Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan uluslararası toplantılarda kapalı kapılar ardında konuşulanlarla dışarda verilen beyanatların birbirini tutmadığını söyledi. Olası bir kriz ihtimaline hazırlıklı olmak gerektiğini söyledi
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, dünyadaki tabloya baktıklarında iç açıcı tablonun söz konusu olmadığını belirterek, ''Kapalı toplantılarda tek tek görüştüğümüz bütün yetkililer ki dünya ekonomi yönetiminde söz sahibi olan herkesle sık görüşüyoruz. O kaygılar o bakışlar, o toplantılarda sorduğumuz sorular karşısındaki tutum, verilen ya da verilemeyen cevaplar endişe uyandırıyor'' dedi.
Babacan, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından düzenlenen ''Sanayi Politikaları Yuvarlak Masa Toplantısı'' etkinliğinin ilkinde yaptığı konuşmada, önemli bir toplantı için bir arada bulunduklarını söyledi.
Ali Babacan, bu toplantıda amacın, interaktif bir şekilde bir masa etrafında ve istişare ile konuların üzerine eğilmek, sorunları ele almak ve stratejiler geliştirmek olduğuna işaret etti.
Şu anda dünyada çok kritik, enteresan bir dönemden geçildiğini söyleyen Babacan, adeta yeni bir düzen kurulmaya başlandığını, ülkeler arasındaki ağırlıklı gücün yeniden dağıtıldığının, paylaşıldığının, ülkelerin rekabet güçlerinin birbirlerine göre hızlı bir şekilde zemin değiştirdiğinin görüldüğünü vurguladı.
Krizin, büyüme rakamları açısından baktıklarında izlerinin yavaş yavaş azaldığını gördüklerini belirten Babacan, ''Bu yıl dünya ekonomisinde artı bir büyüme göreceğiz'' dedi.
Ancak istihdam noktasında henüz toparlanmanın başlamadığına işaret eden Babacan, şunları kaydetti:
''Pek çok ülkede işsizlik oranları hala yüksek, işsizlik oranlarının artmaya devam ettiği de yine çok sayıda ülke var dünyada.
Bu yüksek işsizlik oranları özellikle gelişmiş ülkelerin ekonomisi üzerinde uzun yıllar baskı oluşturmaya devam edecek ve o ülkelerin ekonomik büyümeleri bir süre daha sıkıntılı olmaya devam edecek.''
''FİNANS SEKTÖRÜYLE İLGİLİ PROBLEMLER HENÜZ ÇÖZÜLMEDİ''
Finans sektörüyle ilgili problemlerin de henüz çözülmediğini belirten Babacan, şunları kaydetti:
''Hazinelerin ya da merkez bankalarının yoğun miktarda bankalara kaynak aktarması suretiyle gelişmiş ülkelerde bir bakıma ayakta tutulan, yüzdürülen bir bankacılık sektörü var. Bilançoların kriz öncesi döneme dönmesi yıllar alacak hatta bazı ülkelerde on yıllar alacak.
Bankacılık sektörüyle ilgili riskler de henüz tam olarak ortadan kalkmış değil. Bu alınan tedbirler, sağlanan kaynaklar yeterli olacak mı? Bir ikinci dalga gelecek mi? Ağırlıklı olarak konut kredileriyle başlayan, daha sonra yavaş yavaş başka alanlara da sıçrayan sorunlar...
Özellikle ABD'de ticari mülkler ve diğer kredi alanlarına da yansıyacak mı? Bu konuda da hala bir belirsizlik söz konusu. Dolayısıyla işsizlik ve finans sektörüyle ilgili riskler hala ortada aynen durmakta.''
''ZAYIF YÖNETİMLER İŞ BAŞINDA''
Ali Babacan, ''Bir başka önemli risk alanını ki bu gerçekten bizi de son derece kaygılandıran bir alan, o da gelişmiş ülkelerin bütçe açıklarının ve kamu borç stoklarının tarihi yüksek seviyelere ulaşması. Ancak bir dünya savaşı döneminde ülkelerin bu kadar yüksek borca ulaştığını görüyoruz'' dedi.
OECD raporuna göre gelişmiş ülkelerin, borç stokunu sadece stabilize etmek için yüzde 6 ile 9 arasında bütçe açıklarını düşürmeleri gerektiğine işaret eden Babacan, bunu daha aşağılara, sürdürülebilir seviyelere çekmek için gelişmiş ülkelerin içinden geçmesi gereken mali uyum, yani bütçe açığını azaltmaları gereken rakam bunun çok çok üzerinde. Bunu elde etmek çok da gerçekçi görünmüyor'' dedi.
Bunun sebebinin de 4. risk alanı olduğuna işaret eden Babacan, gelişmiş ülkelerin pek çoğunda şu anda zayıf yönetimlerin iş başında olduklarını belirtti. Ali Babacan şunları kaydetti:
''Koalisyon hükümetleri, azınlık hükümetleri... Bugün seçim olsa koltuğunu terk etmek zorunda kalacak pek çok lider ve hükümetlerle parlamentolar arasındaki uyumsuzluk...
Böyle bir tabloda acil karar alınması gerektiğinde, zor adımların atılması gerektiğinde bu ülkeler bu kararları alabilecekler mi? Bu adımları atabilecekler mi? Bu noktada da ciddi endişeler var.
Yani bu yüzde 6 ile 9 arasındaki bütçe açığını azaltmak milli gelire oran olarak, ancak güçlü iktidarlarda olur, kendine güvenen iktidarlarda olur. Pek çok ülkede bu yok.
Dolayısıyla dünyadaki tabloya şöyle bir baktığımızda iç açıcı tablo söz konusu değil. Kapalı toplantılarda tek tek görüştüğümüz bütün yetkililer ki dünya ekonomi yönetiminde söz sahibi olan herkesle sık görüşüyoruz.
O kaygılar o bakışlar, o toplantılarda sorduğumuz sorular karşısındaki tutum, verilen yada verilemeyen cevaplar endişe uyandırıyor.
Ancak bakıyorsunuz uluslararası toplantılardan sonra yazılı açıklamalara ya da sözlü beyanlara biraz daha iyimser, daha olumlu bakış açısı, bari moralleri bozmayalım çizgisini de görüyoruz.
Böyle bir ortamdayız. Böyle bir ortamda hep beraber çok çok dikkatli gitmemiz gerekiyor. Bu ortamda hükümetlerin, merkez bankalarının, iş dünyasının üzerinde çok büyük sorumluluk, yük var.''
''TÜRKİYE, TARİHİNİN EN DÜŞÜK RİSK PRİMİ RAKAMLARINI GÖRDÜ''
Krizin niteliği, boyutu ve ülkelerin aldıkları tedbirleri masaya yatırıp analiz yaptıklarında Türkiye için bir strateji çizmeleri gerektiğini vurgulan Babacan, geçen yıl OECD Bakanlar toplantısında, G-7 toplantılarında bütün ülkelere çağrının ''vergileri düşürün, kamu harcamalarını artırın, bütçe açıklarınız büyüsün zararı yok, öbür türlü bu ekonomik daralmadan çıkamayacaksınız'' yönünde olduğuna dikkati çekerek, ''Fakat biz kendi ülkemize baktığımızda böyle bir stratejinin Türkiye için yeni bir belirsizlik ortamı oluşturacağını, yeni bir riskli dönemi getireceğini gördük. Pek çok ülkenin yaptığından daha farklı bir çizgi izledik'' dedi.
Geçen yıl İspanya, Portekiz, İrlanda, İtalya, Yunanistan'ın açık artırıcı politikaları uyguladığını anımsatan Babacan, ''O ülkeler için tek tek baktık bu açıklarla ne yapacaklar diye, 'herhalde bir bildikleri vardır' dedik.
Üstelik çıkıyorlar o ülkelerde liderler açıklamalar yapıyorlar, (biz krizle ilgili tedbir alıyoruz) diye, 'ne yapıyorsunuz', (vatandaşlarımıza harcama çeki dağıtıyoruz, vergileri düşürüyoruz), bu tür tedbirler siyasi iktidarlar için açıkça söyleyeyim en kolay iştir.
Hiç kimse itiraz etmez, kimse çıkıp da kolay kolay (yapmayın, etmeyin) demez, ya da bir ülkede vergilerin düşmesine kimse itiraz etmez'' dedi.
O ortamda farlı bir çizgi izlediklerini, dünyada tekrar bir risk haritası oluşacağını söylediklerini ifade eden Babacan, bunun üzerine, geçen sene hazirandan itibaren mali sıkılaştırmaya başladıklarını, eylül ayında bir orta vadeli program açıklayarak her yıl basamak basamak kamu açıklarını nasıl düşüreceklerini ve böylece kamu borç stokunun Türkiye'de nasıl bir problem haline gelmeyeceğini de Türkiye'de bir bakıma ortaya koymuş olduklarını anlattı.
Babacan, ''Bu program çok kısa zamanda hem ilgi gördü hem güven oluşturdu ve arka arkaya pek çok kredi derecelendirme kuruluşu Türkiye'nin kredi notunu artırdı ve Türkiye'nin risk göstergelerine baktığımızda, faizlere baktığımızda hızlı bir şekilde ilerleme meydana geldi ve aslında geçtiğimiz hafta perşembe ve cuma günleri Türkiye, tarihinin en düşük risk primi rakamlarını gördü'' dedi.
Babacan, Türkiye'nin risk priminin yüzde 1,22 olduğunu, dün akşam saat 17.30 itibariyle aynı tarihte İtalya'nın yüzde 1,92, İspanya'nın 2,49, Portekiz'in 4,43, İrlanda'nın 5,87, Belçika'nın bile şu anda Türkiye'nin üzerinde olduğuna dikkati çekti.
''RAKAMLAR BÜYÜK, RİSKLER BÜYÜK''
2008 sonunda bankacılıkla ilgili sorun çıktığında dünyada devletlerin ''biz bankalarımızın arkasındayız, korkmayın'' dediğini anımsatan Babacan, ''bankaların imzası vardı bir de yanına hazineler imza attı.
Bu yıl geldiğimiz noktada işte o hazinelerin imzasının değeri, gücü, ağırlığı çok azalmış noktada. Çünkü bankalar baktığınızda arkasında devletler var ama devletlerin borç ödemesiyle ilgili sıkıntılar çıktığında onların arkasında kim duracak sorusunun cevabı çok açık değil.
AB en azından avro bölgesinde kendi üyeleriyle ilgili bir koruma sistemi geliştirdi. Fakat ortaya konan rakamlar AB'nin çok küçük bir ekonomisi dahi sorun yaşadığında bakıyoruz, kurtarmaya yeter mi, yetmez mi? Ciddi sıkıntılar var. Rakamlar büyük. Riskler büyük.'' diye konuştu.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Merkez Bankası, hükümet, ilgili kuruluşlar ve iş dünyası olarak küresel krizle ilgili gelebilecek ikinci bir dalgaya her an hazır olunması gerektiğini belirtti ve ''Öte yandan da uzun vadeli politikalar üzerinde mutlaka çalışmamız, karar vermemiz, adımlar atmamız lazım'' dedi.
Babacan, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından düzenlenen ''Sanayi Politikaları Yuvarlak Masa Toplantısı'' etkinliğinin ilkinde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin geçen yıldan itibaren uygulamaya başladığı politikaların, bu yıl, G-20, OECD ve bütün uluslararası çevrelerde öneri ve doğru politika olarak, diğer ülkelere önerilmeye başlandığını söyledi.
Türkiye'nin de katkıda bulunduğu, son G-20 sonuç bildirgesinde ''Artık gelişmiş ekonomiler orta vadeli programını açıklasınlar'' denildiğine işaret eden Babacan, bunun da, gelişmiş ekonomilerin hala uzun dönemde uygulayacakları politikalara ilişkin sorunun cevabını veremediklerini gösterdiğini anlattı.
Bakan Babacan, güven ortamının hızlı bir şekilde Türkiye'de oluştuğunu dile getirerek, bunun sonucunda Türkiye'nin artık daha tercih edilen bir yatırım ülkesi olarak ortaya çıktığını belirtti.
İkinci dünya savasından sonra kurulan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşlarda da artık Türkiye'nin sesinin çok farklı çıktığını ve uluslararası düzeyde etkinliğinin arttığını söyleyen Babacan, bunun en son örneğinin IMF'de görüldüğünü vurguladı.
IMF'nin yönetiminde ülkelerin hisse oranlarının değiştiğini, Türkiye'nin hissesinin aşağı yukarı ikiye katlandığını bildiren Bakan, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin IMF yönetimindeki 9 koltuktan ikisini terk etmeyi kabul ettiklerini, bunun AB ülkelerinin dünya ekonomisindeki azalan etkisini ve ağırlığını gösteren bir gösterge olduğunu kaydetti.
Babacan, o koltukların bir tanesinin de muhtemelen Türkiye'ye verilebileceğinin konuşulduğuna işaret ederek, hangi ülkelerin bu iki koltuğa oturacağının daha kararlaştırılmadığını hatırlattı.
''TÜRKİYE AVRUPA'NIN EN HIZLI BÜYÜYEN EKONOMİSİ..''
''Bu yıl ve gelecek yıl Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi olduk ve olacağız'' diyen Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Üstelik bu büyümemiz istihdam üreten bir büyüme. Pek çok ülkede büyüme rakamları daha önce söylediğim gibi istihdam üretemiyor. İşsizlikte düşme sağlanamıyor.
Bu yılın ikinci çeyreği ile geçen yılın ikinci çeyreğine baktığımız zaman 1,5 milyon yeni istihdam Türkiye'de oluşmuş durumda. Sağlam bir bankacılık sektörü bizim bu başarımızın önemli faktörlerinden bir tanesi.
Bu krizde herhangi bir bankamızın bir sıkıntı yaşamaması gerçekten önemliydi. Şu anda bankalarımız rahat kredi kullandırıyor ve kendilerine güveniyor olması bizim bu yüksek büyüme oranlarımızın arkasındaki faktörlerden bir tanesi.''
Ali Babacan, bütün bu toz duman içinde bir yandan pek çok ülke günü kurtarmaya çalışırken, bir yandan kendilerinin artık daha uzun vadeli daha kalıcı politikalarla ilgili çalışmalarını yoğunlaştırmaları gerektiğini söyledi.
Babacan, ''Merkez Bankası, hükümet, ilgili kuruluşlar ve iş dünyası olarak, bir yandan küresel krizle ilgili, bir ihtimal gelebilecek ikinci bir dalgaya her an hazır olmamız lazım. Ama öte yandan da uzun vadeli politikalar üzerinde mutlaka çalışmamız, karar vermemiz adımlar atmamız lazım'' dedi.
ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİ BELGESİ..
Bunlarla ilgili iki çalışmadan sözeden Ali Babacan, bu çalışmalardan birinin ''Yeni Ulusal İstihdam Strateji Belgesi olduğunu bildirdi.
Bakan Babacan, bu konu üzerinde aşağı yukarı bir yıldır çalıştıklarını, sosyal taraflarla, iş dünyasıyla her aşamasını paylaştıklarını, görüşler aldıklarını anlattı.
Bu çalışmanın 4 önemli ekseni olduğuna işaret eden Babacan, şunları kaydetti:
''Biz 4 ana problem alanı tespit ettik istihdam piyasasıyla alakalı... Bunlardan birincisi eğitim istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi. Artık hayatın her devresinde eğitimin önemli olduğuna inandığımız bir yaklaşım. İkinci önemli eksen, iş gücü piyasasının esnekleştirilmesi.
Hangi açıdan bakarsak bakalım bizim oldukça katı bir iş gücü piyasamız var. Üçüncü konu, kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların istihdamının Türkiye'de artırılması. 4. ve son konu ise istihdamla sosyal koruma politikaları arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi.
Biz dört alanla ilgili çalışmalarımızı önemli ölçüde tamamladık ama baktık ki, bunun içeriğinde çok sayıda yasal düzenleme gerekiyor ve gerçekçi olarak baktığımızda, ki Mart ayından sonra meclisimizin verimli çalışacağını düşünmüyoruz, artık seçim kampanyası başlar.
Türkiye'de, bu strateji belgesi içerisinden acil olan maddeleri çekip bir paket haline getirip meclise en kısa zamanda sunmayı düşünüyoruz.
Bununla ilgili bu hafta pazartesi günkü Bakanlar Kurulunda Çalışma Bakanımızın bu hazırladığımız çalışmayla ilgili bir sunuşu olacak ondan sonra artık Meclis aşaması başlamış olacak.''
SANAYİ STRATEJİ BELGESİ...
Ali Babacan, ikinci önemli çalışmanın, Türkiye sanayi politikası olduğunu dile getirerek, bunun da önemli olduğunu, Türkiye'de önümüzdeki dönemde devletin bu konuya bakış açısının, üzerinde yoğunlaşması gereken alanların, Türkiye Sanayi Strateji Belgesiyle açıklanacağını ifade etti.
Sanayi Strateji Belgesi'nin, sanayi politikaları faslının AB müzakerelerinde kapanış kriteri olduğuna değinen Babacan, ''Bu faslın açılması Brüksel'de kararlaştırıldığında, bir kapanış kriteri olarak bu zikredildiğinde, arkadaşlar beni telaşla aradı.
Dediler ki; 'bu komisyon böyle bir çalışma yapıyor ve böyle bir kapanış kriteri isteyecekler'. Ben dedim ki; 'telaşlanacağımıza üzüleceğimize tam sevinmemiz lazım, hiç olmazsa bu vesileyle yıllardır ihtiyacımız olan bir sanayi strateji belgemizi hazırlamış oluruz' diye konuştu.
Babacan, bunun taslağını hazırladıklarını, Brüksel'e gönderdiklerini ve Brüksel'in belgeye onay verdiğini dile getirerek, bu belgenin taslağının şu anda Yüksek Planlama Kurulu'nda (YPK) olduğunu bildirdi.
Bu belgeyle Türkiye'nin sanayi vizyonunun nasıl olması gerektiğini ortaya koyduklarını ifade eden Babacan, bu belgeyle, genel amaçlarının Türkiye'nin rekabet verimliliğini artırması, dünya ticaretinden daha fazla pay alması, yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerin üretilmesi, nitelikli iş gücü gibi konular olduğunu anlattı.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu belgenin çok kısa bir süre içinde YPK ve Ekonomik Koordinasyon Kurulu'nda (EKK) son rötuşlarını yaptıktan sonra yürürlüğe koymayı düşündüklerini ifade ederek, bu çalışmaların Sanayi ve Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda yürütüldüğünü ve belgede 70'i aşkın atılması gereken adımlar olduğunu dile getirdi.