Artık bilinmesi gereken, Alevilerin, özellikle şehirleşme sürecine dahil olan ve kozmopolit bir düzende yaşam mücadelesi veren Alevilerin klasik söylemlerle parsellenemeyeceği gerçeğidir.
Şehirleşen Alevilik hiçbir partinin arka bahçesi olmak istemiyor. İstekleri ve beklentileri çok açık, daha demokrat ve daha gelişmiş bir Türkiye.
Bu nedenle Aleviler adına konuştuğu iddiasında olanların konuşmadan önce konuşacakları şeyler üzerinde iki kere düşünmeleri gerekiyor.
Türk siyasal yaşamında oy verme alışkanlıkları incelendiğinde oy tercihleri belki de en az değişen ve dar bir yelpazeye sıkışan en geniş grup Aleviler olarak gözüküyor. 27 Mayıs sonrası kurulan ilişkiler ağının ürünü olarak Aleviler siyasi tercihlerini daha çok CHP ve sol partilerden yana kullandılar.
Günümüzde de Aleviler arasında bu tercihin egemen olduğu genel olarak kabul ediliyor. Peki, bu durum ne kadar doğru? Aleviler gerçekten de solun ve daha çok CHP'nin etrafında kenetlenmiş durumda mı? Bu sorunun tam cevabını bulabilmek için alan araştırmaları yapılabilir.
En büyük alan araştırması olarak geçmiş yıllardaki seçim sonuçlarını referans alırsak, kırsalda Alevilerin gerçekten de CHP etrafında kenetlendikleri algısına kapılabiliriz.
Aslında bu durum çok normal ve sosyolojik gerçeklere uygun. Çünkü taşradaki sosyopolitik ilişkiler ağı büyük şehirlere göre farklı dinamikler içeriyor ve farklılıklar daha keskin ve çatışmacı bir şekilde yaşanıyor.
Örneğin Ankara'nın Keçiören semtinde yaşayan bir Alevi ya da Sünni komşusu ile ilişkisini -şehir hayatının bir cilvesi olarak- normalleştiren bir Çorumlu vatandaşın memleketteki yakın akrabaları bu tür bir ilişkinin kıyısından bile geçmiyor.
Farklı mahalle ve köylerde oturup, farklı alanlarda etkileşime geçtikleri için aralarında herhangi bir yakınlık tesis edilemiyor.
Aynı sokaklarda iki yabancı gibi birbirlerine dokunmadan yaşıyorlar. Bu birbirlerine dokunmadan yaşama, siyasal tercihlerinin de kendiliğinden farklılaşmasına yol açıyor.
Bu sıkıntıyı bilen siyasi partiler taşrada aday seçiminde çok dikkatli davranmak ve genel havayı bozmamak ihtiyacı hissediyor.
Bugün için geleneksel Alevi-Sünni duvarını tabanda belki de yıkabilen tek parti BDP gibi görünüyor. Meclis'teki BDP kökenli milletvekillerinin önemli bir kısmı Kürt kökenli Alevilerden oluşuyor.
Halbuki Kürtlerin yüzde doksanı Sünni kökenli.
ALEVİLERİN KORKULARI KULLANILIYOR
Sağ ve muhafazakâr partiler büyük şehirlerde Alevi kökenli adaylara yer verebilirken taşrada geleneksel tabanlarını ürkütmemek adına Alevilerle pek fazla ilişki içerisine girmemeyi tercih ediyorlar.
Çünkü Alevilerle yakınlaşmak diğer siyasi odaklarca bir suçmuş gibi işlenerek tabanları kaydırılabiliyor.
Alevilik ve Sünniliğin ayrı kompartımanlar şeklinde yaşadığı önemli şehirlerden birisi olan Sivas'ta ANAP 1999 seçimlerinde birinci sıradan Alevi kökenli bir aday gösterdiğinde Sünni kökenli seçmenlerinin gadrine uğramış ve büyük bir yenilgi almıştı.
Aslında gözden kaçan ve pek de kimsenin görmek istemediği bir gerçek ise Alevilerin oy verme alışkanlıklarının SHP-CHP birleşmesinden sonra değişmeye başladığıdır.
Aleviler 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren özellikle büyük şehirlerde sağ partilere de oy vermeye başladılar.
Tabii buradaki oy verme eylemi biraz utangaçça gerçekleşmekte ve pek fazla ifşa edilmemekteydi. O yıllarda ANAP, DYP gibi partilere oy veren Aleviler oy tercihlerini genelde açıklamamayı tercih ediyorlardı.
İşte tam bu dönüşüm sürecinde laik-anti laik çatışmasında Alevilerin geleneksel sol-CHP tabanından koptukları görülmeye başlayınca derin güçlerce hazırlandığına inandığım büyük provokasyonlar süreci başladı.
Aleviler laik-Kemalist cephede tutulmaya çalışılırken Alevilik sağ-muhafazakâr siyasetin karşıtı gibi sunuldu. Bu cephenin tetikçiliğini yapan basın yayın organları bu çabalarının karşılığını taşrada fazlasıyla aldılar.
Çünkü günlük hayatında diğeri ile fazla ilişkiye girmeyen, işinde gücünde olan ve evinde akşamları malum kanalların dışında başka bir kanalı izlemeyen geniş kitleler çevrilen filmin gerçekliğine inandırıldılar.
Ve nitekim bu film Ergenekon ve benzeri davalar etrafında yine çevrilmeye devam ediyor.
Yarı kapalı büyük bir cemaat şeklinde yaşayan Aleviler üzerinde ancak cemaatlerde görülebilecek büyük bir baskı mekanizması uygulandığı ise bir başka gerçek.
Cemaatçilik denilince ülkemizde genelde Sünnilik algılanıyor, halbuki Aleviler arasındaki cemaatçilik duvarı daha yüksek.
Çünkü Sünni muhafazakâr çevrelerde kabul edilirlikleri yeterli düzeyde olmadığı için Alevilerin ödemeleri gereken bedel sanılandan daha ağır.
Ve cemaat baskısının inanılmaz boyutlara ulaşabileceği 12 Eylül referandum sürecinde açıkça görüldü.
Pek çok Alevi, Alevi STK'sı olduğunu iddia eden örgütlerce düşkün ilan edilerek açıkça hedef gösterildi.
Hainlikle, Yezitleşmekle, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı vesaire olmakla itham edildi.
Böylesine korkunç bir tedhiş hareketi karşısında mutedil pek çok Alevi'nin köşesine çekilmek zorunda kaldığını hep birlikte gördük.
Zaman