Saadet Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Temel Karamollaoğlu, füze kalkanındaki asıl amacın İsrail'in korunması olduğunu söyledi. Karamollaoğlu, füze kalkanındaki 4 tehlikeyi şöyle sıraladı:
Saadet Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Temel Karamollaoğlu ile Türkiye'nin dış politikasını, füze kalkanı projesi, wikileaks belgeleri, ABD ve İsrail'in hedeflerini konuştuk. Füze kalkanındaki dört tehlikeye ve birçok soru işaretine dikkat çeken Karamollaoğlu, Türkiye'nin rotasını ve doğru dış politikanın nasıl olması gerektiğini anlattı. İşte Karamollaoğlu ile yaptığımız röportajın detayları: Lizbon'da deklare edilen neticeye göre, füze savunma sisteminde mutabakat sağlandı. Eğer bu sistem Türkiye'ye yerleştirilecekse, bunun mutlaka TBMM'de görüşülmesi gerekir. İnşallah Meclis de bunu reddedecek.
20 Kasım'da Lizbon'da füze savunma sistemi projesi onaylandı. NATO üyesi 28 ülkenin tamamı imza attı. NATO, ne yapmaya çalışıyor?
NATO, Sovyet yayılmacılığına karşı, bir tedbir olarak Batılı kapitalist ülkeler tarafından kuruldu. Soğuk savaş döneminde, sadece savunma paktı idi. Dünyanın başka bir yeri ile ilgisi yoktu. Türkiye, Güney Kore'ye asker gönderme karşılığında, alelacele bu birliğe sokuldu. Ve İncirlik başta olmak üzere birçok şehrimize radarlar, dinleme üsleri yerleştirildi. Hatta nükleer başlıklar bile getirildi.
Türkiye, NATO'nun ileri karakoluydu. Bir Sovyet saldırısında, kendisine 3-4 gün direnerek, batıya nefes alıp, saldırıya geçme zamanı kazandırma görevi verilen bir ülkeydi. Ancak Sovyetlerin dağılmasıyla, 1991'de İskoçya'da yapılan toplantıda, NATO'nun yeni düşmanı İslam ve Müslümanlar seçildi. Afganistan ve Irak'a saldırı yaparken de, yeni bir konsept geliştirdiler. Artık ABD'lilerin cevap vermesi için bir saldırı gerekmiyor. Saldırı ihtimali ortaya çıktığında, saldırma hakkını görüyor kendinde. Bu nedenle, önce Afganistan sonra Irak'a saldırdılar. 1 milyona yakın insanı öldürdüler.
Şimdi sırada İran mı var?
İran'da bir takım nükleer çalışmalar yapılıyor. Ama nükleer silah yapma girişiminde bulunmadığını ve bulunmayacağını tekrar tekrar ifade ediyor. Bugün yapmayacağım demesine rağmen yarın yapabilir, o zaman da, bizim için bir tehdit olur kanaatindeler. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun raporlarına göre İran'da nükleer silah çalışmaları konusunda hiçbir emare yok ama bizden gizlemiş olabilirler diyorlar. ABD başta olmak üzere Siyonizm, dünyadaki hakimiyetini pekiştirmek istiyor.
ABD ve İsrail'den hangisi daha etkin?
İsrail'in bir ayrıcalığı var. İsrail mi ABD'yi kontrol ediyor, ABD mi İsrail'i kontrol ediyor derseniz, ben hiç tereddütsüz İsrail ABD politikasını yönlendirmede çok daha etkili ve güçlü derim. ABD'nin İsrail'in razı olmadığı herhangi bir konuda karar alması, adeta imkânsız hale geldi. Eskiden kimse bunun farkında değildi. Şimdi görülüyor ki, ABD aciz. Konu, İsrail'in güvenliği. İsrail'in güvenliği, ABD'nin ve Avrupa'nın güvenliğinden önce gelir. Bu ülkelerin tamamı Siyonist lobiler tarafından yönetiliyor.
Füze savunma sistemi, nasıl ortaya çıktı?
Füze savunma sistemi aslında ilk önce Türkiye'ye değil, Polonya ve Bulgaristan'a kurulacaktı. Çünkü Avrupa'ya karşı yapılacak her türlü saldırı, olsa olsa, ileride şartlar değişirse, Rusya veya Çin'den gelebilirdi. Onun için o bölgede, böyle bir sistem kurulabilir diye düşünülüyordu. Ama birden bire, füze kalkanında Türkiye öne çıktı.
İsim yazılmasa da hedef İran!
Neden Türkiye?
Şimdi siz bunun adını ister İran diye yazın, ister yazmayın. Sarkozy'nin dediği gibi hiçbir şey değişmez. Sarkozy, 'Biz kediye kedi deriz' diyor. Bizim başbakanımız da 'biz de kediye kedi deriz diyor'. Yani adını koyup koymamak hiç önemli değil. Burada İran'ın adının geçmemesi, bu sistemin kime karşı kurulduğunun esas gerekçesini ortadan kaldırmaz. Bu sistem, İran'a karşı kuruluyor.
Bize kurulacak olan radarlar, ne kuzeyi ne de güneyi görecek. Tek istikamete, hedeflenmiş olacak. Yani İran'a.
Türkiye ile İran karşı karşıya gelir mi?
İran'ın, Türkiye'yi vurma gibi düşüncesi kesinlikle olamaz. Dört yüz yıldır, sınır ihtilafımız yok. O halde, bunun sebebi ne? Bunun sebebi, İsrail'in korunması ve savunması. Çünkü İsrail, Saddam'ı da elinde nükleer silah olmamasına rağmen sanki varmış gibi göstererek, kendisi için bir tehdit ilan etti. ABD de bombalamakta kalmayıp, işgal etti. Ve yüz binlerce, insanı katletti.
Türkiye ve İsrail, bir süredir yaşanan gerginliğe rağmen maalesef hâlâ stratejik müttefik. İleride karşı karşıya gelebilir mi?
Ortadoğu'da sadece başkalarına değil Türkiye'ye karşı de tehdit İsrail'den gelebilir.
İsrail'de füzeler var. İsrail'in, hava kuvvetleri şu anda dünyanın en modern uçaklarıyla donatılmıştır. Bunu ABD veriyor. Atom silahları da var. Bunu Başbakan da söyledi. Ortadoğu'da atom silahına sahip tek ülke, İsrail.
Filistin'de, tam bir insanlık suçu işleniyor. Yani binlerce yıl, orada oturan insanlar evlerinden çıkarılıyor. Yerine, dünyanın dört bir yanından getirilen ve yerleşimciler denilen Yahudiler yerleştiriliyor. Türkiye hakikaten bir füze sistemine ihtiyaç duyuyorsa, bunu İsrail'e karşı kurması icap eder. Çünkü Türkiye'ye saldırı, Ortadoğu'da ancak İsrail'den gelir. Başka bir yerden gelmez.
Sistem, İran'a karşı kuruluyor dediniz. İran'ın İsrail'i vurabilecek kapasitesi var mı?
İran'da nükleer başlık yok. Ama İran, füzelerinin menzilini artırmak için çalışmalar yapıyor. Bildiğimiz kadarıyla da, 1500 km'ye kadar da çıkardı. Yani İran'dan ateşlenecek bir füze, İsrail'i, Telaviv'i vurabilir. Bu şimdi mümkün. Bu nasıl bir silah taşıyacak bilmeyiz.
Ben vurabilir derken, İran'ın böyle bir teşebbüste bulunabileceğine ihtimal vermiyorum. Bu imkanı var. Ne zaman? Kendisine bir saldırı olduğunda.
Lizbon'da imzalanan anlaşmanın detayları belli değil. Sizce neye imza atıldı?
Evet, anlaşmanın teferruatı henüz ortada yok. Füze sistemi nedir? O da tam bilinmiyor. İnternette, birbirinden farklı birçok yorum var. Kısa ve uzun menzilli füze sistemlerinden radarlara kadar çeşitli safhalardan bahsediliyor.
ABD komutayı kimseye vermez
Lizbon'da komutanın kimde olacağı, nerelere konulacağı belirsiz kaldı. Ne düşünüyorsunuz?
Şunu iyi bilmek lazım. ABD, komutayı kimseye vermez, kimseyle paylaşmaz. Bu ABD için olmazsa, olmaz bir şarttır. ABD kendi askerlerine, silahlarına, nükleer silahlarına ve füzelerine başkasının kumanda etmesine baştan beri razı olmuyor, razı olmaz. Burada birileri kalkıp, bizimde payımız olsun diyebilir. Doğru, füzeler için düğmeye basar, bu işi yapıyoruz haberin olsun der. Onu da danışma kabul edersen olur. NATO'da son karar kesinlikle ABD'nindir.
Sistemin kurulacağı ülke saldırı riski altına girer mi?
Bir ülke saldıracaksa, eğer Türkiye'de kalkan diye tabir edilen bir savunma ve radar sistemi varsa, önce bu sistemi tahrip etmek isteyecektir. Onun için de Türkiye hedef ülke haline gelecek ve risk altına girecektir. Ve sizin kendinizi korumak için yetkiniz yok.
Ayrıca bu projede, hata ihtimali çok yüksek. Bir yerde, bir yanlış tespit, durduk yere nükleer harp çıkmasına bile vesile olabilir.
Farz edelim ki, İran'dan birkaç füzenin ateşlendiği tespit edildi. Bunun ne için ateşlendiği bilmezsek, biz de saldırıya ortak oluruz o zaman. Halbuki bizim yanımızda böyle bir ateşleme yapıldıysa, bizim onu bilmemiz lazım.
Maliyeti hem pahalı hem de kurulacak ülke ödeyecek. Bu ne kadar mantıklı?
Bunun parasını da, biz ödeyecekmişiz. Yani mecbur muyuz? ABD ve Avrupa'nın savunması için bu masrafları üstlenmeye. Bunun bizimle bir alakası yok. Bu çok yanlış bir şey. Kimileri, 5-6, kimileri 50-60 milyar dolardan bahsediyor. Bu sistem, ABD'nin silah sanayisi kurtarmak için yapılıyor. Parasını bizden alacak. Buna evet demek kesinlikle mantıklı değil.
TBMM karar vermeli
Başbakan, Türkiye'ye kurulup kurulmayacağı belli değil dedi.
Lizbon'da deklare edilen neticeye göre, füze savunma sisteminde mutabakat sağlandı. Eğer bu sistem Türkiye'ye yerleştirilecekse, bunun mutlaka TBMM'den görüşülmesi gerekir. İnşallah Meclis de bunu reddedecek.
Bu kararı, hükümet tek başına veremez, vermemelidir. Siz aynı zamanda yabancı askerleri ve silahları, Türkiye'ye yerleştirmiş olacaksınız. Adedi o kadar önemli değil. Bunların tamamı, NATO çerçevesindedir diyerek geçiştirilmemelidir.
Başbakan, önce 'Komuta kesinlikle bize verilmelidir' sonra da 'komuta sistemi tamamıyla NATO'da olmalı' dedi. Bu tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?
NATO, dediğiniz aslında ABD. Öbürleri hep göstermelik. Biz de varız demek için oradalar. Esas güç, ABD olduğu için kumanda da onda. Bu nedenle, ABD'nin yetkiyi paylaşmasını düşünmek, hayaldir. Öyle bir taviz vermez.
İncirlik'ten Irak'a 5 bine yakın sorti yapıldı. Türkiye'nin çoğundan haberi bile olmadı. Füze sistemine ilişkin bu tür endişeler mümkün mü?
Kesinlikle. Bizim Çekiç Güç anlaşması vardı. İncirlikten kalkacak her uçakta bizim bir adamımızın olması lazımdı. Oldu mu? Olmadı. Taki biz iktidara gelene kadar. Biz gelince, kalkacak uçakların tamamı silahsız olacak, mutlaka subay bulunacak dedik. Hatırlayacaksınız, o dönemde, ABD, Kuzey Irak'taki 5 bin ajanını geri çekti.
Yani bu tip bir meseleye siz girdiğiniz takdirde, ipin ucunu onlara teslim ediyorsunuz. Artık ABD kendisi önemli görürse, İncirlikten sorarak mı kaldırır uçağı? Hiç düşünmez. 4-5 bin sorti işte. Yaptık diye haber veriyor sadece o kadar.
Dört tehlike
Avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Bunun bize hiçbir avantajı yok. Birincisi ve en büyük mahsuru; bizimle İran'ı hasım hale getirecek. İkincisi, bizi hedef hale getirecek. Üçüncüsü, biz ileride ne için ve nasıl kullanılacağından haberimiz olmayan bir sistemin kurulmasına izin veriyoruz. Bu bize zarar verecek, başka maksatlar içinde kullanılabilir. Dördüncüsü, masrafını bize çıkartıyorlar.
Yani İncirliğin Türk ekonomisine katkısı var mı? İncirlik'te içilen su, cola bile ABD'den geliyor.
Türkiye, bir takım şartlar ileri sürdü. Sonra da kabul edildi denildi. Zafer kazanılmış gibi bir hava estirildi. Ne dersiniz?
Yok, öyle bir şey. Türkiye'nin hiçbir şartı kabul edilmedi. Sadece İran kelimesi çıktı ama; İran yine orada kaldı. Yani İran kelimesinin kullanılmamış olmasını, bir zafer olarak nitelendiriyorlar. Ama onun da cevabını Sarkozy verdi. Yazık tabi.
Ne yapılması lazım?
Türkiye, füze kalkanı projesi içinde kesinlikle yer almamalıdır. Türkiye, Müslüman bir ülke olarak hem NATO üyesi hem de tehdit altında. Çünkü NATO, İslamı ve Müslümanları tehdit olarak görüyor. Bu ne biçim bir mantık. Onun için NATO, Türkiye için yeri geldiğinden çok rahatlıkla tehdit olabilir.
Türkiye'nin tabi müttefikleri var. Bunlar tehdit altında. O halde bizim bu ülkelerle bir araya gelmemiz icap eder. ABD ve Avrupa'ya saldıracak halimiz yok. Ama Türkiye'nin ancak diğer Müslüman ülkelerle birlikte, bir savunma paktı kurması ve kendi savunma sistemini geliştirmesi, en tabii olanıdır.
Erbakan Hoca, İslam ülkelerinin kendi kalkanını kurmasını önerdi.
Erbakan Hoca, bunu yeni değil 40 senedir söylüyor. Bir İslam Ortak Pazarı ve bir de NATO'ya benzer ortak İslam Savunma Paktı kurulmalı diyor. İşte o zaman gerçek savunma olur. Kendi sistemimizi geliştirdiğimiz takdirde, hem bizim hem de Müslüman ülkelerin gelişmesine kaktı sağlar.
Wikileaks'te İsrail yok
Füze kalkanı tartışılırken, Wikileaks'te yayınlanan ABD'ye ait bir takım belgeler dünyayı sarstı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
250 bin belge deniliyor. Az sayıda belge neşredildi. Şu ana kadar neşredilenler ise, diplomatik dedikodu diyebileceğimiz belgelerdir. Ama yine bir güvensizlik ortamı doğurdu.
Burada başka bir şey gözüküyor. Eskiden beri tahmin ettiğimiz gibi Batı, İslam ülkelerine samimi bakmıyor. Ortak iş yapalım derken, hep art niyet var. Sömürünün devam etmesini istiyorlar. Kendisinin dışında demokrasiyi istemiyor. Ve bir başka unsur da, İsrail ile ilgili fazla bir şey yok. ABD'nin de güvenliğini sarsacak bir şey yok. Sadece ABD'li diplomatlar mahçup duruma düştüler.
Türkiye'nin son dönemde Neo-Osmanlıcı politikaları izlediğine ilişkin düşüncelere katılıyor musunuz?
AKP hükümetinin, geri kalmış Afrika ülkeleri ve Ortadoğu'daki Müslümanlar ülkelerle olan münasebetleri geliştirmesini olumlu bir adım olarak görüyoruz. Ancak bunun adı, Neo-Osmanlı gibi takdim edilerek, hükümetin kendiliğinden yaptığı büyük bir işmiş göstermeye kalkmak için çok erken olur. Belki de yanlış olur.
Siz ekonominizle, teknolojinizle, silahlarınızla ABD'ye bağımlı iken, Neo-Osmalıcılık diye bu ülkeleri etkilemeye kalkışırsanız; sizi kontrol edenlerin politikalarını empoze etmeye başlarsınız. Eğer bize o ülkelerin politikalarını ABD ile paralel hale getirme vazifesi verildiyse, bu çok tehlikeli bir şey. Türkiye bu sefer, taşeronluk noktasına düşer.
Hâlbuki Erbakan Hoca, bundan 40 yıl önce siyasete atıldığı zaman bu böyle gitmez dedi. Mutlaka İslam ülkeleri olarak kendi BM'mizi, ortak pazarımızı, para birimimizi ve savunma paktımızı oluşturmamız lazım dedi. Böyle bir proje, ayağı yere basan bir proje olur.
9 Türk vatandaşının şehit olduğu Mavi Marmara gemisi baskını için İsrail ile özür dileme ve tazminat görüşmesi yapıldı. Ancak, görüşmeler yarıda kaldı? Bundan sonra İsrail özür diler mi?
Dünya küçülünce, iç politika ile dış politika birbirine karışıyor. Eğer Tayyip Bey'in, AKP'nin devam etmesini isterlerse, seçime yakın özür dilerler. Ve tazminat da öderler. Bu AKP'nin büyük bir başarısı olarak gündeme gelir. İsrail biraz zorlanır. Eninde sonunda, uygun kelimeler seçerek, pack eder.
MİLLİ GAZETE