'MHP görmelidir ki Türk milleti sert üslubuna ve hain söylemine itibar etmedi. Bu sonucun nedenini düşünmeli, Türkçü yazarları okumalı, Osmanlı'ya atıf yapmalı.' diyor Taha Akyol ve MHP'ye Ziya Gökalp tavsiyesinde bulunuyor.
Referandum Türk demokrasi tarihi için olduğu gibi Türkiye siyaseti ve siyasi partileri için de önemli sonuçlar doğurdu. Özellikle anayasa değişikliğine hayır kampanyası yürüten MHP, bir hesaplaşma tarihi olan 12 Eylül'den yine kayıpla çıktı. MHP neden hayır dedi; duygularına mı yenildi; partiyi bu psikolojiye getiren ve yüzde 8.9'a kadar gerileten nedir; kendi tabanını niye ikna edemedi; stratejisini Türk milliyetçiliğinin kaim olduğu iç Andadolu'ya değil de anti-Kürtçülüğün yükselip köpürdüğü sahil şeridine göre mi belirledi; sonuçlardan ne anlamalı; Bahçeli açılıma ve değişikliğe destek veren "eski ülkücülere" karşı hayli öfkeli, de, MHP şu an ülkücülüğün neresinde?
1980 öncesinde MHP Genel İdare Kurulu üyeliği yapan, partinin yayın organı Hergün'de yazan, o günden beri de mesleğini akademik bilgiyi dikkate olarak sürdüren usta gazeteci Taha Akyol ile anlattı.
MHP referandumdan nasıl çıktı?
Başarısız çıktığına hiç şüphe yok. CHP nispi bir başarı elde etti ama hayır kamyanyasını yöneten partilerden kendi tabanından en çok evet oyu çıkan partinin MHP oldu.
Ancak MHP'nin durumu CHP'den daha zordu. Çünkü MHP sağda, milliyetçi muhafazar bir partidir. Anayasa değişikliği darbeye karşı çıkmak, türban yasağını kaldıran maddeyi iptal eden Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değişmesi, 28 Şubat'ta tavırları görülmüş olan yargı üst düzeyinin atama sisteminin değiştirilmesi gibi muhafazakar tabana cazip gelen bir değişiklikti.
Böyle bir ortamda MHP'nin hayır demesi çok zordu. İkincisi, evet dediği taktirde MHP'nin siyasi kişiliği erozyona uğrardı.
Evet diyerek hem tabanına kulak vermiş hem yapıcı bir politika izlemiş olmaz mıydı?
Bu bir tercih meselesi. MHP'nin evet demesi siyasi kişiliğinin zayıflaması bakımından zordu, AK Parti'nin peşine takılan parti görüntüsü verirdi ve AK Parti'ye yaptığı eleştirilerde inandırıcılık sorunu yaşardı.
Bunu gerçekçi olarak görmek lazım. Ama MHP 'hayır'ın da dozunu kaçırdı. Tayyip Erdoğan'ı Öcalan ile gizli anlaşma yaptı diye suçlayarak, değişikliğin arkasında Kürt açılımının, Öcalan'la müzakerenin olduğunu iddia ederek, bir de bunu çok sert, çatık kaşlı, Yüce Divan'ı hatırlatarak gazaplı bir kampanyaya dönüştürerek yani kampanyası dozundan fazla şiddetli olduğu için etkili olmadı.
Bugün herhalde kimse çıkıp mevcut liderlerden hiçbirisine 'Apo'nun işbirlikçisi' diyemez. Dediğinizde siz inandırıcılğınızı kaybedersiniz.
MHP 1) muhafazakarlık MHP için de önemli olduğu için
2) hayır kampanyasını ölçüsüz şiddette ve suçlamalarla yürüttüğü için etkili olamadı.
İNANDIRICILIĞINI YİTİRDİ
Paketin, klasik milliyetçi muhafazakar Anadolu tabanının hayır diyemeyeceği bir içeriğe sahip olduğunu niye göremedi MHP? Ki en büyük fireyi orada verdi. Batı Anadolu'da, kıyılarda yükselen anti Kürtçü, milliyetçi dalgaya güvenip stratejisini kıyılara göre mi kurdu?
Ben MHP'nin stratejisini coğrafi bir tercih yaparak kurduğunu kanatinde değilim. MHP milliyetçi duyguları esas alarak yola çıktı.
Halbuki siyasetin bir ekonomik, cografi, sosyolojik faktörleri var, bir de milliyetçilik faktörleri. Sadece milliyetçilik faktörünü yani "AK Parti vatanı satıyor" faktörünü ortaya attığınızda, üstelik şiddetli bir dil kullandığınızda inandırıcılığınız kayboluyor.
Bu toplumun ekonomik, sosyolojik faktörleri, özgürleşme talebi var. Toplum Kürt meselesinin bir şekilde çözülmesini istiyor.
Ya sev ya terket, diyen de var, devlet şiddet kullanarak çözsün diyen de var, bu böyle olmuyor, dünyada bu sorunu yaşayanlar nasıl çözdüyse bizde de öyle yapılsın diyen de var.
Bu faktörleri gözden kaçırmış oldu MHP. Kamuoyunda çok sert, uzlaşmasız, ölçüsüz bir parti izlenimi yarattı.
MHP'nin kalesi addedilen, MHP'den asla vazgeçmeyen yerlerde bile hayır çıkmadı, evet çıktı. Neden bu kırılma?
Mesela Yozgat çok tipiktir. Yozgatlı olduğum için de iyi bilirim. Ayrıca Yozgat'ın MHP'nin kalesi olmasında benim çok büyük emeğim, rolüm vardır.
MHP benim dönemimde, 80 öncesinde Türkeş'in dışında ilk milletvekilini Yozgat'tan çıkarmıştır. Bugün Yozgat AKP'nin kalesi! Işte MHP sosyolog gözüyle bunu düşünmelidir.
CİDDİ BİR RİSK ALTINDA
Konda'nın araştırmasına göre MHP yüzde 9.8'e gerilemiş durumda. Marjinalleşmeye kaymak gibi bir tehlikenin işareti midir bu oran?
Muhakkak MHP'lilerin ciddiye alması gereken bir risktir bu, ciddi bir ihtimaldir. MHP oylarındaki istikrarsızlığa dikkatinizi çekerim.
Türkeş döneminde MHP'nin aldığı oy en fazla yüzde 10 civarındadır. 12 Eylül döneminde Türkeş'in aldığı oy en fazla yüzde 6.5'tu! Böyle şeyleri tasvip etmezdim ama, şu kadar şehit verdik, bu kadar mebus çıkaramadık, gibi esefli konuşmalar olurdu.
Devlet Bahçeli bir yeni lider olarak oyları artırdı. Yüzde 18'e çıktı ve Ecevit ile koalisyon kurdular. Ama sonra barajdan düştü.
Sonra tekrar tırmandı. Bu inişler çıkışlar MHP'nin oy artış ve kayıplarının konjonktürel olduğunu gösteriyor. Bu bir parti için sağlıklı bir şey değildir.
Gelenlerin de gidenlerin de duygusal sebeple geldiğini, dolayısıyla bir sadakat bağlılık belirli bir yola girmek gibi bir duygunun teşkil etmediğini gösteriyor. Konda'nın araştırması baraj sıkıntısı olacağını da gösteriyor. .
Giden oylar BBP'ye mi gidiyor AK Parti'ye mi?
AK Parti'ye. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu hayatta olsaydı oraya daha fazla kayardı ama. Rahmetli Yazıcıoğlu geniş muhafazakar milyonlarla hem sıcak davranışlarıyla -sert çatık kaşlı değildi, hemen bir gönül bağı, duygudaşlık kurardı- hem de fikri bakımdan okumuş bir insandı.
Bugün MHP'den kopanların büyük kısmı AK Parti'ye gidecektir.
[COLOR="#0000ff; font-size: medium"]BAHÇELİ KENDİSİYLE ÇELİŞKİDE[/COLOR]
Kıyı şeridi aldığı göçle birlikte daha farklı bir popülasyona ve sosyolojiye sahip artık. Ve hilahazırda anti-Kürtçülük ya da Türk milliyetçiliği de yükselişte.
MHP'nin oyunun yükseldiği de biliniyor. Ancak İnegöl, Dörtyol hadiseleri gibi hadiseler bize, şu ana kadar siyasi bir sorun olan Kürt meselesinin bu bölgede her an toplumsallaşabileceğini de gösteriyor.
MHP, sert söylemini sürdürüyor fakat tehlikenin büyüklüğünün farkında değil mi?
Bahçeli bu tehlikenin farkında, o yüzden hemen hemen her ay olaylara karışmayın, diyerek ne kadar heyecanlı, atak olduğunu bildiğimiz ülkücü tabanı olayların dışına çekmeye çalışıyor.
Ama kendi üslubuyla çelişkiye düşmüyor mu?
MHP kendi siyasetini gözden geçirmeli derken söylediğim buydu: Politik olarak sert bir üslup söylem seçeceksiniz ama davranışta sert olmayın diyeceksiniz.
MHP'nin bu düğümü çözmesi lazım. Kürt göçünün fazla olduğu metropollerde MHP'nin kariyer yapma nedeni de "Bunlarla, bunlar başa çıkar" görüşü. Çözüm yine sertliktir. MHP bunları gözden geçirmelidir.
MHP'li milliyetçilere hitap etmek istiyorum: Biraz milliyetçiliğin tarihini okusunlar. Mesela Ziya Gökalp Ermeni tehcirine niye karşıydı, diye düşünsünler.
Tehcir devam ederken, bırakın tehciri, ondan sonraki vahim hadiseleri, Ermenilerin göç dahi ettirilmemesi gerektiği konusunda, Halide Edip Adıvar gibi Yeni Turan kitabının yazarı bir kadın İstanbul Türk Ocaklarında konferans verdi.
Bunları düşünmeliler, niye diye? Artık Kürtlerin olmadığı bir Türkiye'de Türk milliyetçiliği değil, Kürtlerin varolduğu bir Türkiye'de Türk milliyetçilik fikri nasıl olmalı, olaylara nasıl bakmalı diye MHP'nin ciddi araştırma yapması, bilimadamlarıyla müzakere etmesi lazım.
MİLLETLE ORTAK DİL KURAMADI
Bu sürece nasıl geldi 40 yıllık MHP? Bahçeli çok kritik dönemlerde tabanını şiddetten uzak tutmayı başarmış bir liderken, öfkesinin şiddeti niye bu kadar arttı, üslubu sertleşti?
Kendi tabanına hakim olmakla, izlenen siyasetin sert olması aynı şey değil. Devlet Bahçeli'yi ben yakından tanırım, hayatının her döneminde meşruiyetçi oldu, şiddete karşı oldu, suistimale, yani dava için verilen paraların dava dışı çıkar sebebiyle kullanılması gibi maalesef MHP'nin bir damarında mevcut olan kötü geleneği kesti attı.
Şu anda da Devlet Bahçeli heyecanlı, milliyetçi gençleri şiddet eylemlerinden uzak tutuyor. Bu, onun takdir edilecek tarafıdır.
Ancak kullandığı dil, takip ettiği politika çok sert suçlamalara dayalı. Bu suçlamalar da derinliksiz, içeriksiz, araştırmaya, programa dayanmayan, öfkeye dayalı bir söylem görüntüsü veriyor.
Bu da toplumlar çıldırmadıkça, toplumların tercih edeceği bir politika değildir. Onun için MHP'nin oyu artmadı.
Demek ki MHP, Türk milliyetçisi bir parti olarak Türk milliyetiyle ortak bir dil kuramamıştır.
Nedir tam olarak o ortak dil?
İtidal dili. Makul olmak, sokaktaki vatandaş, yani Türkiye toplumunun çok büyük bölümü sorunların çözümünü, Türkiye'nin daha çok gelişmesini, kavga gürültü olmamasını ister.
Dünyanın heryerinde tüm toplumlar bunu isterler. Siz buna kavga çağrışımı yapan, sert, Yüce Divanlardan bahseden bir dille söylediğinizde "ne oluyor ya, bu kadar da olmaz" deniyor.
[COLOR="#000000; font-size: medium"]MHP'nin kusuru ne, ne yapmalı?[/COLOR]
MHP'nin kendi politikasını iki açıdan gözden geçirmesi lazım.
1) Kendi tarihini incelemeli. Niye hiç bir zaman yüzde 20'yi aşan bir parti olamadı? Bunu çok iyi görmeli
2) MHP Türkiye'nin sosyolojik kesimlerine hitap eden bir parti haline gelmeli. İşçi, köylü, esnaf, şehirli, aydın., Kürt, Türk, Alevi, Sünni... bunlara hitap eden, duygudaşlıklar yaratan bir parti olmaladır.
Çok genel Türk milleti, Türklük kavramıyla hareket ettiğinizde o kadar soyut kullanıyorsunuz ki, hiç hitap etmemiş gibi oluyorsunuz.
CHP'nin yıllarca soyut laiklik söylemiyle yetinmesi gibi MHP de milliyetçilikle mi yetiniyor?
Milliyetçilik duygusu dünyanın bütün toplumlarında bir hayatiyet göstergesidir. Zaman zaman krizlerden çıkmakta bir iksir etkisi yapar.
Fakat bunun da bir ölçüsü, zamanlaması vardır. "Biz şu problemi şöyle çözeceğiz" sözü yerine "Biz bütün problemleri çözüp Türkiye'yi şaha kaldıracağız" sözü boş bir laftır, retoriktir.
FİKİR DEĞİL DUYGULAR ÖNDE
MHP'de bunu fark edecek, eksiği giderecek entelektüeller, bir beyin takımı yok mu peki?
Benim içinde bulunduğum MHP'de de, bugünkü MHP'de de bir ikili durum bahsetmek mümkün. Entelektüeller, profesyoneller, yöneticiler de vardır, sakin Anadolu esnafı da vardır, bir de heyecanlı, atak dinamik, fikirlerden ziyade coşkularla hareket edenler vardır.
Bu kampanyada maalesef fikirlerden ziyade coşkularla hareket edildi, emosyonel (duygusal) tavır ağır bastı. Mesela MHP camiasında, Türk milliyetçiliğinin en büyük fikri kaynaklarından biri olan Ziya Gökalp sile fazla okunmaz.
Okunmadığını Gökalp'in kitaplarının baskı yapmamasından çıkarıyorum. Gökalp'i vurgulama sebebim sosyolog olmasıdır.
Gökalp, İngilizler tarafından gönderildiği Malta sürgününden 1922'de Anadolu'ya geldiğinde Diyarbakır'da Küçük Mecmua adında bir mecmua çıkartır.
Çok kaliteli, birinci sınıf bir mecmuadır. Hatta Falih Rıfkı Atay "Ziya Bey, Diyarbakır'da çıkardığı mecmua ile Türkiye'nin entelektüel hayatını idare ediyordu" gibi bir ifadede bulunur. Orada Ziya Gökalp'in Kürtlerle ilgili yazıları vardır.
Erken bir dönemde Kürt aşiretleriyle ilgili bir çalışma da yapıyor sanırım.
Ziya Gökalp'ten zamanın Maarif Bakanı Rıza Nur, Mustafa Kemal ile de görüşerek Kürt aşiretleriyle ilgili tetkik istemiştir, Gökalp bunu yazmıştır.
Ondan sonra, 1925'ten itibaren "Türkiye'de Kürt hareketlerini, isyanlarını bastırdık, bu iş bitti" denildi.
Ve o tarihten sonra Türk milliyetçi literatüründe Kürt meselesiyle ilgili hiç bir yayın yoktur, anlaşılır sebeple.
Ama şimdi Kürt meselesi karşımıza yeniden çıktı. Bir milliyetçinin yapması gereken ilk iş Ziya Gökalp ne demişti, nerede kalmıştık, Gökalp ne dedi de, olmadı" diye bakmaktır.
Bugün MHP'nin Kürt meselesindeki söylemi, sanki Türkiye'de bir Ziya Gökalp yaşamamış gibi bir söylem.
Hatırlatalım, ne diyordu Ziya Gökalp?
Ziya Gökalp "Kürtleri sevemeyen bir Türk iyi bir Türk olamaz, Türkleri sevmeyen bir Kürt de iyi Kürt olamaz" diyor.
Bu boş bir slogan değil. Bunun sosyolojik temellerini anlatıyor, tarihi beraberlik, iç içe geçmek, köy, şehir dağ ve çöl sosyolojisinin farklarını da irdeleyerek.
Şimdi MHP'nin hareket noktasının bu olması gerekmez mi? Türkiye'nin birliği konusunda elbette iliklerine kadar duyarlı olan MHP'nin dünyada bu tür meseleler nasıl çözülüyor, İspanya'da ne iyiye gidiyor ya da kötüye gidiyor, İngiltere'de İrlanda'da neyi başardılar ya da başaramadılar, biz ne tür dersler alırız. diye incelemesi gerekmez mi? Ama maalesef.
MHP BUGÜN ÜLKÜCÜLÜĞÜN TA KENDİSİDİR
Sanırım 'eski ülkücüler' ile mevcut MHP'liler de tam olarak burada ayrılıyor?
Bakın mesela Türk Ocakları sadece tarihi derinliği bakımından değil bugünkü yönetiminin 1980 öncesi MHP'lilerden oluşması bakımından da çok önemli, saygın bir kuruluş.
Kürt meselesi, açılım, referandumla yani Türkiye'nin gündemindeki meselelerle ilgili açıklamaları araştırmaya, analitik mantıka dayalıdır. Demekki öyle de milliyetçilik olabilir.
MHP bugünkü haliyle, çizgisiyle, söylemiyle ülkücülüğün neresine düşüyor?
Ülkücülüğün tam kendisidir bugün MHP. Ülkücülük bu işte. Ülkücü deyince akla hep genç gelir. Yıl 1963 veya 64. Türkeş MHP'ye girdi, ülkücülük bir gençlik hareketi.
Yıl 2010. Ülkücülük hala bir gençlik hareketi. MHP dediğimizde de akla öncelikle gençlik geliyor, değil mi? Bu da şuradan geliyor:
MHP'nin milliyetçilik anlayışında duygusallık heyecan ön planda, o yüzden hep gençlere hitap ediyor.
Ama o gençler bir okusunlar, yetişsinler, işadamı doktor mühendis iktisatçı profesör olsunlar, roman yazsınlar sanatçı olsunlar... olgunlaşsınlar, öyle değil mi?
Bugünkü MHP ülkücülüğün tam merkezindedir, ülkücülükten uzaklaşmış falan değildir. Ancak bugünkü MHP'nin ülkücülüğü aşarak yeni kitlelere açılması lazım.
MHP sırf ülkücülerin partisi olacaksa kaç oy alacak? MHP geniş kitlelerin partisi olacaksak o kitlelerin dilini nasıl kullanırız diye kendisine bir sorsun. Bu MHP'nin önündeki politik problemlerden biridir.
MHP TÜRKEŞ DÖNEMİNİN GERİSİNDE
Alparslan Türkeş'in de toplumun bütününü kucaklayan bir tavrı yok muydu? Ter Petrosyan'la görüşüp ilk Ermeni açılımını o yapmıştı, 1992 yemin krizinde Başbakan Demirel görüşmezken o DEP'li milletvekilleriyle görüşmüştü...
Ben rahmetli Türkeş ile uzun yıllar yanyana politika yaptım, hatta onun bazı konuşmalarının yazılarının makalelerinin redaksiyonunu yaptım.
O bakımdan yakın tanıdığım bir isim. Türkeş'in kurmay subay olmaktan gelen, NATO'da yurt dışında çalışmış olmaktan gelen, gençlik döneminde Ziya Gökalp gibi eski milliyetçi, Türkçü literatürü okumuş olmaktan gelen önemli bir birikimi var.
O birikimiyle Ziya Gökalp'in görüşünü tekrarlıyordu. Ter Petrosyan'la görüşüyor ve bunu Dışişlerine bildiriyordu.
Ayrıca Alparslan Türkeş'in Türkiye'nin Yahudi cemaatiyle çok yakın münasebeti vardı. Jak Kamhi'nin 500.
Yıl Vakfı olarak Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlediğinde törene Türkeş gösterişli şekilde 7, 8 kişilik bir heyetle katılmıştı.
Türkeş büyükelçiliklerin kokteyllerine gitmeye özen gösterirdi. Yabancı gazetecilerle sık görüşürdü.
Bugünkü MHP'nin toplumun farklı kesimlerine bu kadar açık olduğu söylenebilir mi? Türkeş'in eleştirilecek yönü vardır, Bahçeli'nin Türkeş'ten iyi tarafları vardır.
Mesela?
Bahçeli, Türkeş'e göre daha meşruiyetçidir, hukuk konusunda daha titizdir. Ama bugünkü MHP'nin fazla sert, fazla içe kapanık, adeta kendi etrafında duvar ören, iliteşimden sakınan tavrı Türkeş'in tavrının gerisindedir.
İKTİDAR OLSAYDI KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEK İSTERDİ
Devlet çok yakın bir zamana kadar Kürt sorunu ile terör sorununu aynı cümleden görüyor, Kürt sorununu zorunlu asimilasyonla, terör sorununu askerle çözeceğine inanıyordu.
Hep bunu denedi. Ama bunun çözüm olmadığını, olamayacağı gerçeğini askerler başta olmak üzere devlet katları gördü ve gönüllülük esaslı entegrasyon politikasına geçildi. Devletin vazgeçtiği o eski sert yaklaşımdan MHP niye vazgeçmedi?
Muhalefet partisi olduğu için vazgeçmedi. Bir iktidar sorumlusu olarak eli taşın altında olsaydı, koalisyonda olsa bile koalisyonun büyük ortağı olsaydı, terörle yıllarca mücadele edip gelinen noktayı görseydi, eminim MHP'de de "Buna başka türlü çözümler düşünmeliyiz" fikri uyanırdı.
Muhalefetteler. Dışarıdan eleştirmek kolay. İçlerindeki milliyetçilik duygusu onları daha emosyonel davranışa itiyor.
Devletin bıraktığı boşluğu doldurmak gibi bir politik hamle olabilir mi?
Hayır. Olayı bu kadar mekanik görmüyorum. MHP'nin tradisyonunda "Türkiye Türklerden ibaret" görüşü var. Bu duygu var.
Bu duygunun, bu ülkede başkaları da varmış, bizim birlikte yaşamak için başka formüller üretmemiz, lazım noktasına gelebilmesi için bu duyguyu yürütemeyeceğini görmesi lazım.
O da ancak iktidarla, sorumlulukla, elini sobaya değdirmekle olur. Mesela MHP "iktidara geldiğimizde TRT Şeş'i kapatacağız" diyemez.
Bugüne dek duymadık da böyle birşey, demediler. Ee, kötü bir yanı varsa başlangıçta niye bu kadar karşı çıktınız?
MHP referandum sonuçlarına bir sosyolojik araştırmaymış gibi bakmalı ve "açılım ihanettir, AK Parti ülkeyi satıyor, hain" söylemini millet niye tutmadı diye sormalı. Demek ki bu millet bu sorunun çözümünü istiyor.
Böyle bir çözüm anlayışının araşıyının MHP'de olmasını temenni ederim. Üstelik MHP'de bu işi çok iyi bilecek kavrayacak insanlar var.
Milliyetçi camianın içinde de öyle. Türk ocağı camiası, milliyetçi sosyologlar, entelektüeller var.
Kürt açılım sürecinin başlamasıyla birlikte eski ülkücüler de fikirlerini kamuoyuyla paylaştılar ve açılımı desteklediler.
Nevzat Kösoğlu ile ben bir röportaj yaptım mesela, Nuri Gürgür ve başka isimler de konuştu.
Ama Bahçeli, onlara karşı o kadar çok sert bir dil kullandı ki, sanki onlara çok da kulak kabartacakmış gibi görünmüyor?
Evet, oturmuş, araştırmaya dayalı milliyetçilik anlayışıyla MHP'nin sert milliyetçilik anlayışı arasındaki nüans farkı giderek artıyor.
Bu MHP için iyi değil. MHP Türkiye'de milliyetçilik fikriyatı için göz nuru dökmüş, araştırmalar yapmış kitap yazmış milliyetçi entelektüellerden kopmamalıdır.
Böyle öfkeli, sert, bağıran bir politikanın MHP'ye neler getirebileceğinin ilk işareti referandumda uğradığı başarısızlıktır.
Böyle devam ederse seçimlerde de başarısız olur. Ben o yüzden, iyi niyetini, dürüstlüğünü namuskarlığını her zaman takdirle karşıladığım eski dostum Sayın Devlet Bahçeli'nin referandum sonuçlarına sosyoloji gözüyle bakmasını, sosyologlara yorumlatmasını istiyorum.
Toplum, yüce Türk milleti, sert tavırları reddetmiştir. Olay budur. Böyle olunca, Nihal Atsız'ın "Yufka yüreklilerle çetin dağlar aşılmaz" sözünü bırakacaksın, "Din arabın, hukuk romanın, kahramanlık Türk'ündür" anlayışını değil Ziya Gökalp'in sosyoloji anlayışını takip edeceksin.
Esas referans çağımıza yapılmalıdır ama tarihi referans gerektiğinde, başvuracağımız yer Osmanlı'dır.
Aynı şey MHP için de geçerlidir. MHP 1930'lar türü, Yusuf Akçura türü milliyetçilik anlayışına değil Ziya Gökalp ve Osmanlı'ya referans yapan yeni bir tür milliyetçilik geliştirmeli. Çünkü orada Rum da vardır Ermeni, Yahudi, Kürt, Süryani de vardır.
BOZKURTU DEĞİL ÜÇ HİLALİ HATIRLASIN
Belki oraya kadar gerilemesine bile gerek yok MHP'nin, kendi tarihinde yok mu aradığı? MHP ambleminin bozkurt değil de üç hilal olarak seçilmesi bile referans kaynağını göstermiyor mu?
Bozkur mu, hilal mi diye çok büyük kavgalar yaşanmıştı. Evet, ciddi bir yol ayrımıdır fakat Ülkü Ocaklarına bozkurt verildi, partiye üç hilal.
Çünkü Ülkü Ocakları'nın halkla temas etmeye, ekonomik program hazırlamaya, oy almaya, halkla konuşmaya ihtiyacı yok.
Gençler kendi heyecanlarıyla duygularıyla romantizmle kendi dünyalarında gönüllerince yaşıyor, bir şeyler yapıyorlar.
Ama parti dediğiniz Konya'nın köylüsünden de İstanbul'un esnafından da oy alacak. MHP'nin üç hilale referansının artması lazım.
Toplumun farklı kesimlerine daha toleranslı bakması gerekiyor. Dileğimiz budur.
Hükümet BDP ile görüşüyor fakat sanırım bu sorun, Türk milliyetçileri ikna edilmeden tam anlamıyla çözülmüş olmayacak. MHP ile de müzakere gerekecek. Hükümet nasıl bir yol izlemeli?
MHP konusunda yapabileceği bir şey yok. MHP görüşmeyi reddediyor. Ancak hükümet MHP ile polemiği de girmemelidir.
Çünkü hükümetin MHP ile polemiğe girmesi MHP'yi daha fazla itecektir. MHP bugünkü sert politikaya biraz kendi duygusallıklarından, biraz da itilmekten geldi.
AK Parti MHP'yi itti, anlamında söylemiyorum, fakat Kürt meselesinin ön plana çıkması ve Türk duygularını rencide etmesi, MHP'yi daha Türkçü bir çizgiye itti. MHP bu uca itilişten kendini kurtarmalı, merkeze gelmeli.
Psikolojinin yönetilmesi gerekiyor yani.
Psikolojinin yönetilmesinin yolu bilime, araştırmaya, soğukkanlılığa başvurmaktır. Mesela ben MHP Genel İdare Kurulu üyesi ve sosyoloji profesörü Vedat Bilgin'in konuşmalarını araştırmalarını, ilgiyle, bilmediğim şeyleri de öğrenerek okuyorum.
MHP'den çıkan evet oyları Kürt açılımının MHP'ye oy verenlerce de desteklendiği anlamına gelir mi?
Hayır, tam olarak değil. Kürt açılımının MHP'lilerin bir kısmı tarafından öncelikli problem olarak görülmediği anlamına geliyor.
AYM ve HSYK'nın yapısının değişmesi, yüksek yargının, darbenin sorgulanması daha öncelikli bir mesele olarak görüldü.
Paketi, bir de politik konjontüre verildi oylar. Bir tarafta CHP öbür tarafta AK Parti olduğunda MHP tabanı kendisini AK Parti'ye daha yakın hisseder.
MHP ile CHP arasında bir süredir bir benzerlik hasıl oldu ama, CHP-MHP koalisyonu hesapları da yapıldı...
AK Parti giderse olacak olan odur. Ama CHP çizgisinde görünmek MHP için de sıkıntılı bir durumdur.
Bir siyasi parti olarak koalisyonla bile olsa iktidara gelmeyecekseniz CHP çizgisinde görünmek sorunludur.
Bu da MHP'nin önünde ne kadar büyük bir sorunlar yumağının olduğunu gösteriyor.
BEN BİR SENTEZ YAPMAYA ÇALIŞIYORUM
Siz bugün kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben hala kendimi, milliyetçilik muhafazakarlık ve liberalizm arasında sentez yapmaya çalışan biri olarak görüyorum.
Benim milliyetçiliğim hiç bir zaman Nihal Atsız çizgisinde olmadı. Her zaman Selçuklu Osmanlı çizgisinde bir milliyetçilik oldu.
O yüzden hayatımın hiç bir döneminde Yahudi Ermeni Rum düşmanı oldum. Hatta MHP'deyken, ilerde bir Kürt meselesi çıkar diye de korkuyordum, söylüyordum, arkadaşlarım bilirler.
Çünkü bir yere yol yapıyor, okul açıyorsanız, birisi de oradan çıkınca ben Kürdüm der, bunu biliyordum.
MHP'nin de kendi milliyetçiliğini tanımlarken Osmanlı referansını artırması lazım. Bunu Türkiye Cumhuriyetinin de yapması lazım.
Türkiye Cumhuriyeti Kürt meselesini, insan hakları meselesini, demokrasi meselesini 1930'ları referans yaparak çözemez.
Star