Benzin istasyonunda uzun süre asgari ücretle çalışan bir işçi, müşteriye 3 lira eksik benzin verdiği gerekçesiyle tazminatsız işten çıkarıldı. İşçinin haksızlığa uğradığını ispatı tam 4.5 yıl sürdü. İşte azmin zaferi:
Yerel mahkeme işçinin ihbar ve kıdem tazminatı taleplerini reddetti, Yargıtay ise yerel mahkemenin kararını bozdu
İstanbul'daki bir benzin istasyonundan benzin alan müşteri, 7 yılı aşkın süre asgari ücretle çalıştırılan akaryakıt pompacısından ''eksik benzin verdiği'' gerekçesiyle şikayetçi oldu.
Daha sonra düzenlenen bir tutanakla da bu yönde tespitte bulunuldu. İşveren, bu tutanağı da gerekçe göstererek işçinin iş akdini tazminatsız şekilde feshetti.
Bunun üzerine işçi yasal haklarını alabilmek için yargıya başvurdu. İşçi, yerel mahkemede açtığı davada, iş sözleşmesinin haksız yere feshedildiğini savunarak, ihbar ve kıdem tazminatlarının ödenmesini talep etti.
Yerel mahkeme, yargılama sonunda, eksik benzin verildiğinin tutanak ve tanık anlatımları ile sübuta erdiğine kanaat getirdi.
İş Kanunu'na göre, ''işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanma, doğruluk ve bağlılıkla uymayan davranışlarının işveren yönünden haklı fesih sebebi olduğuna'' dikkat çekilen yerel mahkeme kararında, işçinin iş akdi, güveni kötüye kullanmak, doğruluk ve bağlılıkla uymayan davranıştan feshedildiğinden işverenin fesihte haklı olduğu belirtildi.
Mahkeme, haklı fesih halinde işveren tarafından işçiye kıdem ve ihbar tazminatı ödenemeyeceğinden, davacının açmış olduğu kıdem ve ihbar tazminatı talepli davanın reddine karar verdi.
4.5 YIL SÜREN YARGI SÜRECİ
İşçinin kararı temyiz etmesi üzerine dava dosyası Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'ne geldi.
Dairenin kararında, yerel mahkemece belirtilen gerekçe ile davanın reddine karar verilmişse de gerek tutanak gerekse davalı tanıklarının beyanlarından, işçinin bir müşteriye eksik akaryakıt verdiğinin tespit edilmesi üzerine iş sözleşmesinin feshedildiğinin, buna karşılık işçinin ''yanlış hesap yapması sonucunda müşteriye eksik benzin verdiğini'' beyan ettiğinin anlaşıldığı belirtildi.
Dosyadaki mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, işçinin eyleminin, ''hata sonucu müşteriye eksik akaryakıt vermekten'' ibaret olduğu ifade edilen kararda, işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, doğruluk ve bağlılıkla bağdaşmayan bir davranışının bulunmadığı, ayrıca eksik akaryakıt bedelini kendisinin aldığına dair bir iddia yada bilgi olmadığı da vurgulandı. Kararda, şunlar kaydedildi:
''Olayla ilgili tutanak içeriği incelendiğinde, eksik verilen akaryakıt bedelinin 3.20 lira olduğu da göz önüne alındığında, yapılan bir hesap hatası sonucunda, davacının iş sözleşmesinin tazminatsız olarak feshedilmesi, ölçülülük ilkesi ile bağdaşmadığı gibi bu gibi hallerin iş hukuku disiplini tarafından himaye görmesi de beklenemez.
Mahkemece, davacının iş sözleşmesinin, Bölge Çalışma Müdürlüğü raporunda da belirtildiği üzere kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesini gerektirir şekilde sonlandığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken belirtilen gerekçe ile ret hükmü kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.''
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararıyla işçi, uzun ve zorlu bir yargı süreci sonunda haksızlığa uğradığını ispatlamış oldu. İşçinin işten çıkarılmasından yargıda lehine karar alabilmesi arasında geçen süre 4.5 yıllı buldu.
''BU TABLO İMDAT ÇAĞRISIDIR''
Çalışma ve Toplum Dergisi Yayın Yönetmeni Murat Özveri, kararla ilgili olarak AA muhabirine yaptığı açıklamada, iş hukukunun temel amacının sözleşmelerin devamlılığına sağlamak olduğunu vurguladı.
İşçinin işverenine karşı yükümlülüklerinin yanında işverenin de gözetim borcu bulunduğuna işaret eden Özveri, bu nedenle iş hukukunda kararlarının dengeli olması gerektiğini dile getirdi.
Dengenin kurulabilmesi için eylemle yaptırım arasında ölçülülük ilkesine dayalı bir karar oluşturulmasına ihtiyaç olduğunu belirten Özveri, ''Adalet duygusunun sarsılmaması için eylemle yaptırım arasında denge olması gerekir.
Yargıtay'da bu ve benzeri kararlarında 'ölçülülük ilkesini' dikkate almaktadır. Yani çalışma hukuku alanında da ortaya çıktığı gibi sırf şekli hukuka bakarak karar vermek yeterli olmamaktadır'' dedi.
Yargı sürecinin uzun sürmesini de değerlendiren Özveri, iş hukuku davalarında Yargıtay aşamasının 2 yıl sürdüğüne, yerel mahkemelerde de birçok sıkıntı bulunduğuna dikkati çekti.
''Hukuk sisteminin yapısı, altyapısı çökmüş durumda'' diyen Özveri, şunları kaydetti:
''Hukuki yarara ortalama olarak 4 yılda ulaşılıyor. Oysa kanunda öngörülen süre 2 ay. Durum böyle olunca hukuki yarar, yarar olmaktan çıkıyor.
Bu tablonun ortadan kalkması için ciddi bir hukuk reformuna ihtiyaç var. Ne Yargıtay ne mahkemeler ne avukatlar suçlu. Mübaşirinden Yargıtayına çok ciddi bir yargı reformuna ihtiyaç var. Bu tablo bir imdat çağrısıdır.''