Eğitim buysa eğitimsiz kalin   Konuyu açan: alptraum   İlk Mesaj: 04-28-2009 (10:00)   Son Mesaj: 04-28-2009 (10:00)    Cevap: 0    Gösterim: 597  

    04-28-2009

    Eğitim buysa eğitimsiz kalin

    Elimde çok kıymetli bir şahsi dosya var.

    Dünkü (27 Nisan Pazartesi) günkü yazımda 21. yüzyılda eğitim-büyüme-zenginleşme ilişkisinin geçtiğimiz yüzyıla oranla çok daha belirgin olacağını ifade etmeye çalışmış idim.

    Bir toplumun genel eğitim düzeyi o toplumun küresel hasıladan aldığı payın temel belirleyicisi olacak, buna kuşku yok.

    Peki o zaman buna kuşku yok diyor isek, yukarıdaki başlığa ne demek lazım?

    Evet, üzerini bir kez daha, on kez daha çizerek söylüyorum, eğitimden anladığımız birilerinin bize eğitim diye sokuşturmaya çalıştıkları şey ise aman eğitimsiz kalın, çok daha hayırlı olur.

    Eğitim artık sanayi toplumu ideolojisiyle belirlenmiş ve 20. yüzyılda ancak bir ölçüde anlamlı kalabilmiş bir şey hiç değil.

    21. yüzyılda eğitim demek bireyin beyninin özgürleşmesi, yaratıcı olması, başkalarından farklılaşmasının fazilet olarak benimsendiği bir süreç.

    Farkındayım, eski anlayıştan yenisine geçiş kolay değil ama bu geçişin tamamlanmamasının maliyeti sanıldığından da büyük olabilir.

    İçinden geçtiğimiz küresel krize dahi bu açıdan bakılabilir zira bu sorun sadece bizim sorunumuz da değil.

    Elimde çok kıymetli bir şahsi dosya var.

    2003-2005 yıllarında Türk Demokrasi Vakfı’nın öncülüğünde Türkiye’nin çok çeşitli yerlerinde çok sayıda Türkiye-AB konusunda konuşmalar yapmışız.

    Anadolu’nun çok çeşitli kentlerinde farklı kurumlar bize ev sahipliği yapmışlar; izleyiciler, soru soranlar bu ev sahipleri, yani üniversiteler, sendikalar, barolar, çeşitli odalar vs.

    Bizi konuk edenlerin niteliğine bağlı olarak izleyicilerin genel eğitim yaşı da değişiyordu.

    Ev sahibi bir kentin barosu ise mesela izleyicilerin yaklaşık tümü en azından hukuk fakültesi mezunu, mühendisler odası ise en azından mühendislik mezunu, ev sahibi bir sendika ise eğitim düzeyi sıfır eğitim yaşına kadar inebiliyor idi.

    Böyle bir deneyim yani Avrupa Birliği gibi ulus devletin geleceğini ilgilendiren bir konuda farklı eğitim yaşa sahip gruplara konuşma yapmak bir eğitimci olarak bana çok şey öğretti.

    Yazının sonunda söyleyeceğimi hemen söylemek istiyorum: İzleyici grubun ortalama eğitim yaşı yükseldikçe bizlere yöneltilen sorular saçmalaştı, ortalama eğitim yaşı düştükçe ise ayakları çok daha yere basan çok reel sorulara muhatap olduk.

    Bir kentte bir baro başkanı bize ilk soru olarak AB sürecinin Türkiye’yi bölüp bölmeyeceği gibi zeki(!!!) sorular sorarken, muhtemelen çok düşük eğitim yaşlı bir ziraatçi (engelli bir yurttaş) AB sürecinde devlet dairelerine engelli koltuğu ile girip giremeyeceği gibi çok gerçek sorular yöneltti.

    Örnekleri çoğaltmak mümkün ama yerimiz yetersiz; ortalama eğitim yaşı arttıkça milliyetçi tutuculuk şahikasına ulaşıyor, ortalama eğitim yaşı indikçe ise daha gerçekçi sorular gündeme geliyor idi.

    21. yüzyılın milliyetçilik yüzyılı olmayacağı kesin olduğuna göre milliyetçi koşullanmaların oluşturduğu bir eğitim sistemi ile 21. yüzyılın sorunlarına nasıl çözüm üreteceğiz?

    Doğrudur, eğitim-büyüme ilişkisi çok doğru bir ilişki ama burada ifade edilen eğitim sadece eğitim yaşı meselesi değil, daha da önemli olmak üzere kitle eğitiminin milliyetçi-zenofob çerçeveden çıkarak eleştirel niteliğinin ön plana çıkması.

    Milliyetçi eğitimin belirlediği bir zihniyetin sürdürülebilir büyümeye, zenginlik ve özgürlüğe çağımızda katkısı olamayacağı açık.

    Bu tür bir eğitim zihniyeti ön plana çıkacak ise bu eğitimden hiç alınmaması daha hayırlı olabilir, bunu çok net söylüyorum.

    Eğitim sistemimizi çok eleştiriyoruz ama şayet sistemin tek derdi vatandaşa ‘Türkün türkten başka dostu yoktur’u öğretmek ise bu açıdan doğrusu çok başarılı olmuş bir sistem var önümüzde.

    Kimsenin hakkını yemeyelim.




    Eğitim buysa eğitimsiz kalin Yorumları