"Mısır'da Kıptiler'in isyanı, Kahire'ye kadar ayağa kalkmaları bize ne anlatıyor?" diye soran İbrahim Karagül, istihbarat savaşlarının göbeğindeki Türkiye'ye ve İsrail'in hamlelerine dikkat çekiyor.
İbrahim Karagül'ün köşe yazısı
Mısır'da, Hristiyan Kıptiler'in isyanı, sokakları ateşe vermesi, polisle çatışıp yolları kapatması, İskenderiye'den Kahire ve İsmailiye'ye kadar ayağa kalkmaları bize ne anlatıyor?
Çok şey.. Gerçekten çok şey anlatıyor.
Mısır'ın bu en hassas, zayıf noktasını tahrik edenler, zaaflarını kaşıyanlar neyi amaçlıyor olabilir? Hüsnü Mübarek sonrasının tartışıldığı, ülkenin siyasi açıdan en zayıf olduğu bir dönemde, son bir haftada olanlar ülke için hatta bütün bölge için endişe verici işaretler barındırıyor.
Olay; Hristiyanların bir kiliseye yönelik intihar saldırısına duyduğu öfke ile, dar anlamda teröre karşı duruşuyla sınırlı değil. Türkiye'de de benzer senaryolara alışkın olan bizler, Mısır'da neler olduğuna çok dikkatle bakmak zorundayız. Ülke en zayıf noktasından vuruluyor. Devam ederse, olayları durdurmak imkansız hale gelebilir. Bu yüzden de, ülke içinden "Ne oluyor? Bölünecek miyiz?" endişelerini içeren sesler duyulmaya başlandı.
Aslında ne olduğunu anlamak için birkaç haftaya bakmak bize yetecek.
Olay; İsrail, Mısır, Sudan üçgeninde korkunç bir istihbarat savaşı ile başladı. Bir İranlı'nın Mossad ajanı suçlamasıyla idam edilmesi ve Wikileaks notlarıyla Dubai suikastinin daha da aydınlanmasından sonra Mısır, on işadamını İsrail adına casusluk yapmakla suçlayıp tutukladı. Tutuklama, Rusya, İsrail ve Sudan'dan kopmak üzere olan Güney Sudan arasındaki gizli toplantıdan sonra gerçekleşti.
Petrol; enerji projeleri her yerde olduğu gibi burada da kendini gösteriyordu. Ama bir şey daha vardı: Mısır, böyle bir işbirliğinin Nil sularının yüzde 75'inin kontrolünün başkasının eline geçireceğinin farkında. Bölgeye hayat veren Nil üzerinde bir kavga başlamıştı ve bu kavga bir anda bölgesel krize dönüşebilecek güçteydi.
İsrail, petrol zengini Güney Sudan'da üslenmiş, ekonomisini ele geçirmiş, ülkeyi bir pilot bölgeye dönüştürmüş, hem enerji hesapları yapıyor hem Nil üzerinden Sudan ve Mısır'ı köşeye sıkıştırıyor hem de bu ülkeleri askeri açıdan çevreliyor. Bağımsızlık sonrası Güney'i ilk tanıyacak ülkenin İsrail olacağı söyleniyor.
Sudan ve Mısır'ın bütün bunlara karşı susması elbette beklenemezdi. Öyle de oldu. Kahire, on iş adamını, İsrail adına casusluk yaptığı için tutukladı. İtiraflarda korkunç gerçekler çıktı ortaya.
Mossad adına çalışanlar, yapılan tek bir iş karşılığında İsrail'den bir buçuk milyon dolar alındığını söylüyordu. Sık aralıklarla Suriye askeri istihbarat mensuplarıyla görüşmüşler, Suriye'ye ait nükleer tesise ilişkin bilgi/dosya oluşturmuşlar ve İsrail'e vermişler. Bu bilgiler üzerine İsrail savaş uçakları 6 Eylül 2007'de Suriye'nin el Kibar bölgesindeki tesisleri bombaladı. Türk hava sahasını kullanarak!
İtiraflarla ürkütücü operasyonlar deşifre olurken, Mısır-Suriye arasında dosyalar gidip gelirken her zaman, dünyanın bir çok yerinde tanık olduğumuz olaylardan biri gerçekleşti.
Yılbaşı gecesi, İskenderiye kentindeki Azizler Kilisesi önünde meydana gelen patlamada 21 kişi hayatını kaybetti. Kilisenin önüne bırakılan araç, bin kişinin bulunduğu yerde havaya uçurulmuştu.
Ardından ülkedeki Hristiyanlar ayağa kalktı. Papa, Mısır'da Hristiyanların korunması çağrısı yaptı. Ezher, "Papa neden Irak'taki katliamlar sırasında ses çıkarmadı" diye yakındı. Ülkedeki bütün otoriteler şimdi bu ayrışma üzerine hesap yapanların hesabını bozmaya çalışıyor...
Güney Sudan'ın petrollerinden, Nil'in suyundan, İsrail'in hesaplarından, Sudan'ın bölünmesinden, Mısır'ın istikrarsızlığa sürüklenmesinden bütün bölgeye yayılabilecek din eksenli çatışmalara uzanan bir senaryo... Olabilir mi? Elbette olabilir ve bu yönde güçlü işaretler var...
Size de tanıdık gelmiyor mu?
Dağlıca saldırısı için sorgulanan kişi, "saldırıyı Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesi hesaplarını etkilemek için yaptık" diyor. İskenderun saldırısı ile Mavi Marmara arasındaki bağlantı hala sorgulanıyor. "Terör kartı"nın politik yüzü her zaman vardır ve olacak. Türkiye'nin zaaf alanlarına yatırım yapanların bütün bölgede aynı yatırımı yaptıkları Mısır örneği ile bir kez daha ortaya çıkıyor.
Tüm bu olanlar nasıl terörle harmanlanıyor, intihar saldırıları nasıl en kritik anlarda devreye giriyor?.. Bunları anlama hususundaki basiretsizliğimiz devam edecek mi? Etmemeli.. İyi niyetimiz aptallığa dönüşmemeli..
Yeni Şafak