Salih Tuna: Gazetelerinizi de alıp gidin!   Konuyu açan: alptraum   İlk Mesaj: 10-01-2010 (11:18)   Son Mesaj: 10-01-2010 (11:18)    Cevap: 0    Gösterim: 594  

    10-01-2010

    Salih Tuna: Gazetelerinizi de alıp gidin!

    Salih Tuna: Gazetelerinizi de alıp gidin!


    Nursel Tozkoparan, "Kimseye desteksiz çakmıyor. Verebileceği bütün cevapları hesap ederek yazıyor. Tam elini uzatmış tokalaşacak derken tokatı atıyor." sözleriyle övdüğü Salih Tuna'yla medya dünyasını konuştu...

    Nursel Tozkopran'ın röportajı

    Yandaşı yoldaşı liberal olanı laik olanı ya da muhafazakâr olanı...
    Her gün köşe yazarlarını okurum.
    Kimini sevdiğim için kimini merak ettiğim için...
    İçlerinde ayrıca keyif alarak okuduklarım da var.
    Kim derseniz!
    Salih Tuna"nın yazılarının müdavimi oldum son dönemlerde...
    Polemikte var, eleştiri de var, tepki de var, bilgi de var köşesinde...
    Başka bir bakış açısı, başka bir üslubu var.
    Kişiler ya da olaylar ete kemiğe bürünüyor sanki. Bir tiyatro sahnesi izlercesine okuyorum
    İçimi baymıyor, sıkılmıyorum bilakis eğleniyorum ve öğreniyorum.
    "Espri paraşüte benzer, vaktinde açtın açtın, açmazsan çakılırsın" diyor Salih Tuna.
    Kendine has yeteneği ile espriyi yerinde patlatmasını biliyor...
    Gündemi takip etmek konusunda da üzerine yok...
    Kalemi sivrildiği zaman batmıyor(aslında batırıyor).Neden mi?
    Kimseye desteksiz çakmıyor. Verebileceği bütün cevapları hesap ederek yazıyor.
    Seviyooor,seviyooor,seviyooor...
    Tam elini uzatmış tokalaşacak derken tokatı atıyor.
    Böyle bir kalemi var işte Salih Tuna"nın...
    Tanımak istedim kendisini.
    Yazılarının renkliliğinden fazlasını buldum muhabbetinde...
    Doğrusu en keyif aldığım röportajlardan biri oldu...
    Oldu olmasına ama kendisine ulaşmakta hiç kolay olmadı...
    Üç gün boyunca telefonu kapalıydı...
    Neden mi?
    Bende ilk soruma buradan başladım...

    CEP TELEFONUNU BİR TÜRLÜ BENİMSEYEMEDİM

    Bu kadar uzun süre telefonunu kapalı tutan bir tek sizi tanıdım. Telefonunuz niye kapalı?
    Kendimle baş başa kalmak istiyorum. Herhalde bunun dozunu ayarlayamıyorum. Bir de cep telefonunu bir türlü benimseyemedim.

    KARANLIK BİR ODADA OTURDUĞUM OLUYOR

    Kendinizle baş başa kaldığınızda ne yapıyorsunuz? Okuyor musunuz, yazıyor musunuz?
    Bazen ne okuyorum, ne yazıyorum. Bir müddet karanlık bir odada öylece oturduğum oluyor.

    Bu bir yazıya hazırlık mı?
    Yazıyla çiziyle alakası yok. Eskiden beri böyle...

    Evdekiler bu durumdan rahatsız olmuyor mu? Eşinize, çocuklarınıza da kapalısınız o zaman...
    Onlara kapalı değilim, bana ulaşabiliyorlar. Bana ulaşmak için telefon gibi bir vasıta kullanmak zorunda değiller.

    SESE AÇIK, IŞIĞA KAPALI BİR ODA

    Karanlık oda dediniz ya...
    O karanlık odanın ışığını yakmadıkları sürece sorun yok. Sese açık, ışığa kapalı bir oda yani, abartmayalım.

    Orada sadece düşünüyor musunuz?
    Yok be ne düşüneceğim. Manyak mıyım? "Fazla düşünme kafayı yersin" diye bir atasözümüz var. Hey Allah"ım ya atasözüne bak. Neyse. Tamam, tamam bazen hayal kuruyorum, oldu mu şimdi?

    DAHA ÇOK BOŞ HAYALLERİM VAR

    Hayal mi kuruyorsunuz? Alemsiniz Salih Bey, ne hayal ediyorsunuz?
    Öyle içeriği falan olan hayallerim yok. Daha çok boş hayallerim var. Küçükken Türk Sineması"ndaki küçük yıldızların yerine koyardım kendimi. Yumurcak, Ömercik vardı ya, onların. Benim maceram hiçbir zaman onlar gibi devam etmezdi ama. Giriş aynı olsa da gelişme bölümü genellikle farklı olurdu. Mesela, maceranın müsait bir yerinde ben mutlaka iyi bir futbolcu oldurdum. Hele sonuç bölümü, yani final bambaşka olurdu. Bu hayal kurma tarzı daha sonra okumalarımı da etkiledi tabii. Diyelim ki Flaubert mi okuyorum. Madam Bovary"nin başına olmadık şeyler getirirdim.

    Nasıl olmadık şeyler?
    Romanın ortasında kötü yola düşürürdüm onu. Sonra da Orhan Gencebay mı ben mi biri gelip kurtarırdı zavallıcığı.

    ESPRİ VEYA NÜKTE ÖYLE ÇALIŞMAKLA OLACAK ŞEYLER DEĞİL

    Yazılarınızda nüktedan bir üslubunuz var. Ben böyle tarif ediyorum ama Salih Tuna nasıl tarif eder?
    Yazılarımı biraz dikkatli okuyanlar uzun süre emek verdiğim mesleği üç aşağı beş yukarı tahmin edebilirler aslında. Sinema ve tiyatroyla uzun süre uğraştım. Sinema kurgu demektir. Kurgunun kazandırdığı bir tempo var yazılarımda. Tempoyu hallettikten sonra gerisi kolay... Kolay dediğim, Allah verdiyse kolay tabii; vermediyse, sabahlara kadar uğraşsan zor. Çünkü espri veya nükte öyle çalışmakla olacak şeyler değil. Hayır yani, olur da çok soğuk olur. Ona da "soğuk espri" diyoruz zaten.

    ÇOK AĞLADIĞIM İÇİN ÇOK GÜLDÜRÜYORUM

    Bendeki nüktedanlık Allah vergisi diyorsunuz yani...
    Evet, aslında tam da bunu söylüyordum ama sen böyle birden bire yüzüme vurunca vazgeçtim. Doğrusu şu ki, nükteden, mizahtan anlamam. Herkes öyle sanıyor ama herkesi kandırıyorum.

    Hep böyle misiniz?
    Bak şimdi hep böyle olmadığıma bir örnek vereceğim: Bu bir ödeşme şekli aslında. Nasıl ödeşme şekli? Şöyle: Çok ağladığım için çok güldürüyorum herhalde. İnsan bir şekilde saldırıya uğruyor. Bu saldırı, mesela, sizin anlam dünyanıza olabilir. Siz de buna bir tepki koyarsınız. Etki -; tepki prensibi gibi. Ben tepkimi daha çok mizahın imkanlarından yararlanarak koyuyorum.

    İNSANLARI GÜLDÜRMEK İÇİN DE YAZDIM

    Hüzünlü tabloya esprili bakabiliyorsunuz yani...
    Belki de ancak bu şekilde tahammül edebiliyorum diyebilirim. Hep böyle değil ama abartmayalım. İnsanları sırf güldürmek için de yazdım yani. 1986"daki ilk oyunum Şeytan Üssü Haber Merkezi"neen büyük eleştiri, çok gülüyoruz, gülmekten nefes alamıyoruz şeklindeydi.

    MANYAK BİR OYUN VAR KAFAMDA

    Oyun yazarlığına devam ediyor musunuz?
    En son 2005"te Afife Jale"de "Suya Düşen Akıllar" oyunum sahnelendi.

    Devam etmeyi düşünüyor musunuz?
    Evet,kesinlikle. Tiyatronun tozunu yutan pek iflah olmaz derler. Manyak bir oyun var kafamda. Her şeyi bitti; kağıda dökmesi kaldı.

    TÜRKAN ŞORAY KURALLARIM FALAN YOK

    Yazılarınızda kriterleriniz var mı?
    Böyle Türkan Şoray kurallarım falan yok. Ne bileyim birden çağrışım yaptı. Yani o konuda yazmam bu konuda yazarım gibi bir şartım yok. Misal, kertenkeleleri bile yazabilirim. Deney farelerini yazdım zaten. Ahmet Hakan"ın hallerini anlatmıştım hani. Demem o ki; neyi düşünürsem onu yazıyorum. Gündemden hepten uzaklaşmamaya çalışıyorum tabii; uzaklaşınca geri dönmek zor oluyor çünkü.

    Şinasi kim?
    Tiyatroda kullandığımız yabancılaştırma efekti diye bir şey vardır. Şinasi yabancılaştırma efekti vazifesini gören, benim oluşturduğum hayali bir kahraman.

    YAZDIN MI NE KADAR ŞÜKRETSEN AZDIR

    Hep sizi ilgilendiren şeyleri mi yazarsınız?
    Şunu kabul edelim; eskiden bir söz belki bir sene konuşulurdu. Mesela, falan yazarın bir sözünü duyardınız ve o söz kulaktan kulağa nerdeyse bir kuşak boyu devam ederdi. Şimdi yazdığımız yazılar hangi kalitede olursa olsun akşamı zor buluyor. Daha doğmadan ölen yazılar bile var. Akşama kadar yaşayabilen yazı yazdın mı, ne kadar şükretsen azdır.

    Çok uzun süre yaşayan yazı yazmak da teorik olarak mümkün tabii. Ama mecrası gazete olmamalı. Gazete dediğin bir gün yaşar. Gazeteden fazla yaşayan yazı da, her şeyden evvel, gazeteye saygısızlık yapmış olur. Gazete yazısı yazmaya çalışıyorum. Gündeme bir de bu açıdan baksak olmaz mı şeklinde bir teklifin ifadesi o yazılar.

    GÜNDEM MANYAĞI DEĞİLİM

    Gündemin sıkı takipçi misiniz?
    Gündem manyağı değilim ama. Kafayı taktığım şey, gündemi işgal etmese de, benim gündemimdir.
    Mesela, "Yavşaklar" diye bir yazı yazdım. O zaman Fazıl Say eksenli yavşak polemiği falan vardı. Başlığa bakan okuyucu mahut gündeme sardırdığımı zannetti. Oysaki ben o yazıda, Kur"an-ı Kerim"i yakan yavşak rahiplerden bahsettim.

    Oyun yazarlığından köşe yazarlığına geçiş nasıl oldu?
    Oyun yazarlığı da olsa nihayetindeyazarlık bu. Nalburlara saygım sonsuz ama nalburluktan yazarlığa nasıl geçtin sorusuna cevap vermek biraz daha zor olabilirdi. Ne bileyim; bir ara aşamaya gereksinim duyulabilirdi.

    Köşe yazılarınıza nasıl başladınız? İlk Yeni Şafak"ta mı başladınız?
    Evet. Ahmet Kekeç ile çok uzun yıllara dayalı bir dostluğumuz, arkadaşlığımız var. O zamanki dönemde Genel Yayın Yönetmenimiz olan Mustafa Karaalioğlu gazeteye bir kaç yeni isim katmayı düşünüyordu. Ahmet de beni önerdi. Mustafa Karaalioğlu haftada bir yazı yazmak şeklinde fırsat tanıdı. Şimdiki genel yayın yönetmenimiz Yusuf Ziya Cömert de haftada en az 5 yaz dedi. Ben de 4"le başlayalım ki, lifimiz atmasın dedim.



    BENİM EN ÇOK ÇAKTIĞIM "ERTUĞRUL BEYCİĞİM"DİR


    Polemiğe açık mısınız? Çakmaktan endişe duyar mısınız yoksa "çakayım mı" dersiniz?
    Çakmak kelimesinden hazzetmem ama şimdi moda. Benim en çok çaktığım "Ertuğrul Beyciğim"dir. Onu da sadece ve sadece bir "yazı kişisi" olarak görüp çakıyorum. Yazı yazan kişiliği dışında benim için öyle bir insan yok. Sanal bir şey yani. Sinemada tiyatroda diyalog kurar; iki karakteri çatıştırırsınız ya hani; işte öyle bir şey.

    İLGİNÇTİR KİMSE BENİMLE POLEMİĞE GİRMEDİ

    Hakkınızda olumsuz bir şey yazıldığında etkilenip üzülüyor musunuz?
    Yazarlarsa etkileneceğim; hatta söz veriyorum üzüleceğim bile. Ama yazmıyorlar. İlginçtir kimse benimle polemiğe girmedi.

    Neden?
    Can Ataklı
    isim vermeden bir şeyler söyledi. "Edepsiz yazar" gibi bir şey söyledi. Ben hak ettiği cevabı verdim. Devamını getirmedi. Bu sadece onun için geçerli bir şey değil. Mustafa Mutlu"dan "Ablacığım"a kadar çaktığım birçok yazar için de geçerli. Belki de verebilecekleri bütün cevapları hesaba katarak çaktığımı anlıyorlar. Bilirsiniz, bazı insanlar çok şanslıdır; onlara malum olur.

    BAZI YANDAŞ YAZARLARA SÖYLEYECEK ÇOK SÖZÜM VARDI

    "Şuna haddini bildireyim" deyip de vazgeçtiğiniz konu veya kişi var mı?
    Var tabii...

    Peki niye vazgeçtiniz?
    İsim vermem. "Yandaş" diye nitelendirilen köşe yazarlarından bazılarına söyleyecek çok sözüm vardı vazgeçtim.

    Aaa! Neden?
    Yılmaz Özdil"den Can Ataklı"ya kadar birçok yazara, bir oyun karakterine dönüştürdükten sonra çakıyorum demiştim ya; aynı şeyi "yandaş" diye adlandırılan kesime yapamıyorum herhalde. Onları henüz yabancılaştıramıyor, dönüştüremiyorum. Bu onlara iltimas geçtiğim anlamına gelmiyor tabii. İnsan bazen öfkelendiğini dönüştüremez.

    HINÇAL ULUÇ"UN YAZILARINI BİR ÖMÜR BOYU YAZABİLİRİM

    Hiç konu sıkıntısı çekiyor musunuz?
    Hayır. Yani, Hıncal Uluç"un yazdığı yazıları bir ömür yazabilirim.

    BÖYLE DEVAM EDERSE YAZARLAR YAZARLARA YAZACAK

    Sizce köşe yazarlığı nereye gidiyor?
    Bir kere internet her gün bir köşe yazarı ortaya çıkartıyor. Her sitede 5 -; 10 tane yazar var. Böyle devam ederse yazarlar yazarlara yazacak gibi geliyor bana. ... Ya da bazı köşe yazarları kalacak, bazıları kalmayacak. Bu işi başarabilenler devam edecek, bir kısmı da ne yazık ki "doğal seleksiyona" uğrayacak...

    BAZI OKUR TİPLERİ KEMİKSİZ YAZI İSTİYORLAR

    Şu anki köşe yazarları bilgi vermiyorlar. Polemik yaparak popülerlik adına birbirleriyle çatışmıyorlar mı?
    Bazı okur tipleri sanki kasaptan et alırken "etini kemiğinden sıyır abi" der gibi kemiksiz yazı istiyorlar. Adam bıkmadan usanmadan "Bana fikir yazısı yaz" diye tutturuyor. Bilmeyen de fikir yazısı müptelası sanır. Fikir adamından anladığı da, "Saatler bir saat ileri alınacak gericiler ne yapacak?" gibi buluşları olan Mutlu Mustafa gibi tipler işte. Hâlbuki en pespaye polemikte bile belli miktarda fikir vardır. Olmazsa zaten o polemik yazısı hatta yazı falan değildir.

    Üslubunuza benzettiğiniz köşe yazarı var mı?
    En sevdiğim şarkı, "Benzemez kimse sana." Hele bir de Müzeyyen Senar söylerse var ya, tadına doyum olmaz. Şaka bir yana da, üslubuma benzeyen köşe yazarı varsa da, ben niye söyleyeyim ki. Adam kalkar, onun üslubu bana benzemiyor derse, ne yaparım. İyisi mi geçelim.

    ENGİN ARDIÇ"I ÜZMEK İSTEMEM

    Engin Ardıç; bir yazısında "Gazetecilik ve fıkra yazarlığı tohumları bizde inkişaf etti" dedi. Ve 4 isim verdi. Salih Tuna, Ahmet Kekeç, Fikri Akyüz, Rasim Ozan Kütahyalı da filizlendiğini söyledi. O 4 kişiden 3"ü cevap vermedi. Ama siz Engin Ardıç"a tepki gösterdiniz. Neden siz tepki gösterdiniz?
    Ben niye tepki gösterdiğimi yazdım. Engin Ardıç"ı üzmek istemem. Büyük bir ustadır, bir üslup, bir tarz, bir soluk getirmiştir fıkra yazarlığına ama tohum mohum bize uymaz.

    SALAH BİRSEL ÜSLUBUMUN OLUŞMASINDA BELİRLEYİCİDİR

    Üslubunuza katkıda bulunan yazarlar var mı?
    Kemal Tahir, Salah Birsel... Bilhassa Salah Birsel üslubumun oluşmasında daha belirleyicidir.

    Her gün mütemadiyen okuduğunuz yazarlar kimler?
    Birçok yazarı okuyorum. Hangi birini sayayım. Yok yok, saymayayım da, kimsenin hatırı kalmasın.

    ORAY EĞİN VE YAKUP YILMAZ"I OKUMAZDIM

    Asla okumam dediğiniz yazar ya da gazete var mı?
    En çok "asla okumam" dediğim yazarları okuyorum zaten. Mesleğimiz gereği tabii. Köşe yazarlığı yapmasaydım Oray Eğin"den veya M.Yakup Yılmaz"dan tek satır bile okumazdım.

    Sizce medya bölündü mü? "Yandaş" ve "Candaş" medya ayrımı var mı?
    Medyanın içinde var. Okuyucu kesiminde de oluşturulmaya çalışılıyor. Şükür ki şükür; internet medyası bu kamplaşmaya karşı paratoner işlevi görüyor. Hiç yan yana gelmeyecek olan yazarı, çizeri bir şekilde aynı sitenin içinde okuyucuya sunuyor.

    ANGAJE OLMANIN DİĞER BİR İFADESİ "YANDAŞ" OLMAKTIR

    Peki kendinizi yandaş olarak görüyor musunuz?
    Ali Bayramoğlu şöyle bir şey söylemişti: "Ben mesleğim gereği, üniversitede bir bilim adamı olarak analizciyim. Sosyal olayları analiz ederim. Ama Türkiye öyle önemli bir eşikten geçiyor ki mecburen angaje olmaya başladım..." Ali Abiye katılıyorum. Angaje olmanın diğer bir ifadesi bence "yandaş" olmaktır.

    Yeni Şafak"ta yazmanın bir avantajı var mı? Bazen avantaj gibi görünen dezavantaj olabiliyor. Siz de durum nedir?
    Bir genelleme yapamayız. Her şeye rağmen müesses nizama karşı olan söylemin oluşturduğu gelenek çerçevesinde bakıldığında sanki sahnenin dışında olmak gibi bir avantaj sağlıyor diyebilirim.

    GAZETELERİNİZİ DE ALIP GİDİN BE

    Yeni Şafak"ta Salih Tuna olarak iktidara ya da Tayyib Erdoğan"a göndermeler yapabiliyor musunuz?
    Geçenlerde yazdığım bir yazıda da onu anlatmaya çalıştım. "Hadi eleştirelim" demekle olmuyor. Sağlık politikalarına geçirelim diyorsunuz, sağlık reformları ortada. Yollara bakalım diyorsunuz, duble yollar var, yine olmuyor. Dış politikadan girelim diyorsunuz; ne kadar emperyalist mihrak varsa Türkiye"yi eksen kaymasıyla suçluyor. Ekonomiden saldıralım diyorsunuz. "IMF ümüğümüzü sıkmasın" dediğinde dalga geçmiştiler. Sonra IMF"nin ümüğünü bir güzel sıkıp kapı dışarı etti. Türkiye şu anda Avrupa"da birinci, dünyada ikinci büyüme hızına erişti. Demokratikleşmeye gelelim. Türkiye"de en büyük reformlar Erdoğan döneminde yapıldı. Oradan da olmuyor. Geriye ne kalıyor? Oğlu gemi almış da ona gemicik diyor. Bir de adamın birine "Ananı da al git!" demiş. Bu mudur yani?

    Yani...
    Bize "yandaş" diyenler 1 Mart tezkeresini desteklerken, biz karşı çıkmıştık. Şemdinli Davası"nda biz manşetten girerken onlar susmuştu. Mayınlı arazi için biz tavır koyarken, onlar mırın kırın ediyorlardı. Tekel işçileriyle, tersane işçileriyle ilgili çok sert yazılar yazdım. "Açlığı öldüren açlık" başlığı altında sosyal yaralara karşı çığlık attım. Yeni Şafak 1 mart tezkeresine karşı çıktığı halde "yandaş" tesmiye ediliyor, "Ananını da al git" lafını diline dolayanlar "muhalif", öyle mi? Gazetelerinizi de alın gidin be!

    HÜRRİYETİN YAYIN YÖNETMENİ YUSUF ZİYA CÖMERT OLSUN

    Enteresan bir davetiniz oldu. Bekir Coşkun"u Yeni Şafak"ta yazmaya davet ettiniz. Ne kadar samimiydiniz?
    Daha önce de buna benzer şeyler yazmıştım. Hürriyet"in Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert olsun. Yeni Şafak"a da Bekir Coşkun gelsin. Vakit Gazetesi"nin yazarı Hasan Karakaya Cumhuriyet"te yazsın; Hikmet Çetinkaya da Milli Gazete"de. Sonuç itibariyle, "duygular federasyonu" çözülür. Hayat güzel olur, falan filan işte.

    BEKİR COŞKUN"DA HİÇ DEĞİLSE BİR YAZI LEZZETİ VAR

    Emin Çölaşan"ı niye davet etmediniz?
    O tam yerini buldu. Gerçi bir yerde yazmadığı vakit de davet etmemiştim, haklısınız. Emin Çölaşan"ın belirli bir üslubu yok. "Tayyip mayip" veya "Tayyip"in karısı" demekle üslup sahibi olunmuyor. Bekir Coşkun"da hiç değilse bir yazı lezzeti, bir üslup, bir tarz var.

    KÜFRETTİKLERİNİZİ DE OKUYUN

    Sizin çok tepki aldığınız yazılarınızdan bir tanesi de "Bunu en az 40 CHP"li okusun" başlıklı yazınız. Kendiniz de çok tepki aldığınızı yazdınız. Bunu hangi ruh haliyle yazdınız? Orada CHP"liler ile alay mı ettiniz?
    Hayır. Tufan Türenç"leri, Yılmaz Özdil"leri okudunuz, yüzde 42"lerden kurtulamadınız; "yandaş" diyerek küfrettiklerinizi de okuyun ki, belki yüzde 58"i görürsünüz dedim.

    Bakın geçenlerde Ertuğrul Özkök; "Bizim neden bir Tayyip Erdoğan"ımız yok" demişti. Aslında şu soruya cevap bulsa daha fazla işini görür: Onların içinde neden Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi, Tufan Türenç, Ruhat Mengi yok?

    "Neden hep o kazanıyor?" sorusu da yanlıştır. Çünkü kazanan sadece Erdoğan değil. Menderes, Demirel, Özal ve Erbakan da kazandı. Bakın Demirel bile kazandı. Demirel ne zaman kaybetti biliyor musunuz?

    Ne zaman?
    Ne zaman onlarla aynı zihniyette olduğu tastamam ortaya çıktı o zaman kaybetti. Artık "Neden hep biz kaybediyoruz" sorusunu bir an önce sorsalar hiç fena olmaz.

    Çünkü kaybeden sadece liderler değildir; onlar da her geçen gün kaybediyorlar. Artık bu gerçekle yüzleşmeleri gerekiyor. Referandum sonrası yazıp çizdiklerini gördük işte. Değerler skalasında hepsini toplasan, Aysun Kayacı"nın "Benim oyum ile çobanın oyu bir olur mu?" sözünü geçmiyor. Sonra da, "Neden hep o kazanıyor?" diyorlar.

    Demokrasiyi hazmedemeyen bu kafa yapısının bu milletten çekeceği daha çok şey var. Nitelik farkından bahsediyorsanız, her şeyden önce bunun yüzdesi olmaz. Yüzde ancak niceliğin sahasında top koşturabilir. Yahu bugün bütün dünyanın entelektüel birikiminin karşısına bir Nietzsche koysan, dünya hafif kalır. Faul yapmayın; salt niteliğe istatistikten varılmaz. Bir de şu var: Yüzde 42"nin ekserisi Ak Parti"den nefret ettiği için "Hayır" dedi. Yüzde 58"in ekserisi ise, "Anayasa değişikliği" için "Evet" dedi. Peki anayasa mı oylandı, Ak Parti mi? E"ee, nitelik veya eğitim düzeyi nerde kaldı?

    AYŞE ARMAN"I TERCİH EDERİM

    Röportaj yapmak için Ayşe Arman ve Helin Avşar aynı anda sizi arasalar kimi tercih ederdiniz?
    İkisinden birini seçmek zorundaysam Ayşe Arman"ı tercih ederim. Bunun tek nedeni ise ikisinden birini seçmek zorunda kalmak. Başka bir nedeni yok. (Bitti)




    Salih Tuna: Gazetelerinizi de alıp gidin! Yorumları