 milyar dolarlık bir tutarı görecektik. Dolayısıyla birim fiyatlardaki artışın 4,5 milyar dolar gibi ilave bir yük getirebildiğine dikkatinizi çekmek isterim.''
Bu noktada hükümetin öteden beri konunun öneminin farkında olup, bu yönde alternatif politikalar geliştirdiğini belirten Çağlayan, enerji açığını kapatmak için nükleer enerji ve yenilenebilir enerji kaynakları dahil olmak üzere, Türkiye'nin tüm potansiyelinin henüz tam olarak kullanılamadığına dikkati çekti.
Çağlayan,85 milyar kwh elektrik üretmek için yapılması planlanan 2 adet nükleer santralin kullanacağı yakıtın toplam maliyetinin aynı miktar elektriği üretmek için kullanacak doğalgaz maliyetinin onda biri civarında olduğunu, bu durumda yaklaşık 3 milyar doların üzerinde enerji ithalatından tasarruf edileceğini bildirdi.
Türkiye'de sanayi üretimini sürdürebilmesi için pek çok sektörde ithalat yapılmasının zorunlu olduğunu söyleyen Çağlayan, bunların başında da, demir çelik sektörü geldiğini, demir-çelik sektörü ithalatının 11 aylık dönemde 16 milyar dolar olarak gerçekleştiğini bildirdi.
Ocak-kasım döneminde kimyevi maddeler ithalatının 26 milyar dolar, tekstil ithalatının 8,2 milyar dolar, konfeksiyon ve hazır giyim konfeksiyon ürünleri ithalatının 2,4 milyar dolar, makine sektörü ithalatının 18,6 milyar dolar, elektrik-elektronik sektörü ithalatının 13,1 milyar dolar, otomotiv ana sektörünün 7,5 milyar dolar, otomotiv yan sanayi ürünleri ithalatının ise 4 milyar dolar olduğunu belirten Çağlayan, tarım ürünlerinde ise ithalatın 6,7 milyar dolar seviyesine çıktığını kaydetti. Çağlayan, ''Türkiye olarak biz bu ithalat gerçeğiyle karşı karşıyayız'' dedi.
'İHRACATI UZAYDAN GELEN YARATIKLAR YAPMIYOR'
Zafer Çağlayan, Türkiye'de ihracatı ''uzaydan gelen yaratıkların'' yapmadığını ifade ederek, ''İhracatçı dediğimiz insanlar, farklı birer varlıklar değil. İthalatçı diye ayrı bir sınıf da yok. Bu arkadaşların hepsi, her gün gördüğünüz sanayiciler, tüccarlar'' dedi.
İthalatın yükselmesinden kimsenin memnun olmadığını dile getiren Çağlayan, ''Ama devlet olarak 'bunun ithalatını yasaklıyorum' demek mümkün değil'' dedi.
İç piyasaları koruyabilmek için kullanabilecekleri az sayıda araç bulunduğunu, Türkiye'nin mevcut araçları fazlasıyla kullandığını vurgulayan Çağlayan, şöyle devam etti:
''Ama biri hariç. Hangisi olduğunu biliyorsunuz: paramızın değeri. Her şey bir tarafa, ticaret savaşlarının döndüğü ve dünyanın birbirine girdiği bir dönemde, Türkiye'nin konumunun basit bir oyun üzerinden yüzeyselleştirilmesini yanlış buluyorum.
Ayrıca, bunun şimdi söylenmesine de çok şaşırıyorum. Çünkü; şimdi ithalat artışından rahatsız olduğunu söyleyenler, aylardır bu konuda uyarı yapılırken seslerini çıkarmadılar.
Merkez Bankası'na 'faiz indirimi konusunda geç kaldığı' yönünde eleştiri yapılırken, düşük döviz kurunun ithalatı kamçıladığını görmezden gelip, bunu sadece ihracatçıların derdiymiş gibi gördüler.
ABD, Euro Bölgesi, Çin, Brezilya ve pek çoğu parasının değerini düşük tutarak ihracatını artırmaya ve ithalatı zorlaştırmaya çalışırken, Türkiye tribündeydi. İçeride bu konuda uyarı yapanları, 'ihracat lobisi iş başında' diyerek, 'ihracat sadece kura bağlı değil' diyerek eleştirdiler.''
Küresel krizin Türkiye'nin önüne üç ödev koyduğunu belirten Çağlayan, ''Birincisi, ihracatını coğrafi olarak çeşitlendirmek. İkincisi, üretimini teknoloji ve katma değer açısından zenginleştirmek. Üçüncüsü, ithal ettiği ürünlerin mümkün olduğu kadar çok kısmını içeride üretebilmek. Şimdi bunların üçünde de çalışmalar yapılıyor ve ilk sonuçlar alınmaya başladı'' diye konuştu.
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, 2010 yılında TL'nin reel olarak değer kazanmamış olması halinde geçen yıl 8 milyar dolar civarında daha az ithalat yapılmış olacağını belirtti.
Bakan Çağlayan, ithalat rakamlarını değerlendirdiği Conrad Otel'de düzenlenen basın toplantısında, uluslararası kuruluşların temsilcilerinin son zamanlarda Türkiye'nin cari açık sorununa dikkati çektiğini belirterek, cari açığın, finansal istikrara yönelik tehdit unsuru olduğunu, önümüzdeki dönemde tüm dünyada ve aynı zamanda Türkiye'de de fiyat istikrarı yerine finansal istikrarın önem arz edeceğini, bundan dolayı cari açığın, fiyat istikrarından daha kritik bir olgu haline geleceğini vurguladı.
Çağlayan, bugün itibariyle fiyat istikrarından daha kritik bir olgu olan cari açıkla mücadelede en temel aracın ''fiyat istikrarı yaklaşımının'' yeniden şekillendirilmesi olduğunu düşündüğünü ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Son dönemde enflasyonla mücadelede elde edilen başarılar göz önünde bulundurulduğunda hiç kimse 'fiyat istikrarından vazgeçelim' deme lüksüne sahip değildir. Nitekim Merkez Bankasının birincil önceliği fiyat istikrarıdır.
Ancak bugün geldiğimiz nokta itibariyle fiyat istikrarını daha geniş bir pencereden tanımlamamızın gerektiği de bir gerçektir. Nasıl mı? Türkiye'nin dünya ile eklemlenmiş açık bir ekonomi olduğu düşünüldüğünde, yalnızca ÜFE ve TÜFE ile içerideki fiyat hareketlerinin takip edilmesi, sanayimiz ve ülke ekonomimizin bütünü açısından kavrayıcı olamayacaktır.
Enflasyon hedeflemesi ile iç pazarındaki fiyat artışlarını dizginleyen para politikasının aynı zamanda dış pazarlarda da rekabet eden Türk ürünlerinin fiyat hareketliliğini de gözetmesi, dünya talebinde yaşanan daralma ertesinde gereklilik arz etmektedir.
Diğer bir ifadeyle Merkez Bankasının fiyat istikrarı, ülkemizde üretilen ürünlerin hem iç fiyatlarını hem de ihracata konu olanlarının uluslararası pazarlardaki fiyatlarını birlikte gözetmesi gerekmektedir. Bu şekilde, fiyat istikrarı politikası tüm kesimleri kapsayarak, ekonomimizin büyümesine katkıda bulunan üretici ve ihracatçıların uluslararası rakiplerine karşı rekabet pozisyonlarını gözeten bir istikrar anlayışı altında yeniden değerlendirilmelidir. Ancak bu durumda fiyat istikrarı, tüm kesimlerin istikrarı haline gelebilecektir. Dolayısıyla Türkiye'nin istikrarına dönüşecektir.''
Dış ticaret açığı konusunda ellerindeki bir diğer enstrümanın yatırım teşvikleri olduğunu belirten Çağlayan, yabancı doğrudan yatırımlar konusunda DTM olarak farklı bir yaklaşımı hayata geçirdiklerini, yatırım ve ara malı ithalatını azaltma noktasında kritik olduğu düşünülen firmaların tespit edilerek, yurt dışı ticaret müşavirlikleri ve Başbakanlık Yatırım Destek ve Kalkınma Ajansı ile ortaklaşa bu firmaların Türkiye'de yatırım yapmalarını temin etmeye yönelik çalışmalar gerçekleştirileceğini kaydetti.
Çağlayan, cari açık konusunda bir diğer önlemlerinin de ''sektörel ortak satın alma hareketi'' olduğunu, aynı malı aynı ülkeden hatta aynı yurt dışı tedarikçilerden temin eden yerli firmaları bir masa etrafında topladıklarını, dış ticaret açığı noktasında kritik olduğunu düşündükleri her bir ürün için ithalatçıların ortak satın almalarına imkan tanıyacak bir platform oluşturduklarını anlattı.
''SADECE KUR MESELESİNE TAKILMIŞ GİBİ GÖSTERİLMEK GERÇEKTEN RAHATSIZ EDİCİ''
Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak döviz kazandırıcı işlemlere çok büyük önem verdiklerini, bu çerçevede lojistik, sağlık, yazılım, sinema ve dizi film sektörlerine yönelik çalışmaların son aşamaya geldiğini bildiren Çağlayan, ''Bu tablonun değişmesi için yeni politikalar geliştirirken sadece kur meselesine takılmış gibi gösterilmek gerçekten rahatsız edici bir konu.
Biz ihracat artışını, dış ticaret açığının azalmasını sadece döviz kurunun düşüklüğüne bağlamıyoruz. Ancak bütün dünyanın söylediği gibi, 'en önemli faktördür' diyoruz. Ayrıca, 'döviz kurunun düşüklüğünün ihracatçıya olan etkisinden çok, ekonomide, üretimde, istihdamda yarattığı tahribat çok daha büyük' diyoruz'' şeklinde konuştu.
Düşük kurun ithalatı patlattığını, özellikle otomotiv ve makine sektöründe bunun çok ciddi şekilde yaşandığını ifade eden Delvte Bakanı, ithal otomotivde 4-5 ay sonrasına teslimat günü verildiğini, aynı şekilde sanayicinin üretimde kullanacağı makinesini kurun düşüklüğünden dolayı yerli makine alma yerine ithalat yaparak tedarik etme yoluna gittiğini söyledi.
Ülke ihracatında öne çıkan sektörleri girdi tedarik perspektifinden derinlemesine mercek altına aldıklarını, demir-çelik ve demir dışı metaller incelemesini tamamladıklarını, otomotivde son aşamaya geldiklerini, makine sektörü incelemesine ise halen devam ettiklerini anlatan Çağlayan, ara malı ithalatında daha düşük maliyetli, daha etkin bir tedarik zinciri oluşturulmasının ihracatı artırıcı etki yaratacağını, Girdi Tedarik Stratejisi çalışması ile sadece ihracatçıların ihtiyaç duyduğu girdileri daha etkin, daha düşük maliyetli temin etmelerini sağlamayı değil, esasen ara malı ithalatına bağımlı ihracatın bağımlılığının giderilmesini ve bu şekilde cari açığın azaltılmasını amaçladıklarını kaydetti.
Hammadde olarak hurda kullanmak üzere yapılanan demir-çelik sektöründe Türkiye'ye yılda yaklaşık 9 milyar dolarlık hurda ithal edildiğini, Türkiye'nin, dünyada demir-çelik hurda yeterlilik oranı en düşük, ithalata bağımlılık oranı en yüksek ülke konumunda bulunduğunu dile getiren Bakan Çağlayan, ''Kendi kendine yeterlilik oranı en düşük, ithalata bağımlılık oranı ise en yüksek olan ülkemiz dünyanın bir numaralı hurda ithalatçısıdır.
Hurda, adı geçen sanayi tesislerimizin toplam üretim maliyeti içinde yaklaşık yüzde 70'lik paya sahip bulunmaktadır. Bu alanda maliyetleri azaltacak şekilde ortak depolama merkezi gibi bir yatırım suretiyle, uzun vadeli tedarik güvenliğinin temini yanında yaklaşık yüzde 10'luk aracı paylarının devre dışı kalması sağlanacak, bu suretle nihai ürün maliyetlerinde yüzde 7'lik net bir düşüş temin edilebilecektir'' diye konuştu.
İhracata Dönük Üretim Stratejisi Değerlendirme Kurulunun 25 Şubat'ta gerçekleştirilecek 4. toplantısında yapılacak değerlendirmeler sonrasında, kimya, tekstil ve tarım sektörlerinin girdi tedarik stratejisi çerçevesinde incelemeye alınacağını bildiren Çağlayan, diğer değişkenler sabit kabul edilirse, Türkiye'nin GSYH'si yüzde 1 arttığında, ithalatının yüzde 1,84 yükseldiğini kaydetti.
''DÖVİZ KURUNDAKİ YÜZDE 1'LİK ARTIŞ, İTHALATI YÜZDE 0,43 ARTIRIYOR''
Zafer Çağlayan, bakanlığına bağlı DTM'ce yapılan bir modelleme çalışmasında reel efektif döviz kurundaki yüzde 1'lik bir artışın, yani TL'deki değerlenmenin, toplam ithalatı yüzde 0,43 civarında artırdığının tespit edildiğini, aynı çalışmada, reel kurdaki değişmelerin, ihracattan daha fazla ithalatı etkilediğinin ortaya konduğunu belirterek, ''Buna göre 2010 yılında TL reel olarak değer kazanmamış olsaydı, 2010 yılında 8 milyar dolar civarında daha az ithalat yapılacaktı'' dedi.
Bu sorun hakkında geç de olsa gerekli tedbirlerin Merkez Bankası tarafından alınmaya başlandığını görmenin sevindirici olduğunu, bundan sonraki süreçte meselenin kökenine inilerek tasarruf oranının ve mevcut para politikası sonucu Türkiye'ye kısa vadeli sermaye girişlerinin tartışılması gerektiğini vurgulayan Çağlayan, şöyle dedi:
''İhracatçının rekabet gücünü destekleyen ve ithalat baskısına yol açmayan bir kur yapısına kavuşmak dış ticaretimiz açısından büyük önem arz etmektedir.
Özellikle krizden çıkış döneminde ABD'nin, Çin'in, Brezilya'nın, Japonya'nın kendi para birimlerinin değerlenmesini engellemek amacıyla giriştiği çabaları biliyorsunuz. Merkez Bankası ne yazık ki; tüm uyarılarımıza rağmen bu sürecin içerisinde etkin rol alamamıştır.''
''İTHALATIN YÜZDE 61,5'İ DOLAR, YÜZDE 33,5'İ İSE AVRO İLE YAPILDI''
Devlet Bakanı Çağlayan, 2010 yılında ithalatın yüzde 61,5'inin dolar, yüzde 33,5'inin ise avro ile yapıldığını, doların ithalattaki payının yüksekliğinin en önemli nedenlerinden birinin enerji ithalatının dolarla yürütülmesi olduğunu söyledi.
Dış ticaret politikasını belirlerken amaçlarının, ithalatı Türkiye menfaatleri doğrultusunda yönetmek ve yönlendirmek olduğunu, ithalat politikasının önemli ölçüde uluslararası kurallar çerçevesinde belirlendiğini ifade eden Zafer Çağlayan, bir milyondan fazla kişinin istihdam edildiği tekstil ve hazır giyim sektöründe çalışanları bazı ülkelerde uygulanan düşük ücretlerden kaynaklanan tahrip edici rekabete karşı korumak için 13 Ocak 2011 tarihinde yayımlanan tebliğler ile koruma önlemi sürecini başlattıklarını bildirdi.
Çağlayan, ''Biz burada sektörümüzü hak etmediği bir koruma altına almıyoruz. Ancak bazı ülkelerde işgücü ücretleri bizim çalışanlarımızın ücretlerinden çok daha düşüktür. Bu sektörümüzde çalışanların, asimetrik rekabet şartlarında işlerine devam edebilmeleri için hayat standartlarını düşürecek ücretlerle çalışmak zorunda kalmalarına izin vermemiz söz konusu olamazdı'' diye konuştu.
Halihazırda 128 adet damping ve sübvansiyon önleminin yürürlükte olduğunu bildiren Çağlayan, geçen yıl dampinge karşı önlem uygulanan ürünlerin tüm ülkelerden ithalatının 5,9 milyar dolar düzeyinde gerçekleştiğini, önlem uygulanan ithalatın, düzenleme yapılabilecek genel ithalat içindeki payının ise bir önceki yılın aynı dönemine göre artarak yüzde 6,3'e ulaştığını kaydetti.
Çağlayan, 12 milyar doların üzerindeki bir ithalat hacmini kapsayan ve tanıtımı ekim ayında yapılan Riske Dayalı Denetim Sistemi (RDDS) kapsamında bugün itibariyle 170 bin 921 adet hazır giyim eşyası, 25 bin 486 çift ayakkabı ve eldiven, 30 bin 138 metre kumaş ve 2 bin 595 metrekare halının bertaraf edildiğini bildirdi.
İZLEME VE RİSKE DAYALI DENETİM SİSTEMİ
İthalat politikalarının izlenmesi ve riske dayalı olarak denetlenmesine ilişkin olarak planlanan yeni bir proje olan İzleme ve Riske Dayalı Denetim Sistemi'ne de (İRDS) değinen Çağlayan, sistemi, 2011 yılı içerisinde modifiye ederek genişleteceklerini ve ithalat politikalarını da aynı sistematik yaklaşım içerisinde ele almak üzere bu yılın ilk yarısında hayata geçireceklerini söyledi.
Dünyanın değiştiğinin, rekabet koşullarının farklılaştığının bilincinde olduklarını, bu nedenle dengeli bir dış ticaret yapısının gerekliliğine inandıklarını ifade eden Bakan Çağlayan, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Bunu gerçekleştirmek için üretim altyapımızın bizi geleceğe taşıyacak nitelikte katma değer yaratan ve teknoloji yoğunluğu yüksek ürünlere yönelmiş bir hüviyet kazanması gerekiyor.
Hedefimiz büyük; 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat yapmayı, dünyanın sayılı ekonomileri içinde yer almayı planlıyoruz. Buna paralel olarak halihazırda yüzde 62 düzeyinde olan ihracatın ithalatı karşılama oranını 2023 yılına kadar yüzde 80'ler düzeyine çıkarmayı hedefliyoruz.
Üretimin rekabetçi bir düzeye getirilmesi, ancak uzun vadede uygulanacak sanayi stratejileri ile mümkün olabilecektir. Bunun için ülkemiz ara malı üretiminin artırılması gerekmektedir.
Bu kapsamda oluşturduğumuz Girdi Tedarik Stratejisi, ihracata dönük üretimde daha etkin ve düşük maliyetli üretim için bir yol haritası oluşturacaktır.
Çalışmanın amacı bugüne dek ithal ettiğimiz bazı ara mallarının, özellikle rekabetçi olabileceğimiz alanlarda, ülkemizde üretilebilme imkanı olup olmadığını tespit etmektir.
Bu sayede ortaya çıkacak eylem planları ile uzun vadede daha fazla katma değerin yurt içinde kalmasını sağlayacak nitelikte politikalar geliştirmeyi amaçlıyoruz.
Bu çerçevede ithalat ve ihracatımızı daha dengeli olacak bir şekilde, ekonomimizin genel büyüme perspektifi açısından yönetmeye devam edeceğiz.
İthalatta, elimizdeki yeni enstrümanları ve yasaların verdiği her türlü yetkiyi kullanarak gerekli denetim ve kontrolleri yapmaya ve yerli üreticilerimizi ithalattan kaynaklanabilecek haksız rekabete karşı korumaya devam edeceğiz.
Artan ithalat ve ithalattan kaynaklanabilecek haksız rekabetten dolayı sıkıntı yaşayabilecek üreticilerimizi Bakanlığıma bağlı DTM'ye başvurmaya ve haklarını aramaya davet ediyorum.''