9 tane marketler zincirinden her gün et fiyatı aldığını ifade eden Bakan Eker, et fiyatlarında gelinen son durumla ilgili bilgi verdi. Eker, hayvancılığın ve tarım arazilerinin bölünmesi konusunda da çarpıcı açıklamalar yaptı.
Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından Elazığ'da düzenlenen ''Türkiye'nin tarımsal gücü ve geleceği toplantısı 'na katıldı. Eker, konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
Eker, bir gazetecinin ''Kırmızı et fiyatında gelinen durum nedir? Fiyatların düşmediği söyleniyor'' sorusuna karşılık Türkiye'de zincir halinde olan 9 marketten her gün fiyat aldıklarını belirtti.
Fiyatların düşmediği tespitine katılmadığını ifade eden Eker, ''26 Nisan'a göre 4 Aralık itibariyle kıymada yüzde 18, kuşbaşında yüzde 17,8'lik fiyat düşüşü olmuş. Biz o tarihte kasaplık canlı hayvan ithalatı kararı aldık. Her gün hayvan kesilen 16 ilden aldığımız sayı ve fiyatlara göre üretici fiyatları şu anda 16 liranın altında. Bu fiyat toptan et. Perakende fiyatına dönüşürken 24-25 liraya satılıyorsa bu yüksek fiyattır. Orada spekülasyon var, yüksek kar yapılıyor demektir'' dedi.
Eker, üretici fiyatları baz alındığında bazı marketlerde hala fiyatların yüksek olduğunu gördüklerini kaydetti.
Kısa vadede et arzını yükseltmek suretiyle tüketicinin aleyhine durum oluşmasını engellemeye çalıştıklarını anlatan Eker, ''şöyle devam etti:
''Düşüş var. Gerek toptan gerekse perakende ette. Ama henüz arzu ettiğimiz seviyede değil. Ama kasım ayı enflasyonuna konu oldu. Artışın düşme eğilimine girdiği istatistiki rakamlara yansıdı. Bundan sonra da piyasa dengeleninceye kadar biz tabi ki üreticilerin üretimlerini sürdürmesini istiyor, destekliyoruz ama bunu tüketici aleyhine de istismar etmeye kimsenin hakkı yok. Onlarlarla da tüm yasal zeminde mücadelemizi yapıyoruz.''
Eker, kıyma ve kuşbaşı dışında diğer özel etlerde de bir miktar düşüş olduğunu ancak arzu ettikleri seviyede olmadığını belirterek, ''Bu nedenle ithalat ile ilgili uygulamamız bu dengeleninceye kadar sürecek'' dedi.
-DESTEKLER
Eker, bir gazetecinin ''Çiftçiye yeni bir destek paketi oluşumu var mı?'' sorusuna karşılık tarım destekleme politikalarını belirli bir stratejiye dayalı olarak belirlediklerini kaydetti.
2011-2012 için tarımsal üretim havzalarındaki her havzada yüksek verimlilikte ürünlere desteğin artırılması yönünde uygulamanın her gün artacağını ifade eden Eker, ''Bu sene 17 ürüne pirim desteği veriyoruz. 2011 ve sonrası için de havza modelinde öngörülen her havza için belirlenmiş ürünlerin prim desteği kapsamına alınması veya özel destek sağlanması çalışmamız var. 2011 bütçesinde 6 milyar dolar net nakit desteğimiz olacak. Genel kurulda onanırsa böyle olacak'' dedi.
Eker, bunun içinde tarımın altyapısıyla ilgili ödemeler, TMO'nun çiftçiden zararına aldığı ürünlerden yaptığı zararın dahil olmadığını belirterek, ''Bunların hepsi destektir. Türkiye'de destek dediğimizde nakit konulan para anlaşıyor. Ama dünyada öyle değil. OECD hesabına göre, Türkiye milli gelirinin yüzde 2,4'ünü tarıma destek olarak ödüyor. Bu önemli. 750 milyar dolar ise bu oran yaklaşık 20 milyar dolara geliyor. Bu konuda bizi de tenkit ediyor'' dedi.
Eker, bir gazetecinin ''Türkiye'nin tarımsal üretimde dünyada ilk üçe girme şansı var mı?'' sorusuna ise ''Türkiye'nin 780 bin kilometre kare alanı, 26 milyon hektar tarım arazisi var. Sulanabilir arazisinin sadece 5,5 milyon hektarına su götürüyor. Doğu Karadeniz dahil yılda ortalama yağışı 500 milimetre. Ülkede bio çeşitlilik var ama mevcut yöntemlerle verimli 1-2 katına çıkartırız. Ama 8-10 milyon kilometrekare gibi alanları olan Çin, ABD, Brezilya gibi ülkelerle Türkiye'nin bu manada yarışması şu an için çok mümkün görünmüyor'' cevabını verdi.
''ALDIĞI TEDBİRLER İLE BUGÜN TÜRKİYE 56 MİLYAR DOLARLIK BİR TARIMSAL ÜRETİM DEĞERİ İLE DÜNYANIN 8. OLDU''
Mehdi Eker, Türkiye, 20. yüzyılı sanayileşme çabasıyla geçirirken, tarıma verilmesi gereken önemi vermediğini, ihmal ettiğini söyledi.
Eker, Eker, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından Elazığ'da düzenlenen ''Türkiye'nin Tarımsal Gücü ve Geleceği'' toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'de genelde tarımı bilenler değil bilmeyenlerin konuştuğunu, çok kolay siyaset meselesi yapıldığını, bireysel olayların sektörün olayları gibi anlatıldığını belirterek, bu nedenle işin esasına uygun çok fazla konuşulmadığını, sorunun esasını teşkil eden temel konulara hiç dokunulmadığını kaydetti.
Türkiye'nin 19. yüzyılda sanayileşmeyi kaçırması nedeniyle tüm dikkat ve çabasını bu sektöre yönlendirdiğini, bu durumun da Türk tarımının aleyhine olduğunu ifade eden Eker, ''Bunun altını çizmek istiyorum. Bu çok önemli. Biz 20. yüzyılı sanayileşme çabasıyla geçirirken tarıma vermemiz gereken önemi vermedik, ihmal ettik. Bir iktisadi faliyet alanı olarak göremedik. Oradan para kazanılacak, ekonomik katkı sağlayacak bir sektör yerine köylülerin, kırsalda yaşayanların uğraştığı sosyal bir yardım alanı olarak gördük'' dedi.
-''TÜRKİYE'NİN TARIMSAL ÜRETİM HAVZALARI MODELİNİ ORTAYA KOYDUK''
Eker, 32 yılını geçirdiği sektörde her zaman ''Türk tarım envanteri yok, tarım politikası yok, tarımsal üretim planı yok''şeklinde sorunların öne çıktığını gördüğünü söyledi. Eker, şöyle devam etti:
''Bu üç sorun ve soruya cevap verecek, çözüm ortaya koyacak çok büyük bir çalışma yaptık. Türkiye'de üzerinde tarım yapılabilir 26-27 milyon hektar tarım arazisi var. Biz bu arazilerimizi, coğrafi, topografi, bio çeşitlilik gibi tüm verileri birleştirerek 527 milyon veri oluşturduk. 200'ün üzerinde uzmanla Türkiye tarımsal üretim havzaları modelini ortaya koyduk. Bu cumhuriyet tarihinde ilkti. Her havzada hangi ürün, hangi verim düzeyinde yetiştirilebilir bunu buluyoruz. Bu Türkiye'nin tarım arazilerinin röntgen değil MR'ını çekmektir. Bu bizim iki yılımızı aldı. Bu üç sorunun da cevabıdır, çözmeye kapı açmaktadır.''
-TARIMSAL DESTEKLEME MODELİ
Eker, tarımsal destekleme modelini bütünüyle değiştirdiklerini söyledi. 2002'de arazisi olanın tapuyu ibraz etmesi karşılığında dekar başına para aldığını, devletin orayla neyin hangi verimde, ne kalitede ekildiği konusunda hiçbir bilgi ve ilgisi olmadığını ifade eden Eker, şöyle devam etti:
''Bugün böyle yapmıyoruz. Tüm üretimde desteklerimizi verimlilikle ilişkilendirdik. Sertifikalı tohum kullanan çiftçiye para veriyoruz. Bu tohumu kullanırsa üründe verimi artıyor. Kalitesi, standardı yükseliyor.
Bugün insanlarımızın bir yılda 18 milyon ton kaliteli buğdaya ihtiyacı var. 2002'den önce 20 milyon ton ürettiği yıllar vardı. Ama gelin ki o buğdaylar kalitesizdi. O nedenle Türkiye insanı yediği ekmeğin buğdayının bir kısmını ithal etmek mecburiyetindeydi. Yemek için, işleyip ihraç için değil. Çünkü o 20 milyon ton kalitesizdi. Kimse kalitesiyle ilgilenmiyordu. Kimse soruyu sormuyordu. Biz iki değişiklik yaptık. Bir sertifikalı tohum kullanımı destekleme kararı aldık.''
Eker, süne mücadelesinde uçak kullanımını kaldırdıkları için ''malum zihniyet'' tarafından gericilikle suçlandıklarını anımsatarak, ''Yer aletlerine geçtik. Kullanılan ilaç 900 tonlardan 100 tonlara düştü. Türkiye buğdayının yüzde 4,45'in süneye kaptırırdı. Şunu anlayın bu rakam 900 bin ton buğday demektir. 20 milyon ton buğdayın 900 bin tonunu süne yiyordu. Bu yüzde 0,8'e düştü. Daha az çevre kirliği oluyor, verimliliği daha çok artırıyoruz. Bugün Türkiye buğdayda kalite sorunun aşmıştır. Sanayiciler kalitesiz buğday ithal izni istiyor. (Bisküvilik un yapıyor ihraç ediyoruz.)diyorlar. Türkiye 2002 yılında buğday unu ihracatında dünyada ilk onda değildi. Bugün dünya buğday unu ihracatında birinci sırada.''
-''KENDİNE YETEN ÜLKE!''
Eker, bugün 5 milyar 700 milyon lira çiftçiye destek verildiğini belirterek, ''(Türk çiftçisi öldü, destek verilmiyor) diyenler doğru söylemiyor. Ölen falan yok. Türk çiftçisinin ürünün değeri arttı'' dedi. Bakan Eker, şöyle devam etti:
-''(Kendi kendine yeterlilik) diye bir şey söylüyorlar. Öyle bir şey yoktu. Hiç bir zaman da yoktu. Kim söylediyse Türkiye'ye yanlış bilgi verdi. Olduğunu kabul etsek bile geriye kalan 6 ülkenin üç tanesini bana biri çıksın söylesin inanayım. Yok öyle bir şey. Çünkü böyle bir kavram ölçüsü yok. Kişi başına yılda 20 kilo mu, 2 kilo mu domates yetiyor? Bunun ölçüsü ne? Kim, neye göre koydu? ''
Arnavutluk'un 1970'lerde yaptığı gibi sınırları kapatır, (Hiç bir şey almıyorum. Çayı kuru üzümle içerim) dersiniz ki kendi kendime yetiyorum. Doğrudur. Ama bunun bir uluslararası standart yok.''
-KIRSAL KALKINMA DESTEĞİ
Eker, Bakanlık olarak 2006 yılında çıkardıkları Kırsal kalkınma Desteğiyle ürünlerin katma değerini artıracak işletmelere destekte bulunduklarını söyledi.
''Sermayenin yarısına ortağım, karın tamamı sizin'' diyen Eker, ''1 Aralık itibariyle 2 bin 394 tanesi bitti. Faal çalışıyor. Bu yıl sonuna kadar 819 tamamlanacak. 3200 ediyor. Bunlara şu ana kadar 390 milyon hibe ödedim. Ödeyeceklerimiz de var. Yarısı benden yarısı vatandaş kendisi koyuyor. Bu cumhuriyet tarihindeki tarıma dayalı bugünü kadar yapılmış en büyük ki zaten öncesinde yok. Destek.''şeklinde konuştu.
-TARIMSAL EKONOMİ BÜYÜDÜ
Eker, Türkiye 26 milyon hektar alanda tarımsal alandan 2002'de 23 milyar dolar gelir elde ettiğini, Türk tarımının milli gelire katkısının 23 milyar dolar olduğunu, bu rakamla dünyanın 11. büyük tarımsal ekonomisi olduğunu anımsattı.
Eker, şöyle devam etti:
''Alınan tedbirler ile bugün Türkiye, 56 milyar dolarlık bir tarımsal üretim değeri ile dünyanın 8. büyük tarımsal ekonomisi oldu. İlk 20'de Güney Kore yok. Yeni alanlar mı kazandık? Topraklarımız mı genişledi? Tarımda yaşayan nüfus mu artı? Tam tersi. 8 yıl önce 100 kişiden 35'i tarım sektöründeydi, bugün bu rakam 24.Daha az insan tarımda çalışıyor. Aynı topraktan daha çok kazanılıyor. İşte verimlilik artışı bu. Bunu ben değil, Dünya Bankası raporları söylüyor. FAO Türkiye'nin tarımdaki gelişimini başarı hikayesi olarak 2009'da yayınladı. Örnek ülke olarak gösterdi.''
Eker, Türkiye'nin sahip olduğu coğrafi şartlar itibariyle tarımsal ekonomi büyüklüğünde Hindistan, ABD, Brezilya gibi ülkelerle mukayese edilemeyeceğini kaydetti.
Fransa, İspanya ve İtalya'nın Türkiye'den sonra geldiğini anlatan Eker, ''Yani biz AB'nin bu ülkelerinden tarımsal ekonomik değer itibariyle daha ilerideyiz. Türkiye 73 milyon insanın besliyor. 30 milyon turistti de besliyor. Artı 11,2 milyar dolar da tarımsal ihracat yapıyor. Türkiye tarımsal ticaretinde net ihracatçı.'' dedi.
-TOHUM-
Eker, Türkiye'de tohumla ilgili söylenenlerin aksine cumhuriyet tarihinde atılmamış adımlar atıldığını söyledi.
2004'te tohumculukta bir patent kanunu olmadığını, hibrit sebze tohumu yetiştirmek isteyenlerin de bu yüzden sektöre girmediğini anlatan Eker,
''Bu kanun Türkiye'de çıktı. Çıktığından sonra da bizim öncülüğümüzde üretim sektörü, sanayiciler, üniversiteler birlikte yapılan hibrit sebze tohumu projeleriyle de yerli hibrit tohum üretimini üç buçuk kat arttırdı. Kimse Türkiye'nin tohum ihracatından bahsetmiyor. İthalatından... Şehir efsaneleri...
Türkiye'nin İsrail'den aldığı tohum yüzde 6'dır. İsrail ile ticaretimize ilgi duyanlar bunun üzerinden politika yapıyor. 2009'da İsrail'e 142 milyon dolarlık tarımsal ürün ihracatı yaptı. Bunun içinde tohum da var. İsrail'den 27 milyon dolar tarımsal ürün ithal ettik. Tohum da var. Kim kime daha çok mal satmış? Bundan kim avantajlı? Dünyada hiç kimseden bir şey almadan satan ülke varsa ikincisi de Türkiye olsun. Türkiye'de tohum ihracatı yüzde 3.500 arttı 8 yılda. İthalatı yüzde 150 arttı.''
-''50 BAŞIN ÜZERİNDE BÜYÜKBAŞ HAYVAN BARINDIRAN İŞLETME SAYISI 4500'DEN 18 BİN 650'YE ÇIKTI. EN BÜYÜK GÖSTERGE BUDUR. BUNLARIN HEPSİ KAYITLI''
Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, ''50 başın üzerinde büyükbaş hayvan barındıran işletme sayısı 4500'den 18 bin 650'ye çıktı. En büyük gösterge budur. Bunların hepsi kayıtlı'' dedi.
Eker, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından Elazığ'da düzenlenen Türkiye'nin Tarımsal Gücü ve Geleceği toplantısı'nda TÜİK tarafından ilk hayvan sayımının 1984 yılında yapıldığını, ondan önceki verilen rakamların tamamının afaki olduğunu belirterek, o zaman rakamın 14 milyon olduğunu söyledi. Bu rakamın içinde kültür ırkının ise sadece yüzde 3 olduğuna dikkat çeken Eker, şöyle dedi:
''Oranın yüzde 60'ı yerli, yüzde 40'a yakını da melezdi. Kültür ırkı demek verim demek. Bir ülkenin süt et verimi hayvan varlığın içindeki kültür ırkı varlığıyla ölçmek lazım. Bizde 2002'de sığırın sayısı 9 milyon. Bunun içindeki kültür oranı yüzde 19. Bugün toplam sığır sayısı 10,8-11 milyon. Yüzde 36'sı kültür ırkı. Süt verimi 8,4 milyondan 12,5 milyon tona çıktı. Aynı hayvandan demek ki yüzde 50 daha fazla süt alıyoruz. Ette de öyle. Ortalama hayvan başına 180'den 215 kilolara çıktı.''
-KAYIT DIŞI SORUNU
Eker, asıl sorunun görünmediğini, konuşulmadığını, TÜİK rakamları ile deri sayısından ortaya çıkan et miktarı arasında büyük bir fark olduğunu dile getirdi.
Eker, şöyle dedi:
''En büyük sorun kayıt dışılık. 11 milyon sığır varsa kasaplık gücü yüzde 30'dur. Bu standarttır. 100 sığır varsa her sene 30'u kesilir. Dişi materyal de belirli bir yaştan sonra kesilir. 11 milyon varsa 3,3 milyon hayvan demektir. Bunun etini hesaplayın 800-850 bin ton yapar sadece sığır olarak. Bir de koyun var. Türkiye'de talep büyümesi var. Hayvancılık profesyonelleşiyor. 50 başın üzerinde büyükbaş hayvan barındıran işletme sayısı 4500'den 18 bin 650'ye çıktı. En büyük gösterge budur. Bunların hepsi kayıtlı. Bu alanda büyük yatırım var. 2010 sadece GAP ve DAP bölgesinde 274 tane 50 başın üzerine işletmeye destek verdik.''
-''2010 YILINDA HER HAYVANA BİR PARA VERİYORUZ. KOYUN SÜTÜNE DE İNEĞE VERDİĞİMİN 2,5 KATI FAZLA PARA VERİYORUZ''
Küçükbaş hayvancılıkta sorun olduğunu ifade eden Eker, ''Kentleşmeyle ilgili. Bingöl, Erzurum, Erzincan, Elazığ, Ağrı'ya kadar bu havzada koyunculuk çok önemli. Bu vatandaşlar şehire geldikçe azalma meydana geliyor. Türkiye olarak koyundan vazgeçemeyiz'' dedi.
Koyun sayısının 33 milyonlardan son 8 yılda 27 milyona düştüğünü belirten Eker, ''Bu da hayat tarzıyla ilgili. Şehirleşme var. 10 koyun besliyor, ihtiyacını gideriyor, 3-5'ini de kurbanda adakta satıyordu. Bunların hepsi hem üretimden çıktı hem de tüketici oldu. Bu iyi mi kötü mü? Bir yönüyle iyi bir yönüyle bizim arzu ettiğimiz şey değil'' şeklinde konuştu.
Üretim değerine bakıldığında 7,5 milyon insan tarımda çalışırken 23 milyar dolar; 5,2 milyon insan çalışırken 56 milyar dolar tutarında tarımsal üretim yapıldığını ifade eden Eker, kişisel olarak tarımı ekoloji, biyoloji ve ekonomi disiplinlerinin kesişim kümesi olarak gördüğünü söyledi.
Eker, ''Ekolojik dengeyi, biyolojiyi bilecek, ekonominin rasyonel verimlilik prensibini hesaba katacaksınız. Pazar için üretim yapıyorsanız. Kimse zarar etmek için tarımsal üretim yapmaz'' dedi.
-KÜÇÜKBAŞ HAYVANCILIĞA DESTEK-
küçükbaş hayvancılığı destek kapsamına aldıklarını, kayıt sistemi getirdiklerini kaydeden Eker, şunları söyledi:
''2010 yılında her hayvana bir para veriyoruz. Koyun sütüne de ineğe verdiğimin 2,5 katı fazla para veriyoruz. Türkiye genelinde 1800 tarımsal kalkınma kooperatifini destekledik. Çok ciddi para ödedik. Bunlar devam ediyor. Biz Türkiye'yi bir tarımsal üretim potansiyeli düzeyine çıkarmak için yapıyoruz. Tarıma stratejik bir sektör olarak bakıyoruz.
Bio çeşitlilik alanında çok büyük zenginliğe sahip. Endemik bitki 3900 üzerinde bitki var. Avrupa'da 10 milyon kilometrekarede 2400 endemik tür var. Eğer biz Türkiye'nin sulamayla ilgili meselesini azami şekilde çözer milyonlarca hektar alanı sulanmasını imkan getirirsen o zaman Türkiye mevcut üretimini çok daha iyi bir noktaya getiririz.''
-''TARIM ARAZİLERİ) TÜRKİYE'DE BÖLÜNDÜKÇE BÖLÜNÜYOR, BÖLÜNDÜKÇE BÖLÜNÜYOR,''
Eker, Türkiye'de arazilerin bölünmesi ve meraların ıslahının temel sorun olduğunu belirterek, bu sorunların konsensüsle çözülebileceğini söyledi.
Medeni kanuna göre tarım arazilerinin babadan evlada geçerken menkul mal gibi bölündüğünü belirten Eker, ''Bu çok büyük bir sorundur. 84 yılda Türkiye giderek tarımsal arazileri parçalanır hale geldi'' şeklinde konuştu.
Eker, buna karşın tarımda gelişmiş hiç bir ülkede böyle bir uygulamanın olmadığını kaydetti. Eker, şöyle dedi:
''Avrupa'da en büyük evlat kuralı vardır. Baba öldüğünde tarım arazisi en büyük evlada kalır. Kural bu. İngiltere'de böyle. İsrail'de de mirasa konu değildir tarım arazileri Osmanlı gibi. Ama Türkiye'de bölündükçe bölünüyor, bölündükçe bölünüyor. Bu sorundur, bunu mutlaka çözmemiz lazım. Bu çözülmeden tarımda gerçek bir reformdan bahsedilmez. Miras haktır. Alıyor ne satıyor, ne devrediyor, ne işliyor. Şehirleşmeyle de birlikte kullanılmayan arazi miktarı artıyor. Kendisi kapıcılık, asgari ücreti tercih ediyor koyunculuk yapmıyor. Arazi kalıyor.''
-MERALAR
Eker, Türkiye'de meraların devletin mülkiyetinde olduğunu, ancak herkesin bunun sahibi olduğunu belirterek, ''Herkesin sahip olduğuna kimse sahip çıkmıyor. Mutlaka ıslah edilmesi, verimli hale getirilmesi lazım. Bunu kim daha iyi kullanacaksa ona imkan sağlamamız lazım.'' dedi.
Eker, her köylünün çiftçi olmadığını, çiftçiliğin bir sanat, meslek olduğunu profesyonelce uğraşıldığını söyledi.
VARDAN: TARIM SEKTÖRÜ, ARTIK TARIMSAL VE GENETİK BİLİMİN, TEKNOLOJİNİN YOĞUN OLARAK KULLANILDIĞI BİR ALAN OLMUŞTUR
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Ömer Cihad Vardan, tarım sektörünün stratejik önemi, ekonomik büyüklüğü ve değişken endüstrisi ile aslında devasa bir sektör olduğunu ve her ülkeyi yakından ilgilendirdiğini söyledi.
Vardan, MÜSİAD tarafından Elazığ'da düzenlenen Türkiye'nin Tarımsal Gücü ve Geleceği toplantısında yaptığı konuşmada, kuruldukları günden bu yana ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda ülke meselelerini ortaya koymayı, analiz etmeyi ve onlara çözüm alternatifleri sunmayı bir görev olarak benimseyerek raporlar hazırlayıp karar vericiler ve kamuoyuyla paylaştıklarını anımsattı.
Bu bağlamda, kalkınmada temel rol oynayacak tarım sektörünün gücünü ve geleceğini değerlendiren kapsamlı bir rapor hazırladıklarını ifade eden Vardan, ''Tarım sektörü, çok çeşitli girdi ve hammaddesi, kaynakların sınırlı olması, bütün insanları doğrudan ilgilendirmesi ve temel ihtiyaç maddelerini ihtiva etmesi sebebiyle çok önemli stratejik bir sektördür. Özellikle küresel ısınma, kuraklık, açlık gibi bazı etkenler sebebiyle bu sektörün önemi her geçen gün artmaktadır. Tarım sektörü, stratejik önemi, ekonomik büyüklüğü ve değişken endüstrisi ile aslında devasa bir sektördür ve her ülkeyi yakından ilgilendirmektedir'' dedi.
Vardan, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan kıtlıktan sonra ''Yeşil Devrim'' olarak adlandırılan tarımsal ürünlerde verim artışının sağlanması için kimyasal maddelerin tarımda kullanılmasıyla başlayan gelişme ve modern biyo-teknolojinin tarımda kullanılması ile baş döndürücü bir hızla devam ettiğini belirterek, bu gelişmelere kayıtsız kalmanın hem uluslararası pazarda rekabeti kaybetmek, hem de devletlerin devlet olma özelliğini zedeleyecek dışa bağımlılıkla karşı karşıya kalmak demek olduğunu kaydetti.
Vardan, Türkiye'nin son yıllarda gayret ve samimiyetle çalışılarak, yeni tarımsal model ve yasal düzenlemelerin ortaya konulduğunu, uluslararası düzeyde önemli mesafelerin alındığını bildirdi.
-''TÜRKİYE KENDİNE YETER ÜLKE''-
Tarımın yeni dünya düzeninde stratejik önemi haiz bir sektör olduğunu ifade eden Vardan, artan nüfusun tarımda kaliteli ve verimli üretimi gerekli kılarken, iyi bir tarım potansiyeline sahip olmanın bir ayrıcalık olduğunu, bu potansiyelin kıymetinin bilinerek iyi bir şekilde değerlendirmenin üzerinde durulması gerektiğini söyledi.
Raporlarında Türkiye'nin ''Kendine yeter ülke'' konumunda olduğunu tespit ettiklerini ifade eden Vardan, ''Bu muhteşem potansiyele sahip olan nadir ülkelerden biri olduğu, ama bizim ülke insanları olarak bunun tam olarak bu zenginliğimizin farkına henüz varamadığımızdır. İşte bu nedenden dolayı, bu mevcut potansiyelin ekonomiye dönüşüyle alakalı istenen performansı gösterememekteyiz ve sonuçta tarım ürünleriyle ilgili dünya ticaretindeki sıramız da olması gereken yerde bulunmamakta'' dedi.
Vardan, bu nedenle mevcut potansiyelin ekonomiye dönüşüyle alakalı istenen performansı gösteremediklerini ve sonuçta tarım ürünleriyle ilgili dünya ticaretindeki sıranın da olunması gereken yerde bulunmadığını, ülkemizin bu potansiyelinin gerçek anlamda ortaya konabilmesi adına daha yapılacak birçok işin olduğu da gözlendiğini belirtti.
-''KIRSALDA DÜŞÜK VERİMLİLİK''-
Vardan, raporda üzerinde dikkat çekilen bir diğer bulgunun da özellikle kırsal bölgelerde görülen düşük verimlilik olduğunu söyledi.
Günümüzde hemen her sektörde olduğu gibi tarım sektöründe de gelişmenin ve rekabet gücünün temelinin verimlilik olduğunu belirten Vardan, ''Tarım sektörü, artık tarımsal ve genetik bilimin, teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı bir alan olmuştur. Bugün teknolojik gelişmeleri uygulayamayan ve belirli bir verimlilik oranı yakalayamamış bir sektörün dünya ölçeğinde giderek şiddetlenen rekabet karşısında ayakta kalması uzun vadede mümkün değildir'' dedi.
Vardan, şunları söyledi:
''Bu nedenle genel manada, mevcut tarım alanlarının yüzölçümünü artırma şansımızın olmadığı düşünüldüğünde, yapılması gereken birim alandan alınan verimin artırılması olmalıdır. Bu bağlamda, ülkemizde bilhassa 2005 yılından sonra tarım sektöründe bu hususlarda yapılan iyileştirmelerle rekabet gücünde büyük bir artış olduğu da gözlenmektedir ki, bu ülkemiz adına sevindiricidir. İvmesi giderek artan bu çalışmalarla rekabet gücümüzün artacağı, fakat bunun da zaman alacağı da bir gerçektir.''
-TÜRKİYE AB MÜKTESABATINA ALTYAPI AÇISINDAN YETERSİZ
Vardan, raporda Türkiye'nin AB müktesabatına tarımsal alandaki genel uyumunun altyapı açısından halen yetersiz olduğunun altının çizildiğini söyledi.
Eğitim eksikliği, yetersiz üretim, yüksek gizli işsizlik ve eksik rekabet gibi özelliklerle karakterize edilen geçimlik ve yarı geçimlik tarımın Türk tarım sektörünün karakteristik özelliklerini oluşturduğunu ifade eden Vardan, ''Dikkat edilmesi gereken husus, eskiden olduğu gibi toplumun tümünü ilgilendiren bu sektörde popülist politikalar ve eski alışkanlıklar yerine geleceğe yönelik köklü değişimleri ihtiva eden politikaların benimsenmesi ve uygulanması gerektiği gerçeğidir'' dedi.
Vardan, tarım alanında verilen birçok finansal destek programların, özellikle sübvansiyonel desteklerin, sadece kamu bankaları tarafından değil, özel sektör bankaları aracılığıyla da verilmesi yolunun açılmasını önerdi.
-RAPORDAN
MÜSİAD tarafından hazırlanan raporda, tarımın Türkiye kalkınmasında temel rol oynaması gerektiğine işaret ediliyor
Ülkenin sahip olduğu doğal flora zenginliğinin korunması istenen raporda şu başlıklar öne çıkıyor:
''Gıda güvenliğini temin edecek mekanizmalar geliştirilmelidir. Çiftçilere eğitim seferberliği başlatılmalı, ziraat mühendisi istihdamı arttırılmalıdır. Buğday ve tahıllarda kalite ve verimlilik arttırılmalıdır. Yağlı tohumlar konusunda ciddi çalışmalar yapılmalı, bir konsey kurulmalıdır. Hayvancılıkta barındırma koşulları ve hastalıklarla mücadele büyük önem taşımaktadır. Yem bitkileri sektörü acilen geliştirilmelidir.''