"Danıştay saldırısı Türkiye'nin 11 Eylülüdür"…
Hürriyet başyazarı Ertuğrul Özkök Mustafa Yücel Özbilgin'in 17 Mayıs 2006 günü hunharca katledilmesi olayının üzerinden 24 saat geçmeden böyle yazmıştı.
Özkök'ü okurken donup kalmıştım.
Kendisine bir süre sonra Ergenekon sanığı olacak Veli Küçük ve Sedat Peker'in Alpaslan Arslan ile bağlantısı olduğuna dair bilgiler gelmesine rağmen tatmin olmayan Ertuğrul Özkök "dinci" diye nitelediği insanların kalemini kırmıştı;
"Bugüne kadar bu ülkede kimse "dinci" olduğu için öldürülmedi.
Ama "dinsiz" diye öldürülen veya kendine "dinci" diyen insanlar tarafından katledilen çok insanımız var."
Özkök provakatif cinayetin türban için işlendiği dışında bir düşünceyi aklına dahi getirmeden yazmıştı.
Masuniyet karinesini hiçe saymış, Ergenekon Davası'nda yaşananlar ile ilgili şikayet ettiği "yargısız infaz" örneklerinden birini sergilemişti.
Özkök’ün, bir avukatın Danıştay'ın başörtülü bir öğretmen ile ilgili verdiği karara kızıp, silahla Danıştay'a daldığı ve "türbana özgürlük getirmek" için ortalığı kan gölüne çevirdiği senaryosuna inanmış olması Türk medyasının belli bir bölümünün içinde bulunduğu ruh halini ortaya koyuyor.
Gerçeğin çok farklı olduğu Ergenekon ile birlikte ortaya çıktı.
Yargıtay oy birliği ile Danıştay Cinayeti ve Ergenekon Davası'nı birleştirdi.
Yüksek mahkeme özetle; Danıştay cinayeti’nin bireysel olmadığına, ETÖ ile bağlantılı olabileceğine hükmetti.
Bekir Coşkun ise 18 Mayıs 2007’de "biz onları biliriz" derken ülkede çıkması muhtemel bir kaosun fitilini ateşler gibiydi;
"Danıştay'ı basıp yargıçları vuran, eli tabancalı olanlarındandı. Öbürlerinin ellerinde sadece tabancaları yok.
Yüzlerinde aynı kin, gözlerinde aynı nefret, dillerinde aynı hakaret ve tehdit vardır, bir tek tabancaları eksiktir.
Biz onları biliriz."
Utanmadan sıkılmadan dindarlarla tetikçi Arslan'ı aynı kefeye koyan Coşkun'un hükümet üyelerine yönelik sözleri ise insaf sınırlarını aşıyordu;
"Devletin koltuklarında oturanları ile dün Danıştay'ı basıp yargıçları kurşunlayan arasında zerre kadar zihniyet farkı bulamazsınız.
Birisinin dili ile yapmak istediğini aslında bu arkadaş tabanca ile yapıverdi.
O kadar... "
Toplumun belli bir kesimini kin öfke ve nefret dolu olmakla suçlayan Coşkun “silahlı ve silahsız bunların hepsi aynı” demesi tam provokasyondu.
Ve Emin Çölaşan... "Gözleri aydın ektiklerini biçiyorlar" başlıklı yazıda Çölaşan cinayetten hükümetin sorumlu olduğunu açıkça yazmakla kalmayıp istifaya çağırmıştı;
"AKP iktidarı Türkiye'nin gündemini sürekli olarak sıkmabaşla gerdi... Çünkü elindeki tek seçim malzemesi o kaldı. Önceki gün TBMM'de AKP Grup toplantısına bile 150'den fazla üniformalı sıkmabaş getirtip şarkı söylettiler. Böyle bir sahneye Meclis'i alet etmekten utanmadılar. Bizi yönetenler istifa etmeyip yerlerinde kalacak, yine pişkince demeçler verilecek"
Gözleri aydın! Ektiklerini biçiyorlar. Şimdi kına yaksınlar.”
Ve bugün…
Olayın üzerinden 24 saat geçmeden dindarları ve hükümeti laik çevrelerin ve “zinde güçlerin” önüne atan sözüm ona usta gazeteciler Yargıtay’ın tarihi kararı ile ilgili ne yazmışlar diye baktım;
Hiç birinde çıt yok!
Hürriyet başyazarı Ertuğrul Özkök Mustafa Yücel Özbilgin'in 17 Mayıs 2006 günü hunharca katledilmesi olayının üzerinden 24 saat geçmeden böyle yazmıştı.
Özkök'ü okurken donup kalmıştım.
Kendisine bir süre sonra Ergenekon sanığı olacak Veli Küçük ve Sedat Peker'in Alpaslan Arslan ile bağlantısı olduğuna dair bilgiler gelmesine rağmen tatmin olmayan Ertuğrul Özkök "dinci" diye nitelediği insanların kalemini kırmıştı;
"Bugüne kadar bu ülkede kimse "dinci" olduğu için öldürülmedi.
Ama "dinsiz" diye öldürülen veya kendine "dinci" diyen insanlar tarafından katledilen çok insanımız var."
Özkök provakatif cinayetin türban için işlendiği dışında bir düşünceyi aklına dahi getirmeden yazmıştı.
Masuniyet karinesini hiçe saymış, Ergenekon Davası'nda yaşananlar ile ilgili şikayet ettiği "yargısız infaz" örneklerinden birini sergilemişti.
Özkök’ün, bir avukatın Danıştay'ın başörtülü bir öğretmen ile ilgili verdiği karara kızıp, silahla Danıştay'a daldığı ve "türbana özgürlük getirmek" için ortalığı kan gölüne çevirdiği senaryosuna inanmış olması Türk medyasının belli bir bölümünün içinde bulunduğu ruh halini ortaya koyuyor.
Gerçeğin çok farklı olduğu Ergenekon ile birlikte ortaya çıktı.
Yargıtay oy birliği ile Danıştay Cinayeti ve Ergenekon Davası'nı birleştirdi.
Yüksek mahkeme özetle; Danıştay cinayeti’nin bireysel olmadığına, ETÖ ile bağlantılı olabileceğine hükmetti.
Bekir Coşkun ise 18 Mayıs 2007’de "biz onları biliriz" derken ülkede çıkması muhtemel bir kaosun fitilini ateşler gibiydi;
"Danıştay'ı basıp yargıçları vuran, eli tabancalı olanlarındandı. Öbürlerinin ellerinde sadece tabancaları yok.
Yüzlerinde aynı kin, gözlerinde aynı nefret, dillerinde aynı hakaret ve tehdit vardır, bir tek tabancaları eksiktir.
Biz onları biliriz."
Utanmadan sıkılmadan dindarlarla tetikçi Arslan'ı aynı kefeye koyan Coşkun'un hükümet üyelerine yönelik sözleri ise insaf sınırlarını aşıyordu;
"Devletin koltuklarında oturanları ile dün Danıştay'ı basıp yargıçları kurşunlayan arasında zerre kadar zihniyet farkı bulamazsınız.
Birisinin dili ile yapmak istediğini aslında bu arkadaş tabanca ile yapıverdi.
O kadar... "
Toplumun belli bir kesimini kin öfke ve nefret dolu olmakla suçlayan Coşkun “silahlı ve silahsız bunların hepsi aynı” demesi tam provokasyondu.
Ve Emin Çölaşan... "Gözleri aydın ektiklerini biçiyorlar" başlıklı yazıda Çölaşan cinayetten hükümetin sorumlu olduğunu açıkça yazmakla kalmayıp istifaya çağırmıştı;
"AKP iktidarı Türkiye'nin gündemini sürekli olarak sıkmabaşla gerdi... Çünkü elindeki tek seçim malzemesi o kaldı. Önceki gün TBMM'de AKP Grup toplantısına bile 150'den fazla üniformalı sıkmabaş getirtip şarkı söylettiler. Böyle bir sahneye Meclis'i alet etmekten utanmadılar. Bizi yönetenler istifa etmeyip yerlerinde kalacak, yine pişkince demeçler verilecek"
Gözleri aydın! Ektiklerini biçiyorlar. Şimdi kına yaksınlar.”
Ve bugün…
Olayın üzerinden 24 saat geçmeden dindarları ve hükümeti laik çevrelerin ve “zinde güçlerin” önüne atan sözüm ona usta gazeteciler Yargıtay’ın tarihi kararı ile ilgili ne yazmışlar diye baktım;
Hiç birinde çıt yok!