"Önce 'davet ettik' sonra da 'şaka yaptık' diyorlar. Eski bir Başbakan'a, eski bir genel başkana davet böyle oluyorsa, samimiyette zaaf aranır. Bu sanal bir davet" diyen Çiller aday olup olmayacağı tartışmasına nokta koydu
Erhan Öztürk'ün röportajı
Eski Başbakan Tansu Çiller, 15 Ocak günü yapılacak olan Demokrat Parti'nin kurultayı öncesi "Partinin başına geç" daveti üzerine, yıllar süren suskunluğunu bozdu ve Yeniköy'deki yalısında aday olmayacağını açıkladı. Çiller, "Bana yapılan sanal bir davettir. Kavgayı yaparım. Yine yaparım. Mesele bu defa bunu yapacaksam bütün arkadaşlarımla, takım olarak yapmalıyım. Arkamdan bir daha hançerlenmek istemiyorum. Bu nedenle kararım kesin dönmüyorum" dedi.
Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Mesut Yılmaz'la yaptığı görüşmenin ardından Demokrat Parti'nin Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un size yönelik bir daveti oldu. Kongreye kısa bir süre var ama siz suskunluğunuzu koruyorsunuz?
Bu davette "Gelirsen benim siyasetime ters düşmeyeceksin, mevcut düşüncelere uyacaksın ve bunları uygulayacaksın" şartı var. Bu parti için iç çekişme, bölünme, enerji kaybedilmesidir. Artık, "Ya bu siyaseti güdersin, ya da gelmezsin" çizgisini bir kenara bırakmamız gerekiyor. Bu söylemler, partiyi bugünkü kamuoyu araştırmalarında çıkan oranlarla sınırlamaktır. Merkez sağ, kendi içindeki çekişmelerden, kavgalardan dolayı büyük zaafa girmiştir. İktidar olarak örgütlenmiş maziye sahip bir partidir DP. ANAP, DYP bütünleşmesi kağıt üstünde oldu. Ancak tabanda bu bütünleşme süreci halen devam ediyor. Tabanda bir değişim isteği var. Ancak tavandan gelen mesaj, "Bizim siyasetimize devam edeceksen gel. Aksi taktirde seni davet etmekle şaka yaptım" şeklinde.
Bu daveti yeterli bulmadığınız sonucu çıkıyor...
Bana, "Gel ama mevcut siyaseti sürdür" mesajı veriyorlar. Mevcut siyaset başarılı ise değişikliğe ne gerek var? Kamuoyunda ve parti tabanında, "davet ettik" diyorlar. Ardından "şaka yaptım" şeklinde bir ifade kullanılıyor. Sonra "benim adayım başkası";ö şeklinde açıklama yapılıyor. Eski bir Başbakana, eski bir genel başkana davet böyle oluyorsa, o zaman samimiyette zaaf aranır. Bu sanal bir davettir. Partinin seçim başarısını hedefleyen davet böyle yapılmaz. Bunlar seçim yolunda iki ateş arasında bırakmaktır. Bana, "Başarısız olmak ve bölmek için gel" deniliyor. Bunu kabul etmem, edemem. Bu bir davetten ziyade yıpratma çabasıdır.
Ancak parti tabanı büyük ölçüde sizi destekliyor görünüyor...
Bugün gerekli olan partinin milletle bütünleşmesi, merkez sağın cazibe merkezi haline gelmesidir. Bu nedenle çıkacak tek bir aday etrafında topyekûn bütünleşme önemlidir. Burada mutabakat olmalı. İç mücadele olmamalı. Kişisel çekişmelerle enerji kaybedilmemeli. Kamuoyu araştırmalarında parti yüzde 1'lerde görünüyor. Bir yanda ise 8 yıldır tek başına hükümet olan, bir dönem daha iktidar olmak için gayret gösteren örgütlü bir iktidar partisi var. Bu durumda topyekûn, kişisel çekişmelerin olmadığı, samimi bir desteğin olması partinin başarısının olmazsa olmaz şartıdır. Oysa burada parti tabanı ile parti yöneticileri arasında topyekûn birlikteliğe, olmazsa olmaz samimi desteğe yönelik çelişkiler görülüyor. Ben arkadaşlarıma, 'Tek bir aday etrafında böyle bir birlik, güven ve destek ortamı olursa bundan kaçmam, elimi taşın altına koyarım' dedim. Bu tavrım başkası için de geçerli.
'YÜZDE 10 YETERSİZ'
15 Ocak'ta yapılacak kongrede bazı kesimler sizin, 'Kaybetmekten korktuğu için topyekûn birliktelik çağrısında ısrarlı' olduğunuzu söylüyor.
Benim kongre hesabım olmaz. Kongrede delegenin ve dava arkadaşlarımın desteği ile kazanacağımı biliyorum. Bunun için 'gel veya gelme denmesi' önem taşımıyor. Topyekûn birliktelik duruşunu, partimin ve merkez sağın gerçek başarısı için önemsiyorum. Bu dava seçimde sadece yüzde 10 barajını aşmayı başarı kabul edecek bir dava değildir. İktidar alternatifi olabilecek bir hedef koyulması lazım. Eğer yüzde 10 başarı olsa idi 3 Kasım seçimlerinde yüzde 9.8 oy almış bir partiyi bırakmazdım. Hazine yardımına hak kazanılmış bir seçim sonrasında çok sevdiğim partimden ve aktif siyasetten ayrılmazdım. Hedef iktidar alternatifi olmaktır. 3 Kasım'da alınan sonucu bir başarısızlık olarak gördüm ve bıraktım. Buradan çıkan sonuç "Ya AK Parti'nin ya da CHP'nin kuyruğunda oluşacak bir hükümet içerisinde yer almak" ki bu yeterli değil. Bunun ötesine taşımak mümkün.
Kaybetmekten korkmuyorsunuz yani?
Siyasi çizgimde hiç korku olmadı, olmaz. Geçmişim bunun en büyük teminatıdır. Bana göre siyaset korkakların işi değildir. 28 Şubat sürecinde bu görülmüştür. Bizim dışımızda çeşitli savrulmalar, yoldan çıkışlar yaşanmıştır. Biz doğru siyasi çizgimizde devam etmişizdir. 28 Şubat sürecinden sonra bize iktidar ortaklığı hatta başbakanlık kapısı açılmak istendi. Biz iktidarı reddedip, iktidara, bürokrasiye karşı demokrasi mücadelesi verdik. İçeride ve dışarıda izlediğimiz politikalar bunun örnekleriyle doludur. Kardak bunların iyi bilinenlerindendir. Bizde korku olmaz. Ancak aklımda olanlarla realite farklıydı. Koailasyonlar, şeytan taşlamakla millete verebileceğim hizmetler arasında sıkışıp kaldım. Örneğin PTT'nin özelleştirilmesi engellendi. Kendi içimizden ve merkez sağın diğer bir ayağı tarafından engellendi. Bu satış bizim birçok borcumuzu kapatıyordu. Kavgayı yaparım. Yine yaparım. Kişisel hırslarım geride kaldı. Hizmet edebileceğimi görürsem bunu yaparım. Mesele bu defa bunu yapacaksam bütün arkadaşlarımla, takım olarak yapmalıyım. Arkamdan bir daha hançerlenmek istemiyorum. Ben önde mücadele ederken devamlı birisi hançerlesin istemiyorum. Referandumda kendi içimizden arkadaşlarımız 'oy verilmesin' diye kampanyalar yaptı.
'SON KARARIM'
Söylediklerinizden kongrede aday olmayacağınız kesin gibi görünüyor...
Kesinlikle aday olmayacağım. Kısa mesafede parti içinde engelli koşu olmaz. Seçime koşarken, partiden farklı sesler çıkması, parti davasını zaafa uğratır. Bunun millete faydası da yok. Samimi bir ittifak olur diye bugüne kadar bekledim. Ama gelinen noktada bir ittifak oluşmadı. Tabanla tavanın, uzlaşma ve samimiyet içerisinde etrafında birleşecekleri adın Tansu Çiller olmadığını tespit ettim. Böyle bir atmosferde aday olmayacağım ve aday değilim. DP kişilere kaim değildir. Bu büyük dava içinden birisini çıkaracaktır. Kıratın teşkilatları ve tabanı bunu gerçekleştirebilecek güç, inanç ve tecrübeye sahiptir. Ocaktan yetişmiş, teşkilatı iyi tanıyan bir kişi üzerinden tabanıyla tavanıyla mutabakat sağlanması halinde üzerime düşeni bir nefer olarak yapmaya her zaman hazırım.
Pişman oldukları
Türkiye'de çok önemli görevlerde bulundunuz. Hem siyasetçi hem akademisyen kimliğiniz var. Özellikle siyaset yaptığınız dönemde 'şu yanlıştı' dediğiniz bir şey oldu mu?
Merkez sağdaki kavgalar yanlış oldu. Ancak benim için bunlar geride kaldı. Kavgalardan dolayı, yıldım, kırıldım meselesi değil. Millet bunu istemedi. Milletin önüne tekrar böyle çıkıp kavga görüntüsü vermek istemem. Milli ve manevi değerleri olan, kucaklaşmayı sağlayacak, tekrar köylüye, esnafa, üretime inecek bir siyasete ihtiyaç var.
"Kırat'ı zaafa uğratmamak için sustum"
3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra neden hep suskun kaldınız?
Partimi ve Kıratı zaafa uğratmamak için konuşmamayı tercih ettim. Siyasetlerini açıkladılar. Referandumdan sonra karşılaşılan sonuç ortada. Bu başarılı ise buna devam edilsin. Bunları kamuoyu önünde tartışmak partime yarar sağlamazdı. Kaldı ki siyaset belirlenmiş ve açıklanmıştı. 27 Mayıs'tan 28 Şubat'a kadar hep mağduru olmuş bir geleneğin mensuplarıyız. Darbelerin mağduru olmuşuz. Milli irade tecelli etmemiş. 28 Şubat'ta da böyle oldu. Demokrat Parti'yi farklı bir platforma koyduğunuz zaman tabanınızdan kopuyorsunuz. Sağ seçmen nerede? Bunun cevabını vermemiz lazım. Büyük bölümü AK Parti'ye çok az kısmı CHP'ye oy veriyor. Bu tabanın hepsi bu partilerde olmaktan mutlu mu? Değil. CHP'nin söylemleriyle hareket eden bir merkez sağ kendi tabanıyla ve milletiyle bütünleşemez. Milletin önüne doğru ve merkez sağı şahlandıracak söylemlerle çıkılması lazım. Millet, 'Sen kavga ettin ve kızdım sana' diyerek merkez sağa bir çivi çaktı. Bizim bu çiviyi yerinden sökmemiz, çıkarmamız lazım.
Sabah