Marmara'da, yeni bir zehirli deniz anası türü girişinin söz konusu olmadığı açıklandı
Türkiye'deki sayılı deniz anası (meduz) uzmanlarından biri olan İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Ürünleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Melek İşinibilir Okyar, ''Marmara'da, yeni bir zehirli deniz anası türü girişinin söz konusu olmadığını, basında bahsedilen deniz analarının, 2000 yılından beri Marmara'da bulunduğunu ve zehirli olmadığını söyledi.
Dr. Okyar, konu ile ilgili olarak AA muhabirine yaptığı açıklamada, Marmara Denizi'nde görülen ve ''öldüren deniz anası'' olarak nitelendirilen denizanalarının adının ''Chrysaora hysoscella'' olduğunu, literatürde, basında sözü edilen ''Chrysaora Mediterranea'' türü herhangi bir deniz anasının bulunmadığını bildirdi. Haberlerden sonra literatürü tekrar taradığını ve ''Chrysaora Mediterranea'' cinsi bir kayıda hala rastlamadığını vurgulayan Dr. Okyar, ''Sanıyorum bir yanlış anlama sonucu, haberde yeni bir tür olarak yazılmış'' dedi.
-''SAKIN TATLI SU İLE TEMİZLEMEYİN''-
Marmara Denizi'nde görülen deniz analarının ''Cnidaria-denizanaları'' ailesinin ''Scyphomedusae'' dalının, Chrysaora türünden ''Chrysaora hysoscella'' olduğunu, temas halinde insanları öldürmesi veya hastanelik etmesinin söz konusu olmadığını belirten Dr. Okyar, şu bilgiyi verdi:
''Bu deniz anasının, yarı küre şeklindeki vücut yapısının (Umbrella) tepesinden kenarına doğru uzanan sarı-kahverengi 16 adet bant bulunur. Umbrella kenarında 24 tentakül vardır. Umbrella çapı 30 cm;dir fakat 42 cm;ye kadar da ulaşabilir. Vücut yapısının (Umbrella) rengi kahverengi, sarı, kırmızı tonlarında olabilir. Ağız etrafında 4 adet uzun ve kenarları kıvrımlı ağız kolları bulunur. Bunların da rengi portakal rengi-kahverengi ve kızıl arasında değişkenlik gösterir. Genelde kıyısal bölgelerde yayılım gösteren bu tür tüm dünya denizlerinde bulunur. Akdeniz ve Ege Denizi'nde de görülen bu tür, Marmara Denizi'nde ilk defa Erdek Körfezi'nde Ağustos-Eylül 2000 tarihinde kayıt edilmiştir. O tarihten beri Marmara Denizi'nde özellikle kıyısal alanlarda genelde az sayıda gözlemlenmektedir. Bu deniz anası genelde bahar aylarında başlayıp yaz sonuna kadar yaygın olarak görülür. Ömürleri yaklaşık bir yıldır. İnsanlara temas ettiklerinde öldürecek veya tıbbi yardım gerektirecek kadar etkili zehirleri yoktur. Deniz anasının değdiği yerde biraz acı veren, kaşınan isilikler oluşur. Temas edilen yere hiç bir şekilde tatlı su değdirilmemelidir. Tatlı su ve duş, zehrin daha aktif bir duruma gelmesini sağlar. Temas eden bölgeyi deniz suyu ile yıkadıktan sonra alkol dökülür. İlk tedaviden sonra yanma ve kaşıntıyı almak için Anastol ve benzeri merhemler kullanılabilir.''
Bu guruptan ayrı bir türün, pasifiklerde yaşadığını ve gerçekten zehirli olduğunu, temas halinde insanları hastanelik edebildiğini veya öldürebildiğini anlatan Dr. Okyar, bunun Türkiye deniz sularında olmadığını vurguladı.
Dr. Okyar, deniz analarının genelde bu mevsimde çoğaldığını, belli bir büyüklüğe eriştiğini, sonbaharda ise öldükleri için sayılarının azaldığını, özellikle Marmara'Da insanları endişelendirecek bir durumun ve türün söz konusu olmadığını söyledi.
Türkiye'deki sayılı deniz anası (meduz) uzmanlarından biri olan İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Ürünleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Melek İşinibilir Okyar, ''Marmara'da, yeni bir zehirli deniz anası türü girişinin söz konusu olmadığını, basında bahsedilen deniz analarının, 2000 yılından beri Marmara'da bulunduğunu ve zehirli olmadığını söyledi.
Dr. Okyar, konu ile ilgili olarak AA muhabirine yaptığı açıklamada, Marmara Denizi'nde görülen ve ''öldüren deniz anası'' olarak nitelendirilen denizanalarının adının ''Chrysaora hysoscella'' olduğunu, literatürde, basında sözü edilen ''Chrysaora Mediterranea'' türü herhangi bir deniz anasının bulunmadığını bildirdi. Haberlerden sonra literatürü tekrar taradığını ve ''Chrysaora Mediterranea'' cinsi bir kayıda hala rastlamadığını vurgulayan Dr. Okyar, ''Sanıyorum bir yanlış anlama sonucu, haberde yeni bir tür olarak yazılmış'' dedi.
-''SAKIN TATLI SU İLE TEMİZLEMEYİN''-
Marmara Denizi'nde görülen deniz analarının ''Cnidaria-denizanaları'' ailesinin ''Scyphomedusae'' dalının, Chrysaora türünden ''Chrysaora hysoscella'' olduğunu, temas halinde insanları öldürmesi veya hastanelik etmesinin söz konusu olmadığını belirten Dr. Okyar, şu bilgiyi verdi:
''Bu deniz anasının, yarı küre şeklindeki vücut yapısının (Umbrella) tepesinden kenarına doğru uzanan sarı-kahverengi 16 adet bant bulunur. Umbrella kenarında 24 tentakül vardır. Umbrella çapı 30 cm;dir fakat 42 cm;ye kadar da ulaşabilir. Vücut yapısının (Umbrella) rengi kahverengi, sarı, kırmızı tonlarında olabilir. Ağız etrafında 4 adet uzun ve kenarları kıvrımlı ağız kolları bulunur. Bunların da rengi portakal rengi-kahverengi ve kızıl arasında değişkenlik gösterir. Genelde kıyısal bölgelerde yayılım gösteren bu tür tüm dünya denizlerinde bulunur. Akdeniz ve Ege Denizi'nde de görülen bu tür, Marmara Denizi'nde ilk defa Erdek Körfezi'nde Ağustos-Eylül 2000 tarihinde kayıt edilmiştir. O tarihten beri Marmara Denizi'nde özellikle kıyısal alanlarda genelde az sayıda gözlemlenmektedir. Bu deniz anası genelde bahar aylarında başlayıp yaz sonuna kadar yaygın olarak görülür. Ömürleri yaklaşık bir yıldır. İnsanlara temas ettiklerinde öldürecek veya tıbbi yardım gerektirecek kadar etkili zehirleri yoktur. Deniz anasının değdiği yerde biraz acı veren, kaşınan isilikler oluşur. Temas edilen yere hiç bir şekilde tatlı su değdirilmemelidir. Tatlı su ve duş, zehrin daha aktif bir duruma gelmesini sağlar. Temas eden bölgeyi deniz suyu ile yıkadıktan sonra alkol dökülür. İlk tedaviden sonra yanma ve kaşıntıyı almak için Anastol ve benzeri merhemler kullanılabilir.''
Bu guruptan ayrı bir türün, pasifiklerde yaşadığını ve gerçekten zehirli olduğunu, temas halinde insanları hastanelik edebildiğini veya öldürebildiğini anlatan Dr. Okyar, bunun Türkiye deniz sularında olmadığını vurguladı.
Dr. Okyar, deniz analarının genelde bu mevsimde çoğaldığını, belli bir büyüklüğe eriştiğini, sonbaharda ise öldükleri için sayılarının azaldığını, özellikle Marmara'Da insanları endişelendirecek bir durumun ve türün söz konusu olmadığını söyledi.