"Şu anda tutuklu bulunan bir emekli generalin emir ve komutasındaki kazıdan neler neler çıkmış." Aziz Üstel, Star'da "kulağına gelen" öyle bir olayı yazdı ki...
Ergenekon’un yurtdışına kaçırdığı tonlarca altın!
"Darbeler, ihtilaller parasız olmaz değil mi? Hele Genel Kurmay Başkanı da bu işlere karşıysa."
Şimdi... Bir olay anlattılar... Fısıl fısıl bir sesle. Doğrudur, yalandır, şehir efsanesidir bilemem. Ama sizinle paylaşayım; Bakalım ne diyeceksiniz.
‘Gece yarısını az geçe, şu anda tutuklu bulunan bir emekli generalin emir ve komutasında, 20-30 kişi Zeytinburnu’nda bir arazide başlattıkları kazının sonuna gelir. Bu kazı uzun bir süredir devam etmektedir...
Arkeolojik bir kazı süsü verilmiştir buna.
Ama değildir.
‘İşte o gece varılmak istenen yere ulaşılır... Tonlarca altın, ziynet eşyası, ikonolar, antikalar çıkarılır toprağın altından... Ta Bizans’tan kalmadır bunlar... Kazının yanında iki kamyon beklemektedir... Gömü, iki kamyona yüklenir. Gün ağırdığında işlem tamamlanmıştır.
‘Ve bir depoya götürülür bu iki kamyon.’
‘Orada bekletilir bir süre. ‘Sonra bir saygıdeğer sivil büyüğümüz aracılığıyla, bu iki kamyon dolusu mal, gemi yoluyla Güney Kıbrıs ve Birleşlik Arap Emirlikleri’ne... Yani bunları nakite çevirecek kişiler ulaştırılır.
‘Ve aşağı yukarı 1.5 milyar dolara yakın bir para elde edilir. Amaç bu paranın çeşitli kişi ve kuruluşlarca paylaşılması, yapılacak darbe için gerekli birimlere aktarılması, karşılığında ülke çapında karışıklılıklar çıkartılmasıdır... Ta ki işler öyle boyuta ulaşacaktır ki, sonunda istese de istemese de asker olaya müdahele edcek, bu tayfa da amacına ulaşacaktır!
‘Ancaaaak... Paraların çok ama çok küçük bir bölümü... Kimine göre yüzde 5’i... Söz konusu paylaşıma girer... ama geri kalanı Cayman Adaları’na mı, Bahamalar’a mı, nereye giderse gider. Saygıdeğer sivil büyüğümüzle emekli generalimiz bu paraları pay ederler.
‘Bunun üzerine, kelleyi koltuğa alıp, darbeye soyunmuşlar öfkeden kudurur... Ve ihbarlar yağmaya başlar savcılığa. Yalnız bu altınlardan falan söz edilmez. Günlükler, Sarıkız’lar falan filan diye ortaya dökülür... Çünkü hala bir umut vardır bu ihbarlar sonucu tutuklu generalle saygıdeğer sivil büyüğümüzün bu paraları geri getirip pay edecekleri yolunda.
‘Bu artık doğru mudur, yalan mıdır, şehir efsanesi olarak ortalıkta dolaşmaya başlamış hikaye midir bilemem. Ancak, bu olayın sözde iki kahramanından biri yurtdışındadır gelmez de gelmez... Diğeriyse merdivenlerden düşer, komadadır.
‘Bütün bunlara kanıt olarak da bir gazete haberine işaret edilir. Bu habere göre, günlerden bir gün, bu bataklığa gırtlağına değin batmış olan biri, hapishanede emekli generali ziyaret eder. Konuşmalar gittikce hararetlenir. Sonunda ziyaretci bağırmaya başlar: ‘Nerede altınlardan benim payıma düşen! Nereye kaçırdınız altınları?!’
‘Bu haber, gazetede de yayınlanır ama kimse olayın derinine inmez, soruşturmaz.’
Şimdi, başında da da dediğim gibi, doğrudur, yalandır... Bir şehir efsanesi yaratılmak istenmektedir. Son derece ciddi bir davayı sulandırmak, basit bir soyguna dönüştürmek amacı yatmaktadır altında bilmem... Bilemem... Ben sadece sizinle paylaşayım istedim... O kadar!
AZİZ ÜSTEL - STAR
Ergenekon’un yurtdışına kaçırdığı tonlarca altın!
"Darbeler, ihtilaller parasız olmaz değil mi? Hele Genel Kurmay Başkanı da bu işlere karşıysa."
Şimdi... Bir olay anlattılar... Fısıl fısıl bir sesle. Doğrudur, yalandır, şehir efsanesidir bilemem. Ama sizinle paylaşayım; Bakalım ne diyeceksiniz.
‘Gece yarısını az geçe, şu anda tutuklu bulunan bir emekli generalin emir ve komutasında, 20-30 kişi Zeytinburnu’nda bir arazide başlattıkları kazının sonuna gelir. Bu kazı uzun bir süredir devam etmektedir...
Arkeolojik bir kazı süsü verilmiştir buna.
Ama değildir.
‘İşte o gece varılmak istenen yere ulaşılır... Tonlarca altın, ziynet eşyası, ikonolar, antikalar çıkarılır toprağın altından... Ta Bizans’tan kalmadır bunlar... Kazının yanında iki kamyon beklemektedir... Gömü, iki kamyona yüklenir. Gün ağırdığında işlem tamamlanmıştır.
‘Ve bir depoya götürülür bu iki kamyon.’
‘Orada bekletilir bir süre. ‘Sonra bir saygıdeğer sivil büyüğümüz aracılığıyla, bu iki kamyon dolusu mal, gemi yoluyla Güney Kıbrıs ve Birleşlik Arap Emirlikleri’ne... Yani bunları nakite çevirecek kişiler ulaştırılır.
‘Ve aşağı yukarı 1.5 milyar dolara yakın bir para elde edilir. Amaç bu paranın çeşitli kişi ve kuruluşlarca paylaşılması, yapılacak darbe için gerekli birimlere aktarılması, karşılığında ülke çapında karışıklılıklar çıkartılmasıdır... Ta ki işler öyle boyuta ulaşacaktır ki, sonunda istese de istemese de asker olaya müdahele edcek, bu tayfa da amacına ulaşacaktır!
‘Ancaaaak... Paraların çok ama çok küçük bir bölümü... Kimine göre yüzde 5’i... Söz konusu paylaşıma girer... ama geri kalanı Cayman Adaları’na mı, Bahamalar’a mı, nereye giderse gider. Saygıdeğer sivil büyüğümüzle emekli generalimiz bu paraları pay ederler.
‘Bunun üzerine, kelleyi koltuğa alıp, darbeye soyunmuşlar öfkeden kudurur... Ve ihbarlar yağmaya başlar savcılığa. Yalnız bu altınlardan falan söz edilmez. Günlükler, Sarıkız’lar falan filan diye ortaya dökülür... Çünkü hala bir umut vardır bu ihbarlar sonucu tutuklu generalle saygıdeğer sivil büyüğümüzün bu paraları geri getirip pay edecekleri yolunda.
‘Bu artık doğru mudur, yalan mıdır, şehir efsanesi olarak ortalıkta dolaşmaya başlamış hikaye midir bilemem. Ancak, bu olayın sözde iki kahramanından biri yurtdışındadır gelmez de gelmez... Diğeriyse merdivenlerden düşer, komadadır.
‘Bütün bunlara kanıt olarak da bir gazete haberine işaret edilir. Bu habere göre, günlerden bir gün, bu bataklığa gırtlağına değin batmış olan biri, hapishanede emekli generali ziyaret eder. Konuşmalar gittikce hararetlenir. Sonunda ziyaretci bağırmaya başlar: ‘Nerede altınlardan benim payıma düşen! Nereye kaçırdınız altınları?!’
‘Bu haber, gazetede de yayınlanır ama kimse olayın derinine inmez, soruşturmaz.’
Şimdi, başında da da dediğim gibi, doğrudur, yalandır... Bir şehir efsanesi yaratılmak istenmektedir. Son derece ciddi bir davayı sulandırmak, basit bir soyguna dönüştürmek amacı yatmaktadır altında bilmem... Bilemem... Ben sadece sizinle paylaşayım istedim... O kadar!
AZİZ ÜSTEL - STAR