AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, kamuoyunda tartışılan tutukluların tahliye edilmesinin, Yargıtay'ın yanlış bir uygulaması olarak zihinlerdeki yerini alacağını belirtti ve ekledi:
Kılıç, "Rahşan affından sonra Yargıtay'ın atmış olduğu bu adım, zihinlerde, belleklerde Yargıtay affı olarak yerini almış olacaktır" dedi.
AK Parti Grup Başkanvekili Kılıç, Meclis'te gazetecilerin sorularını cevapladı. CMK'nın 102. maddesinde yapılan değişikliğin ardından Yargıtay'ın tahliyelerine karar verdiği Hizbullah sanıklarının kaçak durumda olduklarının hatırlatılması üzerine Kılıç, Türkiye'de tek Yargıtay'ın bulunduğunu, bu Yargıtay'ın da herkesin gözbebeği bir kurum olduğunu söyledi.
Yapılan yanlışların Yargıtay'ı anlamsız hale getirmeyeceğini dile getiren Kılıç, "Tahliyeler hukuka uygun değildi. Tahliyeler Yargıtay'ın yanlış verdiği kararlardı. Nitekim Yargıtay'ın 6. Ceza Dairesi'nden bir tek tahliye kararının verilmemiş olması, 5. Ceza Dairesi üyesi Nihat Ömeroğlu'nun aylar öncesinden bir makalesiyle Yargıtay Başkanlığı'nı bu konuda uyarmış olması, Yargıtay'ın yaptığı işin hukuken dayanaksız ve yanlış bir iş olduğunu ortaya koymaktadır" şeklinde konuştu. Bu sanıkların tutukluluk sürelerinin dolmadığını çünkü birinci derece mahkemeler tarafından bu sanıklar hakkında hüküm inşa edildiğini hatırlatan Kılıç, hakkında hüküm inşa edilmiş olan sanıkların tutukluluk süresinin sona ermesi gibi bir durumun asla sözkonusu olamayacağını vurguladı.
Kılıç şunları söyledi: "Tutukluluk süresi birinci derece mahkemesi tarafından verilmiş olan hüküm süresini aşmadıkça tutukluların tahliye edilmesi, Yargıtay'ın yanlış bir uygulaması olarak zihinlerdeki, hukuk tarihindeki yerini almıştır. Maalesef Rahşan affından sonra Yargıtay'ın atmış olduğu bu adım, zihinlerde, belleklerde Yargıtay affı olarak yerini almış olacaktır. Bu noktada Yargıtay'ın biran önce harekete geçmesi, biran önce kritik dosyaları öne çekip karara bağlaması talebini biz birinci günden ifade etmiştik. Bugüne kadar beklenmiş, bugün harekete geçiliyor olması, geç kalındığının işaretidir." 2004 yılında çıkan bir kanunu uygulamak için 1 Ocak 2011 tarihine kadar beklemenin, Yargıty'ın hakkı olmadığını belirten Kılıç, bu ülkede herkesin hukuk kurumuna olan güvenini korumanın, öncelikle hukukçuların işi olduğunu vurguladı.
"HER YIL 150'SİNİ KARARA BAĞLASA 6.5 YILDA BİN KRİTİK DOSYA BİTERDİ"
'Hükümet yaşanacakları önceden görüp tedbir alamaz mıydı?' sorusu üzerine Kılıç, hükümetin ve TBMM'nin durumu gördüğünü, 2004 yılında çıkan kanunun 1 Ocak 2011'e ertelendiğini anlattı. TBMM'nin kabul ettiği kanunun, üzerinden 6.5 yıl geçtikten sonra yürürlüğe girdiğine işaret eden Kılıç, "Yargıtay her yıl bu dosyalardan 150 tanesini karara bağlamış olsaydı bin kritik dosya 6.5 sene içinde karara bağlanmış olurdu" diye konuştu. Yargıtay'ın 3-4 ay öncesinden gelip, 'dosyaları bitiremiyorum, erteleme ihtiyacı var' demediğini kaydeden Kılıç, 6.5 senenin, bu kritik dosyaları karara bağlamak için yeterli bir süre olduğunu söyledi.
Kılıç, 'Hizbullah tanıklarının tahliye edilmesinin arkasında bir maksat arıyor musunuz?' sorusuna şu karşılığı verdi: "Biz özellikle maksat arayışında değiliz. Ama hukukun uygulanmadığı her durum toplumda infial yaratır. Yargının hukuku dikkate almadığı her uygulama, elbetteki kendi içinde maksatlı bir uygulamadır. 6.5 sene, Yargıtay'da boşa geçirilmiş bir süredir. Kaldı ki birinci derece mahkemeleri tarafından ömür boyu hapse mahkum edilmiş olan sanıkların bile 10 yıllık tutukluluk süresi dolduğu gerekçesiyle salıverilmesi, haklı bir uygulama değildir. Hukuka uygun bir uygulama değildir. Birinci derece mahkemesinin verdiği hüküm hikaye değildir, oyuncak değildir. Gelişigüzel yazılmış bir karar değildir. Yargıtay'daki inceleme sadece temyiz incelemesidir ve birinci derece mahkemesi tarafından verilen hükmün tutukluluk süresini kesmesi, tutukluluk süresiyle ilgili sınırlamaların uygulanmaması icap ederdi. Buna rağmen Yargıtay, gerçekçi bir yorum yapamamıştır. Kanunu uygulayamamıştır. Tutukluluk hali, hükümlülük haliyle devam etmesi gereken sanıkları tahliye etmiştir." Tahliyelerin vatandaşlar tarafından af gibi değerlendirildiğini ve bedelinin hükümete, TBMM'ye çıkarılmak istendiğini kaydeden Kılıç, bu olayda TBMM'nin de, hükümetin de en ufak bir kusuru bulunmadığını vurguladı.
"TAHLİYE EDENİN HİÇ Mİ KABAHATİ YOK"
'Hizbullahçıların ortadan kaybolmasında İçişleri Bakanlığı'nın hiç suçu yok mu, kaçma ihtimallerine karşı gerekli tedbirler neden alınmadı?' sorusu üzerine Kılıç, tahliyelerden sonra Yargıtay Başkanı'na bu köşelilikte sorular sorulmadığından yakındı. Kılıç, "Burada şu sorulur. Tahliye edenin hiç mi kabahati yok? Zaten polis geçmişte bu sanıkları yakalamak için büyük mücadeleleri verdi. Bu sanıkları yakalama süreçlerinde polisin, askerin, jandarmanın verdiği şehitlerimiz bile var. Yakalanmış, yargı önüne çıkarılmış, haklarında hüküm verilmiş. Niye tahliye edildiklerinin üzerinde durmayıp da bu konunun üzerinde duracak olursak adresi yanlış noktaya yönlendirmiş oluruz. Denetimli serbestlik hükümlerinin ne şekilde uygulanacağı bellidir. Muhatapları da bellidir. Muhatapları elbette gereğini yerine getirectir. Ama hazır yakalanmış, yargılanmış, haklarında hüküm inşa edilmiş olanların serbest bırakılması üzerinde daha fazla kafa yormamız gerektiğini düşünüyorum" değerlendirmesinde bulundu.