Önce birileri çıkıp laikliği demokrasinin karşısına dikti. Aralarına suni bir düşmanlık sokmaya çalıştı.
"Demokrasi diye diye laikliğin altını oyuyorlar" yakın dönemlerin moda lakırdısıydı. Bir elmanın iki yarısı gibi birbirini tamamlayan iki kavram arasına mesafeler konuldu, taraftarları cephelere bölündü. İnsanlar 'demokratım' demeye çekinir hale getirildi. Şimdi de ekonomik refah aynı muameleye tabi tutuluyor. Ekonomi gündemde tutularak laiklik unutturuluyormuş! Herhalde laikliğe, bu tür yaklaşımlardan daha büyük darbe vurulamazdı. Laikliği savunayım derken vatandaşın zihninde tam ters sonuçlar oluşmasına sebep olunuyor. Zira bu ifadelerden şu sonuçları çıkarmak pekâlâ mümkün: "Laiklik, demokrasi ve ekonomik refahın rakibidir. Bu, beraberliği olmayan bir müsabaka. Laikliğin kazanması için diğerlerinin muhakkak kaybetmesi gerekir." İnsanları 'ekmek mi laiklik mi, demokrasi mi laiklik mi' açmazına sürüklemenin mantığını anlamakta zorlanıyorum. Bunlar bir arada bulunabilir, demeyi de çok saçma buluyorum. Demokratik çoğulculuk olmadan laikliğin varlığı düşünülebilir mi? Tiranların, diktatörlerin bir dini veya dinsizliği dayatacaklarını örneklerinden biliyoruz. Gerçek laiklik, farklılıklara tahammül, dinlere eşit muamele ancak demokrasiyle mümkün. Çatışma tezi teoriye aykırı olduğu gibi pratikle de örtüşmüyor.
AK Parti hükümetini sarsacak kalem olarak görülen ve 29 Mart'taki oy kaybının önde gelen sebebi diye bilinen ekonominin, gündemin ilk maddesi olmasından daha tabii ne olabilir? İktidar partisinin seçimlerden sonra hazırladığı raporda mealen şu ifadeler vardı: "Dünyayı sarsan ekonomik krizi ciddiye aldığımızı ve gerekli tedbirlere geç kalmadan müracaat ettiğimizi yeterince anlatamadık." Yani ekonomiye gündemde hak ettiği yeri vermeyerek hata ettik, diyorlar. Kaldı ki pek çok iktidar muhalifi gazeteci, hükümetin krizi yeterince ciddiye almadığını ileri sürüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Hamdolsun kriz bizi teğet geçiyor" sözü üzerine yazılan eleştirilerden birkaç cilt kitap çıkabilir. TÜSİAD, yazılı ve sözlü birçok açıklamayla hükümeti, krizi küçük görmekle suçlayarak ekonominin birinci gündem maddesi haline getirilmesini istedi. TOBB, benzer beyanatlarla ekonomik paket istedi. Sendikalar seslerini yükseltmekle ekmek teknelerinin batması arasında mütereddit kaldı. Laiklik konusundaki tutumu hassasiyetin ötesine giden CHP lideri Deniz Baykal bile Ergenekon'dan fırsat buldukça ekonomi üzerinden hükümete yüklendi. CHP liderinden, grup toplantılarında az iktisadî reçete dinlemedik. Baykal da hükümetin krizi yeterince önemsemediğini düşünenlerden. "Ekonomiyi gündemde tutarak laikliği unutturmak istiyorlar" sözünün muhatabı başta Doğan Grubu gazetecileri olmak üzere bu eleştiri sahipleri mi yoksa! Ya da daha absürt bir komplo teorisi kuralım: Ekonomik kriz laikliğe karşı küresel bir komplo olmasın!
Dünya, en büyük ekonomik buhranlardan birini yaşıyor. General Motors, Citibank gibi dev firmalar ancak kısmen kamulaştırılarak kurtarılabiliyor. Batanların haddi hesabı yok. 10 milyon insanın işini kaybettiği kayıtlara geçti. Kurtarma paketlerinin büyüklüğü şimdilik 3 trilyon dolara tekabül ediyor. İster hükümetin dediği gibi teğet geçsin, isterse muhalefetin iddia ettiği üzere 12'den vursun; kriz bizim de en önemli meselemiz. Artan işsizlik, daralan ekonomi, üretim düşüren fabrikalar ve daha önemlisi dünyadaki yeni dalgaların kıyılarımıza vurma ihtimali hepimizi tedirgin ediyor. Bu ortamda laikliği, ekonominin karşısına dikmek pek anlamlı değil. Ekmek mi, ideoloji mi müsabakasını her zaman ekmek kazanır.
"Demokrasi diye diye laikliğin altını oyuyorlar" yakın dönemlerin moda lakırdısıydı. Bir elmanın iki yarısı gibi birbirini tamamlayan iki kavram arasına mesafeler konuldu, taraftarları cephelere bölündü. İnsanlar 'demokratım' demeye çekinir hale getirildi. Şimdi de ekonomik refah aynı muameleye tabi tutuluyor. Ekonomi gündemde tutularak laiklik unutturuluyormuş! Herhalde laikliğe, bu tür yaklaşımlardan daha büyük darbe vurulamazdı. Laikliği savunayım derken vatandaşın zihninde tam ters sonuçlar oluşmasına sebep olunuyor. Zira bu ifadelerden şu sonuçları çıkarmak pekâlâ mümkün: "Laiklik, demokrasi ve ekonomik refahın rakibidir. Bu, beraberliği olmayan bir müsabaka. Laikliğin kazanması için diğerlerinin muhakkak kaybetmesi gerekir." İnsanları 'ekmek mi laiklik mi, demokrasi mi laiklik mi' açmazına sürüklemenin mantığını anlamakta zorlanıyorum. Bunlar bir arada bulunabilir, demeyi de çok saçma buluyorum. Demokratik çoğulculuk olmadan laikliğin varlığı düşünülebilir mi? Tiranların, diktatörlerin bir dini veya dinsizliği dayatacaklarını örneklerinden biliyoruz. Gerçek laiklik, farklılıklara tahammül, dinlere eşit muamele ancak demokrasiyle mümkün. Çatışma tezi teoriye aykırı olduğu gibi pratikle de örtüşmüyor.
AK Parti hükümetini sarsacak kalem olarak görülen ve 29 Mart'taki oy kaybının önde gelen sebebi diye bilinen ekonominin, gündemin ilk maddesi olmasından daha tabii ne olabilir? İktidar partisinin seçimlerden sonra hazırladığı raporda mealen şu ifadeler vardı: "Dünyayı sarsan ekonomik krizi ciddiye aldığımızı ve gerekli tedbirlere geç kalmadan müracaat ettiğimizi yeterince anlatamadık." Yani ekonomiye gündemde hak ettiği yeri vermeyerek hata ettik, diyorlar. Kaldı ki pek çok iktidar muhalifi gazeteci, hükümetin krizi yeterince ciddiye almadığını ileri sürüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Hamdolsun kriz bizi teğet geçiyor" sözü üzerine yazılan eleştirilerden birkaç cilt kitap çıkabilir. TÜSİAD, yazılı ve sözlü birçok açıklamayla hükümeti, krizi küçük görmekle suçlayarak ekonominin birinci gündem maddesi haline getirilmesini istedi. TOBB, benzer beyanatlarla ekonomik paket istedi. Sendikalar seslerini yükseltmekle ekmek teknelerinin batması arasında mütereddit kaldı. Laiklik konusundaki tutumu hassasiyetin ötesine giden CHP lideri Deniz Baykal bile Ergenekon'dan fırsat buldukça ekonomi üzerinden hükümete yüklendi. CHP liderinden, grup toplantılarında az iktisadî reçete dinlemedik. Baykal da hükümetin krizi yeterince önemsemediğini düşünenlerden. "Ekonomiyi gündemde tutarak laikliği unutturmak istiyorlar" sözünün muhatabı başta Doğan Grubu gazetecileri olmak üzere bu eleştiri sahipleri mi yoksa! Ya da daha absürt bir komplo teorisi kuralım: Ekonomik kriz laikliğe karşı küresel bir komplo olmasın!
Dünya, en büyük ekonomik buhranlardan birini yaşıyor. General Motors, Citibank gibi dev firmalar ancak kısmen kamulaştırılarak kurtarılabiliyor. Batanların haddi hesabı yok. 10 milyon insanın işini kaybettiği kayıtlara geçti. Kurtarma paketlerinin büyüklüğü şimdilik 3 trilyon dolara tekabül ediyor. İster hükümetin dediği gibi teğet geçsin, isterse muhalefetin iddia ettiği üzere 12'den vursun; kriz bizim de en önemli meselemiz. Artan işsizlik, daralan ekonomi, üretim düşüren fabrikalar ve daha önemlisi dünyadaki yeni dalgaların kıyılarımıza vurma ihtimali hepimizi tedirgin ediyor. Bu ortamda laikliği, ekonominin karşısına dikmek pek anlamlı değil. Ekmek mi, ideoloji mi müsabakasını her zaman ekmek kazanır.