Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Alanya'da, gazetecilerle kahvaltı yaptı ve soruları yanıtladı. Arınç, 'YARSAV binlerce gencimizin önünü kesti' dedi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Yargıtay'daki tetkik hakimi açığının kapatılabilmesi için başlangıç mahkemelerindeki hakim ve savcı açığının kapatılması gerektiğini, ancak hakim ve savcı almak üzere yapılan sınavlara YARSAV'ın yaptığı itirazlar ve yürütmenin durdurulması kararı verilmesi sonucu bu açığın bir türlü kapatılamadığını bildirdi.
Arınç, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün, valilik basın ve halkla ilişkiler müdürleri ile il emniyet müdürlükleri pasaport şubesi sorumlularına yönelik toplantısına katılmak üzere geldiği Alanya'da, gazetecilerle kahvaltı yaptı ve soruları yanıtladı.
Bir gazetecinin, tutukluluk süresini düzenleyen CMK'nın 102. maddesi gereği, bazı sanıkların tahliye edilmesine ilişkin kamuoyundaki eleştirilerin hatırlatması üzerine Bakan Arınç şunları söyledi:
''Biz üzüntüyle takip ediyoruz. Üzüldüğümüz konu şudur: Yargı, adalet, bir ülkenin olmazsa olmazıdır. Herkesin hakkını kendine vermek, adaletin en güzel tarifi bu. Yargı da, Türkiye'deki üç erkten birisidir. Anayasamız yasama, yürütme, yargı derken yargının da bağımsız mahkemeler eliyle yargı erkini kullanacağını söylüyor. Son zamanlarda yaşanan olayı özetlersek şu: Tahliyeler oluyor ve bu tahliyelerde şu kadar insanı öldürmüş olanlar, şu örgütün mensupları, Türkiye'yi kana bulamış şu çetelerin mensuplarından zikrediliyor. Bildiğiniz gibi yeni TCK 2005 yılında yürürlüğe girdi. CMK da onu takiben yürürlüğe girdi. Burada geçiş maddeleri konuldu. Tutuklama sürelerinin uzunluğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır, yargının uzaması, sonuçsuz kalması insan haklarına aykırıdır düşüncesiyle... Çünkü tutukluluk bir tedbir, hüküm verilinceye kadar belli sebeplerle tutuklama yapılır kanaatiyle yeni hükümler konuldu. Bunlardan bir tanesi de 102. maddedir. Bir insanın azami tutuklu kalacağı süre 5 yılla bazı suçlarda da 10 yılla sınırlandırılmış. Herkes 5 yıl sonra bu madde yürürlüğe girecek diye biliyor, bilmesi gerekir. AİHM'ye müracaat eden pek çok insan, tutukluluk süresinin uzunluğuna Türkiye Cumhuriyeti'ni mahkum ettiriyor. Bu mahkum oluş açısından üzüntü verici bir olaydır. İkincisi de bir insan hakları ihlalidir. 'Geciken adalet adalet değildir' diye güzel bir söz var.''
-''HİÇBİR MAZERET BAŞARININ YERİNİ TUTAMAZ''-
Başlangıç mahkemelerinde davaların uzun sürdüğünü, Yargıtay'ın da temyiz sürecinde geç karar verdiğini belirten Arınç, Yargıtay'ın dosyaları karara bağlama sürecinde aksaklıklar yaşandığına dikkati çekti.
Arınç şöyle devam etti:
''Yargıtay diyor ki, 'Bizim daire sayımız yetmiyor, Yargıtay üyesi sayımız az, iş yükümüz çok fazla'. Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz. 'Başardım' deyip dik durabilirsiniz, ama kaybettiğiniz zaman 40 mazeret ileri sürebilirsiniz. 'Hakim azdı, zabit katibi yoktu, kağıdımız yetmedi', bütün bunların sonucu bir caninin cezaevinden salıverilmesiyse hiç kimse bunu dinlemez. Yüksek yargının da hatalarının bulunduğunu söyleyebiliriz.
Ancak yargının süratli işlemesi noktasında yüksek yargı veya başlangıç mahkemeleri 'Şu şu eksiklerimiz var, yerine getirilemiyor, biz de elimizdeki dosyaları karara bağlayamıyoruz' demişse, o zaman yürütme organına da bir atıfta bulunmak mümkün olabilir. Ama gördüğümüz kadarıyla Yargıtay'ın, yüksek yargının işleyişinde bir gecikme söz konusudur.''
-''YARGITAY KENDİ İŞ YÜKÜNÜ KENDİSİ ZAMAN ZAMAN
İHMAL ETMİŞ, GÖZDEN ÇIKARMIŞ DA OLABİLİR''-
Kendisinin de yıllarca avukatlık yaptığını, Yargıtay'da en son gelen dosyanın en öne konulduğunu veya tersinin yapıldığını, kendi tecrübelerinden bildiğini aktaran Bülent Arınç, şunları söyledi:
''Yargıtay kendi iş yükünü kendisi zaman zaman ihmal etmiş, gözden çıkarmış da olabilir. Bu konuda pek çok şey söylendi. Ben yeni bir şey ilave etmek istemiyorum. Yargıtay'a yeni üyelerini seçmek gerekiyor görebildiğim kadarıyla, daire sayılarını artırmak gerekiyor, Yargıtay tetkik hakimlerinin sayısını artırmak gerekiyor. Bütün bunlar sıfırdan alıp Yargıtay üyesi yapmakla olmaz. O yüzden hakim ve savcı açığımızı süratle gidermek gerekiyor. 8 sene boyunca, bu ihtiyacı gördü Adalet Bakanlığı. Hakim ve savcıları almak istedi. Hukuk fakülteleri senede 6 bin mezun veriyor. Bu mezunlar arasında hakim ve savcı olabilmek için çalışan, göz nuru döken, sınavlara giren gençlerimiz var. Ama her sınav açıldığında Danıştay, idare mahkemeleri YARSAV'ın itirazlarıyla, şikayetleriyle karşılaştı ve binlerce gencimizin hakim ve savcı olmasının önü kesildi. Dolayısıyla Adalet Bakanlığı görevini yapıyor, adli yargıya ve idari yargıya hakim ve savcı almak istiyor, ama bunların hepsi yürütmeyi durdurma kararlarıyla maalesef bugüne kadar engellendi.''
-''ART NİYETLE DURDURMA KARARLARI VERİLDİ''-
40 yıldan bu yana bu sınavlar nasıl yapılıyorsa, mülakatlar nasıl yapıldıysa, Adalet Bakanlığının ''öyle yapmak istediğini'' ifade eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ama Danıştay'ın verdiği pek çok kararda, adeta -yani mealen söylüyorum- (Bu AK Parti hükümetine güven olmaz. Bunlar kim bilir kimi hakim ve savcı yapacaklar) düşüncesiyle bir art niyetle durdurma kararları verildi. Ve hala utanıyorum söylerken, 'Mülakat yaparken video kaydına alacaksınız' şeklinde kararlar çıktı. 1950'lerden bu yana o kadar iktidarlar geldi geçti, hiçbirisi için öngörülmeyen sözler, cümlecikler, AK Parti iktidarında Adalet Bakanlığının alacağı hakim ve savcılar için konulmuş oldu. Bütün bu engellemelerle bugün hakim ve savcı açığımız var. Bunlar dolarsa, Yargıtay'a da üyelikler gelecek. Bunlar geçmişte konuşuldu, söylendi, bakanlık üzerine düşeni yapmak istedi, ama Yargıtay'ın yaptığı çalışmalara bakınız, verdiği beyanatlara bakınız, HSYK'nın bugüne kadar kamuoyuna yaptığı konuşmalara bakınız, bugüne kadar bu ihtiyaçlardan bahseden bir tek cümleleri yoktur. Onlar maalesef günlük siyaset içerisinde siyasi aktörlerin konuşabileceği sözleri, bu hükümeti yıpratmak amacıyla kullanmayı görev saydılar yıllarca. Şimdi acı bir tablo çıkıyor ortaya. Bu acı tablo içerisinde ah vah edeceğimize ihtiyacın nereden kaynaklandığını ve nasıl çözülebileceğini çok güzel biçimde sanıyorum teşhis edeceğiz.''
-PAPANDREU'NUN SÖZLERİ-
Başbakan Yardımcısı Arınç, Yunanistan Başbakanı Papandreu'nun Erzurum'daki, ''Türk askerinin Kıbrıs'ta işgali sürdüğü müddetçe Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesinin imkansız olduğu'' yönündeki sözlerinin hatırlatılması üzerine de şöyle konuştu:
''Yunanistan Başbakanı'nın böyle bir davete icabet etmesi ve iki toplantıda da bulunuyor olması bence takdir edilecek bir davranış. Bu, iki ülke arasındaki yakınlaşmayı da, iki ülke arasında var olan sorunları çözme konusunda da ciddi bir iradeyi gösterir. Biliyorsunuz ondan önceki Yunanistan Başbakanı Karamanlis'in Türkiye'ye geleceği veya gelemeyeceği uzun süre tartışma konusu olmuştu. Yunanistan iç kamuoyunda Türkiye'ye karşı belli çevrelerin beslediği düşmanlıklar, karşı duruşlar, yıllarca karşılıklı ziyaretleri engellemişti. Çünkü Türkiye ile Yunanistan arasında sadece Kıbrıs konusu yok. Karasuları konusu var, hava hattı konusu var ve diğer konular var.''
Papandreu'nun Türkiye'ye gelip bu toplantılarda bulunmuş olmasını, hatta Erzurumlulara Türkçe hitap etmesini, onlara selam vermesini büyük bir olgunlukla karşılamak gerektiğine değinen Arınç, Papandreu'nun Büyükelçiler toplantısındaki konuşmasını medyadan öğrendiğini dile getirdi.
Arınç, şunları kaydetti:
''Siyaset adamları veya devlet adamları duygu ve düşüncelerini sizin bulunduğunuz bir yerde yanlış bile olsa sizin yüzünüze karşı söylemişlerse, bu sizin olmadığınız yerlerde bu türlü konuşulanlardan daha kötü bir şey değildir. Bilmece gibi oldu ama tekrar, ne demek istediğimi söyleyeyim. Yani Papandreu, kalkmış Türk büyükelçilerinin bulunduğu bir toplantıda Sayın Başbakan'ın da masada olduğu bir sırada endişelerini, eleştirilerini dile getirmişse, bu doğru bir iştir. Aksini de yapabilirdi. Burada güzel şeyler söyleyip, Atina'ya döndüğünde bu konuşmasını da yapabilirdi veya bizim olmadığımız bir toplantıda bunu başka ortaklarına da söyleyebilirdi.''
Papandreu'nun sözlerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın aynı toplantıda yanıt verdiğini, MHP Lideri Bahçeli'nin Erdoğan'ın verdiği yanıtı yeterli ve cesur bulmasını takdirle karşıladığını ifade eden Arınç, CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nu ise sözlerinden ötürü eleştirdi.
Arınç, şöyle devam etti:
''Ama ne var ki Sayın Kılıçdaroğlu, hiç bilmediği bir konuda bile, yeter ki AK Parti'yi eleştirmek adına, maalesef çok yanlış şeyler söylüyor. Benim söyleyebileceğim şey şudur: Sayın Papandreu davet edildiği bir ülkede herhangi bir olay sebebiyle, jetlerle ilgili bir bölüm geçtiği için de söylüyorum, herhangi bir olay sebebiyle bu tür bir konuşmayı yapmışsa, bize göre yanlış yapmıştır, ama bizim bulunduğumuz bir yerde bu konuşmayı yapmıştır. Ama Sayın Başbakan da kalkmış, 'Sen yanlış konuşuyorsun, yıllardır Türkiye'yi meşgul edenler, Türkiye'ye AB konusunda yanlış yapanlar şunlardır' demiş. Sayın Papandreu kalkıp da buna karşı bir tartışma içerisine girmemiş. Dolayısıyla bu olayı olduğundan başka türlü göstermeye, bundan hükümeti yıpratacak bir sonuç çıkarmaya hiç gerek yok. O konuşmasını yapmış, Sayın Başbakanımız da her zamanki bildiğimiz üslubu içerisinde doğru konuları dile getirmiş, birbirleriyle el sıkışıp, ayrılıp, veda etmişler. Bu Türkiyemizin dış politikadaki tutarlılığının ne ölçüde güçlü olduğunu gösteren ve Türkiye'nin dostlarına karşı da, samimi eleştirilere karşı da tavrının ne olacağını gösteren bence güzel bir olay. Bundan iyi sonuçlar çıkarmak gerekir diye düşünüyorum.''