ÜLKE TV'deki programı Korsan Gündem'le ekranların fenomeni olma yolunda hızla ilerleyn genç televizyoncu Mustafa Alcan, çıktığı yolun başından anlatmaya başladı. Alcan'ın hayalinde çok ilginç bir film var... Bir de Serdar Ortaç takıntısı.
Gülmek benim için nadir rastlanan bir durum. Mustafa Alcan ismini sık sık duymaya başlayınca, nedir bu "Korsan Gündem" diye Ülke TV"yi açtım. Kaliteli bir yapım ve ince zekâ ürünü espriler. Baktım ki izlerken eğleniyorum dahası gülüyorum. Hemen o gün Alcan ile röportaj yapma fikri oldukça cazip geldi. Kendisi de bizi kırmadı. Sözleştiğimiz mekâna adım atmadan önce zevkli bir sohbet yapacağımızı tahmin etmiştim ama bu kadarını da beklememiştim doğrusu... Bu sohbetten sonra "Korsan Gündem"in tarzına yakışır bir röportaj fikrini uygulamaya karar verdim. Sonuçta ortaya görüntülü ve eğlenceli olduğunu düşündüğüm bu röportaj çıktı.
Sabah haberleri, radyoculuk, çocuk hikâyeleri yazarlığı derken "korsan" bir programın yapımcılığı ve sunuculuğu ile farklı bir yapıt ortaya koymak nasıl bir duygu?
Bilmiyorum kaç meslek böyledir ama bizimkinin nereye varacağını kestirmek pek kolay olmuyor. Ya da ben öyleyim. Başlarda istediğim yerdeyim. Televizyondayım. Ama bunu 20"li yaşlarda çok istiyordum. Biraz geç oldu yani. İbre otuzu gösterince açıldı bize ekran. İletişime kampüste değil, yerel radyoda başladım. Yaşım 17"diydi. (Şiir okuyanlar gibi sesini kalınlaştırıyor) Daha şıvan düşmemişti böğrüme / Daha deli deli esmemişti ruzigar / Kalbim acıya düşmemişti / Sanırdım bütün ırmaklardan koşacaktım... İsterseniz şiir olarak devam edeyim. (gülüşmeler)
Özel radyoların ilk yıllarıydı. Şimdiki geçler "özel radyo" tabirini anlamlandıramıyor ama neyse. Bırakın sesi veya diksiyonu; yetenekli aşçılar bile şanslıydı o yıllarda. Lise sondayken ziyaretçi olarak başladım aslında radyoculuğa. Bir apartman dairesiydi. Dışardan yemek almak yerine domates, biber, yumurta alındığı bir gün (ki para olmadığı için sık sık bu yönteme başvuruyorlarmış) oradaydım ve "melemeni ben yapayım mı" dedim. Adamlar zaten birbirlerinin gözüne bakıyorlardı, "bugün kim analık yapacak bize" diye. Kolay değil, on beş boğaz var radyoda. Bildiğin endüstriyel üretim! Neyse annemden ve aşçı babamdan gördüklerimi icra ettim ve ortaya süper bir melemen çıktı. Sevgi önemli! Sevgimi de kattım tabi:) Sonra yolumu gözlemeye başladılar. Ben de naz yapacak durumda değildim. Sık sık gitmeye başladım radyoya. Mikrofonun, dolayısıyla ekranın yolu 15 yıl önce yönetmenin mutfağından geçti benim için yani.
Önce kısa bir süre tonmaysterlik yaptıktan sonra melemen geçmişimi inkâr etmemem şartıyla attılar beni mikrofonun karşısına. Radyolarda kadın programları haricinde neredeyse yapmadığım, denemediğim program kalmamıştır. Ama aklımda hep mizah vardı. Belki de tek ısrar ettiğim şeydir. Sebebini de bilmiyorum. Belki çocukken kız kardeşimle beraber yaptığım küçük çaplı tiyatrolar, komiklikler etkili olmuştur. Hani şarkıcılara, "müziğe ne zaman başladınız?" diye sorduklarında onlar da: "3 yaşında saç fırçasını mikrofon gibi kullanarak başladım" gibi şeyler söylerler biliyorsunuz. Benim ki de öyle işte. Kardeşime bıyık çizerdim. O dedemi taklit ederdi. Ben de anneannemi ( ki biz o zaman nine derdik). Neyse çok ayrıntıya girdim.
Mikrofondaki mizah ısrarım kendimi geliştirmeme de katkı sağladı. Ama bu iş karın doyurmuyordu. Ek işler yapmam lazımdı. Buna masal kasetleri, düğün salonlarında yapılan sunuculuklar ve amatör tiyatrolar dâhil. Ek işler de kesmeyince radyoculuğu bıraktım ve bir ağabeyimin teklifiyle müzik yapım firmasında çalışmaya başladım. Müzik yapımcılığa da ufkumu genişletti. Salak saçma pop şarkılarının taarruzundan kurtulup Türk müziği dinlemeye başladım en azından. Neyse dört yıl sonra tekrar radyoya döndüm ve 2008"de de nihayet ekran. Böyle yazılmış. Böyle oldu. Ben başka işler yapmaya yeltendim. "Ya sen kendi işini yap, o işte iyiydin" deseler de farklı işleri de iyi kıvırdım. Ama Allah yolumu hep bu tarafa çevirdi. Sanki "Senin rızkın dilinde" dedi. İnşallah bu dil başımı yakmaz. Çünkü radyoda daha kısıtlı bir çevreye hitap ediyorsun. Ekran öyle değil. Bir hata ile biten hayatlar var biliyorsunuz. Sorudan koptum ya. Baştan alsak:)
Kendi gündemiyle kavrulan, kafasına göre takılan Korsan Gündem aslında ne anlatmak istiyor?
Korsan Gündem aslında taa mesleğin ilk yıllarından bu yana ısrar ettiğim tek şey olan mizah uğraşı için iyi bir fırsat oldu bana. Sağ olsunlar, yönetici ağabeylerimiz de destekliyorlar. Ne anlatmak istiyor derken, ne biliyim öyle büyük anlamlar yüklemek istemiyorum. Korsan Gündem, bir yandan gündemi diline doluyor, diğer yandan "kendi gündemiyle kavrulma" şeklindeki büyük büyük dedemizden kalma büyüüüüük prensibimizin ışığında, gazetelerin kıyılarında köşelerinde kalmış haberleri de ekrana taşıyor. Arada kardeşimle beraber yaptığımız ufak skeçlerle de eğlencemize yer veriyoruz. Aslında çok daha geniş çaplı bir Show programının bebekliği gibi geliyor bana Korsan Gündem. Yıllar ne gösterir bilemeyiz.
Belki de limon satıcılığına geçişin ilk evresidir. Bu arada neden limon satıcılığı bu kadar dile dolanmıştır bilmem. Limon satıcılığının imajı ayakkabı boyacılığından daha mı kötü ki? Adam "gerekirse limon bile satarım" derken bile iş seçiyor. "Elim kirlenmesin, milletin ayaklarına kadar düşmeyeyim" diye bir şey düşünüyor olmalı ki "gerekirse limon bile satarım" diyor. Mesela neden kimse "gerekirse kâğıt toplayıcılığı bile yaparım" demez? Bundan sonra ben diyeyim bari.
Mustafa Alcan en çok neyi sever, neye güler, idealleri nedir?
En çok neyi seveeer... Valla "en çok" vurgusu düşünmeye sevk ediyor ister istemez. Benim karakterimdeki bir insan için çok zor buna cevap vermek. Dönemsel olarak değişir, şu an için kızımı çok seviyorum diyebilirim. Güldüğüm şeye gelelim. Kendini çok seven, kendini kusursuz gören insanların kırdığı potlara çok gülüyorum bu aralar mesela. Bir de bazı siyasilere gülüyorum. Adam koca ekibin lideri olarak çıkıyor ve komik manevralarla adeta siyaset tarihinin en seri çark eden adamı oluyor. Değerli ağabeyim Salih Tuna, bu konunun maverasını çok iyi yapıyor. Bilen bilir. İdeallere gelince... Bak bu sefer soruyu unutmuyorum. İdealim, iyi bir insan olarak ölmek. "Nasıl bilirdiniz?" diye sorulduğunda, tanıyan herkesin can-ı gönülden "eh işşşşte" demeleridir. (gülüşmeler) Yok, Allah göstermesin. Tabuttayken "İyi bilirdik" cümlesini gür bir sedayla duymak istiyorum. Yoksa kalkıp, "arka taraaaff, getirmeyin beni oraya" demek zorunda kalabilirim. Gerçekten idealim bu. Sonumuz hayrolsun...
Gazeteleri okurken, yanınızda ne zamandan beri maket bıçağı bulunduruyorsunuz?
Maket bıçağı benim suç ortağım. Falçata mı desek acaba? Benim için çok eski bir eşya. Radyoculuğa ilk başladığım yıllardan bu yana gazeteleri delik deşik ederken bana eşlik eden tek suç ortağımdır gerçekten. Ama kimseye tavsiye etmem, alışkanlık yapıyor. Geçen hafta sonu kafede oturuyoruz. Gözüm gazeteye kaydı ve ilk sayfada süper bir haber var. Bıraksalar yayında sırf o haberin on dakika geyiğini yaparım. Garson geldi, "ne içersiniz?" dedi. "İki çay alalım bir de falçata..." dedim. Sonra bir sürü hikâye... En sonunda garsonların şaşkın bakışları arasında kestim o kupürü. Hayır, sonraya da bırakırdım, dışardan aynı gazeteyi ben de alabilirdim ama unuturum, ertelemeye gelmez.
Bizler için komik bir şarkı listesi yapmanızı istesek top 10 da neler olurdu?
Ooovv... Zor bir soru. Radyodan kopalı bayağı oldu. Ben de bu aradalar acaba neden radyoculuğu özlüyorum diyordum. Demek bu soru içinmiş. Şaka bir yana radyoculuğu da devam ettirmek istiyorum bir yandan. Neyse listeye geleyim. On tane çıkar mı bilmiyorum. Sıralaması da karışık olur. İlk aklıma gelen Hakkı Baba oldu. Yılların hiti bence. "Henüz 3 yaşında bir kardeşim var, seni ondan bile kıskanıyorum" Kardeşi nasıl bir çocuksa artık adam kıskançlık krizlerine girmiş! Bir nesil bu şarkıyla büyüdü. Şarkı vatan sathındaki kıskançlık kriterini 3 yaşa indirmiş. Sonra "millet karısını neden öldürüyor" diyoruz. Ah Hakkı Baba ah!
Bir de bu aralar Soner Sarıkabadayı diye bir adam var. O mu söylüyor bilmiyorum ama şarkı direkt onun tarzı. Radyolarda çok çalıyor. "burcu burcu, taburcu" diye isimlendirdim o şarkıyı. "Kokun geliyor burcu burcu, sen gelmeden olamam ki taburcu" gibi bi"şeyler söylüyor. (Cümleyi magazin programı seslendirenler gibi vurguluyor) Her ne kadar Serdar Ortaç"tan iyi olsa da kafiye takıntısı, Mustafa Alcan"ın komik şarkılar listesine girmekten kurtaramıyor Soner"i! Biz de lisedeyken çok uğraşırdık kafiyelerle. Ama bu adam kafayı kafiyelerle bozmuş. Şimdi bu adamın liselere yansımasını düşünsene... Adam o kadar farklı ve uyumlu kafiyeler buluyor ki liseli çocuklar bunalıma girecek. Önceden özüm, sözüm, gözüm falan yetiyordu.
Ya aslında çok var da aklıma gelmiyor. Serdar Ortaç listemizin zirvesindeki isimdir bu konuda. Onun şarkıları tek başına Top 10 yapar da ezberim o kadar iyi değil. Bu röportajı okuyanlardan bir ricam olacak. Google"a "Serdar Ortaç Poşet Sözleri" yazsınlar ve şarkının sözlerini okusunlar. Şarkının ilk kıtası şöyle: Ben ne sana taparım ne seni ararım ne trip atarım / Sen ne beni oyala ne omuz ovala işime bakarım... Adam bu şarkılar sayesinde dönmedik köşe bırakmadı. Bizim de çenemiz yoruluyor işte:)
Daha fazlasına gerek var mı? Yoksa iş, ağlama karanfillere, körpe diyarlara kadar gider...
Mesleğinizi nasıl seçtiniz? Doğru işi yaptığınıza inanıyor musunuz?
Mesleği nasıl seçtiğimi hatırlamıyorum çünkü seçmedim. Süreç beni buralara getirdi. Şimdi süreç deyince de garip oldu. Önemli bir şahsiyet gibi oldum. "Ben bu iş için yaratılmışım" cümlesi geliyor aklıma ama onu da söylemek istemiyorum. Çünkü bu cümleden sonra "bütün şarkılar benim çocuklarım gibi" de demek zorunda kalıyor insan. Tabi öyle, o damara girdin mi konuşmaların bu minvalde sürüp gidiyor. Sonra bir gün kendini " biz sadece arkadaşız" derken görüyorsun ekranlarda... Heves ederek girdim dersem politik ama doğru cevap vermiş olurum.
Korsan Gündemin konuğu Mustafa Alcan olsaydı kendinize ne sorardınız?
-Gene mi sen? Diye sorardım. Sonra konuk olan ben cevap verirdi. Sunucu ben, gene sorardı falan. Öyle şizofrenik bir şekilde sürerdi program:) Biter miydi bilmiyorum.
Bir sinema filmi çekmiş olsanız, konusu ve başrol oyuncuları kimler olurdu?
Kısa ve net! Filmin konusu iki kâğıt toplayıcısının başından geçen olaylar olurdu. Başrollerde Cem Yılmaz ve Mustafa Alcan. Manyak olurdu ama he! Devamını sorsan da anlatamam. Gerçi ana fikri verdik ama hadi hayırlısı...
Sanal alem de gerçekle- hayali nasıl ayırıyorsunuz?
Bununla ilgili bana ait gizli bir formülüm yok. Gençken çok sorguladığım bir konuydu. Önceden gerçekle sanal uzaktı birbirine. Şimdi facebook ve twitter gibi siteler sayesinde çok karıştı ortam. Sanal ortamda çok gerçek kişiler ve gerçeklikler var. Önce ki durum mu doğru, şimdi ki durum mu doğru bilmiyorum. Ama insan yaşlandıkça gerçeği daha fazla önemsiyor. İnterneti sadece iş amaçlı kullanmaya başlıyorsun, cep telefonundan mesaj atma ortalaman her geçen gün düşüyor falan.
Mustafa Alcan Korsan Gündem"in dışında önümüzdeki günlerde neler yapacak?
Uzun yıllardan bu yana yapmak istediğim birkaç iş var. İlki sahne. Sahnede bir şeyler yapmalıyım. Tek kişilik gösteri mi olur, tiyatro mu olur bilmiyorum. Karar veremiyorum. Allah kimseye mükemmeliyetçilik gibi düşman vermesin. Olsun da nasıl olursa olsun diyemiyorum. "Kervan yolda düzülür" çok parlak bir fikir gibi geliyor ama kendimi kandıramıyorum. Noksansız olmalı düşüncesiyle uğraşıyorum şimdilik. Neyse, bir de roman fikrim var. Kahramanlarının çoğu radyocu... Onu da yazma disiplinine giremediğim için beceremiyorum. En az on tane başlangıç yazmışımdır. Limon satıcılığı daha mı kolay ne!? Cevap veriyorum: Kâğıt toplayıcısına göre öyle sayılır...
Sizce genç olmak nedir? Sürekli genç kalmanın sırrı ne olabilir?
Hımmm.. konsept gereği bir soru:) "Genç olmak demek, aşık olmak demektir" desem kötü mesaj mı vermiş olurum. Sorgusuz sualsiz, ölçüp tartmadan, kim ne der diye etrafına bakmadan birine aşık olursun ya. O işte... İşte ben bu yüzden mühendis falan olamadım Adamlar önce mühendis oluyor sonra aşık oluyor. Matematik zekası bu olsa gerek Aslında aşk mühendisi olabilirmişim. Aşk doktoru fikri de böyle mi gelmiştir o abiye acaba!? Dur ben diğer soruya geçeyim. He bu arada sürekli genç kalmak için yapılacak tek şey var: Spor! Yürümek, koşu falan... Hiçbir şey yapamıyorsan namaz kıl! Ahanda saçmaladık galiba! "Yoksa sen namazı spor olsun diye mi kılıyorsun!? Yok, bilerek söyledim. Gün boyu büroda oturan bir kişi, başka hiç bir sebebi yoksa spor olsun diye de kılabilir tabi namazı. Ama asıl vurgulamak istediğim başka. Hani kalburüstü iş kolikler, biliyorum ama yapamıyorum diyen yeşil popçular ya da arayışta fondip yapmış ve kendini meditasyona vurmuş ablalar var ya onların kulağını çınlattım biraz önce. Namaz iyi bir kas germe eylemi olarak da görülebilir. Hele hele teravih namazı... Ee şimdi ben "sürekli genç kalmanın sırrı namazdır" mı demiş oluyorum. Uff kafam karıştı, yazmayın isterseniz bunları. Nereden geldik buraya.
Korsan Gündeme göre gençlerin gündeminde yer alması gereken en önemli konu sizce nedir?
Aşk desem kötü mü etmiş olurum:) Yok bu sefer ciddi cevap veriyorum. Bu ülkenin gerçekten çok kalifiye insana çok ihtiyacı var. Tamam, "çok"lar çok oldu ama vurgu için gerekliydi. Aşk meşk bunlar hikâye. Ona zaman harcamanıza gerek yok. Siz kalifiye insan olmayı hedefleyin ve başarın sonra zaten her şey kendiliğinden oluyor.
AŞAĞIDAKİ SORULARIN CEVABINI İSE www.on5yirmi5.com'daki VİDEODAN İZLEYEBİLİRSİNİZ...
- En tehlikeli olduğunuzu düşündüğünüz an sizi sakinleştirmek için bir buçuk İskender yeter mi?
- Konuşmaya başladığınızda ilk ne dediğinizi biliyor musunuz?
- Sürekli gülen, gündemi de bu pencereden irdeleyen, örneğin herkesi deliye çeviren trafikte bile eğlenebilen bir kişi olduğunuzu düşündüğümüz için size son olarak şunu sormak istiyoruz: Neşeli olmanın sırrı nedir?