İHD, BDP’nin Güneydoğu’da Kürtçe’nin ikinci bir dil olarak kabul edilmesi istemine yönelik “sivil itaatsizlik kararlarına karşı TBMM’nin, siyasal iktidarın ve milliyetçi parti ve çevrelerin tepkisi antidemokratik” olduğunu savundu.
İnsan Hakları Derneği (İHD), BDP"nin Güneydoğu"da Kürtçe"nin ikinci bir dil olarak kabul edilmesi istemine yönelik "Türkiye Cumhuriyeti anadil hakkının kullanımını, eğitimini ve öğrenimini artık tanımalı ve gerekli anayasal ve yasal düzenlemeleri yapmalıdır. Bu düzenlemeler yapılıncaya kadar gerçekleştirilecek sivil itaatsizlik eylemlerini demokratik bir hakkın kullanımı olarak görmelidir. Siyasal iktidar yasası olmadığı halde TRT"de Kürtçe yayın yapabiliyorsa, Kürtler de herhangi bir yasal düzenleme beklemeden kendi dillerini istedikleri gibi kullanabileceklerini" bildirdi.
İHD"den yapılan yazılı açıklamada BDP"nin çok dilli yaşamla ilgili aldığı "sivil itaatsizlik kararlarına karşı TBMM"nin, siyasal iktidarın ve milliyetçi parti ve çevrelerin tepkisi antidemokratik" olduğu öne sürüldü.
TBMM kürsüsünde Kürtçe konuşulduğu zaman tutanaklara "bilinmeyen dil" yazılmasının "Parlamentonun kendi geçmişine olan yabancılaşmasını ve haklara olan inançsızlığını gösterdiğini" savunulan açıklamada, "TBMM kuruluş yıllarına geri dönmeli ve o dönem parlamentoda Türkçe, Kürtçe, Arapça, Çerkezce konuşulabildiğini öğrenmeli ve bu inkârcı tutumundan vazgeçmelidir. TBMM Başkanı"nın BDP"li milletvekillerinin Kürtçe konuşması üzerine Savcıları göreve davet etmesi tuhaf bir ironi yaratmıştır. DGM Savcıları tarafından 3 Mart 1994 günü TBMM"den gözaltına alınan DEP milletvekilleri gerçeği çabuk unutulmuşa benziyor. Parlamenterin hak ve çıkarlarını korumak yerine Savcıları göreve davet eden bir Parlamentodan demokratik açılımlar beklenemez" denildi.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin"in 12 Eylül Anayasası"na "sığınmakta, darbe anayasasının yargı vesayetini içselleştirmiş olarak hareket etmekle" suçlandığı açıklamada, "Unutulmamalıdır ki, vesayet rejimini içselleştirmiş parlamenterlerle temel hak ve özgürlükler korunamaz. TBMM Başkanı öncelikle Kürtlerden özür dilemeli, Savcılık rolünü terk etmelidir" ifadesine yer verildi.
-"AK PARTİ YAPINCA MEŞRU, BDP YAPINCA GAYRİMEŞRU"-
"Türkiye"deki siyasetçiler Bulgaristan"da, Makedonya"da, Kosova"da Türklerin dil hakkı için ne talep ediyorsa aynı talebi Türkiye"deki Kürtler ve diğer etnisiteler için de istemelidirler" denilen açıklama şöyle:
"Türkiye Cumhuriyeti anadil hakkının kullanımını, eğitimini ve öğrenimini artık tanımalı ve gerekli anayasal ve yasal düzenlemeleri yapmalıdır. Bu düzenlemeler yapılıncaya kadar gerçekleştirilecek sivil itaatsizlik eylemlerini demokratik bir hakkın kullanımı olarak görmelidir. Kaldı ki dil hakları ile ilgili yapılan ve yapılacak olan sivil itaatsizlik eylemlerine Lozan antlaşmasının 39. maddesi de imkân tanımaktadır.
Anadil haktır. Anadilin kullanılması, eğitilmesi ve öğretilmesi önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Siyasal iktidar yasası olmadığı halde TRT"de Kürtçe yayın yapabiliyorsa, Kürtler de herhangi bir yasal düzenleme beklemeden kendi dillerini istedikleri gibi kullanabilirler. AK Parti yapınca meşru, BDP yapınca gayrimeşru gösterilmesi tam bir ikiyüzlülük ve ayrımcılıktır. AK Parti"yi ayrımcı uygulamalar yapmaya son vermeye davet ediyoruz. BDP"nin çok dilli yaşamla ilgili kararını kamuoyuna açıkladıktan sonra BDP"ye, Kürt kökenli milletvekillerine, Kürtlere ve Kürtçeye yönelik ayrımcılığın yanısıra nefret içeren söylemler de kullanılmaya başlanmıştır. Siyasal iktidarın nefret söylemini engelleyici tutum alması ve nefret suçlarını düzenlemesi gerekmektedir. Şiddete başvurulmadan sivil itaatsizlik eylemleri ile hak arama yolunun nefret söylemi ile engellenmesi uygulamalarına son verilmelidir."