Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, artık günü kurtarma politikalarından biraz öteye bakmanın zamanının geldiğini belirterek uyarılarda bulundu.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, artık günü kurtarma politikalarından biraz öteye bakmanın zamanının geldiğini belirterek, ''Hem hükümetlerin hem merkez bankalarının, maliye, para politikasıyla ilgili, finans sektörüyle ilgili öyle bugün, yarın, 1 ay, 2 ay değil, 1 sene, 2 sene, 3 sene sonra nereye gitmek istedikleriyle ilgili planlarını, programlarını artık ortaya koymaları önemli'' dedi.
Babacan, Uluslararası Yatırımcılar Derneği'nin (YASED) 30. kuruluş yıldönümü dolayısıyla düzenlediği ''Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye Konferansı''nda yaptığı konuşmada, YASED'in çalışmalarıyla, uluslararası yatırımcıların Türkiye'yi daha iyi anlayabilmeleri için çok önemli rol üstlendiğini, iç kamuoyuna da uluslararası yatırımların ülkeye sağlayacağı katkıyı çok iyi anlattığını vurguladı.
Konuşmasında, küresel ekonomik gelişmelere değinen Babacan, bir toparlanma çabası, toparlanma işaretlerinin olduğunu, ancak toparlanma sırasında çok yüksek maliyetlere katlanıldığını, çok suni tedbirlerle elde edilen bir toparlanma olduğunun gözardı edilmemesi gerektiğini söyledi.
Hükümetler ve merkez bankalarının şimdiye kadar görülmemiş boyutta müdahalelerle ekonomiyi canlandırma yönünde adımlar attıklarına, ancak bu adımların ileriye doğru ciddi riskleri de biriktirdiğine dikkati çeken Babacan, finans sektörüyle ilgili müdahalelerin, piyasalara aktarılan likiditenin ne zaman ve hangi plan çerçevesinde geri çekilebileceği, bankaların bilançolarının ne zaman normale döneceği konusunda bugünden bir şey söylemenin mümkün olmadığını kaydetti.
''BAZILARI HENÜZ YOĞUN BAKIM ODASINDAN ÇIKMIŞ DEĞİL''
Ali Babacan, bazı büyük finans kuruluşlarının adeta ''yoğun bakım odası''na alındıklarını, hala birçok büyük finans kuruluşunun yoğun bakım odasından henüz çıkamadığını söyledi.
Yeni dünya düzeninin nasıl bir düzen olacağının gerçekten büyük önem taşıdığının altını çizen Babacan, böyle bir dönemde Türkiye'nin risk göstergelerinin hızla toparlanmaya başladığını, kredi notu artışlarının geldiğini, reel faizlerin düştüğünü ifade etti.
Şu anda AB'ye üye olan en az 10 ülkenin risk göstergelerinin Türkiye'den daha kötü olduğunu, birçoğunun geçen sene bütçe açığını artıran, o şekilde ekonomilerini büyütmeye çalışan ülkeler olduğunu ve bu politikaların ülke ekonomilerini vurduğunu belirtti.
''TÜKETİCİ GÜVENİ TOPARLANMANIN EN ÖNEMLİ UNSURU''
Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Yeni dünya düzeninde artık hiçbir hesap eskisi gibi değil. Her ülke kendine çok dikkat edecek. Bu, isterse dünyanın en büyük ekonomisi olsun. 'Benim param her yerde geçerli. Herkes bunu alıp rezerv diye saklıyor. Bir şey olmaz. Ben biraz daha basmaya devam edeyim.'
Bunun gideceği bir nokta vardır. Ama belli bir noktadan sonra piyasalar, yatırımcılar güven noktasında endişe duymaya başladığı anda toparlaması gerçekten güç olabilir. Artık gerçekten günü kurtarma politikalarından biraz öte bakmanın zamanı geldi.
Hem hükümetlerin hem merkez bankalarının, maliye, para politikasıyla ilgili, finans sektörüyle ilgili öyle bugün yarın, 1 ay, 2 ay değil, 1 sene, 2 sene, 3 sene sonra nereye gitmek istedikleriyle ilgili planlarını, programlarını artık ortaya koymaları önemli. Niye derseniz?
Atılan adımlar eğer kaygı, risk oluşturuyorsa, bu gazetelerde, televizyonlarda çok işleniyorsa, o ülkenin kamu maliyesindeki bozuklukları, borç, açık durmadan dile getiriliyorsa, sizin o ülkenin vatandaşlarının gelirini 100, 200, 300 dolar artıracak şekilde tedbirler alarak ekonomiyi canlandırmanız mümkün değil.
Çünkü insanlar sadece bugün cebinde olan paraya bakmıyor. 'Ben ilerde maaşımı her ay düzenli alabilecek miyim, işimi kaybedecek miyim kaybetmeyecek miyim?' Bu güven çok önemli.
'Bugün her ailenin cebine 100'er dolar daha fazla koyayım, onu harcasınlar, oradan ekonomik büyüme gelsin.' 100 değil, 1.000 dolar koyun eğer gelecek ay işini kaybetme korkusu varsa onu yine harcamaz. İşte burada tüketici güveni gündeme geliyor ki o da belki toparlanmanın en önemli unsurlarından bir tanesi...''
Türkiye'de tüketici güveni noktasında şu anda kriz öncesi döneme dönüldüğünü vurgulayan Babacan, ''İş dünyası, üretici güven endeksine baktığımızda rakamlar çok daha olumlu. Şu anda bizim üretici güven endeksi göstergelerimiz, son 4 yılın en yüksek seviyelerinde geziyor. Bu da Türkiye'deki büyümenin en önemli sebebi.''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, kredi hacminin biraz fazla hızlı genişlediğini belirterek, ''Onunla ilgili ufak ufak böyle sinyal anlamına gelebilecek tedbirler de alınıyor. Bu akmaya devam etsin ama belki hızı biraz düşürmekte fayda var diye düşünüyoruz'' dedi.
Babacan, Uluslararası Yatırımcılar Derneğinin (YASED) 30. kuruluş yıldönümü dolayısıyla düzenlenen ''Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye Konferansı''nda yaptığı konuşmada, büyümenin temelinde iç tüketim harcaması ve özel sektörün yatırım harcamasının bulunduğunu ifade etti.
Artık hiçbir klişe yaklaşım ve politikanın geçerli olmayacağını belirten Babacan, bugünün şartlarını dikkate alan yaklaşımların gerekeceğini söyledi. Uluslararası kuruluşların yönetim yapısının da değiştiğini ifade eden Babacan, bunun bir ölçüde IMF yönetiminde başladığını, bunu bir önceki başkan döneminde gündeme getirdiklerini, hisse yapılarının değişmesi gerektiğini söylediklerini kaydetti.
Türkiye'nin kotasının yüzde 0,55'den yüzde 0,98'e çıktığını hatırlatan Babacan, ''Bu hala Türkiye'nin gerçek ekonomik ağırlığını temsil etmiyor. 3. tur formül yenilenmesi için de en geç dedik, 2013'ün başında yeni formülü oluşturacağız. Orada Türkiye'nin bir miktar daha yine kotası artmış olacak'' dedi.
Kore'de yapılan G20 bakanlar toplantısında gelişmiş Avrupa ülkelerinin, Avrupa'nın oturduğu 9 koltuktan 2'sini terk etmeyi kabul ettiğini hatırlatan Babacan, bunun sembolik değerinin çok önemli ve yeni dünya düzeninin belki en önemli sinyallerinden biri olduğunu, işlerin artık değişmeye başladığını, ekonomik gücün dünyadaki dağılımının değiştiğini, bunun mutlaka bir gün siyasi gücün dağılımına da geleceğini söyledi.
Babacan, uluslararası kuruluşların önemli olduğuna işaret ederek, ''Uluslararası kuruluşların meşruiyet zemini o kuruluşları güçlü yapar'' dedi. Babacan, uluslararası kuruluşların daha adil bir ortaklık ve yönetim yapısıyla götürülmesi gerektiğini düşündüklerini kaydetti.
''ÖZEL İLİŞKİLER BANKACILIK SEKTÖRÜ AÇISINDAN EN BÜYÜK RİSKTİR''
Ali Babacan, Türkiye finans sektöründeki gelişmelere değinirken de, Türkiye'yi bu krizde ayrıştıran en önemli noktalardan birinin sağlam bir finans sektörü olduğunu, bunun kendiliğinden gerçekleşmediğini, 2004-2005 ve 2006 yıllarında yaptıkları reformların sonucu olduğunu söyledi.
Babacan, ''Özellikle banka sahipleri ve yöneticileri ile kamu idaresi ile hükümet arasında olabilecek özel ilişkiler bankacılık sektörü açısından en büyük risktir. Kuralları koyacaksınız. Açık, şeffaf kuralları... Bu kurallar herkes için çalışacak.
Biz Türkiye'de bunu gerçekleştirdik. 8 yıldır bankacılık sektöründe en ufak bir özel muamele olmamıştır. En büyüğünden en küçüğüne kadar bütün bankalar kurallar neyse, bu kurallar çerçevesinde hareket etmiştir'' diye konuştu.
Türkiye'deki yasal düzenlemeler ve bu düzenlemelerin uygulanmasının dünyaya örnek teşkil eden bir sonuç meydana getirdiğini ifade eden Babacan, dünyanın çok sayıda önemli finans kuruluşu, bankasının sarsıntı yaşadığını, ancak bunların Türkiye operasyonunun sapasağlam devam ettiğini söyledi.
Babacan, ''Bugün öyle bankalar var ki bütün Avrupa operasyonunun karının belki yüzde 30-40-50'sini sadece Türkiye operasyonunundan sağladı'' dedi.
KREDİ HACMİNDE GÖRÜLEN RİSK
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan, Türk bankalarının sağlam yapısının dünya genelinde de tanındığını ifade ederek, ''Eğer Türkiye'de kredi hacmi son bir yıllık dönemde 370 milyardan 480 milyara çıktıysa bu, sağlam bünyesi olan bankalarımızın sayesindedir.
Öte yandan da geleceğe güvenle bakan üreticilerimizin ve tüketicilerimizin de bunda büyük katkısı vardır'' dedi.
Kredi hacminin çok hızlı genişlediğini dile getiren Babacan, ''Hatta biraz fazla hızlı genişledi. Niye? Çünkü onunla ilgili ufak ufak böyle sinyal anlamına gelebilecek tedbirler de alınıyor.
Bir yandan Merkez Bankası bir yandan ilgili bakanlıklarımız, böyle ufak ufak tedbirler alıyor ki, burada biz biraz risk görüyoruz. Tamam, bu akmaya devam etsin ama belki hızı biraz düşürmekte fayda var diye, o noktada da, düşünüyoruz'' şeklinde konuştu.
''(BANKACILIKTAKİ DOĞRUDAN SERMAYE YATIRIMLARININ ULAŞTIĞI NOKTA) MEMNUNUZ''
Babacan, bankacılık sektöründeki doğrudan sermaye yatırımlarının oldukça yüksek bir noktaya ulaştığını belirterek, 'Bundan da memnunuz. Bazıları (fazla mı yabancı banka oldu Türkiye'de, şöyle, böyle) diyor. Bunun bir limiti falan yok. Biz bunu kendi dengesi içerisine bıraktığımız zaman orada makul oranlar oluşacaktır. Türkiye'nin, İstanbul'un bir uluslararası finans merkezi olacağına da yürekten inanıyoruz'' dedi.
Bakan Babacan, Türkiye'nin en büyük 500 kuruluşun yüzde 30'unun artık uluslararası sermayeli kuruluş olduğunu belirterek, ilk 500 kuruluşun ihracatının yüzde 48'inin uluslararası sermayeli şirketlerden olduğunu bildirdi.
Gayrimenkullerle ilgili sorunların Türkiye'de bir ara büyüdüğünü, bir yasa çıkardıklarını, bunun uygulanmasıyla ilgili sorunlar belirdiğini anlatan Babacan, en son 6 Ekim 2010'de Resmi Gazete'de yer alan bir yönetmelik olduğunu, sorunların önemli bir kısmını bu yönetmelikle çözdüklerini söyledi.
Babacan, vergi denetimine ilişkin olarak da, Maliye Bakanlığı bünyesinde bir denetim koordinasyon kurulu oluşturulduğunu, artık bu kurulun, denetim standartlarını ve kriterlerini belirleyeceğini bildirdi.
''TBMM'NİN YASAMA FAALİYETLERİ ÇOK DÜŞÜK HIZLA YÜRÜYOR''
Vergi mevzuatı alanındaki çalışmalara da değinen Babacan, ''Daha belki çok yapacak iş var ama Meclis'in bu yoğunluğunda ve hızında... Çünkü TBMM'nin yasama faaliyetleri maalesef çok çok düşük hızla yürüyor. Bütün dünya reformlar konusunda hızlanırken, biz reformlar noktasında yavaşlayan ve adeta yerinde sayan bir ülke durumuna düşüyoruz.
Hele hele bu krizde bütün dünyada bir reform patlaması yaşanırken, gelişmiş ülkeler dahil reform üstüne reform yaparken, bizim reform noktasında yavaşlamamız çok büyük yazık... Bu da Meclis'in iç yürüme prosedürü ile alakalı ciddi bir konu. Bunu da en kısa zamanda ele almak gerekecek'' şeklinde konuştu.
Babacan, vergi oranlarının her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de değiştirilebileceğini ifade ederek, ''Bunlar dokunulmaz, değiştirilmez şeyler değildir. genel anlamda bizim eğilimimiz vergi oranlarının uzun vadede hep düşmesinden yanadır'' dedi.
ÖTV ile ilgili dönem dönem ayarlamalar yaptıklarını, bunun da belli seçme ürünlerde olduğunu belirten Babacan, ''O da açıkçası bu dünya konjonktüründe bütçe dengeleri ile ilgili en kısa zamanda sonuç aldığımız en etkin tedbirler... '' görüşünü dile getirdi.
Babacan, 2011 sonuna kadar maliyetler noktasında, yani petrol fiyatlarında ya da kurda olağanüstü bir gelişme olmadıktan sonra enerji fiyatları ile ilgili herhangi değişiklik öngörmediklerini söylediklerini, bunun elektrik ve doğalgaz için geçerli olduğunu, yine akaryakıtta da fiyatın TL olarak sabit kalacağını açıkladıklarını hatırlattı.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan, ''Fiyat belirlenen sektörler... Keşke bu sektörler artık bitse... Yani devletin hala fiyat belirlediği maalesef, çok değil birkaç sektörümüz kaldı.
Onlardan da en kısa zamanda kurtulup serbest piyasaya geçmek en büyük arzumuz. Ama bu birdenbire olmuyor, Regülasyonu azaltmak ve serbestleşmek ana temamız'' diye konuştu.
Babacan, serbest ticaret, serbest kur ve serbest sermaye hareketlerinin, akşamdan sabaha değişecek politikalar olmadığını söyledi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, uluslararası sermayeli şirketlerin Türkiye'yi sadece bir üretim üssü değil, aynı zamanda bir Ar-Ge merkezi olarak görmelerinde büyük fayda bulunduğunu belirterek, ''Çünkü artık Türkiye'nin maliyet yapısı hızla değişiyor. Sadece düşük işgücü maliyetine dayanan bir ekonomik yapı Türkiye'de yok, olmayacak'' dedi.
Babacan, Uluslararası Yatırımcılar Derneği'nin (YASED) 30. kuruluş yıldönümü dolayısıyla düzenlediği ''Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye Konferansı''nda yaptığı konuşmanın ardından, katılımcıların sorularını yanıtladı.
Türkiye'nin yüksek katma değerli sektörlere eğilmesi, Ar-Ge'ye, inovasyona önem vermesinin, uzun vadeli ekonomik yapısı açısından son derece önemli olduğunu ifade eden Babacan, ''Bizim şu anda eğer tasarruf oranlarımız düşükse, eğer cari açığımız varsa bunun arkasındaki en önemli sebep Türkiye'nin yüksek teknoloji konusunda, Ar-Ge konusunda, inovasyon konusunda belli bir noktaya henüz gelmemesindendir'' dedi.
Babacan, pek çok sektörde olduğu gibi ilaç sektöründe de daha çok yatırım olsun, daha çok katma değer üretilsin istediklerini, bu konuda zaten özel teşvikler bulunduğunu anlattı.
Şu anda çok sayıda şirketin bu teşviklerden de istifade ederek Ar-Ge harcamalarını artırdığını söyleyen Babacan, Türkiye'nin yeni ekonomik yapısındaki en önemli köşe taşlarından birisinin bu olacağını düşündüğünü kaydetti.
Uluslararası sermayeli şirketlerin de Türkiye'yi sadece bir üretim üssü değil, aynı zamanda bir Ar-Ge merkezi olarak görmelerinde de büyük fayda bulunduğunu, çünkü artık Türkiye'nin maliyet yapısının hızla değiştiğini, sadece düşük iş gücü maliyetine dayanan bir ekonomik yapının artık Türkiye'de bulunmadığını, olmayacağını, ancak başka alanlarda Türkiye'nin çok daha özel fırsatlar sunacağını, o yeni açılan fırsatlardan da bütün uluslararası yatırımcıların, kuruluşların istifade etmesini gönülden arzu ettiğini söyledi.
''(CARİ AÇIK) HERHANGİ BİR RİSK GÖRMÜYORUZ, ANCAK DİKKATLE DE İZLİYORUZ''
Cari açıkla ilgili bir soruya karşılık da Babacan, Türkiye'nin enerji konusunda hala dışa bağımlı bir ülke olduğunu, bunun en az 7-8 yıl böyle olacağını ifade ederek, ''İkincisi yine Türkiye tasarruf oranı düşük bir ülke.
Biz büyüyeceksek, Türkiye ekonomisi büyüyecekse, Türkiye'de refah artacaksa bu ancak başkalarının tasarruflarını Türkiye'de daha çok kullanarak olacak. Ya kapatacağız ülkemizi biz kendi yağımızla kavrulalım diyeceğiz ya da başkalarının tasarruflarıyla Türkiye'de yatırım sağlayacağız, Türkiye'de çarkların dönmesini, tüketimi sağlayacağız.
Dolayısıyla Türkiye'nin hızlı büyüme dönemlerinde, en azından kısa vadede cari açık üretmesi, bunu da şöyle ya da böyle finanse etmesi önemli.
Finansmanın kalitesi keşke daha fazla doğrudan yatırımlarla olsa, finansman bu şekilde olsa diye biz arzu ederiz. Ancak Türkiye'ye giren doğrudan sermayenin yüzde 80'i AB'den geliyor ve AB ekonomilerinin şu anda durumu çok parlak değil.
Oradaki şirketler eskisi gibi dışarıya yatırım yapma konusunda elleri çok rahat değil. Bize gelen doğrudan sermaye rakamlarında da bir miktar düşüş var geçtiğimiz yıllarda. Ancak kısa vadede bunun portföy yatırımları ile finanse edilmesi karşımızdaki bir gerçek.
Bunu isteyelim ya da istemeyelim, 'Türkiye büyüsün mü, Türkiye'de refah artsın mı?' sorusunun cevabı eğer bunu istiyorsak kısa vadede cari açık ama mümkün olduğunca tabii kaliteli finansman, bu ikisini beraber görmemiz önemli olacak.
Peki finansman devam eder mi, sürdürülebilir mi sorusunun cevabı da şu; Türkiye'de güven, istikrar, makul getiriler olduktan sonra bunun devam etmemesi için de çok sebep yok açıkçası...''
Reformlar konusunda hızlı gitmek, Ar-Ge'ye büyük ağırlık vermeleri gerektiğini söyleyen Babacan, ''Temelleri sağlam tutacağız. Ana politikadan sapmayacağız, Türkiye'de güven ve istikrarı koruyacağız.
Kimseyi de şaşırtmayacağız. Bunları sağlam tuttuğumuz sürece biz bu konuda herhangi bir risk görmüyoruz, ancak dikkatle de izliyoruz'' dedi.
''HERKES KORKMADAN İŞİNE DEVAM ETSİN''
Bankacılık sektörünün herkesten önce adımlar attıkları bir sektör olduğunu, bankacılık sektörüyle ilgili yine atılması gereken adımlar varsa bunları yine erken atmak istediklerini vurgulayan Babacan, ancak bunu atarken burada endişe edecek, korkacak bir şey olmadığını kaydetti.
Babacan, ''Bizim dünya çapında artık ün kazanmış, büyüyen, gelişen bankalarımızı sıkıntıya sokacak, dara sokacak, onların iki ayağını bir pabuca sokacak bir adım da kesinlikle atmayız. Ama ne yapacağız?
Uzun vadede belli riskleri bugünden kontrol altında tutmak için pek çok ülkenin yaşadığı kötü tecrübeyi ileride Türkiye'de de yaşamamak için adımlarımız oldu, olacak. Çok şaşırmamak lazım, ama endişe edecek de bir şey yok. Herkes korkmadan işine devam etsin'' şeklinde konuştu.
BM'NİN KÜRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PANELİ...
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Sizce dünya çok büyük savaşa girmeden dengesizliği denge haline getirebilmeyi başarabilecek mi?'' şeklindeki soruya karşılık da, Birleşmiş Milletler'in Küresel Sürdürülebilirlik Paneli diye üst düzey çalışma grubu kurduğunu anımsatarak, şunları kaydetti:
''Bunun eş başkanlığını Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı ile Finlandiya Cumhurbaşkanı yapıyor. Bu iki kişi haricinde 20 kişi daha var. Beni de oraya davet ettiler.
Ben de o çalışma gurubunun içerisindeyim. Ülkelerin ulusal pozisyonlarından bağımsız olarak bu çalışma grubu bir 2050 vizyonu ortaya koyacak. Bunun da raporu 2011 sonunda açıklanacak. Bu çalıştığımız ve önemsediğimiz bir konu.
Uluslararası kuruluşlarda, resmi formatlarda maalesef iyi sonuç almak zor oluyor, çünkü ülkelerin ulusal pozisyonları ağır bastığında bir konsensus zemini yakalanamıyor.
Ancak bu çalışma grubu ulusal pozisyonlardan biraz bağımsız hareket edebileceği için dünya için doğruları biraz daha bağımsızca, tarafsızca ortaya koyabilecektir diye ben ümit ediyorum.
ABD'ye 'sen şunu yapmalısın', Çin'e 'sen şunu yapmalısın', 'Avrupa ülkeleri artık şuna biraz daha eğilmeli' gibi biraz daha dışarıdan bakıp, tarafsız bir duruş ortaya koyan bir strateji belgesi, şu anda çalışıyoruz.''