Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri   Konuyu açan: Dostane   İlk Mesaj: 12-28-2010 (15:04)   Son Mesaj: 12-28-2010 (15:04)    Cevap: 0    Gösterim: 1014  

    12-28-2010

    Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri

    Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri


    Fransa neden bu kadar turist çekiyor. Ülke soğuk, insanlar soğuk, ülke ile özdeşleşen demir yığını nasıl oluyor da romantizmin simgesi oluyor. Nuray Kahraman'ıan Paris izlenimlerini böyle noktalıyor:

    Nuray Kahraman'ın gezi yazısı - Fransa 2
    Fransa, 17. yüzyılın ikinci yarısından bu yana dünya genelinde uluslararası ilişkiler alanında önde gelen ülkelerden olmuş, 18. ve 19. yüzyıllar arasında, dönemin en büyük sömürge imparatorluklarından birini kurmuş. Bu dönemlerde Fransa'nın sınırları batı Afrika'dan, güneydoğu Asya'ya kadar uzanmış, etki ettiği bölgelerdeki toplumların kültür ve siyasetlerinde belirgin izler bırakmış.

    Fransa, Avrupa Birliği"nin kurucu üyelerinden ve birlik üyesi ülkeler içinde yüzölçümü en büyük olanı. Ülke, bunun yanında Birleşmiş Milletlerin de kurucu üyelerinden, Frankofon'un, G8 Zirvelerinin, Latin Birliği'nin ve NATO'nun da katılımcılarından. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden biri. 360 etkin savaş başlığı ve 59 nükleer santraliyle önemli bir nükleer güçtür. Çok korkunç değil mi?

    26 bölge ve 100 ilin yanı sıra, Fransa Cumhuriyeti'nin 6 adet daha denizaşırı aidiyeti (sömürgenin kibarcası) vardır. İsimlerini vermiyorum, Türkiye"deki okulları gibi başına aziz(Saint) ekleyip kafalarına göre isimler koymuşlar. Sömürmem yetmez adını da ben koyarım mantığı. Anlamadığım ateizmin bu denli yaygın olduğu bir ülkede Hristiyanlığa, misyonerliğe olan bağ.

    Din kültürü...

    Fransa, inanç özgürlüğünün anayasal olarak güvence altına alındığı laik bir ülke... Ocak 2007'de yürütülen bir anket çalışmasının sonuçlarına göre Fransızların %51'i kendilerini Hıristiyanlığın Katolik mezhebi ile ilişkilendirmiş, %31'i agnostik ya da ateist olduğunu, %10 başka dinlere inandığını, %4'ü İslam inancına mensup olduğunu, %3'ü Protestan mezhebinden geldiğini, %1'i Yahudi %1'i de Budist olduğunu dile getirmiş. Fransa'da yaşayan Yahudilerin toplam sayısı ise 600 bin ve Avrupa'daki en büyük Yahudi diasporasını oluşturuyorlar.

    Fransa'daki laiklik olgusu 1905 yılından bu yana Fransız hükümetinin herhangi bir dini tanımasına engel olmakta. Bunun yerine Fransız hükümeti yalnızca dinî kurum, dernek ve örgütlenmeleri tanır ve mevcut yasalar uyarınca bu oluşumların politikaya müdahale etmesine engel olur.

    Eyfel"e çıktık, başımız göğe erdi!!!

    Eyfel kulesi yılda 6 milyon turist çekiyor. 2002 yılında toplam ziyaretçi sayısı 200 milyona ulaşmış.1887-1889 yılları arasında Fransız Devrimi"nin 100. yıl kutlamaları çerçevesinde inşa edilen kulede, intihar olayları da yaşanmakta... Şu ana kadar 400 kişi bunu gerçekleştirmiş.

    Eyfel"e vardığımızda demir yığının altında oturup, arkadaşlarımızı beklemeye başlıyoruz. Yanımıza gelen bir genç yemek yiyeceği bir yer bilip bilmediğimizi soruyor, Türkçe... Allah"ım biz Türkiyeliler her yerde varız ve birbirimizi nerede olsa tanırız. "Biz bir yerde yedik ama sakın oraya gitme" diyor ve arkadaşlarımızla kuleye çıkmak için gişeye doğru yol alıyoruz.

    Eyfel"in üç katı var ve her biri ayrı ücretle tarifelendirilmiş. Birinci katta restoranlar da var. En üst kat ise, çok yüksek olduğundan etrafı kapalı. İslam orta yolu koruyun diyor diyerek orta katı seçiyoruz.

    Kulenin demir ayaklarında bulunan asansörlerle çıkıyoruz. Buradan bütün Paris"i görebiliyorsunuz. Her şehrin bir kulesi vardır ve ziyaretçiler buradan şehri kuşbakışı görmek ister. Eyfel"de farklı olan, siz etrafı fotoğraflarken aşağıda patlayan flaşları da çekiyor olmanız. Yani kuleyi çeken turistlerle karşılıklı birbirinizi fotoğraflıyorsunuz. Hava kararıyor ve patlayan flaşlar çok hoş bir görüntü oluşturuyor.

    Tekrar asansöre binip, aşağı iniyoruz; artık gece oldu... Eyfel Kulesi"nin ışıkları, etrafındaki tarihi binaların, aslan başlı çeşmelerin ışıklarına karışırken, karşıdaki büyük havuzdaki ışıklı su gösterisiyle birleşince enfes bir manzara oluşturuyor.

    Seine nehri kenarında yürürken ressamlarıyla ünlü bu kentin işportacı ressamlarını görüyoruz her yanda. Kimi karakalem, kimi karikatürünüzü yapmak için ısrar ediyor. Valla kendimi komik ve çirkin göstermek için ücret ödemek mantıklı gelmediğinden karikatürcüye "o la la" diyemiyorum.

    Biraz ilerliyoruz ve bu kadar sanat kokan memleket bizimde kimyamızı bozuyor ve dakikalarca bize suluboya çalışmalarını, dergideki resimlerini göstererek ne ünlü bir ressam olduğunu anlatan ressamın tablolarında iki adet alıyoruz. Bu resimlerin fotokopi olduğunu, Fransız kazığı yediğimizi, ülkeye döndükten ve büyük bir şevkle çerçeveciye gittikten sonra anlayabiliyoruz.

    Uykumuz geliyor ve kalacak yer arayışına giriyoruz, ancak ne mümkün. Adamlar bize gülmeye dahi tenezzül etmiyor. Bu Avrupalılar yazdan kış, kıştan da yaz tatillerini ayarladıklarından çat kapı oda istememiz üç kusurlu hareketten biri oluyor ve bu defa biz olaya Fransız kalarak çıkıyoruz mekândan, arkamızı dönüp bakmıyoruz bile.

    Versay Sarayı...

    Sarayın önü; genelde kalabalık... Yaklaşık bir saat bekledikten sonra, içeri girebiliyorsunuz. Burada iki çeşit bilet satıyorlar: 13 ve 20 avroluk biletler. Aralarındaki tek fark ise, Kraliçe Marie Antoinette"nin dairesinin görülmesi. Bu dairede yatak örtüsü ve perdelerin rengi solmasın diye, flaşlı fotoğraf çekilmesine de izin vermiyorlar. Saraya her gelen kraliçe farkını ortaya koyma adına yeni, gösterişli eklemeler yaparak bu abartılı şaşalı yapıyı ortaya çıkarmışlar. Bizdeki eltilerin senin ev kaç göz oda benimki daha büyük olmalı diyerek odaya oda ekleyip gecekondularını labirente çevirmeleri, tarihin tekerrürü değil de nedir? Eltimin aldığı ev üç yüz metrekare deyip, 600 metrekare ev alanları biliyorum.

    Louvre müzesinin merkezindeki Da Vinci şifresi adlı romana konu olan meşhur cam piramit... Aynı zamanda müzeye buradan giriş yapılıyor. Meşhur Mona Lisa resmi de bu müzede... Notre Dame Katedrali"nin mimarisi ise görülmeye değer. Arc de Triomphe ise, Roma İmparatorluğu"nun zafer ark'larını anımsatan bir anıt; Napolyon savaşları döneminde hayatını kaybetmiş askerler anısına yapılmış ve Paris'in en merkezi yerlerinden birinde konumlanmış.

    Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin...

    Fransa Kraliçesi Marie Antoinette, Avusturya"dan gelin olarak geliyor. Bu muhteşem şatoda, lüks içinde yaşıyor ve bu yaşantısı, kanlı bir ihtilal sonucu, giyotinde başı kesilerek bitiyor. Kendi yaşadıklarının dışında, halkın yaşadıklarını asla önemsemeyen aristokratların, giyotinde ölümle biten yaşamları... Açlıktan inleyen ve sarayı basan işgalcilere iyi niyet göstergesi olarak söylediği "Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin" sözü, işgalcileri bir miktar kızdırmış. Jean Paul Sartre"a göre bu tarihi sözü söyleyen başka bir prenses, bize göreyse Marie değilse ne fark eder, aristokrasi halkı deli eder.

    Fransa neden bu kadar turist çekiyor. Ülke soğuk, insanlar soğuk, ülke ile özdeşleşen demir yığını nasıl oluyor da romantizmin simgesi oluyor. Ortada alınması gereken ders, müthiş bir pazarlama stratejisi var kanımca. Neymiş cafeleri varmış, o kafelerin evvai çeşidi her ülkede var. Modanın merkeziymiş, o dükkânların önünden dahi geçerken bunlara o paraları nasıl öder bir insan havsalanız almıyor. O gece arabada sabahladıktan sonra yediğimiz kötü yemeğin tadı, fotokopi resme ödediğimiz paranın acısı ve arabada uyumanın verdiği sancı eşliğinde bu güzide ülkeyi terk ediyoruz.

    ***BİTTİ***

    ***

    Birinci bölüm: Eyfel'den görünen diğer Paris

    Haberin fotogalerisini görmek için bu linki kullanabilirsiniz

    ***

    Nuray Kahraman'ın Tayland gezisi izlenimleri için bu linki kullanabilirsiniz

    (Haber7)

    Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri

    Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri

    Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri

    Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri

    Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri

    Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri





    Sömürge Krallığı Fransa - Fotogaleri Yorumları