Yeni nesillere aktarılmasına lüzum görülmeyen kelimeleri sözlüklerden atmaya karar veren Türk Dil Kurumu'nun “eksik etek” yâhut “kaşık düşmanı” gibi sözcükleri sözlüklerden atmasını eleştiren Yağmur Atsız, "hıyarlığın da lüzûmu yok!" diyor.
Yağmur Atsız'ın köşe yazısı
Dünyâlar durdukça nâmı yürüyesice Türk Dil Kurumu, yeni nesillere aktarılmasına lüzum görülmeyen kelimeleri sözlüklerden atmaya karar vermiş. Buna göre meselâ "eksik etek" yâhut "kaşık düşmanı" gibi sözler artık kullanılmayacakmış. Bence fevkalâde yerinde bir karar! Ancak eksik. Bana kalırsa "yedi bilim adamından oluşan bir komisyonun titiz bir şekilde çalışarak ayıkladı"ğı sözler arasına "hıyarlık" kelimesinin alınması da gerekirdi. Zîrâ hıyarlığın da lüzûmu yok!
Aslında niyet tabii iyi. Kadınlara yönelik aşağılayıcı sözleri çıkarmışlar. Ama bu bana tv kanallarında sigara görüntülerinin mozaiklenmesi "tedbîrini" (!) hatırlatıyor. Millet ahmak olduğu için üstünü kapadınız mı altında ne olduğunu kestiremeyerek zararlı alışkanlıklardan kurtuluyor. Bu şekilde film seyretme keyfinin içine etmek elbet kimsenin umurunda değil. Çünki halk için neyin iyi olduğuna karar verecek olanlar "onlar"dır, artık her kimler ise!!! Jakobenlik ve toplum mühendisliği iliklerine işlemiş bizim "aydın" (sevsinler!) tabakasının! Bir Allâhın kulu da çıkıp "Ulan, siz kim oluyorsunuz? Size bu hakkı kim verdi, a haddini bilmezler?" demeyi muhtemelen şartlanma sâikıyle akıl edemediği için de her önüne gelen bu boyacı küpüne bir de kendi dalıyor.
Öpüşme, yumruklaşma ve kumar sahnelerini de perdeleyin! Onlar da tokanır!
"Eksik etek" sözünü silince Türkiye"de gün-be-gün ellibin kadın dayak yemekden kurtulmuş olacak!
Hazır eliniz değmişken piyanolardan siyah tuşları da kaldırın ki öğrenmesi daha kolay olsun!
Bunun nasıl bir fikrî çoraklık ve sefâlete yol açdığını misallerle defâ"aten anlatmışdım. Bugün "alenî, bâriz, âşikâr, ayan, bedîhî, Vâzıh, sarih, müstehcen, münhâl, üryan, meftuh, berrak ve defisiter" için tek kelime kullanıyoruz: AÇIK!
"Hücum, taarruz, tecâvüz, tasallut, sûikasd, akın, baskın, atak" hepsi SALDIRI!
Düzayak anlamların böylesine ırzına geçerseniz mecâzî anlamlar haydi haydi gümbürtüye gidiyor. Hele tercümede:
Hildegard Knef (1925-2002) anılarına "Der geschenkte Gaul" adını vermişdir. Türkçeye "Armağan Edilmiş At" diye çevirmiş aklıevvelin biri. Oysa biraz Almanca bilen herkes "Dem geschenkten Gaul schaut man nicht ins Maul" atasözünden haberdardır ki Türkçedeki karşılığı da zâten aynıdır: "Hediye atın dişine bakılmaz!"
Bunlar ortadayken benim gibi enâyiler daha "Prens Hamlet Nûrullah Ataç gibi konuşmaz!" diye hayıflanadursun!
Tabii kendimize yüklenirken Almanları da unutmayalım! Onlar da Kemâl Tâhir"in (1910-1973) meşhur "Karılar Koğuşu"nu "Der Schlafsaal der Gattinnen" (Zevcelerin Uyuma Salonu) diye çevirmişlerdi. Yâni her çeviride "Aman, Türk Edebiyâtı Batı"da tanınıyor!" diye göbek atmanın da âlemi yok!
Kıssadan hisse: Türkçede hangi sözlerin kullanılacağına Ankaralı üç beş bürokrat karar veremez!
BİR SORU: Kadıköy Belediyesi Küçükbakkalköy"deki hayvan barınağını kaldırıp yerine bilmemne binâsı yapacakmış! Peki, o zavallı hayvanlar ne olacak? Onlar hayvan oldukları için onlara insanlık gerekmez, değil mi, insan kardeşlerim?
Star