İki dil ve özerklik çıkışları sonucunda alevlenen tartışmayla birlikte, Kürt meselerinin seçim kampanyasının parçası haline döneceği gözler önüne serildi. Bayrampğlu'na göre AK Parti'nin en büyük rakibi ise MHP...
Ali Bayramoğlu'nun köşe yazısı
AK Parti ve BDP arasında Kürt sorunu...
Kürt meselesinde özerklik etrafında alevlenen tartışma bir yönüyle seçim kampanyasının parçası haline dönmeye başladı.
Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, ardından Başbakan Tayyip Erdoğan'dan gelen tepkilerin niteliği ve dozu bunu akla getiriyor.
Ne BDP'lerin taleplerinde ne Diyarbakır'da Çalıştay'a konu olan taslakta iki resmi dil talebi yok. TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ile BDP Eşbaşkanı Demirtaş arasında yapılan görüşmede bunun altı net bir şekilde çizilmiş bulunuyor.
Bu durumda sert ve siyasi iklimi daha da sertleştiren tepkilerin siyasi kaygılarla verildiğini söylemek pek yanlış olmaz...
Gelişme bir yönüyle şaşırtıcı değil...
Zira, özerklik önerisinin zamanlaması ve aşırı sert vurgularıyla, BDP tarafından adeta yeni çatışma aracı olarak kullanılması ters sonuçlara yol açtı. Özerklik önerisi birlikte yaşama projesi değil, ayrılmanın ilk adımı olarak algılandı.
AK Parti de bu algı etrafında siyaset yapıyor.
Zira, AK Parti'nin bu seçimlerdeki en büyük rakibi sanılanın tersine CHP değil, MHP.
MHP'nin baraj altında kalması ya da oy oranını iyice baskı altında tutulması AK Parti'nin oylarını ve milletvekili sayısını ciddi olarak arttıracak bir etken.
Hükümet çevrelerinde kulislerde zaman zaman dile getirilen yüzde 50'yi aşma, yeni anayasayı el rahatlığıyla hazırlama hedefi, MHP'nin baraj altında kalması beklentisiyle iç içe görülüyor.
Bu durumda BDP'nin çıkışı, siyasi iktidarı sıkıştırmak yerine rahatlatmış görünüyor.
MHP'nin Kürt açılımı konusunda saldırılarına BDP doğal kalkan oluşturduğu gibi, AK Parti'nin gerektiği anlarda MHP'nin dilini aratmayacak bir tavır almasına gerekçe doğmuş bulunuyor.
AK Parti'den başka bir tutum alması arzu edilir bir durumdur, eşyanın tabiatına da aykırıdır...
AK Parti uygun koşullar arayarak ve konjonktürel baskı altında zaman zaman demokratik adımlarla, zaman zaman sertleşerek Kürt meselesinde el kol yordamıyla yol almaktadır.
Ancak kabul etmek gerekir ki, sorunu yöneten AK Parti değil, siyasi iklimdir...
Peki, sertleşmek zorunda kalma, "AK Parti'ye demokratik taleplerle yönelen oyları, demokrat, liberal oyları etkilemez mi" sorusu sorulabilir.
Bu bizce tamamen Kürt resmi politikasının izleyeceği yola bağlıdır.
Kürtler çatışma çıtasını yükselttiği, ayrılık vurgularını arttırdıkları sürece hükümetin Kürt sorununda "makul" olanı temsil etme noktasına itileceğine bizce şüphe yoktur.
Nitekim Başbakan daha şimdiden Kürt hareketinin bu tavrının, aynı referandum sırasında olduğu gibi, demokrasi karşıtı güçlerin girişimlerinin bir parçası olarak ilan etmeye hazırlanıyor.
Su anda suların bulanık olduğuna, tartışmada eksenin kaydığına hiç şüphe yok...
Özerklik fikrine ayrılık getirir diye itiraz eden şahin sesleriyle Kürt resmi politikasının sesleri birbirine karışıyor, bu, gerek öfke, gerek destek şeklinde kamuoyunda akis buluyor, sonuç olarak bir tür aynı yerde buluşuluyor.
Bu koşullarda sıra, eksik demokrasiye, siyasi iktidarın Kürt konusundaki artan durağanlığına gelecek gibi durmuyor...
BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın dün Dicle Haber Ajansı'na verdiği beyanat, "Biz kardeşliği, Başbakan bölücülüğü derinleştirmektedir. Tehdit ve hakaretle bu değişimi durduramaz. İlla bize bedel ödetecekse kellemizi kesse bile gövdemiz dimdik ayakta duracaktır" sözleri, savaş ilanı kokusu vermekte ve tam olarak bu durumu teyit etmektedir.
Ve bu arada olan, özerklik fikrine ve tartışmasına olmaktadır...
Şahin Kürt politikası Türkiye'de demokrasinin kalitesinin ve çatısının düşmesine zemin hazırlamaktadır...
Yeni Şafak