TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül Hizbullah davası sanıkların tahliyeleri ve tartışmalı tahliyeleri değerlendirdi. Üskül, hukukun toplumsal tepkileri dikkate almayacağını vurguladı.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, CMK'nın 102. maddesine göre tahliyelerin başlayacağının önceden belli olduğunu belirterek, ''Mahkemeler ellerindeki dosyaları incelerken, bu dosyalara öncelik verebilirdi. Bu ne kadar yapıldı bilmiyorum ama bazıları serbest bırakıldığına göre öncelik sırası yapılmamış'' dedi.
Komisyon, Bolu'daki 2 cezaevi ile Mardin ve Diyarbakır'daki çocuk yuvaları ve Yatılı İlköğretim Bölge Okullarında (YİBO)a yapılan incelemelerin ardından hazırlanan 3 raporu görüşmek üzere toplandı.
Komisyon Başkanı Üskül, toplantının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, 3 raporun da kabul edildiğini söyledi.
Raporlarını açıkladıktan sonra, raporda belirttikleri eksikliklerin yerine getirilip getirilmediğini takip ettiklerini ifade eden Üskül, ''Mardin Mazıdağı YİBO'da hemen bulaşık makinesi sipariş edildi. Bozuk kazan tamir edildi, ısınma sorunu ortadan kalktı. Çocuklara açık büfe kahvaltı verilmeye başlandı. Yatmadan önce ara öğün verilmesi kararı alındı. Bu uygulama bütün YİBO'lara da genelgeyle bildirildi'' dedi.
-''SALIVERİLMİŞ OLMALARI, BERAAT ETTİKLERİ ANLAMINA GELMİYOR''-
Toplantıda bazı komisyon üyelerinin, tutukluluk süresiyle ilgili görüşlerini açıkladığını belirten Üskül, tutukluluk süresinin 10 yıla kadar uzayabilmesinin kabul edilebilir bir uygulama olmadığını, bunun uzun bir süre olduğunu söyledi. Zafer Üskül, şöyle konuştu:
''Yasada öngörülen hükmün Yargıtay tarafından yorumlanması sonucunda ortaya çıkan durum, 'bütün tutuklular 5 yıl ya da 10 yıl tutuklu kalacak' anlamına gelmez. Burada önemli olan, hem yasalarımızın öngördüğü hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili hükmünü yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin geliştirdiği kriterlere uygun karar verilmesidir. Bizim söyleyebileceğimiz sadece budur, yargı organlarına bunun dışında herhangi bir müdahale yapma imkanımız yoktur.
Kamuoyunda, 10 yıl tutuklu kaldıktan sonra salıverilmesinin yarattığı çalkalanma oldu. Bu insanların salıverilmiş olmaları, beraat ettikleri anlamına gelmiyor, haklarında kesin hüküm verildiğinde bu hüküm yerine getirilecek. Bu hüküm beraat da olabilir, mahkumiyet kararı da olabilir. Tutukluluk süresi 5 ya da 10 yılı açtığı için serbest bırakılanların sanki beraat etmişler gibi değerlendirilmesi yanlıştır. Yasa değişikliği yapılarak bu sürelerin değiştirilmesi gerektiği yönünde düşünceler var. Yasa, tutuklunun ne kadar tutuklu kalacağına karar veremez, buna karar verecek olan mahkemedir. Burada esas olan, kabul edilebilir sürede yargılamanın yapılması ve tutuklama kararının da belli kriterler içerisinde verilmesidir. Burada yargıça önemli görev düşüyor. Onlar da yüklerinin ağır olduğunu belirtiyor.
Bu hükmün yürürlüğe gireceği önceden belliydi. Tüm mahkemeler ellerindeki dosyaları incelerken, bu dosyalara öncelik verebilirlerdi. Bu ne kadar yapıldığı bilmiyorum ama bazıları serbest bırakıldığına göre öncelik sırası yapılmamış. Bu yükün azaltılması için gereken önlemler alınmalıdır. Ama bu önlemlerin şimdiye kadar alınmamasının tek bir sorumlusu yoktur.''
-''YARGITAY, (GÖREV YETKİMİZİ PAYLAŞMAYIZ) DEDİ''-
Zafer Üskül, alt derece mahkemelerinin tutuklularla ilgili bazı kararları vermesini sağlayacak yasa değişikliklerine, Yargıtay'ın, ''Hayır, biz görev yetkimizi paylaşmayız'' diyerek itiraz ettiğinin bilindiğini ifade ederek, istinaf mahkemelerinin kurulmasına da uzun yıllar karşı çıkıldığını bildirdi.
''Eğer 'çare bahane üretmek değil, çözüm üretmek' deniliyorsa, acilen ele alınması gereken dosyaların öne alınarak görüşülmesinin önünde herhangi bir engel yoktur'' diyen Üskül, bunun bir an önce yapılması gerektiğini vurguladı.
Komisyon Başkanı Üskül, tutuklu ve hükümlüleri, işledikleri suçlara göre ayırım yaparak ele almadıklarını ifade ederek, ''İncelemelerimiz sırasında, kimin hangi davadan tutuklu ya da hükümlü olduğunu sormuyoruz. A davasından, B davasından ya da C davasından tutuklu olanları dikkate alıyor değiliz, tamamını ele alarak görüşlerimizi açıklıyoruz'' diye konuştu.
Zafer Üskül, bir gazetecinin, ''özellikle Hizbullah davasında yargılanan tutukluların tahliye edilmelerinin tepki çektiğini'' belirterek, ''Dosyalar yığılı olarak halen duruyor, bu sorun nasıl giderilecek?'' sorusu üzerine, bazen mahkemenin verdiği kararın bile mağdur yakınlarını tatmin etmeyebileceğini söyledi. ''Bu ayrı bir şey ama hukuk ayrı bir şey'' diyen Üskül, toplumsal tepkilerin hukuksal kurallar içerisinde değerlendirilemeyeceğini kaydetti.
Üskül, ''Mahkemeler karar verirken, vereceği kararın toplumun vicdanında nasıl bir yankı yaratacağını düşünmez, düşünmemesi de gerekir. 'Mahkemeler bağımsız olmalıdır' derken, mahkemeler hem toplumsal tepkilerden hem paradan, hem yasama organından hem de yürütme organından bağımsız olmalıdır. Bu tür tepkiler her zaman ortaya çıkabilir. Ama bu kişiler, sanki cezaevine bir daha girmeyecek, beraat etmişler gibi bir izlenim verilirse, elbette o insanların yakınlarının vicdanları daha büyük bir rahatsızlık duyacaktır'' diye konuştu.