Hüsamettin Cindoruk'un Demokrat Parti genel başkan adaylığı eleştiri konusu yapılıyor.
Hâlbuki eski tüfek ve arkadaşlarının aktif siyasete dönmelerinde sayısız fayda var. Aslında zaten aktif siyasetin içinden hiç çıkmadılar.
Yalnızca sandıkta boy ölçüsü alınabilecek konumda değiller. Konuşuyor, tavır alıyor, siyasete müdahale ediyorlar; ama sandık kantarında bunun cevabını almıyorlar. DP'de olması ayrıca tartışma konusu, fakat kurumsal bir kimlik altında icra-i faaliyet yapmaları yerinde olacak. Yakın zamanda Aydın Menderes'in açıklamasıyla kaybettiği 'Menderes'in avukatı' unvanı yerine yeni bir kimlik ihdas etmesi de kaçınılmaz. Ayrıca, babamdan biliyorum, birçok 'Demirkırat' seçmeni 'ah şunlar sandıkta bir karşımıza çıksalar' diye hayıfla ve hasretle bekliyor. 1999 seçimlerindeki binde 5'lik tokat yüreklerini soğutmamış. DYP'yi parçalayarak kurulan ve onun yerini alma iddiasındaki Demokrat Türkiye Partisi, yoğun medya ve darbeci desteğine rağmen seçimde yüzde 0,58 oy alabilmişti. Seçmen 28 Şubat'ın işbirlikçisi olarak gördüğü kadroya ağır bir ders vermişti. DTP Genel Başkanı Cindoruk ise istifa edip bir müddet ortadan kaybolma ihtiyacı hissetmişti.
Cindorukgiller'in aktif siyasete dönmesinin diğer faydası ise şu: Halkın karşısına çıkma mecburiyeti ister istemez onu dikkate almayı gerektiriyor. Siyaset, halka gitmeyi, ondan istemeyi ve ona borçlu olmayı netice veriyor. Bu vesileyle tekrar demokrasiyi hatırlayabilirler. 28 Şubat'tan bu yana giydikleri postalları çıkarıp yeniden çarıkları ayaklarına geçirebilirler. 'Benim köylüm, benim esnafım' nutukları geri dönebilir. Eski cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'de etkisi hemen görülmeye başlandı. Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın 'devlet hasta' sözüne sert tepki göstermesi olumlu bir gelişme olarak algılanabilir. Latife bir yana, Cindorukgiller'in 28 Şubat'la birlikte yaşadıkları dönüşüm kitlelerde hayal kırıklığına sebep oldu. Bu dönüşümün izahını en iyi Aydın Menderes yapıyor. Aksiyon Dergisi'nin 745. sayısında Aydın Bey, "Demokrat Parti, Adalet Partisi, DYP vizyonunu bugüne getiren liderler var. Sizin söylediğiniz sözleri onlar söyleyemiyor. Mesela Süleyman Demirel, Hüsamettin Cindoruk. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna şöyle cevap vermişti:
"İsimlerin üzerinde durmuyorum; ama bugün kim demokrasiyi, hukuk devletinin gereklerini ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu savunmuyorsa o kişilerin geçmişleri ne olursa olsun, hangi kesimlerde bulunmuş olurlarsa olsunlar, kişiliklerinin bir yeri demek ki hep CHP'li kalmış. Zaman ve şartlar değişince de kişilikleri, kimlikleri CHP'liliğe rücu etmiştir. CHP derken kastettiğim tabii ki tek parti dönemidir. Bugünkü CHP değil, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu sindirememiş anlamında tek parti zihniyetini kastediyorum. Egemenlik milletin olsun; ama şunlar şunlar olmasın. Demokraside millete ait egemenlikle pazarlık olmaz. İşte bu anlayış tek parti anlayışıdır. Demek onların böyle bir yönleri varmış. Şartlar değişince siyasi düşünceleri, kimlikleri aslına rücu etmiş."
Cindoruk merkez sağı toparlamak gibi büyük bir işe kalkışıyor. DTP tecrübesinin amacı da aynıydı. Orada seçmenin verdiği cevap yeterince açıktı. Fakat iyi anlaşılamamış görünüyor, tekrarlanması gerekecek. Bu adaylığın diğer boyutu ise Demirel ile Tansu Çiller arasındaki kapanmamış hesabın görülmesi. Bazı anlaşmazlıklar yaşasa da eski Başbakan ve DYP Genel Başkanı Çiller'in siyasete kazandırdığı isim olan Süleyman Soylu'yu yenerek rövanşı almak istiyorlar. Cindoruk'un 28 Şubat'ta batırmaya çalıştığı partiye lider olarak dönme çabası ilgi çekici bir tavır. Çok da riskli aslında. Kaybettiğinde karizmadan kalan kırıntılar da elden gidecek.
Hâlbuki eski tüfek ve arkadaşlarının aktif siyasete dönmelerinde sayısız fayda var. Aslında zaten aktif siyasetin içinden hiç çıkmadılar.
Yalnızca sandıkta boy ölçüsü alınabilecek konumda değiller. Konuşuyor, tavır alıyor, siyasete müdahale ediyorlar; ama sandık kantarında bunun cevabını almıyorlar. DP'de olması ayrıca tartışma konusu, fakat kurumsal bir kimlik altında icra-i faaliyet yapmaları yerinde olacak. Yakın zamanda Aydın Menderes'in açıklamasıyla kaybettiği 'Menderes'in avukatı' unvanı yerine yeni bir kimlik ihdas etmesi de kaçınılmaz. Ayrıca, babamdan biliyorum, birçok 'Demirkırat' seçmeni 'ah şunlar sandıkta bir karşımıza çıksalar' diye hayıfla ve hasretle bekliyor. 1999 seçimlerindeki binde 5'lik tokat yüreklerini soğutmamış. DYP'yi parçalayarak kurulan ve onun yerini alma iddiasındaki Demokrat Türkiye Partisi, yoğun medya ve darbeci desteğine rağmen seçimde yüzde 0,58 oy alabilmişti. Seçmen 28 Şubat'ın işbirlikçisi olarak gördüğü kadroya ağır bir ders vermişti. DTP Genel Başkanı Cindoruk ise istifa edip bir müddet ortadan kaybolma ihtiyacı hissetmişti.
Cindorukgiller'in aktif siyasete dönmesinin diğer faydası ise şu: Halkın karşısına çıkma mecburiyeti ister istemez onu dikkate almayı gerektiriyor. Siyaset, halka gitmeyi, ondan istemeyi ve ona borçlu olmayı netice veriyor. Bu vesileyle tekrar demokrasiyi hatırlayabilirler. 28 Şubat'tan bu yana giydikleri postalları çıkarıp yeniden çarıkları ayaklarına geçirebilirler. 'Benim köylüm, benim esnafım' nutukları geri dönebilir. Eski cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'de etkisi hemen görülmeye başlandı. Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın 'devlet hasta' sözüne sert tepki göstermesi olumlu bir gelişme olarak algılanabilir. Latife bir yana, Cindorukgiller'in 28 Şubat'la birlikte yaşadıkları dönüşüm kitlelerde hayal kırıklığına sebep oldu. Bu dönüşümün izahını en iyi Aydın Menderes yapıyor. Aksiyon Dergisi'nin 745. sayısında Aydın Bey, "Demokrat Parti, Adalet Partisi, DYP vizyonunu bugüne getiren liderler var. Sizin söylediğiniz sözleri onlar söyleyemiyor. Mesela Süleyman Demirel, Hüsamettin Cindoruk. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna şöyle cevap vermişti:
"İsimlerin üzerinde durmuyorum; ama bugün kim demokrasiyi, hukuk devletinin gereklerini ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu savunmuyorsa o kişilerin geçmişleri ne olursa olsun, hangi kesimlerde bulunmuş olurlarsa olsunlar, kişiliklerinin bir yeri demek ki hep CHP'li kalmış. Zaman ve şartlar değişince de kişilikleri, kimlikleri CHP'liliğe rücu etmiştir. CHP derken kastettiğim tabii ki tek parti dönemidir. Bugünkü CHP değil, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu sindirememiş anlamında tek parti zihniyetini kastediyorum. Egemenlik milletin olsun; ama şunlar şunlar olmasın. Demokraside millete ait egemenlikle pazarlık olmaz. İşte bu anlayış tek parti anlayışıdır. Demek onların böyle bir yönleri varmış. Şartlar değişince siyasi düşünceleri, kimlikleri aslına rücu etmiş."
Cindoruk merkez sağı toparlamak gibi büyük bir işe kalkışıyor. DTP tecrübesinin amacı da aynıydı. Orada seçmenin verdiği cevap yeterince açıktı. Fakat iyi anlaşılamamış görünüyor, tekrarlanması gerekecek. Bu adaylığın diğer boyutu ise Demirel ile Tansu Çiller arasındaki kapanmamış hesabın görülmesi. Bazı anlaşmazlıklar yaşasa da eski Başbakan ve DYP Genel Başkanı Çiller'in siyasete kazandırdığı isim olan Süleyman Soylu'yu yenerek rövanşı almak istiyorlar. Cindoruk'un 28 Şubat'ta batırmaya çalıştığı partiye lider olarak dönme çabası ilgi çekici bir tavır. Çok da riskli aslında. Kaybettiğinde karizmadan kalan kırıntılar da elden gidecek.