Referandumdan çıkan yüzde 58'lik 'Evet' sonucu Ertuğrul Özkök'ü fena sarsmış gibi. Usta gazeteci 1960'lı yıllardan beri yaptığı oy ytercihlerini ve her seferindeki kaybedişlerini yazdı. Yazısının sonunda ise 'yine de umutluyum' dedi.
Ertuğrul Özkök'ün köşe yazısı
Kaybedenlerin "kimsesi" olmak
Pazar akşamı sonuçlar geldiğinde oturup şahsi bir muhasebe yaptım.
63 yaşındayım ve 1960"lı yılların sonundan itibaren, siyasi görüşlerim ve eylemlerim olmuş.
İlk oyumu 1960"lı yıların sonunda Türkiye İşçi Partisi"ne vermişim.
Tabii ki seçimi kaybetmiş.
1970"li yıllarda yurtdışındaydım. Oy kullanamadım.
1977 yılında CHP"ye oy verdim.
İyi oy aldı ama iktidar olamadı.
Yani yine kaybetmiş sayılabilirim.
12 Eylül"den sonraki ilk seçimde Halkçı Parti"ye oy verdim.
Özal kazandı, ben kaybettim.
Sonra Özal"cı oldum.
Yerel seçimlerde ANAP"a oy verdim.
Geç kalmışım; O da kaybetti.
1991 seçimlerinde ANAP"a oy verdim.
Demirel kazandı.
Ondan sonraki seçimlerin hepsinde oy verdiğim parti kaybetti.
Dün, "Hayır" oyu verdim.
Evet kazandı.
Hem de açık ara kazandı.
* * *
Patronum Aydın Doğan"dan çok önemli bir şey öğrendim.
Düş kırıklığına uğradığım, kendimi kaybetmiş, hata yapmış hissettiğim anlarda, "bahane aramak" yerine, "Ben ne hata yaptım" diye bakmayı.
Önceki akşam da kendi kendime şunu sordum: "Niye benim tuttuğum parti hep kaybediyor?"
Rahmetli babam ise, hep muhafazakâr partilere oy verirdi ve hep onun tuttuğu partiler iktidara gelirdi.
O ilkokul ikinci sınıftan ayrılmaydı, ben eğitimini doçentlik düzeyine kadar devam ettirmiş biri.
O zaman arıza bende mi?
Ben bu toplumu hiç mi okuyamıyorum?
Bahane aramaksa, kendime bahane bulabilirim.
Gazete satılan yerlerde oyların çoğunluğu "Hayır" veya en azından fifty-fifty.
Kıyılardaki "Hayır" oyları hinterlandını genişletiyor.
Bir zamanlar Menderes"in, Özal"ın kaleleri olan Manisa, Balıkesir, Uşak, Denizli, Aydın "Hayır" saflarına geçmiş.
İstanbul, Ankara desen neredeyse fifty-fifty.
Yani "Bizim mahalle sağlam" deyip, sokakta göğsümü gere gere dolaşmaya devam mı etmeliyim?
* * *
Hayır, kesinlikle hayır...
Önümde kapı gibi bir yüzde 58 dururken, o tahlili yapmam, kendi kendimi aldatmak olur.
O tahlili isterse, kendini "muzaffer" hissedenler yapsın.
Yaparlarsa, anlamaya çalışırlarsa, kendilerine de Türkiye"ye de yararlı olur.
Kendime gelince; içimdeki yalnız adam bana şunu söylüyor.
"Bahane uydurma. Bu yüzde 58 nedir, onu anlamaya çalış..."
63 yaşındaki bu kafa anlar mı, o anlasa mahalle bırakır mı diyeceksiniz.
Halimden şikâyetçi değilim. Herhangi bir cemaatle işim olmaz. Allah bana; mahalleye de, iktidarlara da kafa tutma gücü vermiş.
Ama dünkü sonuçtan sonra, bahane arayacak bir ruh halinde de değilim.
* * *
Bugünkü yazıma, az farkla evet çıksaydı "Nifak Anayasası", az farkla hayır çıksaydı sadece "Nifak" diyecektim.
Arada o kadar fark var ki; "nifak" kelimesi ağzımdan çıksa kendi kulağım duymaz.
Erdoğan referandumdan kesin bir zaferle çıktı.
Dünkü Hürriyet"in manşetini çok sevdim.
"İkinci Balkon Konuşması"
Birincisini çok beğenmiştim; çok umutlanmıştım. Lakin umutlarım boşlukta kalmıştı.
Hep diyorum ya; ben iflah olmaz bir iyimserim. Bu defa yine umutlandım.
Başbakan Erdoğan bir konuşmasında "Biz kimsesizlerin kimsesiyiz" demişti.
O cümleyi çok sevmiştim.
İçimdeki ses şimdi de şunu söylüyor.
"Birileri de kaybedenlerin kimsesi olsun."
Sahillerin, fifty-fifty"lerin, boykotların, hayırların, hayat tarzları konusunda endişe duyanların, yargı konusunda derin kaygıları olanların...
O kim olmalı?
Elbette önce, "kimsesizlerin kimsesi" olanlar...
Tabii; "Hayır" deyip de öyle düşünmeye devam edenler; onlar da seslerini özgürce duyurabilmeye devam etmeli.
Eğer yüzde 58, Türkiye"de değişimin, dönüşümün, demokratikleşmenin dönüm noktasıysa;
Eğer bu duygular, meydanlarda verilen sözler samimiyse;
Müzmin bir kaybeden vatandaş olarak bunu gönülden, bütün kalbimle desteklemeye hazırım.
Şu fani dünyada hiç olmazsa kazanacağım bir tek siyasi iddiam olsun.
Tek temennim bu...
(Hürriyet)