Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Brookings Enstitüsünde Türkiye'nin dış politikası konulu bir konferansta konuştu. Davutoğlu, dış politikada ikili bir dil kullanmadıklarını söyledi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin dış politikasını değerlendirirken "tek bir resim" üzerinden hareket edilmemesi, "kapsamlı bir süreç analizinin" yapılması gerektiğini söyledi.
ABD'deki düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsünde Türkiye'nin dış politikası konulu bir konferans veren Davutoğlu, Türkiye'nin dış politikasına dair yapılan "en tehlikeli" yöntemsel hatanın, "tek bir resim" üzerinden analiz yapmak olduğunu belirterek, doğru yöntemsel yaklaşımın, "farklı farklı resimlerin toplanmasıyla oluşan kapsamlı bir süreç analizini" gerektirdiğini söyledi.
Türkiye'nin bugün ekonomi, siyaset ve dış politikada bir "restorasyondan" geçtiğini dile getiren Davutoğlu, bu restorasyonun Türkiye'nin tarihindeki, birincisi 19. yüzyılın başındaki Tazminat dönemi, ikincisi Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, üçüncüsü İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki büyük ekonomik ve siyasi dönüşümde yaşanan restorasyonların ardından geldiğini anlattı.
Davutoğlu, "bu son dördüncü restorasyona" aslında Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından ihtiyaç duyulduğunu, ancak o zamanki siyasi istikrarsızlıklar, ekonomik kriz ve terör eylemlerinin buna engel olduğunu ifade etti.
AK Parti hükümeti olarak demokrasiyi güçlendirmeye çalıştıklarını, bunun "güvenlik yönelimli değil, özgürlükler yönelimli bir demokrasi" olduğunu ve bu nedenle de NATO'ya paralel olarak AB'yi referans aldıklarını kaydeden Davutoğlu, ekonomik restorasyon olmadan siyasi restorasyonun başarılı olamayacağını söyleyerek, Türk ekonomisinde son 8 yılda yaşanan ilerlemelere değindi.
"YENİ BİR JEOPOLİTİK KUTUPLAŞMA İSTEMİYORUZ"
Davutoğlu, bu siyasi ve ekonomik restorasyonun yeni bir dış politika düzenlemesi gerektirdiğini söyleyerek, bu yeni dış politikalarının doğuya yönelme şeklinde olmadığını, tüm komşularıyla ayrım gözetmeksizin ilişkileri geliştirdiklerini belirtti. Bakan Davutoğlu, örneğin Türkiye ile Yunanistan'ın, ilişkilerinin 87 yıllık tarihi boyunca sadece 35 anlaşma imzaladığını, geçen Mayıs ayında ise sadece bir günde 22 anlaşma imzaladıklarını hatırlattı.
Çevre bölgelerdeki istikrarsızlık ya da kaos ortamının bedelini Türkiye'nin ödediğine işaret eden Davutoğlu, bölgede barışın ve istikrarın güçlendirilmesine duyulan ihtiyacın önemini vurgulayarak, bu açıdan Türkiye'nin aktif dış politika sürdürmesinin gereklilik olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, en başından beri, krizleri önlemek amacıyla aktif barış diplomasisine ihtiyaç duyulduğunu devamlı olarak dile getirdiklerini anımsatarak, "Bölgemizde yaptırımlar, izolasyonlar, ticaret ve vize kısıtlamaları istemiyoruz" ifadesini kullandı.
Kültürel ve ekonomik alanlarda doğuyla batı, kuzeyle güney arasında bölünmenin yaşanmasını istemediklerinin altını çizen Davutoğlu, bu tür bölünmelerden Türkiye'nin zarar gördüğünü, bu açıdan çevre coğrafyalarla entegre olmak istediklerini söyledi. Davutoğlu, "Küresel bir güç olarak, üyesi olduğumuz NATO'nun diğer ülkeler, ülkeler grubu ya da bölgelerle çatışma içinde olmasını istemiyoruz. Bu nedenle NATO zirvesinde, bir düşman cephesi ilan edilmemesi konusunda çok dikkatli davrandık. Çünkü Soğuk Savaş sırasındaki bu kutuplaşmadan yeteri kadar zarar gördük, dünyamızda artık yeni bir jeopolitik kutuplaşma istemiyoruz" diye konuştu.
Davutoğlu, Türkiye olarak, bölgesel ve küresel barışı temel alan bir dış politikaya sahip olduklarını kaydederek, "Herhangi bir çatışmanın bir tarafı olmayacağız, çevremizde barışın piyonu olacağız, dış politikamızın felsefesinde bu yatıyor" dedi.
"TARİHİMİZ YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KONUSUNDA ÇOK TEMİZ"
Bir soru üzerine Davutoğlu, Wikileaks belgelerinin hepsinin açıklanmasından Türkiye'nin hiçbir çekincesinin olmayacağını vurgulayarak, "Çünkü biz ilkelerden oluşan dış politika izliyoruz. İkili dil kullanmadık, Tahran'da bir şey, New York'ta başka bir şey söylemedik. Biz bütün arşivleri açmaya hazırız, dış politikamız samimi, ilkeli bir politikadır" diye konuştu.
İran konusunda, Türkiye'nin hangi ülkeden kaynaklanırsa kaynaklansın, nükleer silahların yayılmasına karşı, barışçıl nükleer kapasitenin ise yanında olduğunu kaydeden Davutoğlu, bölgede yaptırımlar değil, istikrar ve güvenlik istediklerini yineleyerek, İran'ı ya da başka bir ülkeyi değil, kendi ulusal çıkarlarını savunmanın çabası içinde olduklarını dile getirdi.
BM Güvenlik Konseyi'nde İran'a yaptırımlar oylamasında kullandıkları "hayır" oyunun tek günde ortaya çıkmadığını, bunda da "tek bir resme bakarak değil, süreçsel analizin" yapılması gerektiğini belirten Davutoğlu, İran'ı müzakere zemininde tutabilmek için "hayır" oyu kullanmaları gerektiğini söyledi.
Davutoğlu, İsrail konusunda da "tek bir resimden" analizlerin yapılmasını eleştirerek, "(Eğer Türkiye, İran'la müttefik olduğu için İsrail'e saldırıyor) söylemleri doğru olsaydı, neden İsrail ile Suriye arasındaki görüşmelere arabuluculuk yaptı? Neden (o dönemki) İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Gazze'ye saldırıdan 4 gün önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın evinde 6 saat süreyle kaldı? İsrail'e saldırma niyetimiz varsa, neden bu kadar uğraştık?" diye konuştu.
İsrail'in Gazze operasyonu, Mavi Marmara olayı ve "alçak koltuk" krizini örnek veren Davutoğlu, Türkiye'nin tarih boyunca Yahudi karşıtı hiçbir geçmişe sahip olmadığını, Türkiye'nin tarihinin Yahudilerle ilişkiler konusunda çok temiz olduğunu vurguladı.
Davutoğlu, "İsrail, politikalarıyla kendisini böyle bir ülkeden uzaklaştırdı. Yaşananların süreç analizine bakarsanız, bunun Yahudilere, İsrail halkına, hatta tüm İsrail hükümetlerine karşı bir politika olmadığını, mevcut İsrail hükümetini, bölgesel barış ve istikrar vizyonuyla uyuşmayan politikalarından dolayı eleştirdiğimizi görürsünüz" dedi.
"TÜRKLER VE ERMENİLER 10 YÜZYIL BOYUNCA BİRLİKTE YAŞADI"
Ermenistan konusunda da, 10 yıl önce Ermeni konusunun Türkiye'de bu kadar serbest ortamda tartışılamadığını hatırlatan Davutoğlu, ancak Fransa'da ya da bazı Avrupa ülkelerinde bu özgürlüğün olmadığını söyledi.
Davutoğlu, Türkler ve Ermenilerin 10 yüzyıl boyunca birlikte yaşadığını, 9,5 yüzyıl boyunca aralarında ne Anadolu'da ne de başka bir yerde hiçbir gerginlik bulunmadığını, Ermenilere yönelik "getto" uygulamalarının görülmediğini, geçmişte Osmanlı hükümetinde Ermeni bakanların, Avrupa başkentlerinde Ermeni büyükelçilerin olduğunu anlattı.
Bakan Davutoğlu, 1915 yılında yaşananlarla ilgili olarak, "adil bir hafızaya" ihtiyaç duyulduğunu, sadece "küçük bir döneme" bakılmaması, sadece "Türk ya da Ermeni bakış açısına takılınmaması" gerektiğini kaydetti.
Kafkaslarda, Balkanlarda da Türklerin öldürüldüğünü ve Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldıklarını hatırlatan Davutoğlu, "Biz hiçbir şey olmadı demiyoruz, birşeyler oldu, ama bize de oldu, hepimize oldu. Şimdi bunu onarma zamanı, o yüzden adil hafıza diyoruz. Biz herşeyi tartışmaya hazırız" diye konuştu.
"PROTOKOLLERİ HALA SAVUNUYORUZ, PES ETMEDİK"
Ermenistan ile protokolleri de bu anlayışla imzaladıklarını kaydeden Davutoğlu, yaklaşımlarının üç temel ayağı bulunduğunu belirterek, bunları Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi, dünyanın her yerindeki Türkler ve Ermeniler arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi ve Kafkaslara istikrar getirilmesi olarak sıraladı ve bu üç ayağın birlikte hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Davutoğlu, "protokolleri hala savunduklarını ve pes etmediklerini" vurgulayarak, barışın, bölgesel bir düzeyde olmaması halinde sürdürülebilir olamayacağını, Türkiye'nin arabuluculuğunda yürütülen İsrail-Suriye dolaylı görüşmelerinde de bunun görüldüğünü, Gazze'deki krizin tüm bu süreci çökerttiğini kaydetti.
Bu nedenle, Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinde de, herşey normal gitse bile, diğer bölgelerdeki gerginliğin ilişkileri tekrar bozacağını belirterek, bu nedenle Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan arasında eşzamanlı sürece ihtiyaç olduğunu söyledi. Davutoğlu, Türkiye-Ermenistan sürecinde iyimser olduğunu, bunun seçimlerle değil, niyetle ilgisi bulunduğunu belirtti.
Davutoğlu, Türkiye'de basın özgürlüğünün durumuna ilişkin bir soru üzerine, basın özgürlüğünün, modern demokratik toplumların en temel özelliklerinden biri olduğuna işaret ederek, demokratikleşme sürecinde mükemmelliğin hiçbir zaman sağlanamayacağını, gelişime her zaman ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
Ancak bu konunun iki taraflı olduğunu belirten Davutoğlu, medyanın da etik standartlarını yükseltmesi gerektiğini kaydederek, "bizim mükemmel olduğumuzu söylemiyorum, ama iki tarafın da yapması gerekenler var" dedi.
"TÜRKİYE, GELECEKTE TÜM STRATEJİK KONULARDA EN ÖNEMLİ ANA OYUNCULARDAN BİRİ OLMAYA DEVAM EDECEK"
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Türk-Amerikan stratejik işbirliğinin, Afrika-Avrupa-Asya bölgesindeki hassas bölgelere daha fazla barış, refah ve istikrar getireceğini" söyledi.
Georgetown Ünversitesinde öğrencilere hitap eden Davutoğlu, Türkiye analiz edilirken bazılarının "resmi" ve "süreci" analiz etmede hata yaptığını belirterek, kişilerin beyinlerinde, Türkiye'nin İran, Balkanlar ve Ortadoğu'ya yönelik tek bir resminin bulunmasının, olayları yanlış yorumlamalarına yol açabildiğini söyledi.
Konular hakkında birçok resme sahip olmak ve dış politikadaki değişimleri anlayabilmek gerektiğini belirten Davutoğlu, bu değişimleri anlamadan doğru analiz yapılamayacağına işaret etti.
Davutoğlu, "süreç" konusunda da, ekonomi veya sosyal hayattaki politik değişimleri anlamadan yapılan dış politika analizlerinin önemli bir ana unsurdan yoksun olacağına dikkati çekerek, Türkiye ve ABD'ye bakarken de bu unsurların gözetilmesi gerektiğini kaydetti.
"DAHA ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR DEMOKRASİ İSTİYORUZ"
Soğuk Savaş sonrası durum ve küresel krizden örnek vererek, yeni küresel "restorasyona" ihtiyaç olduğunu ifade eden Davutoğlu, bu ortamda Türkiye'nin ve AK Parti hükümetinin birçok krizin olduğu Ortadoğu, Balkan ve Kafkaslardaki zorluklarla mücadele etmeye, küresel ve bölgesel politikada herhangi bir tansiyonun oluşmasını engellemeye ve yeni Türk toplum, politika ve ekonomisini restore etmeye çalıştığını söyledi.
Türk politikasındaki bu değişim ve restorasyonların aslında Osmanlı döneminde Tanzimat fermanıyla başladığını, ikinci restorasyonun Cumhuriyetin kurulmasından sonra geldiğini, üçüncü restorasyonun İkinci Dünya Savaşından sonra çoğulcu demokrasiye ve serbest piyasa ekonomisine geçilmesi ve NATO'ya üye olunmasıyla yaşandığını anlatan Davutoğlu, Soğuk Savaşın ardından ihtiyaç duyulan yeni restorasyonun ise ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizler, terörist eylemler gibi nedenlerle uzun yıllar yapılamadığını kaydetti. Davutoğlu, "Biz Türkiye'nin toplumunda yeni bir restorasyon istiyoruz, güvenlik temelli değil, daha özgürlükçü bir demokrasi istiyoruz" dedi.
Bu demokratik ilerlemelerin ise AB standartlarına dayandığını belirten Davutoğlu, seçimlerden sonra daha kapsamlı Anayasa değişikliği yapmayı planladıklarını söyledi. Davutoğlu, Türk toplum ve siyasetinin demokratik değerlere dayanmasını istediklerini bildirdi.
"TÜRKİYE'NİN RESTORASYONU, BÖLGESİNİN RESTORASYONUYLA MÜMKÜN"
Bakan Davutoğlu, Türkiye'nin bu restorasyon sürecinin, ancak bölgesindeki restorasyonla, komşular, çevre bölgeler ve Afrika ile Latin Amerika gibi yeni alanlarla ilişkilerin yeniden düzenlenmesiyle mümkün olduğunu belirterek, Türkiye'nin yeni dış politikasının buna dayandığını ifade etti.
Bir ülkenin başka hiçbir ülkeyle sorununun bulunmamasının mümkün olmadığını, böylesi bir durumun aile içinde bile yaratılamayacağını dile getiren Davutoğlu, Türkiye'nin yeni dış politikasına "sıfır sorun politikası" adını vermesinin, Türkiye'nin geçmişte "tüm komşularını düşman görme" politikasına getirdiği "devrim niteliğindeki değişimi" vurgulama amaçlı olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, çevresinde istikrar, güvenlik ve refah isteyen Türkiye'nin bu kapsamda, "krizleri çıkmadan önleme" politikasıyla, bölgesinde birçok arabuluculuk rolleri üstlendiğini hatırlatarak, Türkiye'nin iddia edildiği gibi sadece komşusu Müslüman ülkelerle değil, "Rusya, Yunanistan gibi diğer komşu ve çevre ülkelerle de ilişkilerini aynı derecede artırdığını ve ilişkilerinin aynı derecede iyi olduğunu" ifade etti.
"ÖNEMLİ ANA OYUNCULARDAN BİRİ"
Türkiye'nin Afrika'ya açılımından da bahseden Davutoğlu, "Eğer, politik-küresel restorasyon için 3 kurum varsa, BM ana kurum, Türkiye de BM Güvenlik Konseyi'nin üyesi. Eğer ekonomik restorasyon için ana kurum G-20 ise, Türkiye G-20 üyesi. Küresel kültürel restorasyon için de Medeniyetler İttifakı girişimini başlattık. Bu küresel restorasyona, hem bölgesel restorasyonu hem de Türkiye'nin iç restorasyonunu güvenceye almak için yardım etmek istiyoruz" dedi.
ABD ile Türkiye'nin eşsiz özelliklerinden bahseden Davutoğlu, küresel aktör olan ve Afrika-Avrupa-Asya bölgesinden kilometrelerce uzakta bulunan ABD'nin bu bölge ile güçlü bağlara ihtiyacı olduğunu, Türkiye'nin ise bölgesel güç olarak tam da bu bölgenin ortasında yer aldığını söyledi.
Küresel güç olan ABD'nin de benzer bir restorasyon sürecinden geçtiğini belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Türkiye ve ABD olarak birlikte düşünmemiz gereken şudur: Bölgesel düzenleri temel alan bir uluslararası düzenin yeniden nasıl onarılacağı... Bunun üzerinde düşünmeliyiz. Bu sadece ABD için değil dünyadaki tüm ülkeler için önemli bir roldür. Bu nedenle Obama'nın çok taraflı yeni uluslararası yaklaşımını destekledik. Bu sadece Amerikan stratejisinin bir restorasyonu değil, küresel siyasetin de bir restorasyonuydu ve bu ikisi birbiriyle uyumlu. Türk-Amerikan stratejik işbirliği, Afrika-Avrupa-Asya bölgesindeki, Balkanlardaki, Orta Asya'daki, Ortadoğu'daki çeşitli hassas bölgelere daha fazla barış, refah ve istikrar getirecek. Küresel kurumlara da, yeni girdiler, yeni boyutlar getirecek. Bu çok önemli."
Davutoğlu, Türk basınında Wikileaks belgeleriyle ilgili olarak, Ankara'nın Washington'dan sonra ikinci en en fazla belgenin yer aldığı başkent olmasının ele alındığını belirterek, bu durumun Türkiye'nin önemli rolünü gösterdiğini söyledi.
Gelecek 10 yıllarda Türkiye'nin tüm stratejik konularda en önemli ana oyunculardan biri olmaya devam edeceğini kaydeden Davutoğlu, "Evimizde güçlü, kapsamlı restorasyon istiyoruz. Türkiye'nin çevresinde bölgede düzen ve restorasyonlar istiyoruz. Küresel ekonomi, kültür ve siyasette restorasyonlar istiyoruz" dedi.
"ÖĞRENCİ OLMAYI TERCİH EDERİM"
Davutoğlu, bir üniversitede öğrencisinin kendisini karşıladıktan sonra, uluslararası ilişkiler bölümünü okuduğunu ve bakan olmak istediğini anlattığını belirten Davutoğlu, kendisinin de ona yer değiştirmeyi teklif ettiğini, öğrenci olmayı bakan olmaya tercih edeceğini söyledi.
Sanıldığı gibi "daha fazla gücün daha fazla özgürlük" anlamına gelmediğini dile getiren ve öğretim üyesi ve bakan olmanın farklarını anlatan Davutoğlu, Wikileaks belgelerinden örnek vererek, bakan olarak kendi kendilerine daha çok sansür koyma zorunluluğu olduğu esprisini yaptı. Davutoğlu, "Georgetown Üniversitesinde, hiçbir konuşma sınırlılığım olmadan çalışan öğretim üyesi olmak isterdim" dedi.
Bir soru üzerine, kitabını yazarken bakan olacağını hiç hayal etmediğini ve istemediğini belirten Davutoğlu, sadece dış politika konusuyla ilgilenenlere rehberlik edecek bir entelektüel çalışma amaçladığını anlattı. Ancak ülkesine hizmet etmenin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile çalışmanın kendisi için büyük bir onur olduğunu belirten Davutoğlu, hala akademik yönü ile uygulamadaki yönünü dengede tutmaya çalıştığını söyledi. Davutoğlu, "Stratejik Derinlik kitabımdaki yaklaşımım ile bunun uygulanmasında herhangi bir zorluk veya tutarsızlık yok" dedi.
"NE ANTİ-SEMİTİZMİ NE DE İSLAMAFOBİYİ KABUL ETMİYORUZ"
Davutoğlu, bir soru üzerine, Türkiye ile Yunanistan arasında son yıllarda artan ilişkilere dikkati çekerek, Ege'nin barış denizi olabileceğini, bunu da yapacaklarını söyledi. Türkiye'nin ekonomik krizde Yunanistan'ın yanında olduğunu hatırlatan Davutoğlu, ilişkilerde, iki ülke arasındaki krizlerden çok, ortak yapılabileceklere odaklanmanın daha iyi bir yaklaşım olduğunu ifade etti.
Davutoğlu, iki ülke arasındaki hava sahası sorunuyla ilgili olarak da, bu alanın ortak hava sahası olabileceğini belirterek, "Burayı, istikrar ve barış bölgesi yapalım" dedi.
Bir soru üzerine, AB'nin geçmişte Türkiye'yi komşularıyla sorunlu ilişkileri bulunmakla eleştirdiğini, şimdi de bazı AB üyelerinin kendilerini komşularıyla yakın olup, eksen değiştirmekle itham ettiğini belirterek, bunun objektif bir davranış olmadığını dile getirdi.
Bakan Davutoğlu, bir soru üzerine, Türkiye'nin tarihinde hiçbir zaman Yahudi karşıtı olmadığını ve olmayacağını belirterek, "Anti-semitizm bir insanlık suçu. Ne anti-semitizmi ne de İslamafobiyi kabul ediyoruz" dedi.
İsrail'i, hata yapması durumunda eleştirmekten çekinmeyeceklerini belirten Davutoğlu, Gazze ve Mavi Marmara gemisine saldırıları hatırlattı. Bakan Davutoğlu, bölgelerinde barış ve istikrar istediklerini, ama adaletsizlik ve baskıyı da hoş göremeyeceklerini dile getirdi.
Davutoğlu, İran hakkında bir soru üzerine, her ülkenin barışçıl amaçlı nükleer teknoloji kullanmaya hakkı olduğunu, ama nerede olursa ve kimde bulunursa bulunsun nükleer silaha karşı olduklarını dile getirerek, dünyada "sıfır nükleer silah" istediklerini kaydetti. Sorunların çözülmesinde diplomasinin tek yol olduğunu belirten Davutoğlu, İran konusunda diplomatik çabaların olumlu sonuçlar vermesini umduklarını söyledi.
Davutoğlu, bir soru üzerine, Türkiye'nin AB'ye katılmasının Müslüman dünyası için de önemli olduğunu ifade etti.