"AK Parti, Özal Reformları'yla başlayan ekonomik ve siyasal açılımların
"Muhafazakârlık" olgusunu taşıdığı yeni boyutların da bir ifadesidir." yorumunu yapan Mehmet Barlas'ın CHP'leşme uyarıları dikkat çekici.
Mehmet Barlas'ın köşe yazısı
Güncel siyasi gelişmeleri değerlendirmeye çalışılırken düşülebilecek bir büyük hata AK Parti'nin sadece "İktidar" olarak görülmesidir.
Olaya sadece bu açıdan bakarsanız ve değerlendirmeleri yalnızca iktidara yandaş veya muhalif olmak biçiminde görürseniz, Türkiye'deki değişimin çapını da görmezden gelmiş olursunuz.
Daha da ötesi AK Parti ile CHP veya MHP arasında hiçbir fark yokmuşçasına yaklaşırsınız siyasete.
İki siyasal bilimcinin (Ergun Özbudun ve William Hale) birlikte yazdıkları "AKP Olayı"nda (Doğan Kitap)
"Türkiye'de İslamcılık, Demokrasi ve Liberalizm" olguları irdelenirken, bu çarpıcı değişim sürecinin bir sonucu olan AK Parti'nin siyasete yaklaşımı da çeşitli boyutlarıyla ele alınıyor.
Kitabın ilgi çekici bir yaklaşımını şöyle özetleyebiliriz:
AK Parti, diğer Müslüman toplumlardaki İslamcı partilere değil, özellikle İngiltere ve ABD'deki muhafazakâr partilere daha yakındır.
Bu ülkelerin muhafazakârları da ideolojiyi değil pragmatizmi vurgulayan partilerde yer almışlardır.
Temel gerçek değişimdir
Anglosakson muhafazakârlığının "Muhafaza etmek için değişmek" ilkesi Tayyip Erdoğan'ın "Yeniliğe açık çağdaş muhafazakârlık" söylemi ile izdüşümündedir.
Ancak İngiliz Muhafazakârları artık "Gelenek" ile "Onun ilahi kökenleri" arasındaki bağları geri plana itmişlerdir.
Bu açıdan "Pek çok Müslüman Türk'ün davranışlarıyla ABD'deki Evanjelist Hıristiyanların tutumları arasında önemli farklar bulunmakla birlikte, benzerlik Amerikan Cumhuriyetçi Partisi'yle daha büyük olabilir."
Ancak Batı'nın muhafazakâr demokratları ile AK Parti'nin muhafazakâr demokratlığı arasındaki önemli fark, bunların "Statüko" karşısındaki konumlarından da kaynaklanmaktadır.
- İngiltere ve kıta Avrupası'ndaki muhafazakârlar, değişimi benimseseler de statükoyu savunmuşlardır. Devrimci jakobenler ile sosyalistlerden oluşan muhalefete karşı muhafazakârlar statükonun bekçileri olmuşlardır. Türkiye'de ise, Kemalist Devrim' in anlamı, devlet kalesinin, kendilerini Jakoben reformcuların tepeden inmeci öncü kolu olarak görenler tarafından işgal edilmiş olması gerçeği vardı.
Erbakan'la yol ayrımı
Erdoğan ve AK Parti'yi kuran kadro Erbakan'ın "Milli Görüş"ünden yola çıkmış olsalar da, taban desteğini Müslüman-Muhafazakâr kesimin ötesindeki sosyal ve coğrafi alanlara taşımışlardır.
Bu şekilde kitlelerin oyunu belirleyen ekonomik ve siyasal etkenlerin din öğesinden daha ağırlıklı olduğu gerçeği, AK Parti'nin oylarına yansımıştır.
"Değişim"in bir yansımasını da şöyle vurguluyor Özbudun/Hale çalışması:
- AKP'nin İslami gündemden sapması kısmen "28 Şubat sürecinin" ardından Refah Partisi'nin akıbetinden kaçınmak istemesiyle açıklanabilir.
Bu durumu geleneksel ahlaki değerlere bağlılıkla neoliberal ekonomik politikaları birleştiren Anadolu burjuvazisinin ve büyük kentlerde köy kökenli büyük bir işçi sınıfı gibi yeni sosyal güçlerin yükselmesi ve İslami aydınların tutumlarındaki önemli değişiklikler de güçlendirmiştir.
Evet... AK Parti Türkiye'deki "Değişim"in çok somut bir siyasal yansımasıdır.
Kökten muhafazakârlar
AK Parti, Özal Reformları'yla başlayan ekonomik ve siyasal açılımların "Muhafazakârlık" olgusunu taşıdığı yeni boyutların da bir ifadesidir.
Değişime direnen ve kendilerini "Devrimci" zanneden "Damardan Muhafazakârlar"a veya "Statükocular"a karşı, Yeni Türkiye'nin siyasal cevabıdır.
Ancak AK Parti'nin geleceği de "Değişim"e uyabildiği, her alanda demokrat ve özgürlükçü söylemlere sahip çıktığı oranda başarılı olacaktır.
İçkili lokantalara dönük takıntılar veya sadece "Türban" gündemli bir demokratlaşma arayışı, bu süreci sekteye uğratabilir.
Kürt realitesine ve Kıbrıs sorununa ilişkin politikalarda "Derin Devlet"le uyum arayışı veya AB yolundaki reformlarda yavaşlama, AK Parti'yi de bir noktada CHP'lileştirebilir.
Sabah