Erdoğan, Lübnan'da on binlerce kişinin sevgi gösterileriyle karşılandı. Kazlıçeşme'yi aratmayan miting yaptı. Erdoğan'a duyulan bu sevginin neden ne, o kalabalıktaki İsrail ajanları o anlarda neler hissetmiş olabilir?
Ruşen Çakır'ın köşe yazısı
Televizyonda Başbakan Erdoğan"ın Lübnan"da binlerce kişiye hitap ettiğini izlerken, kalabalığın arasına sızmış oldukları kesin olan İsrail ajanları veya muhbirlerinin neler hissettiklerini çok merak ettim. Herhalde İsrail yöneticilerinin Erdoğan"ı cepheden karşılarına almakla çok büyük bir hata yapmış olduklarını düşünmüşlerdir.
Her ne kadar bir-iki yıldır gitme fırsatı yaratamamış olsam da Ortadoğu"yu ve Lübnan"ı az buçuk tanırım. En azından, Lübnan"da böyle bir kalabalığa seslenebilecek yabancı ülke lideri sayısının hayli az olduğunu bilirim. Peki Erdoğan"ın Ortadoğu"da ve dün itibariyle Lübnan"da da varolduğunu gördüğümüz poülaritesini neye bağlamalı? Bu soruyu yalnızca Erdoğan"ın İslamcı bir geçmişi ve muhafazakâr bir yaşam tarzı olmasıyla cevaplamaya çalışanlar yanılırlar. Kuşkusuz İslam, Ortadoğu"da siyasetteki en etkili faktörlerden biridir ama tek değildir. Örneğin Ortadoğu"daki İslamcı hareketlerin hemen tümü söylemlerinde, Filistin sorunu başta olmak üzere Arap milliyetçiliğinin motiflerini de sıklıkla kullanırlar ve yer yer bunları öne çıkarırlar.
Dolayısıyla Erdoğan"ın dinsel kimliğine ek olarak, özellikle son yıllarda Filistin konusunda takındığı, birçok Arap liderini de sollayan radikal ve tavizsiz tavırların da onun Ortadoğu"daki popülaritesinde etkili olduğu açıktır. Tabii akla hemen Davos ve son olarak Mavi Marmara olayı geliyor. Ama bunun bir de öncesi var. O da 1 Mart 2003 günü TBMM"nin tezkereyi reddederek Türkiye"yi Irak"ın işgaline bulaştırmama kararıdır. Çarpıcı olan nokta şu: O tarihte siyasi yasaklı olan AKP Lideri, tezkerenin geçmesi için epey çaba sarf etmiş ama başarılı olamamıştı. Ama Meclis"in kararının Arap ve İslam dünyasının genelinde yarattığı büyük coşkunun aslan payını da yine kendisi aldı. Çünkü Batı"da "Arap sokağı" diye tanımlanan Arap kamuoyu Türkiye"deki siyasi denge hesaplarını bilmiyordu ve hoşlarına giden her iyi şeyde olduğu gibi, bunda da Erdoğan"ın olumlu anlamda başrolde olduğunu düşündüler.
Türkiye"nin Batılı kimliği
Erdoğan"ın Ortadoğu"da namının yürümesine, İslami kimliği ve İsrail ile ABD"ye kafa tutabiliyor olmasının dışında bir nokta daha katkıda bulunuyor; hatta bu sonuncu hususun belirleyici olduğunu bile ileri sürebiliriz. O da Türkiye"nin, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olmakla birlikte yüzünün Batı"ya dönük olması ve kendine hedef olarak Batı uygarlığını yakalamayı koymuş olmasıdır. Çünkü Arap dünyasında sivil toplum da, bütün endişe, korku ve öfkesine rağmen bir şekilde Batılılaşmak, Batı"ya eklemlenmek istemektedir. Ama bunu yaparken kendi değerlerini de korumanın derdindedir.
"Türkiye Erdoğan"dan önce de böyleydi, ne var bunda!" diye itiraz edenler olacaktır. Doğru, ancak Arap sokağı, zaten tarihsel nedenlerle mesafeli baktığı Türkiye"nin "aşırı Batılı" olduğunu düşünmekteydi. Diğer bir deyişle Arap kamuoyunun önemli bir bölümü, ülkemizin muhafazakâr taşrasıyla benzer eleştiren yaklaşıma sahipti. İşte Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı, Arap dünyasıyla (ve bağlı olarak İslam dünyasıyla) Türkiye arasındaki mesafeyi hızla kısalttı.
Bu yazıda tasvir etmeye çalıştığım "Türkiye"nin Ortadoğu"daki değişen imajı"nın okurların ciddi bir bölümünü rahatsız ettiğini biliyorum. Olabilir ama biz gazetecilerin öncelikli görevi olup biteni anlamaya çalışmak ve bunu eğip bükmeden okuyucuya aktarmaktır.