Ülkü Ocakları Genel Merkezi, yayınladığı mesajla 24 Kasım Öğretmenler gününü kutlardı.
Ülkü Ocakları Genel Merkezinin yazılı açıklamasında, yeni nesiller yetiştirme sorumluluğunun aile ve çevreyle birlikte, hatta bunlardan önce öğretmenlerin vazifesi olduğu görüşüne yer verildi.
Dünyayı, Türk ve Müslüman olarak okuyabilmek yolunda, ülkemiz gençliğinin, ilim merkezinde, fikir ve ruh dünyalarını şekillendirmek gibi mühim bir vazifenin mihrak noktası olarak gördüğümüz eğitimin ve eğitimcilik vasfının hak ettiği mertebeden uzaklaştırıldığı bir dönemde, 24 Kasım Öğretmenler Günü"nü idrak etmekteyiz.
İnsanoğlunun yaşadığı evreler dâhilinde kimlik ve şahsiyet kazanma çağı olan yetişme dönemi, öğretmenlerin doğrudan sorumluluk alanına girmektedir. Ülke sevgisiyle hemhal olan, milletinin yeryüzünde geçirdiği süreçlerin farkında ve istikbalde kavuşacağı konumun tasavvurunda bir ruh portresini inşa etmek, bu portreyi bilgi ve çeşitli meziyetlerle harmanlamak millî bir vazife olarak algılanmalıdır.
Fikir ve kültür sahasında, ilim ve teknoloji alanında güçlü atılımlar gerçekleştirebilecek; ayak bastığı coğrafyanın şahsî dünyasına yüklediği doğal vazifeleri her hattıyla kavrayabilecek; sosyal meseleleri millî bir gözle süzerek tavır ve duruş geliştirebilecek nesiller yetiştirilmesi sorumluluğu, aile ve çevreyle birlikte ve hatta bunlardan önce öğretmenlerin vazifesidir.
Bunların ışığında, öğretmenlerin, yüklendikleri bu mühim vazifenin hakkından gelebilmesi noktasında kendilerine sağlanan imkânlar önem kazanmaktadır. Çok küçük yaşlardan itibaren okul ve dolayısıyla öğretmenle hemhal olan öğrencilerin önce millî ve ardından evrensel bir bakışla ilim, fikir ve kültür sahalarında yer bulabilmesi, ancak bu vasıflara öncelik veren bir eğitim sisteminin yürürlükte olmasıyla mümkündür.
Mesleğe kutsiyet yükleyen değerlerin önünün tıkandığı, eğitimin maddi kaygılar merkezinde şekillendirildiği bir politik düzende, beklentiler ve doğacak neticeler açısından umutlu olmak gerçekçi değildir. Tarihi süreçte ve millî kıymetlerimiz içerisinde, eğitime ve eğitimcilik vasfına atfedilen ehemmiyeti, imkânların misliyle arttığı, yeni ufukların, yeni bakış açılarının ortaya çıktığı 21. yüzyılda görememek ayrı bir hicap konusu olmaktadır.
Bir harf öğretene kırk yıl köle olabilecek hassasiyette bir ruhun mensubuyuz. İnsan yetiştirmeyi bütün gayelerinin merkezinde tutarak, öğreteni ve eğiteni el üstünde tutan; ona hürmette ve edepte en yüksek noktada muamele eden bir milletin evladıyız. Bu hususun bugünle mukayesesini yaparak, şu an durduğumuz yeri iyi algılamalı; maddî kaygılar çerçevesine hapsedilmeye namzet tutulmuş eğitim dünyamızı bu paralelde yeniden şekillendirmeliyiz.
Bu noktada yapılması gerekenleri özetle sıralayacak olursak:
- Sınav sisteminin yoğunluğu altında, bilgiyi, dört ya da beş şıktan birine yönelebilecek ölçüde kavramayı kâfi gören anlayış ortadan kalkmalı ve kişisel kabiliyetlere zemin oluşturan, millî ülküler kapsamında birey yetiştirmeye odaklı bir yapı oluşturulmalıdır.
- Hatalı dershaneleşmenin yoğunluğundan ve çeşitli sebeplerden ötürü, öğretmenlik mesleği sadece müfredat uygulamak vazifesiyle konumlandırılmaktadır. Bu durum, öğretmenliğin cemiyet hayatındaki rolünü kısıtlamakta ve onlara yalnızca okul sınırları dâhilinde bir uygulayıcılık görevi yüklemektedir. Sınav sistemleri deneme-yanılma yönteminden sıyrılarak oluşturulmalı, öğretmenliğin salt müfredat aktarıcısı noktasına sürüklenmesine sebep olan problemler zinciri, tarihî Türk eğitim anlayışımız perspektifiyle, etraflıca tespit edilmeli ve çözüme kavuşturulmalıdır.
- Yüce dinimiz İslamiyet, mensubu olduğumuz büyük Türk milletinin tarihî ve kültürel değerleri, genç nesillere, öğretmenler aracılığıyla sevdirilmeli, öğretilmeli ve bu değerler ekseninde idealler, ülküler aşılanmalıdır.
- Milli Eğitim Bakanlığı, bilgisayar ve internet ağını okullara taşımak için adeta bir seferberlik uygulamaktadır. Milli Eğitim, ilköğretim ve liselerde, öğretmen ve öğrenci arasındaki bağın gönül bağı olmaktan ne derece uzaklaştığını, ilim, irfan yuvalarına sirayet eden yanlış eğilimlerin ne derece yoğunlaştığını görebilmeli ve bu konularda, en az bilgisayar ve internet konularında taşıdığı hassasiyet kadar ilgili ve gayretli olmalıdır.
- Öğretmenlerin geçimlerini sağlayabilmek maksadıyla, okul dışında bir dizi çareler aramasının vahameti görülmelidir. Bir araştırmaya göre öğretmenlerin %79,9"unun kredi kartı borcu bulunmakta, ekonomik sıkıntıların baskısı altında öğretmenler verimli eğitim hizmeti verememektedir. Öğretmenlik gelirinin yeterli ölçülerde hayat düzenini sağlayamadığı gerçeğine yetkililer vakıf olmalı ve bu hususta yeni bir düzenleme yapılmalıdır.
- Sözleşmeli öğretmenlik, ülkemize yakışmayacak bir düzenleme olarak son derece popüler bir hâle gelmiştir. Hükümetin malî açığı kapatmak amacıyla gerçekleştirdiği bu uygulama, eğitim ve eğitimcilik vasfı açısından bir ayıbı ortaya çıkarmıştır. Bu durum derhal ortadan kalkmalı; maddî planlamalar kapsamında, öğretmenlik gibi kutsal bir vazife kurban olarak seçilmemelidir.
Bu ve buna benzer sorunlar, ülkemiz açısından ciddi bir önem arz etmektedir. Ülkenin dört temel dinamiğinden biri olan eğitim, siyasî çıkarların ve basit hesapların ötesinde bir ufukla değerlendirilmelidir. Öğretmenlik mesleğinin geleceği, kısır politikalara, basit hesaplara ve sığ anlayışlara teslim edilemeyecek derecede kutsal ve mühimdir. Ülkenin geleceğini birinci elden yetiştirme noktasında bulunan öğretmenlerin %50,3"ü, yukarıda bahsedilen ankette öğretmen olmaktan pişman olduklarını belirtmişlerdir. Takdir edilmelidir ki mesleğine dahi sahip çıkamayan bir öğretmenden alınacak verim yüksek olmayacaktır.
Bu düşünceler ışığında; gelecek seçimlerin değil gelecek nesillerin gayesini güden bir siyaset anlayışının hâkim kılınması, millet hayatımızda eğitim ve eğitimcilik vasfının hak ettiği kıymet mertebesine yeniden kavuşması temennisiyle, bütün öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü"nü tebrik ederiz.