İstanbul'un ismi unutulmayan emniyet müdürlerinden biri. Eskişehir eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ile İstanbul ve Diyarbakır'da uzun yıllar çalışan eski bakan Avcı'nın kitabında ortaya attığı iddiaları yorumladı.
Burcu Bulut'un röportajı
İstanbul'un ismi unutulmayan emniyet müdürlerinden biri. Eskişehir eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ile İstanbul ve Diyarbakır'da uzun yıllar çalışmış bir isim, eski bakan. Avcı'nın kitabında ortaya attığı iddiaları işte o isme Necdet Menzir'e sorduk. Menzir, 'Cemaatin desteğiyle yükselen bir yerlere gelen polis ben görmedim' dedi
Türkiye'nin pek çok yerinde emniyet müdürlüğü yaptınız. O dönemde teşkilat içinde siyasi kimliklerini yansıtanlar var mıydı?
Türkiye'de polisin 12 Eylül öncesi sıkıntılı bir dönemi oldu. POL-DER, POL-BİR diye bölünmeler yaşandı. Fakat belli bir dönem sonra bu sıkıntılar tamir edildi. Dönemimde polisin içinde siyasi görüş ayrışmasına şahit olmadım.
Peki yansıtılsaydı ne olurdu?
Eğer sen çalıştığın kuruma siyasi, dini görüşünü aktarırsan güven vermediğin için görevini ifa ederken büyük bir sıkıntı içine düşersin.
İZMİR DEDİM İZMİT'E GÖNDERİLDİM
- Hakkınızın yendiği oldu mu peki?
Olmaz mı! 1989'da Diyarbakır Emniyet Müdürü iken, İzmir Emniyet Müdürlüğü'nü hak ettiğimi iddia etmiştim. 'Ben İzmir Emniyet Müdürlüğü'nü istiyorum, yaptığım çalışmalarla bunu hak ettim' dedim. Ama beni İzmit Emniyet Müdürü yaptılar. Bunun üzerine istifa ettim. Gel gör ki hak muhakkak tecelli ediyor, yaklaşık bir yıl sonra beni İstanbul Emniyet Müdürü yaptılar.
- Emniyet müdürlüğü yaptığınız yerlerde asayişi sağlamakta en çok nerede zorlandınız?
Manisa, Ordu, Denizli, Diyarbakır, Kocaeli ve son olarak da İstanbul'da emniyet müdürlüğü yaptım. Denizli dışında hepsinde anarşi ve terörle mücadele ettim. İstanbul Emniyet Müdürüyken bir şehidin başında söylediğim 'Ülkemizde laiklik maskesinin altında güçlenmiş birçok dinsiz var' sözüne CHP alındı ve görevden alınmamı istedi. Olaylar büyüyünce kendi isteğimle bıraktım.
- Polis teşkilatı olarak cemaat ile ilişkileriniz nasıldı? Kadrolaşma var mıydı gerçekten?
Zamanımda cemaat falan yoktu. Sadece 1990 yılında bazı dedikodular çıkmıştı ve bu dedikodularda adı çıkanların hepsi dağıtılmıştı. Belki de cemaat o günlerde bugünkü kadar güçlü değildi. Beş vakit namazını kılan insanlar vardı. Cemaatin desteğiyle yükselen bir yerlere gelen polis ben görmedim. Ama anlatılanları duyunca da kafam karışıyor.
- Neden kafanız karışıyor?
Böyle bir yapı olamaz diye düşünüyorum. Alt kademede insanlar varsa başlarında amirleri var. Amirleri bu işe müdahale eder o zaman.
- Farz edelim amirler de işin içinde. Ne olacak?
Amirlerin çoğunu tanıyorum. Yıllardan beri bu meslekteler. Hiçbiri böyle insanlar değil! Yapılarını, karakterlerini, kişiliklerini çok iyi biliyorum. Ama güç kimin elindeyse ona yakın görünmek için kendini olduğundan daha farklı göstermeye çalışanlar da olabilir tabii.
- Görev yaptığınız dönemi de kapsayan yıllarda pek çok faili meçhul cinayet işlendi: Mumcu, Üçok, Emeç, Dursun vb. Aydınlatılamayan davalar sizce de rahatsız edici değil mi?
Bunların büyük bölümünün failleri yakalandı. İslami Hareket adında bir örgütü ele geçirdik. Turan Dursun'un katilleri bulundu. Siz bulmasına buluyorsunuz ama bu olayların arkasında mutlaka başka güçler aranıyor. Var ya da yok onu bilmiyoruz. Ben size bir şey söyleyeyim; polislerin hepsi kıvranır 'başka bir güç var mı?' diye. Bulamazsa kahreder.
- Başka güç olduğuna inanıyor musunuz?
Eğer dış güçler varsa delil bulmak imkansız, çok profesyonel çalışırlar. Ama Türkiye'de böyle bir şeyi bireysel olarak yapan varsa onun kendi sorunu. Herkes haddini bilecek. 35 yıl çalıştım bu devletin derin tarafını falan görmedim.
- Dink suikastı sizce birkaç gerçekleştirdiği bir saldırıdan mı ibaret?
Hrant Dink'in öldürülmesi Türkiye'ye ne fayda sağlar? Kendime bir polis olarak bunu sorarım. İncelediğim kadarıyla Dink, sert çıkışları olan, sivrilen bir gazeteci de değil! Bu davanın arkasında şayet başka güçler varsa bunu örtbas etmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Türkiye'de örgütlerin miadı doldu bence.
Hanefi Avcı ile çalışmak isterim
- Hanefi Avcı'nın kitabını okudunuz mu?
Okumaz mıyım hiç! Avcı'yla yıllarca beraber çalıştık. Kendisini çok severim. 15 gün önce cezaevinde de kendisini ziyaret ettim. Bir atasözü vardır der ki ' kırk yıllık kani olur mu yani'. Bu adam 35 yıl emniyet teşkilatında sol örgütlere karşı yıllarca mücadele etmiş. Başka ne diyebilirim? Hem Diyarbakır hem de İstanbul'da beraber çalıştığım bir isim Hanefi Avcı. Kim ne derse desin, emniyet teşkilatına çok fazla emeği geçmiştir. Namuslu, haysiyetli, şerefli, dürüst ve en önemlisi güvenilir bir insandır. Bugün tekrar emniyet genel müdürü olsam yine Hanefi Avcı ile çalışmak isterim. Adalet bu konuyu kısa bir süre sonra çözecek, hak yerini bulacak inanıyorum.
- Kitapta ilk bölümde anlatılanlar sizinle beraber çalışırken gerçekleşmiş. İddialara katılıyor musunuz peki?
Tabii ki onun müdürüydüm. Diyarbakır ve İstanbul'da anlattıklarını biliyorum. Çalışmaları o yapıyordu, en son kararı ben veriyordum. İmzamı atıyordum.
- Avcı'yı cezaevindeki ziyaretinizde neler konuştunuz?
'Geçmiş olsun' dedim. Yapabileceğim herhangi bir şey olup olmadığını sordum. Para, pul, avukat vs...
- Sizden bir şey istedi mi peki?
Hayır. 'Ailemin durumu iyi, onlarla görüştüm' dedi. Onunla ilgili hislerimi düşüncelerimi söyledim görüşmede. Size anlattığım şeyleri yani... 'Adaletin yerini bulacağını'...
POLİS SUÇ İŞLERSE TEŞKİLAT ZARAR GÖRÜR
- Akşam Gazetesi, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde gerçekleşen korkunç bir olayı kamuoyuna duyurdu. Ahlak Büro Amirliği'ndeki 4 polisin, Azeri bir kadına tecavüzü. Bu ve benzeri olayların bir daha yaşanmaması için ne yapılabilir?
Çok çirkin bir olay. Haysiyetiyle, namusuyla gecesini gündüzüne katan bütün polis camiasını sıkıntıya sokar bu durum. Üniforma taşıyanlar suç işlediği zaman bireysel olarak suçlanmazlar. İstanbul'da şimdi ne kadar polis memuru varsa, hepsi suçlu damgası yemiş gibi olacak. Vatandaşa bunu nasıl anlatsınlar? Eğer bu olay doğruysa bu polisler derhal görevden alınır ve tutuklanırlar. Hayatları kararır ama arkada bıraktıkları iz çok daha derin olur. Polis hata yaptığı zaman emniyet teşkilatı ve hatta arkadan devlet etkilenir bu durumdan. Devlet lekelenir.
GAZİ OLAYLARI PROVOKASYONDU
- 1995'te siz İstanbul Emniyet Müdürü'yken yaşanan Gazi Mahallesi saldırısı, bugün 'Ergenekon Davası'yla ilişkilendiriliyor. Siz nasıl görüyorsunuz bu olayı? Sıradan bir saldırı mı yoksa derinliği var mı?
Kahvehanede oturan bir Alevi vatandaşımızı öldürüyorlar. Bu olay sonra provoke edilerek Alevi kesim ayaklandırılıyor. O gün görev alan arkadaşların hepsine teşekkür borçluyum. Aksi takdirde bu saldırı bir Çorum, bir Kahramanmaraş olaylarına dönüşebilirdi. Olayın failleri bulunamadı maalesef. Hep kafamda 'daha başka ne yapabilirdik' diye soru işaretleri oldu. Ama hiçbir zaman devlet tarafından, Ergenekoncular tarafından gerçekleştirilen bir olay olduğunu düşünmedim.
Verilen sözler tutulmuyor
- Sizin zamanınızda da Kürt hareketleri bu kadar belirgin miydi?
Diyarbakır'da 1987-1989 yılları arasında çalıştım. O zamanki Kürt hareketleri bu boyutta değildi tabii. Güneydoğu'daki insanlar bugün çok politize. Benim çalıştığım dönemde kesinlikle böyle değildiler. Diyarbakır halkının içinden çıkıp sorunlarını anlatan insanlar vardı. Fakat biz bu insanları koruyamadık devlet olarak. Tıpkı bugünkü itirafçıları koruyamadığımız gibi. Yüzde yüz haklılar diyemem ama haklı oldukları taraflar var. Verilen sözler tutulmuyor.
- Kürt sorununu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oradaki insanların devletle sorunları yok. Bir köy düşünün, üç beş tane mezra. Ev dağın başında. Ve buraya gece vakti PKK'lı çıkmış gelmiş, onların istediklerini mecbur yapacaksın. Bunun başka yolu yöntemi varsa söylesinler. 'Yardım yataklık yapıyor' diye cezaevine girenler oldu. Ve bu cezaevine girenler daha sonra örgütçü oldu çıktı başımıza. Gerekli destek ve özen gösterilseydi böyle olur muydu? Hiç sanmam. Çalıştığım dönemde Güneydoğu için 105 milyar dolar para harcamıştık. Bugün zannediyorum bu rakamlar 300 milyar doların üzerinde. 300 milyar dolara yeni bir Türkiye kurabilirsiniz! Buna bir son verilmeli artık!
HER ŞEYİN ZAMANI VAR
- Bugün tartışılan da zaten Kürt sorununa noktanın nasıl konabileceği değil mi?
Evet öyle. Diğer taraftan ben hakkın burada da yerine geleceğine inanıyorum. Mesela birkaç gün önce Mardin Üniversitesi'nde Kürdoloji Enstitüsü açıldı. Türklerden kimse 'Vay siz bu Kürdoloji bölümünü niye açıyorsunuz' demedi. Kimse en ufak bir tepki göstermedi. Demek ki her şeyin belirli bir zamanı var ve bu mesele zamanla çözülecek.
Akşam