Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından üç ayda bir hazırlanan Finansal Piyasalar Raporu yayımlandı. Bankacılık eylül ayı itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16,2 büyüdü.
Bankacılık sektörünün aktif büyüklüğünün eylül ayı itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16,2 büyüdüğü, sektördeki kredi genişlemesinin mevcut dönem için, işletme kredilerinin 2010 yılının ikinci çeyreğinde ortaya koyduğu bir dönemlik ''patlama'' dışında herhangi bir ''kredi patlaması''na işaret etmediği kaydedildi.
Raporda, Türkiye'de iktisadi toparlanmanın öngörülenden iyi seyretmesinin, mali disiplinin kararlılıkla sürdürülmesi ve ülke notunun iyileşmesiyle, Türkiye'ye olan güvenin arttığı ve bollaşan küresel likiditenin, sermaye girişlerini artırdığı belirtildi.
Türkiye'nin, yükselen piyasa ekonomileri içerisindeki portföy yatırımı girişi bakımından başat ülkelerden biri olduğu kaydedilen raporda, bu gelişmelere paralel olarak , piyasa faizlerinde düşüş, hisse fiyatlarında yükseliş ve Türk Lirasında değerlenme görüldüğü ifade edildi.
Raporda, ''Bu koşullar altında, artan kredi hacmi ve iç talepteki toparlanma, zayıf seyreden dış taleple birleşince, cari açık hızı ivmelenmektedir. İşgücü piyasasında ılımlı bir düzelme görülmekte ve tarımsal fiyatların baskısına rağmen enflasyonist riskler beklenmemektedir.
Avrupa ülkelerine göre daha istikrarlı borçlanma ve maliye politikasının uygulanması, Türkiye ekonomisine olan güveni perçinlemektedir'' denildi.
Finansal sektörün aktif büyüklüğünün bir önceki üç aylık döneme göre sınırlı bir büyüme gösterdiği ve sektörün toplam aktiflerinin eylül ayı itibarıyla 1 trilyon 152,8 milyar liraya ulaştığı ifade edildi.
Bankacılık sektörünün, 2010 yılının üçüncü çeyreğinde büyümesini devam ettirdiği ancak, büyüme sürecinde alternatif kanallara ve etkinliğe olan yönelimin artmasının, klasik şube kanalının, özellikle personel bileşenindeki gelişmenin yavaşlamasına yol açtığı anlatıldı.
Sektör genelinde sermaye yeterliliği rasyosunun, yasal sınırı ve hedef oranı epeyce aşan seviyelerdeki seyrini devam ettirdiği kaydedilen raporda, şöyle denildi:
''Likidite göstergesi, 2009 yılından mevcut döneme kadar yüzde 40'ın üzerinde bir oran izlerken, yabancı para net genel pozisyonu, kapalı pozisyondadır.
Bilanço dışı işlemlerde son dönemlerde gözlenen büyüme eğilimi, ikinci çeyrekte ivme kazanmış ve bilanço dışı işlemlerin bilançoya oranı üçüncü çeyrekte yüzde 100'ü geçmiştir.
Söz konusu eğilimin sektör üzerinde risk arzeder boyutlara ulaşması halinde, koruyucu önlemler gecikmeksizin alınacak ve gerekli politikalar uygulamaya konulacaktır.''
Bankacılık sektörünün aktif büyüklüğünün eylül ayı itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16,2 büyüdüğü belirtilen raporda, sektördeki kredi genişlemesinin mevcut dönem için, işletme kredilerinin 2010 yılının ikinci çeyreğinde ortaya koyduğu bir dönemlik ''patlama'' dışında herhangi bir ''kredi patlaması''na işaret etmediği ifade edildi.
Bankacılık sektörünün yabancı kaynaklarında mevduatın ağırlıklı olmasının borçlanma yapısının güçlülüğü ve riskin yönetilebilir düzeyde olduğunu ortaya koyduğu kaydedilen raporda, mevduatın ortalama vadesindeki kısalığa rağmen istikrarlı artış eğiliminin sektöre güveni teyit ettiği anlatıldı.
TAKİBE DÖNÜŞÜM ORANINDA DÜŞÜŞ EĞİLİMİ DEVAM EDİYOR
Bankacılık sektörü kredi riskine ilişkin en önemli gösterge olma niteliği taşıyan takibe dönüşüm oranında (TDO) 2010 yılı itibarıyla gözlenen düşüş eğiliminin devam ettiği belirtilen raporda, şu tespitlere yer verildi:
''Haziran 2010 döneminde yüzde 4,4 olan TDO, Eylül 2010 dönemi itibarıyla yüzde 4,3'e gerilemiştir. Söz konusu düşüşte aynı dönemde tahsili gecikmiş alacak tutarındaki artışın yüzde 0,6 ile sınırlı kalmasının etkili olduğu görülmektedir.
Kredilerin takip sürecinin iyileştirilmesinin sektörün TDO'sunu düşüreceği, aktif kalitesini yükselteceği ve bu yolla mikro ve makro çerçevede ülke ekonomisine olumlu yönde katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Sektörün geneli paralelinde, bireysel kredilerin ve KOBİ kredilerinin takibe dönüşüm oranları da düşmeye devam etmiş, söz konusu oranlar sırasıyla yüzde 4,8 ve yüzde 5,5'e gerilemiştir.
Ticari ve bireysel konut kredilerinin toplam içindeki payının düşüklüğü ve konut kredilerinin takibe dönüşüm oranının diğer kredilere göre düşük seviyelerde olması dikkate alındığında bankacılık sektörünün konut kredileri bağlamında büyüme potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir.
Söz konusu gelişmelerin bankacılık sisteminin maruz kaldığı kredi riski bağlamında olumlu olduğu düşünülmektedir.''
KUR RİSKİNİN ARTMASI
2010 yılının üçüncü çeyreğinde bankacılık sektöründe piyasa riskine esas tutarın, 2010 yılı ikinci çeyreğine göre yüzde 4,14 oranında artarak 29,7 milyar liraya ulaştığı, bu dönemde, faiz oranı riski ve kur riski için sermaye yükümlülüğünün ise bir önceki döneme göre sırasıyla yüzde 2,9 ve yüzde 11,4 oranında artış gösterdiği belirtilen raporda, ''Bu durum özellikle kur riskinin belirgin bir şekilde arttığına işaret etmektedir'' denildi.
Rapora göre, 2010 yılının üçüncü çeyreğinde, bankacılık sisteminde birinci vade dilimine ilişkin yabancı para ve toplam likidite yeterlilik oranları bir önceki çeyreğe kıyasla arttı. İkinci vade dilimine ilişkin likidite yeterlilik oranlarında da benzer şekilde iyileşme meydana gelmiş olup, likidite bileşenlerinden türev işlemlerin hacmi son dönemlerdeki en yüksek seviyesine ulaşmış durumda.
KREDİ MÜŞTERİLERİNİN YÜZDE 98'İ 51 BİN LİRADAN AZ TUTARDA KREDİ KULLANMAKTA
Kredi yoğunlaşması analizi, Eylül 2010 itibarıyla bankaların özkaynaklarının yüzde 10'undan büyük kredilerin toplamının özkaynaklara oranının, 2010 yılı ikinci çeyreğine göre 4,1 puanlık azalışla yüzde 30,8'e kredilere oranının ise 0,9 puanlık azalışla yüzde 7,4'e gerilediğini göstermekte. Rapora göre, ''Halihazırda kredilerin yüzde 47,7'si 1 milyon liradan büyük tutarlı. Bununla birlikte kredi müşterilerinin yüzde 98'i 51 bin liradan az tutarda kredi kullanmakta.''
Kredi yoğunlaşmasının sektörel bazda incelendiğinde ise toplam kredilerin yüzde 31,9'unun konut, ihtiyaç ve diğer tüketici kredileri ile kredi kartlarından oluştuğunun görüldüğü belirtilen raporda, söz konusu kredi türlerinin müşteri sayısının yüksek olmasının sektörün yoğunlaşma riskini azaltan bir unsur olarak olumlu değerlendirildiği belirtildi.
Rapora göre, bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik rasyosu (SYR), bir önceki çeyreğe göre 0,1 puanlık bir artış göstererek Eylül 2010 itibarıyla yüzde 19,3 düzeyinde gerçekleşti.
Raporda, ''Sermaye yeterlilik oranlarının gelişimi diğer ülkelerin göstergeleri de göz önünde bulundurulduğunda Türk bankacılık sektörünün ihtiyatlı yaklaşımının devam ettiği, olası şoklara karşı güçlü bir sermaye yapısı ve dayanıklılığı sürdürme iradesini yeniledikleri görülmektedir.
Ana sermayenin toplam sermaye içindeki payının yüksekliği, küresel bazda bakıldığında Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısının kalitesine işaret etmektedir'' görüşüne yer verildi.
BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN DÖNEM NET KARI
Rapora göre, bankacılık sektörünün dönem net karı, 2010 yılı üçüncü çeyreğinde geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 7,3 oranında artarak 16,9 milyar lira düzeyine ulaştı.
Ülkeler bazında aktif karlılığı (ROA) ve özkaynak karlılığının (ROE) gelişimi incelendiğinde Türk bankacılık sektörünün karlılığının birçok ülkeye göre daha yüksek olduğunun görüldüğü, kriz döneminde bankaların elde ettikleri karları bünyelerinde bulundurmalarının sektörün sermaye yapısının güçlenmesini sağladığı, risklere karşı dayanıklılığı arttırdığı kaydedildi.
Stres testi çalışması kapsamında uygulanan duyarlılık ve senaryo analizleri sonuçlarının, risk faktörlerine uygulanan olası şoklarda sektörün sermaye yeterliliğinin güçlü kaldığını gösterdiği belirtilen raporda, şöyle denildi:
''Duyarlılık analizi sonuçlarına göre, bankaların toplam ticari portföyünün değerinin faiz oranı değişimlerine olan duyarlılığı bir önceki döneme göre artmış, hisse senedi fiyatı değişimlerine olan duyarlılığı ise bir önceki döneme göre azalmıştır.
Ayrıca bilanço içi pozisyonlardan kaynaklanan kur riskine olan duyarlılığın da arttığı gözlemlenmektedir.
Ekonometrik model kullanılarak hazırlanan senaryo testlerinde ise tahmini toplam zararın en yüksek olduğu senaryonun, yüksek faiz artışı senaryosu olduğu gözlenmektedir. İMKB'de düşüşe ilişkin senaryolarda, tahmini zarar kısıtlı kalmaktadır.''