Hükümet Kürt ulusu inşa etmeye çalışmıyor   Konuyu açan: alptraum   İlk Mesaj: 10-16-2010 (18:38)   Son Mesaj: 10-16-2010 (18:38)    Cevap: 0    Gösterim: 589  

    10-16-2010

    Hükümet Kürt ulusu inşa etmeye çalışmıyor

    Hükümet Kürt ulusu inşa etmeye çalışmıyor


    Başbakan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, hükümetin demokratik açılımdaki duruş noktasını anlattı. 'Kürt ulusu inşa ediliyor' iddialarına cevap veren Akdoğan ikinci Habur'

    Özlem Akarsu Çelik'in haberi
    Başbakan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, hükümetin demokratik açılımdaki duruş noktasını anlattı: 'Hükümet Kürt ulusu inşa etmiyor, Kürt kökenli vatandaşların hak ve özgürlük sorunlarını çözmeye çalışıyor. '

    Açılım konuşulurken Meclis'ten geçen tezkereyi nasıl yorumlamalıyız?

    Demokratik açılımın sürmesi, asgari güvenlik koşullarının sağlanabilmesine bağlıdır. Güvenliğin sağlanamadığı, terör örgütünün baskı ve korku saldığı, insanların güvenlik kaygısı yaşadığı bir ortamda ne yatırım yapılabilir, ne demokratik reformlar hayata geçirilebilir, ne de günlük hayat olağan şekilde seyredebilir.

    Tezkere, sınır ötesi operasyon yapabilme imkanı veriyor, mutlaka operasyon yapılacağı anlamına gelmiyor. Güvenlik güçlerinin caydırıcılık kabiliyetinin her an kendisini hissettirmesi gerekir.

    Terör örgütü eylemsizlik içinde olduğu dönemlerde bile saldırıları durdurmamış, gerek eleman, gerek mühimmat akışını sürdürmüştür.

    Açılım süreci var diye devlet, faal olan ve eylemlerini sürdüren terör örgütüne karşı gereken tedbirleri almayacak mı?

    Bu beklenti belli bir kesimin hissiyatını yansıtıyor; tezkerenin süresinin uzatılmaması ve operasyon kabiliyetinin sınırlandırılması ne Türkiye'nin menfaatinedir, ne de bunu tüm Türkiye'ye anlatmak mümkündür.

    Açılım süreci, terörü sona erdirmeyi amaçlıyor, ancak terörle mücadeleyi ortadan kaldırmıyor. Terörle mücadelede ağırlığınızı hissettiremezseniz, açılım sürecindeki terörü sona erdirme çalışmalarınızda eliniz zayıf kalır.

    - İkinci bir Habur vakası yaşanırsa?..

    AK Parti iktidarının her zaman söylediği bir şey var, 'Türkiye kazanacaksa, biz kaybetmeye razıyız' şeklinde. AK Parti hükümeti, böyle zor ve kronik bir sorunu çözmeye soyunarak büyük risk almıştır, ancak bu sorunu çözümsüz kılmak, Türkiye için daha büyük bir risktir.

    Türkiye'nin kaynaklarını heba eden, birlik ve bütünlüğünü tehdit eden bu sorun aynı zamanda bir 'beka sorunu' haline gelebilir. Çözümsüzlüğü çözüm olarak görmek, ne Türkiye'nin menfaatinedir, ne de bu politikayı sürdürmek mümkündür.

    Sürdürülebilir olmayan ve aleyhimize olan bir sorunu çözmeye çalışmak, kendini riske atmak, ama ülkenin selametini düşünmek demektir. Türkiye'de Kürt meselesi çözülmeden tam anlamıyla demokratikleşmeden de bahsedilemez, daha büyük gelişme hedeflerine de ulaşılamaz.

    Habur gibi sıkıntıların yaşanmaması için gereken hassasiyetler elbette gösterilecektir, ancak süreç içinde kontrol edilebilen ve edilemeyen çok sayıda faktör ve aktör var.

    Bir kısım sabotaj ve provokasyonları engellemek bazen mümkün olamaz. Bu yüzden ortaya çıkan olumsuzlukları önceden bilerek, süreci devam ettirme azmini ve kararlılığını üst düzeyde tutmak gerekiyor. Bu kadar sıkıntılı konular, sıkıntısız bir şekilde çözülemiyor.

    - Öcalan'ın örgütü İmralı'dan yönettiği tezi boş bir iddiadır' dediniz...

    Bazı çevreler, Öcalan'a müsamaha gösterildiği, İmralı'dan talimatlar vererek örgütü yönettiği propagandası yapıyor. Oysa Öcalan'ın birçok açıklamasının havada kaldığını, karşılık bulamadığını gördük.

    Avrupa kanadı, Kandil ve Türkiye'deki uzantılar, bunların hepsinin tek merkezden ve özellikle İmralı'dan yönlendirildiğini düşünmek hiç gerçekçi değildir. Öcalan'ın belli bir ağırlığı ve etkisi olabilir, ama bu etki, örgüt tarafından istenildiği takdirde, kendi amaçlarına hizmet eder şekilde istismar edilmektedir.

    - Öcalan'la son haftalarda görüşülmediği iddiası doğru mu?

    Bu konuda yorum yapamam. Her diyalog, pazarlık ve müzakere demek değil.

    - Toplumun bir kesimine göre demokratik açılım, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir parçası ve emperyalist güçlerin Kürdistan planının uzantısı...

    Tamamen safsata... AK Parti iktidarı hem siyaseti, hem sistemi normalleştiriyor. Bunun yolu da ileri demokrasiden geçiyor. Demokrasiyi, sivil siyaseti ve hukuk devleti anlayışını geliştirmeden Türkiye'yi daha ilerilere götürmek mümkün değil.

    Bu yüzden hükümet, demokratikleşmeye güç verirken karşısına çıkan engelleri de aşmak, arazideki mayınları ve bariyerleri temizlemek zorunda kalıyor.

    Türkiye'nin dışarıda 'Medeniyetler İttifakı' girişimi, içeride 'Demokratik Açılım' çalışmaları, ikisi de tamamen kendi iradesiyle başlattığı özgün inisiyatiflerdir.

    Medeniyetler İttifakı, İspanya ile birlikte kotarılmış, BM tarafından kabul görmüştür. Demokratik Açılım ise tek başına Türkiye'nin kendi iradesiyle şekillendirdiği çalışmalardır.

    Uluslararası camia ve büyük devletler, bu çalışmaların başlangıç aşamasını teenniyle karşılamış ama ilgi ve dikkatle takip etmiştir. Neticede Kürt meselesinin çok boyutlu olarak ele alınması da gerekiyor ve tüm bölge ülkeleriyle işbirliğini geliştirmeniz önem taşıyor.

    Bu çerçevede nasıl İran, Irak, Suriye gibi ülkelerle bu meseleler değerlendiriliyorsa, ABD ve AB ile de terör konusunda işbirliğini üst düzeyde tutmak için gereken görüşmeler yapılıyor.

    Türkiye'nin kendi iç meselesini çözmesi, kendi iç bütünlüğünü koruması açısından önemli. Demokratik açılım, ayrışma için değil, bütünleşme için yapılıyor. Elbette Suriye, İran ve Irak'ın da kendi Kürt meseleleri var.

    Her ülkenin kendi içinde meseleye çözüm getirmesi, ulusal bütünlükleri pekiştirecek, Büyük Kürdistan gibi ütopyaları ortadan kaldıracaktır. Acaba bu sorunun çözülmemesi mi Türkiye için bölünme riski doğurur, çözülerek hal yoluna konulması mı? Kimse kimseyi kandırmasın. Çözülemeyen her sorun, risk ve tehditleri artırır.

    AK PARTİ KIRMIZI ÇİZGİLERİNİ ORTAYA KOYDU

    - 'Elimizi verdik, kolumuzu istiyorlar. Nereye kadar demokratikleşeceğiz?' diyenler de var. AK Parti iktidarının kırmızı çizgileri neler?

    Ülkedeki tüm kaygıları anlamaya çalışmak ve gidermek elbette hükümetlerin görevidir. Toplumsal psikolojiyi ve kamusal algıyı da idare etmeniz gerekiyor.

    Herkesin içine sinmeyen, herkesin kabul etmediği bir çözüm gerçekçi ve kalıcı bir çözüm olmaz. Ancak şunu da görmek gerekiyor: Demokrasiye ve hak/özgürlüklere sınırlar çizmek, kendimize layık gördüğümüz şeyleri başkalarına fazla görmek iyi niyetli bir yaklaşım olmaz.

    Ülkedeki tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerini geliştirmek, devletin asli görevidir. Bu bir lütuf değildir. Herkes de insanca yaşama, kimliğini geliştirme hakkına doğuştan sahiptir. Kimse kimseye bağışta bulunmuyor. Ne verilenler lütuftur, ne alınanlar tavizdir.

    AK Parti, kuruluş aşamasında kırmızı çizgilerini ortaya koydu; bölgesel, etnik, dini milliyetçilik yapmayacağını söyledi. Açılım sürecinin de elbette bir çerçevesi ve amacı var. Açılımın bir ayağını demokratikleşme, diğer ayağını terörün son bulması oluşturuyor.

    Burada ülkenin bölünmez bütünlüğü en önemli hassasiyettir. Hükümet, Kürt ulusu inşa etmeye çalışmıyor, Kürt kökenli vatandaşların hak ve özgürlük sorunlarını çözmeye çalışıyor. Bu noktada hükümetin çözümden anladığıyla başkalarının anladıkları farklı olabilir.

    Mesele, demokratik bir ülkede tüm vatandaşların eşit ve onurlu bir yaşama sahip olabilmeleri, hak ve özgürlüklerin en geniş manada herkes için yaşama geçirilebilmesi, adalet, refah ve kardeşlik içinde bir arada ortak hedeflere doğru yol alabilmektir.

    BU TABİRDEN HOŞLANMASA DA O SİYASETİN 'EN KOZMİK' İSMİ!

    Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Başdanışmanı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan bu yakıştırmadan hiç hoşlanmasa da kendisi 'siyasi iktidarın karakutusu' ya da 'en kozmik kişisi' olarak tanınıyor.

    Az konuşan, az gülen Akdoğan'la fotoğraf çektirmek, onu röportaja ikna etmek kadar zor oldu. Başbakan'ın konuşma metinlerini hazırlayan ekibe liderlik yapan, 'Muhafazakar Demokrat' kavramının yaratıcısı olan Akdoğan, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde siyaset bilimi' dersi veriyor.

    'Özel hayatımız yok. Kendime ait yaptığım tek iş bu' diyen Akdoğan, sık sık uyarıyor, 'Ben işin mutfağındayım, siyasetçi değilim ona göre!..

    'İki çocuk babası Yalçın Akdoğan geçen yıl ikinci evliliğini yaptı. 'Bu kadar çok çalışmanıza eşiniz ne diyor' sorusuna, 'Bir ay içinde evde olduğum gün sayısı bazen toplam bir haftayı geçmiyor.

    Konuşmuştuk ama bu kadarını tahmin etmiyordu' yanıtını aldık. İşkolik olduğu Başbakanlık'taki makamından da belli. Fotoğraflar, gösterişten uzak o odada çekildi. Yalçın Akdoğan'la ilgili gözlemlerimizi ve bu önemli röportajın devamını yarın okuyabilirsiniz...

    ASKERİN GÖRÜŞ BELİRTMESİNİ BEKLEMEK HAKSIZLIK

    - Kamuoyunda TSK'nın sürecin dışında tutulduğu yönünde bir algı var. MİT'i sıkça duyuyoruz; peki TSK sürecin neresinde?

    Demokratik açılım çalışmaları, MGK ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu toplantılarında tüm boyutlarıyla değerlendirilmektedir. Bunun içinde asker, MİT, polis, Dışişleri ve konuyla ilgili tüm kurumlar bulunuyor.

    Herhangi bir kurumun sürecin dışında tutulması gibi bir durum söz konusu olamaz. Ben, bugüne kadar TSK'dan bu konularla ilgili farklı bir değerlendirme ve aykırı bir beyanat duymadım. Güvenlik güçlerinin dışarıda tutulduğu bir terörle mücadele olabilir mi?

    Mesele şudur: Bugüne kadar birçok iktidar meseleyi askere ihale etmiş, askeri tedbirlerle çözüme ulaşılacağını varsaymıştır. Bu durumdan asker de rahatsız olmuş, diğer alanlarda tedbirler alınmasını sürekli vurgulamıştır.

    Şu anda olan, hükümetin meseleyi güvenlik konseptine ve askeri tedbirlere indirgemeden çok boyutlu olarak ele almaya başlamasıdır. Bu çok boyutluluk içinde işin siyasi boyutları da var. Askerin bu konularda görüş belirtmesini istemek ve beklemek haksızlık olur




    Hükümet Kürt ulusu inşa etmeye çalışmıyor Yorumları