Sağlıkta merkezi randevu sistemine geçiliyor   Konuyu açan: alptraum   İlk Mesaj: 12-02-2010 (16:57)   Son Mesaj: 12-02-2010 (16:57)    Cevap: 0    Gösterim: 520  

    12-02-2010

    Sağlıkta merkezi randevu sistemine geçiliyor

    Sağlıkta merkezi randevu sistemine geçiliyor


    Sağlık Bakanı Recep Akdağ, vatandaşın anasını, babasını, dedesini, ninesini, kız kardeşini sırtında muayenehanelere çıkarma döneminin artık bittiğini, buna tahammül edemeyeceklerini söyledi.

    Akdağ, Hekimevinde sağlık muhabirleriyle bir araya geldiği basın toplantısında, soruları yanıtladı.
    CHP'nin Tam Gün Yasasının iptalini istediği anımsatılıp, ''Sağlıkta insan kaynağının artırılması için muhalefete yaptığı çağrının karşılık bulacağına inanıp inanmadığı?'' sorusu üzerine Akdağ, ''İnanıyorum. Muhalefet ülkenin yararına olan bir işte niçin destek vermesin? CHP Tam Gün Yasasını Anayasa Mahkemesine götürmekle büyük hata etmiştir. Bana göre bu hatalarını daha sonra anladılar. Zaten mahcubiyetlerinden sizin de fark etmeniz lazım'' diye konuştu.

    Referandum öncesi CHP'ye bu konuda yönelttiği sorulara ilişkin, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''ayaküstü mahcup bir açıklaması dışında'' hiç bir ses çıkmadığını ifade eden Akdağ, ''Çünkü halkın yararına bir iş yapıyoruz, adında halk olan bir parti bunu Anayasa Mahkemesine götürüyor. Birtakım lobilerin etkisiyle hukuki mesnedi de bilinmeksizin önüne geçilmeye çalışılıyor'' şeklinde konuştu.

    Anayasa Mahkemesinin hala iptal gerekçesini yazmadığına işaret eden Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

    ''Bu gerekçenin bir an önce yazılması lazım, çünkü biz bu gerekçeye göre yeni düzenlemeler yapacağız, gerekirse yeni kanuni düzenlemeler yapacağız. Vatandaşımızın anasını, babasını, dedesini, nenesini, kız kardeşini sırtında muayenehanelere çıkarma dönemi artık bitmiştir. Buna tahammül edemeyiz. Anayasasında 'sosyal devlet' yazılı bir ülkede böyle bir düzen kabul edilemez. Bu düzen değişmiştir, değişecektir.''

    Sağlık Bakanlığının hastanelerinde uzman hekimlerin yüzde 92'sinin tam gün çalıştığını belirten Akdağ, şubattan itibaren üniversite hastanelerinde özel muayene ve ameliyat ücreti alınamayacağını hatırlattı. ''Bu sistemi tarihin çöplüğüne göndermek zorundayız'' ifadesini kullanan Akdağ, bunun hem doktorlara hem de sisteme haksızlık olduğunu söyledi.

    Geri kalan yüzde 8'lik kısmı da önemli bulduklarını, bunların içinde kadın doğumcuların bulunduğunu bildiren Akdağ, şunları kaydetti:

    ''Annelerimizin, hamilelerin, ciddi kadın hastalığı olanların muayenehanelere taşınmasına razı değiliz. Bu hususta da bize hamileler, kadınlar destek vermelidir. Bütün kadın örgütlerine de sesleniyorum; bugüne kadar hiç bir destek görmedik. Enterasandır, yani vatandaşın, kadınların hukukunu korumak sadece Sağlık Bakanlığının, hükümetin işi değil ki. Bir çok konuda seslerini yükseltiyorlar, bu konuda da cesurca yükseltmeliler. Bu ülkede yaşayan bir kadın, hastalığını tedavi ettirmek için muayenehaneye gitmeye mecbur mudur? Biz nelerle karşılaştık? Hastanedeki bir ultrason cihazını 'çalıştıramıyorum' diyen bir kişi muayenehanede ultrason çalıştırıyorsa bunu kabul eder misiniz? Onun için bu hususta biz kararlıyız. CHP bu kanunu Anayasa Mahkemesine götürmekle hata etmiştir. Hem siyasi, hem de vicdani olarak hata yaptılar. Bundan da dönsünler. Onun için destek verilmesi gereken yerde aynı hataları tekrarlamayacaklarını ümit ediyorum doğrusu.''

    ''ŞU KARTI AL DA MUAYENEHANEME GEL DEDE DÖNEMİ BİTTİ''

    ''Anayasa Mahkemesi kararına rağmen muayenehanelerin kapatılması konusundaki yasal engeli nasıl aşacaksınız?'' sorusuna karşılık da Akdağ, bu konuda Anayasa Mahkemesinin gerekçesini beklediklerini yineledi.

    Anayasa Mahkemesinin gerekçe yazmadan bir karar açıklamasının Anayasaya aykırı olduğunu, bu yanlışın uzun bir süredir tekrarlandığını, sadece Tam Gün Yasasında değil, başka yasalarda da bu yanlışın yapıldığını ifade eden Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

    ''Ama madem bu yanlış yapılıyor, bu yanlış uzun süre devam etmesin de gerekçe açıklansın. Yürütmeyi durdurma verdiğine göre mahkeme, zaten herhalde kafasında bir takım gerekçeler vardır. O zaman bu açıklansın, biz de yolumuzu, ne yapacağımızı bilelim. Çünkü bu 73 milyon vatandaşı ilgilendiren bir şey. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi net biçimde 'devlette ya da üniversite hastanelerinde çalışanların muayenehaneleri olabilir, bunlar serbest çalışabilir' hükmünü yazarsa, bunu yazdığını varsayalım, elbette bunu hukukçularımızla konuşacağız. Sonuçta böyle bir durum olsa bile şunu vurguluyorum, bunun anlamı, (Ben devletin ya da üniversitenin hastanesinde aynı zamanda bir özel hastanede çalışıyorum ya da muayenehanem var, hastayı buradan alır, oraya götürür ya da muayenehaneye gelirsen sana hizmet veririm şeklinde bir uygulama yaparım' demek değildir. Başka kanunlar da, uygulamalar da var ve bunlar hem etik hem de kanunu açıdan bu şekilde gerçekleştirilemez. Sonuçta 'kamuda çalışan bir hekimin muayenehanesi açık olacak' diye bir karar çıksa bile biz bu ilişkiyi koparmaya kararlıyız. Devlette çalışırken muayenehaneniz olabilir veya özel hastanede çalışıyor olabilirsiniz, ama hastanızla orası arasındaki ilişkiye asla müsaade etmeyeceğiz, bu şartlar altında açacaksanız açın. Bu işi çok sıkı takip edeceğiz yani. 'Şu kartı al da muayenehaneme gel' deme dönemi bizim kafamızda bitmiştir.''

    ''KONUNUN, MİLLİYETÇİLİKLE YA DA MİLLİ DEĞERLERLE ÇATIŞIR BİR TARAFI YOKTUR. ÇÜNKÜ, KENDİ MİLLETİMİZE HİZMET EDECEĞİZ''

    Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye'de yabancı doktorların görev yapıp yapmayacağına ilişkin tartışmalarla ilgili olarak, ''Çok açık olarak ifade ediyorum. Türkiye'de yabancı doktorlar, yabancı uyruklu sağlık çalışanları, ihtiyacımız olan alanlarda mutlaka çalışmalıdır. Bunun önünü açmalıyız, kanun yapmak durumundayız. Bunun için de muhalefet bize destek vermelidir'' dedi.

    Sağlık muhabirleriyle Hekimevi'nde kahvaltılı basın toplantısı düzenleyen Akdağ, burada yaptığı konuşmada, sağlık politikaları ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

    Son 8 yılda Türkiye'de kapsamlı bir yapısal sağlık reformu yürüttüklerini belirten Akdağ, ''reform çalışması'' ismini sıkça kullanmadıklarını söyledi. Akdağ, ''Kanıksanmış bir kelimeydi, dolayısıyla dönüşüm programı demeyi uygun bulduk. İster reform deyin ister dönüşüm deyin, sonuçta yaptığımız ciddi, kapsamlı ve yapısal bir değişim oldu'' dedi.

    Akdağ, Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında kararlı ve cesur adımlar attıklarını, önemli çalışmalar yaptıklarını anlatarak, vatandaşın da bu değişime tanık olduğunu dile getirdi.

    Türkiye İstatistik Kurumu'nun Yaşam Memnuniyeti Anketlerinde vatandaşların sağlık alanında yapılan değişikliklerden duyduğu memnuniyetin ortaya konulduğunu belirten Akdağ, ''Türkiye'de 2003'te sağlık hizmetlerinde memnuniyet oranı yüzde 39 iken 2007-2009 yıllarında bu yüzde 65'ler civarında oldu'' diye konuştu. Akdağ, bu oranı yüzde 70'in üstüne çıkartmaya kararlı olduklarını söyledi.

    -''MERKEZİ RANDEVU SİSTEMİNE BAŞLANACAK''-

    Yeni yılda evde sağlık bakım hizmetlerine yaygın olarak başlanacağını, muhtemelen mayıs ayı içinde ülke genelinde merkezi randevu sistemine geçileceğini bildiren Akdağ, sistemin şu anda 9 ilde devam ettiğini ve yaklaşık 8 bin kişinin merkezi sistemle hastaneden randevu aldığını belirtti.

    Akdağ, bunun hem vatandaşın, çalışanların, hastane yönetiminin işini kolaylaştıracağını hem de hasta muayene sistemini tam anlamıyla disipline edeceğine işaret ederek, şöyle konuştu:

    ''Hekim, o gün kendisine gelecek olan hastaları, kontrol hastalarını bilecek. Buna göre iş akışını devam ettirecek.

    Bu randevu sistemini sakın, bir zamanlar SSK'nın uyguladığı sisteme benzetilmesin. Bir telefon açarsınız ulaşamazdınız, ulaştığınızda da tamamen dijital kayıt esasına dayalı işlemeyen bir sistemdi. Oysa biz şimdi, iyi yetiştirilmiş canlı operatörlerle yürüteceğiz. Böyle bir sistemin finansmandan hizmet sunumuna ve davranış değişikliklerine kadar birçok hususu içinde barındırması gerekiyor.''

    Aile hekimliğinin bu yılın sonuna kadar yurt genelinde tamamlanacağını ve geliştirileceğini dile getiren Akdağ, ayrıca kırsalda yaşayan vatandaşlara ilaç ulaştırılması ile ilgili olarak da Türk Eczacıları Birliği ile bir anlaşma yaptıklarını belirtti. Akdağ, şu anda Türkiye'de 30'un üstünde şehirde bunu gerçekleştirdiklerini ve 2011 yılında uygulama alanının yaygınlaştırılacağını ifade ederek, uygulamanın nasıl işlediği hakkında bilgi verdi.

    -''SGK ÖDEME SİSTEMİ FARKLILAŞACAK''-

    Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ödeme sistemini de farklılaştıracaklarını söyleyen Akdağ, şunları kaydetti:

    ''Artık klasik Sağlık Uygulama Tebliği'ne göre ücretlendirme yapılmayacak 2011'de. Sağlık Bakanlığı hastanelerinde teşhisle ilişkilendirilmiş gruplar dediğimiz yeni bir hizmet ve ödeme sistemine geçiyoruz faturalandırma açısından.

    Bu sistem, çok daha hakkaniyetli. Örnek verirsek, bugünkü sistemde bir fıtık ameliyatının ücreti sabittir. Karşısında bir numara var, fiyatı şu kadar. Buna para ödeyin, deniliyor. Yeni sistemde belli puanlandırmalarla, örneğin yaşlı diyabet ya da bir kalp hastasının bir kişinin fıtık ameliyatının ücretlendirmesi daha farklı olacak. Tüm hastalık grupları için bu şekilde yapılacak. Bunu, batılı ülkelerde pek yapılmamasına rağmen, ayakta müracaat eden hastalar için de teknik gruplandırılmış hizmet paketleri şeklinde geliştireceğiz.''

    -''HER 100 BİN KİŞİYE 153 DOKTOR DÜŞÜYOR''-

    Akdağ, Türkiye'de ciddi doktor ve hemşire açığı bulunduğunu vurgulayarak, katıldığı bir televizyon programında da bunu bir kez daha hatırlatarak muhalefetten de destek istediğini anımsattı.

    Birkaç sene önce bu konu tartışılmaya başlandığında ''maalesef belli çevrelerden, destek yerine köstek geldiğini'' ifade eden Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

    ''Ülkemizde hekim ve hemşire sayısı nüfusla kıyaslandığında yetersiz. Bu, yeni değil, kadim ve köklü bir sorun. Maalesef, bazı sivil toplum örgütleriyle, meslek birlikleriyle zaman zaman da muhalefetten bazı arkadaşlarımız, Türkiye'de hekim ve hemşire sayısının yeterli olduğunu hala söyleyebilmektedir. Geçmişte, bu çok keskin biçimde iddia ediliyordu. Hatta, 'hekim sayısı azaltılsın' şeklinde ilgili meslek örgütünün tepkilerini bile biliyoruz.''

    Akdağ, Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı İlerleme Raporu'ndan konuya ilişkin örnekler vererek, ''Türkiye'de her 100 bin kişiye düşen doktor sayısı 153'tür. Bu sayı AB ortalamasında 322, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesi ortalamasında da 340'tır. Bu durum, ülkemizde hem doktorların hem vatandaşların işini zorlaştırıyor'' diye konuştu.

    Türkiye'de her yüz bin kişiye 207 ebe ve hemşire düştüğü bilgisini veren Akdağ, ''AB Bölgesi ortalaması 727, AB ülkeleri ortalaması ise 745'tir. Aradaki derin farkı hepiniz fark ediyorsunuzdur'' dedi.

    -''BU SENE 7 BİN 500 CİVARINDA ÖĞRENCİ ALINACAK''-

    Sağlıkta insan gücü sayısının artırılması gerektiğini belirten Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

    ''Siz 8 senedir siz niye bunu gerçekleştirmediniz?' diyebilirsiniz. Bu görev, büyük ölçüde üniversitelerin, yükseköğretim kurumlarının yani dolayısıyla YÖK'ündür.

    Bizim ilk 5-6 sene, hatta şu son YÖK yönetimine kadar karşımızda 'tam bir sağır duvar' duruyordu. Her teşebbüsümüz, randevu talebimiz dahi sonuçsuzsuz kalıyordu. O günkü YÖK yönetimi, birazda belki meslek örgütünün etkisiyle tıp fakültesi ve hemşirelik fakültelerinin öğrenci sayılarını asla artırmadı. Yılda 4 bin 500 tıp fakültesi öğrencisi alınıyordu. Son YÖK yönetimi ile bu konuları konuşabildik, anlatabildik. Devlet Planlama ile birlikte de çalıştık.

    Bu sene 7 bin 500 civarında tıp fakültesine öğrenci alınacak. Bu öğrenci sayısının mutlaka 10 binin üzerine çıkması lazım. Hemşirelikte de bu böyle. Bu şekilde 2023'e kadar Türkiye'deki doktor, hemşire ve benzeri diğer sağlık çalışanlarında ihtiyacı karşılayabilelim.''

    Akdağ, bir uzman hekimin hiç kaybı olmadan 11-12 sene içinde yetiştiğine işaret etti ve bu sıkıntının biraz daha yaşanacağını söyledi.

    Sağlık iş kolunda öğrenim gören kişilerin Türkiye'de işsizlik diye bir problemi olmadığını da belirten Akdağ, ''Farklı alanlarda eğitim görenlerin iş bulamaması olabilir ama, bir hemşirenin, fizyoterapistin, doktorun ülkemizde iş bulamaması gibi bir durum yok. Çok az sayıda değerli meslektaş, (devlet hizmeti yükümlülüğü olmayanları kastediyorum) 'ben Doğu'da, Güneydoğu'da çalışmam' diyorsa, kamu açısından belki iş bulamayanlar onlardır'' diye konuştu.

    Akdağ, bunun sadece Sağlık Bakanlığının ve AK Parti hükümetinin sorunu olmadığını ifade ederek, bu ihtiyacın giderilmesinde hep beraber çalışılması gerektiğini vurguladı.

    -''EĞİTİM KALİTESİ DÜŞÜK DOKTORLARIN GELMESİ SÖZ KONUSU OLAMAZ''

    Yabancı doktorların Türkiye'de çalışıp çalışmayacağına ilişkin tartışmalarla ilgili de değerlendirmede bulunan Akdağ, şunları kaydetti:

    ''Yabancı doktor Türkiye'de gelsin çalışsın... Bu hep başka bir tarafa çekiliyor. Çok açık olarak ifade ediyorum, Türkiye'de yabancı doktorlar, yabancı uyruklu sağlık çalışanları ihtiyacımız olan alanlarda mutlaka çalışmalıdır. Bunun önünü açmalıyız. Bunun için kanun yapmak durumundayız. Bunun için de muhalefet bize destek vermelidir.

    Bu konunun, milliyetçilikle ya da milli değerlerle çatışır bir tarafı yoktur. Çünkü, sonuçta kendi milletimize hizmet edeceğiz. İşin saptırılan yönü nedir? 'Türkçe bilmeyen doktor nasıl hizmet verecek?' Elbette, Türkçe bilmeyen doktorun Türkiye'de çalışmasına müsaade etmeyeceğiz. Böyle bir kanun yaparsak, bunun kanuna da net olarak yazacağız zaten.

    'Türkiye'ye gelen doktorların kalitesi düşük olmaz mı?' soruları geliyor. Neden düşük olsun? Bir defa denklik diye bir şey var. Bir Türk vatandaşı da dışarıda tıp eğitimi görmüş olsa bu denklikten geçmeden, YÖK'ün süzgecinden geçmeden Türkiye'de doktorluk yapamaz. Bu, yabancı uyruklular için de böyle olacaktır, böyle olmak da zorunda. Dolayısıyla, eğitim kalitesi düşük ya da Türkçe bilmeyen doktorların gelmesi söz konusu olamaz.''

    Yabancı uyruklu doktorların Türkiye'de hizmet vermesinin de hekim ihtiyacının karşılanmasına tek başına ''derman'' olamayacağını ifade eden Akdağ, ''Kısa vadede sadece küçük bir katkı verebilir. Asıl olan tıp fakültesi, hemşire, fizyoterapist gibi öğrenci sayılarının üniversitelerimizde artırılmasıdır'' dedi.

    Akdağ, kaliteden taviz verilmesinin de mümkün olmadığını vurgulayarak, ''Türkiye'de bir tıp fakültesi öğretim üyesi başına 3,9 öğrenci düşerken, bu rakam Fransa'da 11, İtalya'da 15, Almanya'da 20 civarındadır. Demek ki, biz aslında Türkiye'de öğrenci yetiştirebilecek durumdayız. Yeter ki meslek örgütlerinin karşı çıkması altında kalınmasın. Muhalefetle iktidar el ele verip bu hususta kanunumuzu yapalım'' diye konuştu.




    Sağlıkta merkezi randevu sistemine geçiliyor Yorumları