Ergenekon’un son dalgası ile PKK’nın KCK koluna yapılan operasyonun yolu kesişiyor.
AKSİYON DERGİSİ bu haftaki sayısında Ergenekon PKK ilişkisini ortaya koyuyor.
PKK’nın KCK koluna yapılan operasyon ortya yeni bağlantılar çıkardı. Soruşturma kapsamında elde edilen döküman ve belgeler Diyarbakır’a gönderildi. İddiaya göre, yeniden yapılanan Ergenekon, kaos eylemlerini KCK’ya yaptıracaktı. ÇYDD de bunun bir parçasıydı.
12.Dalga olarak isimlendirilen Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’ne yönelik son operasyon, her zamankinden daha fazla ses getirdi. Bazı eski ve yeni rektörler ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) yöneticilerine yönelik operasyon, “Ergenekon’un kadrolu karşıtlarını” öfkelendirdi: Prof. Dr. Mehmet Haberal ile ‘kendilerini eğitime vakfetmiş’ ÇYDD ve ÇEV yöneticileri nasıl gözaltına alınır!
Daha bu tartışmalar sürerken bir başka haber de Diyarbakır’dan geldi. Diyarbakır özel yetkili cumhuriyet savcıları, terör örgütü PKK ile DTP arasında köprü vazifesi gören Kürdistan Topluluklar Birliği’ne (Koma Ciwaken Kürdistan-KCK) yönelik ülke genelinde bir operasyon başlattı. Her ne kadar gözden kaçmış olsa da bir diğer hareketlenme de önemliydi. Erzurum’da özel yetkili bir başka cumhuriyet savcısı, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’ne (DHKP-C) yönelik operasyon başlattı. Trabzon, İstanbul ve Rize’de tutuklanan 9 örgüt mensubu Erzurum’a gönderildi. DHKP-C’nin Trabzon yapılanması büyük oranda etkisiz hâle getirildi.
Peki, ardı ardına gelen operasyon haberleri aslında ne anlama geliyor? Ergenekon-PKK ve Ergenekon-DHKP-C ilişkisi, her iki iddianamede de yer alıyor. Ancak 12. Dalga’da gözaltına alınan ve tutuklananların bu örgütlerle bağı merak konusu. Mesela, evinde arama yapılan Türkan Saylan’ın başkanlığını yaptığı ÇYDD, Ergenekon’un neresine konulmalı?
Her ne kadar şeklen iki ayrı konu olsa da Ergenekon operasyonu ile PKK’ya yönelik geniş çaplı soruşturmanın yolu birçok yerde kesişiyor. PKK operasyonunda gözaltına alınan ve tutuklananlar, sıradan kişiler değildi. PKK ile Demokratik Toplum Partisi (DTP) arasında köprü vazifesi gören ve PKK’nın şehirdeki bütün hamlelerini organize eden KCK, aynı zamanda PKK’nın Ergenekon ayağını da oluşturuyor. KCK (Mayıs 2007’de resmen ilan edildi) şemasının en başında, İmralı’da tutuklu Abdullah Öcalan ‘Önderlik Komitesi’ adı altında sembolik olarak yer alıyor. Terörist Murat Karayılan ise örgütün lideri konumunda. Diyarbakır merkezli operasyon, Karayılan’dan çok Cemil Bayık, Ali Haydar Kaydan, Mustafa Karasu ve Sabri Ok gibi kişilerle ilişkisi olan DTP’lileri kapsıyor. Tabii Avrupa’da bulunan Zübeyir Aydar’ın da bu yapılanmada önemli bir yeri var.
Operasyonun en büyük halkasını, avukatlar-Öcalan görüşmeleri ve bu görüşmelerin Kandil’de Sabri Ok’a iletilmesi kısmı oluşturuyor. Aynı şekilde PKK’nın yeniden dizaynı da burada önemli. Ancak Sabri Ok (Uzun yıllar Bursa’da cezaevinde kaldı. DTP’nin eski başkanı Nurettin Demirtaş da aynı cezaevinde Ok ile bir süre yattı.), PKK içinde ve onu tanıyanlar tarafından ‘Ergenekoncu’ olarak biliniyor. Operasyon bir nevi Sabri Ok ile birlikte PKK’nın Ankara grubunu ve bunların DTP içindeki uzantısını kapsıyor. Bir başka deyişle, özel yetkili savcıların PKK operasyonu, Ergenekon soruşturmasının bir parçasını oluşturuyor.
DTP ve PKK içindeki derin yapılanmaya uzanan operasyonda gözaltına alınan ve tutuklanan şahısların yanı sıra teknik takibe alınan çok sayıda kişi bulunuyor. Özellikle DTP’li bazı belediye başkanlarının ismi de operasyonda ön plana çıkıyor. Başkanlar ile PKK’ın habercileri arasındaki telefon konuşmaları önemli delillerden. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yapısını örnek alan KCK, yasama, yürütme, yargı erklerine dayalı bir yapı oluşturuyor. Silahlı ve sivil kanat şeklinde yapılanan KCK, aynı zamanda kadınlar ve gençler için de örgütlenmenin gerekliliğine inanıyor. PKK bir nevi Ergenekon’u taklit ederek KCK yapısını oluşturmuş. Ergenekon yapılanması, ‘Ergenekon’ ana belgesi ile ‘Lobi’ ve ‘Analiz’ isimli dokümanlarda net bir şekilde ortaya çıkıyor. Silahlı kanat, özel büro, sivil toplum kuruluşları, siyasi kanat şeklinde bölümler var. Öyle ki KCK, tıpkı Ergenekon’da olduğu gibi yazarlar, sanatçılar ve hukukçulardan oluşan gruplar dahi kurmuş.
PKK tarihindeki en büyük operasyon, aynı zamanda PKK’nın ‘beynine’ yapılan hamle olarak da değerlendiriliyor. Aslında bu darbe, Ergenekon- PKK ilişkisini bundan sonra önemli ölçüde sekteye uğratacağa benziyor. Ancak örgüt içindeki Ankara grubu her zaman başka bir hamle geliştirmeyi ihmal etmiyor. İddiaya göre, Ergenekon aldığı darbelerden sonra kaos oluşturmak ve birtakım suikastlar yapmak için operasyon görevini KCK’ya bıraktı. Operasyonlarda elde edilen dokümanlarda örgütün büyük çapta bir eylem hazırlığında olduğu belirtiliyor. KCK, önce üniversiteleri hareketlendirecek, Alevi vatandaşları organize edip kitle gösterileri yapacak, ardından da birtakım şaibeli suikastlarla çeşitli grupları karşı karşıya getirecekti.
KCK aslında Ergenekon kapsamında ele geçirilen deliller, belgeler ve tanık ifadeleri doğrultusunda takip ediliyordu. KCK’nın Diyarbakır’da merkez olarak kullandığı binanın karşısında daire tutan Diyarbakır Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, KCK’nın beyin takımını deşifre etti. Kimlerle görüştükleri, kitleyi nasıl yönlendirdikleri operasyonda ele geçirilen belgelerde sabit. KCK’yı yönlendiren Sabri Ok’un Türkiye’ye kaçak girmeyi planladığı da deşifre ediliyor. Aynı şekilde KCK’nın şehir militanlarının bilgi verdiği terörist Ape Hüseyin kod adlı Kadri Çelik (Dağlıca ve Aktütün baskınını organize eden kişi. Kıbrıs’ta askerliğini asteğmen olarak yaparken bir subayı öldürüp dağa çıktı), Sabri Ok ile irtibat hâlinde. İkilinin Dağlıca baskınından bir ay önce Hakkâri’nin bir yaylasında bazı askerlerle görüştüğü ileri sürülüyor.
Ayrıca, Ergenekon’dan elde edilen deliller, Diyarbakır’daki operasyonu yürüten savcıya gönderilerek operasyon derinleştirildi. Gönderilen dokümanlar içinde Ergenekon’un PKK’ya yaptırdığı eylemlerin listesi de bulunuyor. Özellikle Ergenekon operasyonunun başlamasıyla patlak veren eylem ve olaylara dair tanık ifadeleri veya belgeler Diyarbakır’daki operasyonu şekillendirdi. KCK’nın Ergenekon benzeri bir yapılanma ile Ergenekon’a hizmet ettiği belirtiliyor. Bu nedenle bazı eylemler PKK içinde dahi kafa karıştırdı. Örneğin, Diyarbakır’da bir dershane önünde meydana gelen (3 Ocak 2008) ve 7 kişinin hayatını kaybettiği, 67 kişinin de yaralandığı patlama, Ergenekon-KCK ilişkisinin tam bir deşifresi. PKK adına açıklama yapan KCK, üç gün boyunca olaya kayıtsız kaldı. Açıklamayı ancak dördüncü gün yapabildi: “Gruplarımızın yapma ihtimali var.” Beşinci gün ise ‘Otonom bir grubumuz yapmış, Diyarbakır halkından özür diliyoruz.’ şeklinde bir açıklama geldi.
Olaydan 6 gün sonra avukatların Abdullah Öcalan ile görüşmesi ise deşifrenin geldiği son nokta oldu. Görüşmede avukatlar ‘olayı örgüt yaptı’ demesine rağmen Öcalan, “Karışık bir olaydır. Karıştırmak isteyenler yapmış olabilir. Geçmişte Hizbullah ve kontrgerilla benzeri eylemleri yapıyordu.” şeklinde bir açıklama yapıyor. Bunun üzerine KCK Yürütme Konseyi, “Olay tam belli değil, araştırılıyor.” demek zorunda kalıyor.
Bir başka çelişki de Güngören’deki patlamada yaşanıyor. Ergenekon’un PKK’ya havale ettiği patlamanın faili İrfan kod adlı terörist hâlâ aranıyor. İrfan, KCK’nın ‘Özel Kuvvetleri’ne mensup biri. Diyarbakır’da polis servis aracına saldırı da KCK’nin organize ettiği eylemlerden. Patlamaların yanı sıra kitle gösterileri, dil konusundaki öğrenci eylemleri, Ahmet Kaya’nın mezarının getirilmesini engellemek için imza kampanyası, şehirdeki eylemler (Başbakan’ın Diyarbakır’daki gezisini protesto etmek için çöp bırakma ve esnafa kepenk kapattırma gibi), Nevruz’daki sokak gösterileri gibi her türlü faaliyet de KCK tarafından organize edildi.
KCK aynı zamanda DTP’li belediye başkanlarını da baskı altında tutuyor. İddiaya göre, hangi başkanın hangi programa katılacağını KCK belirliyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in Başbakan Erdoğan’ı havaalanında karşılamak için gittiği ve buradan döndürüldüğü aktarılıyor. Hatta Baydemir, KCK mensupları tarafından tehdit ediliyor. Baydemir’in, kendisini telefonla arayan kişiye “Ben sizin en zor gününüzde yanınızda oldum, daha ne istiyorsunuz!” dediği ileri sürülüyor.
KCK’yı, DTP’nin içinde çeşitli görevler yapan gençlerden oluşan üç kişi yönetiyor. KCK’nın şehirdeki kadrosunun önemli isimleri, kendilerini siyasilerin ve belediye başkanlarının üstünde görüyor. Belediyelere işçi alımını ve belediyelerden PKK’ya para gönderilmesini de KCK organize ediyordu. KCK ile ilgili ortaya çıkan diğer bir ayrıntı ise Ergenekon suikast listesinde yer alan Osman Baydemir’e yönelik saldırının, bir Ergenekon tetikçisi ve Diyarbakır’daki bir örgüt mensubu tarafından ortaklaşa düzenlenecek olmasıydı.
Ancak KCK’nın en önemli olayı Cumhuriyet Mitingleri. Örgüt buraya katılmak için çaba gösteriyor. Buna dair belge ve bilgilere ulaşıldığı belirtiliyor. Ergenekon’un kontrol altında tuttuğu sivil toplum kuruluşları tarafından organize edildiği belirtilen mitinglere PKK’lıların da davet edildiği ve katıldığı tespiti yapılıyor. 12. Dalga’da ÇYDD ve ÇEV şubelerine yapılan operasyonlarda birçok doküman ele geçirildi. Özellikle mitingleri organize eden ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ın mitinglere çağrı için gönderdiği faksların ele geçirilen belgeler arasında olduğu belirtiliyor. Diyarbakır’daki operasyonda deşifre edilen KCK’nın ise taraftarlarını mitinglere yönlendirdiği tespiti yapılıyor. Özellikle Kürdistan Aleviler Birliği, Alevi cemaatinin katılımı üzerinde etkili oldu. Cumhuriyet Mitingleri’nin yapıldığı dönemde KCK’nın başkanı olarak adı geçen Murat Karayılan da bir bildiri yayımlayarak olaya destek çıktıklarını duyurdu. Karayılan’a göre, meydanlara gidilmesi Türkiye’nin demokratikleşmesine yarar sağlıyordu: “Bu mitinglere katılım sağlanması hâlinde başlayacak süreç, Kürt sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır.” Bu tarihlerde DTP Genel Başkanı Ahmet Türk de mitinglere atfen şöyle konuşuyordu: “Türkan Saylan’ın çizgisini ve söylemini her zaman beğeniyoruz.” Mitinglere özellikle KCK’nın gençlik yapılanması olan Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi’nin (YDGH) katıldığı belirtiliyor.
ÇYDD’deki aramalarda el konulan bir başka dokümanda ise terör örgütü PKK’ya yakın dernek ve kuruluşlar ile yöneticilerinin isim listelerinin bulunduğu belirtiliyor. Bu isimlerin önemli bir kısmının KCK operasyonu kapsamında gözaltına alındığı da gelen haberler arasında. Zaten Diyarbakır merkezli PKK operasyonu giderek genişletiliyor ve ciddi bağlantılar tespit ediliyor.
Polisin yaptığı aramalarda ayrıca ÇEV Genel Başkanı Gülseven Yaşer’in de özel arşivine ulaşıldı. Yaşer’in ‘Gözüm gibi baktığım özel arşivim var’ demesi üzerine bu arşivin özellikle arandığı ve incelenmesinin sürdüğü açıklandı. Cumhuriyet Mitingleri’nin organizatörleri arasında bulunan ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer’in adı 2. iddianamede geçiyordu. Yaşer’in, Fethullah Gülen’e yönelik davada adil yargılamayı etkilemek suçu işlediği ve PKK’lıları bursla desteklediği ortaya çıkmıştı. ÇYDD ve ÇEV’in başta PKK olmak üzere DHKP-C ve Hizbullah mensuplarının yakınlarına burs verdiği, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından da belgelenmişti. Vakfın, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un desteğiyle 1800 lise öğrencisine burs vermek için başlattığı ‘Deniz Yıldızı Projesi’ incelemeye alınmıştı. ÇEV’den burs alanlar arasında teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın akrabaları ile Gaffar Okkan cinayetine karışan Hizbullah mensubunun akrabası da vardı. Özellikle 2003-2004 (bu dönemde darbe hazırlıkları yapıldığı günlüklere yansımıştı) yıllarında çok sayıda PKK sempatizanı ve mensubunun burs aldığı aktarılıyor. Burs alan gençlerin daha sonra PKK’nın dağ kadrosuna katıldıkları ileri sürülüyor. Halen PKK’nın üst düzey bir komutanın kızının ÇYDD bursu aldığı ileri sürülüyor. KCK operasyonunda Doğu ve Güneydoğu’da faaliyet yürüten birçok vakıf ve derneğin köyleri PKK militanları ile dolaştıklarına dair fotoğrafların da ele geçirildiği aktarılıyor.
Terör örgütü PKK üyesi öğrencilere burs vermekle suçlanan Gülseven Yaşer’in başkanlığını yaptığı ÇEV ile Prof. Dr. Türkan Saylan’ın başkanı olduğu ÇYDD’nin misyonerlik yaptığı da ileri sürülüyor. Özellikle Van bölgesinde bu alanda aktif faaliyet yürüttükleri aktarılıyor. Son operasyonda konuya dair ciddi belgelerin ele geçirildiği de vurgulanıyor. ‘Burs listelerinin’ alınmasına tepkinin de biraz bu konularla ilgili olduğu aktarılıyor.
MİT’in 24 Nisan 2001 tarihli raporunda, ÇYDD ve ÇEV’in, misyonerlik faaliyetlerinin Türkiye ayağını oluşturduğu açıklanmıştı. Bu iki vakıf, misyonerlik faaliyetlerini organize eden Dünya Kiliseler Birliği’nin Türkiye’deki temsilcisi durumundaki Amerikan Board şirketi tarafından destekleniyor ve finanse ediliyor. 1830’lu yıllardan beri faaliyet gösteren Amerikan Board adına Türkiye’de çalıştığı belirtilen Sağlık ve Eğitim Vakfı’nın mütevelli heyetinin başında ise ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer’in eşi Yaşar Yaşer’in bulunduğu anlatılıyor. ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ın annesi Lilimina Raiman’ın (1936’da) Leyla ismini aldığına da değiniliyor. Teröristlere burs veren ve misyonerlik yapan ÇEV’in ikinci başkanlığını o dönemlerde Şener Eruygur’un yaptığı da ortaya çıkmıştı. Benzer bir rapor da Jandarma tarafından hazırlanmıştı. Bu raporda da ÇYDD ve ÇEV’in Atatürk’ü kullanarak örgütlerle bağı olan sivil toplum kuruluşlarına yardım ettiğinin altı çiziliyor. Son operasyonda ele geçirilen ÇYDD ve ÇEV dokümanlarında burs verilen öğrencilerin ailelerine ait fişlemelerin yapıldığı da ortaya çıktı. Doküman listelerinden elde edilen bilgilere göre, ailesinde türbanlı olan öğrencilere burs verilmediği tespit ediliyor. Bu fişlemelerin büyük kısmının ise Şener Eruygur’un kurduğu Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından yapıldığı öne sürülüyor.
ÇYDD ve ÇEV’e yönelik operasyonda başka bir gerçek daha ortaya çıktı. İddiaya göre daha önce eylem ve miting gibi toplumsal olayları organize eden Ulusal Birlik Hareketi Platformu’nun deşifre olmasından sonra yeni bir birliğin hazırlığına başlandığı belirtiliyor. Mehmet Haberal’dan finanslı yeni birliğin başına Saylan’ın getirileceği ileri sürülüyor. Birlik, Cumhuriyet Mitingleri benzeri eylemler ve toplum nezdinde itibar gören organizasyonlar yapacaktı. Kalabalık olmayan ancak belirlenen illerde eş zamanlı yapılacak gösterilerle kamuoyu yönlendirilecekti. Diğer bir iddia ise kaos oluşturma görevi de KCK’ya verilecekti. Ayrıca, Ergenekon karşıtı kitle gösterileri düzenleyip toplumu yönlendirme faaliyetleri de bu çalışmanın bir parçasını oluşturuyor.
ÇYDD ve ÇEV’de ele geçirilen belgeler, sadece burs listeleriyle sınırlı değildi. İddiaya göre, AB fonlarından ‘eğitim ve proje’ maksatlı alınan paralar, Ergenekon ve STK’lara aktarıldı. Aynı şekilde Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Ziya Özcan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı bakanlara dair bilgilerin toplandığı ve bu kişilerin hedef alındığı belirtiliyor. Mehmet Haberal’a ait Patalya Otel ve Başkent Üniversitesi’nde “AK Parti’yi devirme” toplantılarının yeniden yapıldığı ileri sürülüyor. Özellikle eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun bunun için bazı askerlerle görüştüğü ve darbe için çağrılar yaptığı aktarılıyor.
Kent Otel’in ardından Patalya Otel’de devam eden toplantılara emekli orgeneraller Hurşit Tolon, Tuncer Kılınç ve Şener Eruygur ile birlikte sayıları yüzü geçen çok sayıda eski bakan ve bürokrat katılıyordu. 22 Temmuz (2007) seçimlerinde AK Parti yüzde 47 oy alınca toplantılara bir süre ara verilmişti. Ergenekon operasyonlarından sonra da suskun kalan grubun son dönemde yeniden toplanmaya başladığı ve çalışmalar yürüttüğü aktarılıyor. Son operasyonun, son dönemlerdeki ‘darbe’ çalışmalarını kapsadığı ileri sürülüyor.”
Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’dan ele geçirilen ‘Rektörlerle Toplantı. pdf’ isimli dosyada, 25 Ekim 2003’te Ankara’da rektörlerin de katılımıyla düzenlenen ve ‘Ordu Göreve’ pankartlarının açıldığı yürüyüşün, Ergenekon’un darbe planlarının ikinci aşaması, Ayışığı’nın bir ayağı olduğu ortaya çıkmıştı. İstanbul Üniversitesi, 9 Eylül Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Malatya İnönü Üniversitesi, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Samsun 19 Mayıs Üniversitesi rektörlerinin 19 Eylül 2003’te Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’nda katıldıkları toplantıda konuşulanların yer aldığı dosyada, “Rektörlerden 15-20’sinin ‘Kubilay’ olmaya hazır olduğunu” söyledikleri ve “25 Ekim’de rektörler ve öğretim üyeleri Anıtkabir’e geleceğiz. Bize destek veren kurumlar da gelmeli. TSK ile beraber olalım.” teklifinde bulundukları anlatılıyor. Bu toplantıdan 6 gün sonra, Ankara’da ‘Ordu Göreve’ pankartları altında Ergenekon sanığı eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Kemal Alemdaroğlu ve eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün de Tandoğan Meydanı’ndan Anıtkabir’e kadar yürüdüğü gösteri yapılmıştı.
Ergenekon tutuklusu Mustafa Balbay’ın günlüklerinde de Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlhan Selçuk ile emekli Org. Şener Eruygur arasında 18 Şubat 2004’te geçen konuşma yer almıştı. Konuşmada Eruygur’un, “Biz kimlerle görüştük, bilgi verelim. Anıl Çeçen, Yıldırım Koç, Malatya, İstanbul, Samsun, 9 Eylül rektörleri. Onlar çok heyecanlı. Artık bilen bilir, biz yola çıktık.” ifadeleri yer almıştı. Bu süreç ve çaba sürekli devam etmişti. Hatta Prof. Fatih Hilmioğlu, mitinge öğrencileri götürmek için üniversitede sınavları ertelemişti. Prof. Mustafa Yurtkuran ise 14 Nisan 2007’de Tandoğan Meydanı’ndaki mitinge kimin katılıp katılmayacağını tespit etme adına zorla imza karşılığı listeler hazırlatmıştı.
KİMİN REKTÖRLERİ?
Prof. Dr. Mehmet Haberal: Başkent Üniversitesi, Başkent Hastanesi, Kanal B Televizyonu ve Patalya Oteli sahibi. Ergenekon sanıklarıyla ilişkisi bulunuyor. Ergenekon’un gizlenen şeması içinde yer aldığı ileri sürülüyor. Haberal’ın adı hem yönetici hem de örgütün finansörü olarak geçiyor.
Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu: Malatya İnönü Üniversitesi’nin eski rektörü. Şimdi Haberal’ın Başkent Üniversitesi’nde. 27 Nisan e-muhtırasını değerlendiren Hilmioğlu, “Ordu demokrasiye müdahale etmemiştir. Türk ordusu, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesine aykırı olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerine karşı davranan bir hükûmete karşı müdahale etmiştir.” demişti. “Kim gelirse gelsin. Yüzde 35’le değil, isterse yüzde 95’le gelsin. Onu da söyleyeyim!” sözü de Hilmioğlu’na ait. İnönü’de PKK yandaşlarından kadrolaşmaya gitmesi ve başörtülü öğrencilere yönelik baskılarıyla da gündeme gelmişti.
Prof. Mustafa Yurtkuran (Eski Uludağ Üniversitesi Rektörü): Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Başkan Vekili Yurtkuran’ın adı 2. iddianamede geçmişti. Yurtkuran’ın eşinin rektör olmasından sonra serbest kalıp Ergenekon sanığı Şener Eruygur’a teslim olacağına ilişkin görüşleri iddianamede yer almıştı.
Prof. Dr. Osman Metin Öztürk (Giresun Üniversitesi): Emekli binbaşı. Öztürk’ün, Veli Küçük’e ‘Her zaman emrinize amadeyim’ dediği ortaya çıkmıştı. Genelkurmay Başkanlığı’nda Hukuk Müşavirliği görevi de yapan Öztürk, kişisel web sitesinde, İstanbul’da Koç Grubu’na ait Beko Fabrikası’nda yangın çıkmasının ardından “Koç, üstüne vazife olmayan işlere burnunu soktukça bu tür olaylarla daha çok karşılaşacaktır. Sadece Koçlar mı, başkalarına da sıra gelecek.” demişti.
Prof. Dr. Ferit Bernay (Eski 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü): ‘İntihal, yolsuzluk, kadrolaşma’ iddiaları nedeniyle uzun süre gündemi işgal etti. Hakkında bir Meclis Araştırma Komisyonu da kurulan Bernay, pek çok suçlama için hâlen yargıda hesap veriyor. Üniversite bünyesindeki Halk Bilimleri Kulübü’nün DHK -C militanı 5 üyesi İstanbul’da polisle çatışmıştı.
Prof. Dr. Erol Manisalı: Ergenekon’un yöneticisi olarak adı geçen emekli Orgeneral Şener Eruygur’un, ulusalcı görüşleriyle tanınan Prof. Dr. Erol Manisalı’dan, darbeye giden yolda ‘kullanabileceği’ ya da ‘yönlendirebileceği’ akademisyen, gazeteci ve sivil toplum örgütü temsilcileri konusunda ‘rapor’ aldığı ortaya çıkmıştı. Manisalı’nın da ‘yönlendirilebilir’, ‘faydalanılabilir’, ‘irtibat kurulabilir’ şeklinde kişileri sınıflandırdığı belirlenmişti. Bir nevi Eruygur’un akıl hocalığını yapan kişi.
AKSİYON
AKSİYON DERGİSİ bu haftaki sayısında Ergenekon PKK ilişkisini ortaya koyuyor.
PKK’nın KCK koluna yapılan operasyon ortya yeni bağlantılar çıkardı. Soruşturma kapsamında elde edilen döküman ve belgeler Diyarbakır’a gönderildi. İddiaya göre, yeniden yapılanan Ergenekon, kaos eylemlerini KCK’ya yaptıracaktı. ÇYDD de bunun bir parçasıydı.
12.Dalga olarak isimlendirilen Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’ne yönelik son operasyon, her zamankinden daha fazla ses getirdi. Bazı eski ve yeni rektörler ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) yöneticilerine yönelik operasyon, “Ergenekon’un kadrolu karşıtlarını” öfkelendirdi: Prof. Dr. Mehmet Haberal ile ‘kendilerini eğitime vakfetmiş’ ÇYDD ve ÇEV yöneticileri nasıl gözaltına alınır!
Daha bu tartışmalar sürerken bir başka haber de Diyarbakır’dan geldi. Diyarbakır özel yetkili cumhuriyet savcıları, terör örgütü PKK ile DTP arasında köprü vazifesi gören Kürdistan Topluluklar Birliği’ne (Koma Ciwaken Kürdistan-KCK) yönelik ülke genelinde bir operasyon başlattı. Her ne kadar gözden kaçmış olsa da bir diğer hareketlenme de önemliydi. Erzurum’da özel yetkili bir başka cumhuriyet savcısı, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’ne (DHKP-C) yönelik operasyon başlattı. Trabzon, İstanbul ve Rize’de tutuklanan 9 örgüt mensubu Erzurum’a gönderildi. DHKP-C’nin Trabzon yapılanması büyük oranda etkisiz hâle getirildi.
Peki, ardı ardına gelen operasyon haberleri aslında ne anlama geliyor? Ergenekon-PKK ve Ergenekon-DHKP-C ilişkisi, her iki iddianamede de yer alıyor. Ancak 12. Dalga’da gözaltına alınan ve tutuklananların bu örgütlerle bağı merak konusu. Mesela, evinde arama yapılan Türkan Saylan’ın başkanlığını yaptığı ÇYDD, Ergenekon’un neresine konulmalı?
Her ne kadar şeklen iki ayrı konu olsa da Ergenekon operasyonu ile PKK’ya yönelik geniş çaplı soruşturmanın yolu birçok yerde kesişiyor. PKK operasyonunda gözaltına alınan ve tutuklananlar, sıradan kişiler değildi. PKK ile Demokratik Toplum Partisi (DTP) arasında köprü vazifesi gören ve PKK’nın şehirdeki bütün hamlelerini organize eden KCK, aynı zamanda PKK’nın Ergenekon ayağını da oluşturuyor. KCK (Mayıs 2007’de resmen ilan edildi) şemasının en başında, İmralı’da tutuklu Abdullah Öcalan ‘Önderlik Komitesi’ adı altında sembolik olarak yer alıyor. Terörist Murat Karayılan ise örgütün lideri konumunda. Diyarbakır merkezli operasyon, Karayılan’dan çok Cemil Bayık, Ali Haydar Kaydan, Mustafa Karasu ve Sabri Ok gibi kişilerle ilişkisi olan DTP’lileri kapsıyor. Tabii Avrupa’da bulunan Zübeyir Aydar’ın da bu yapılanmada önemli bir yeri var.
Operasyonun en büyük halkasını, avukatlar-Öcalan görüşmeleri ve bu görüşmelerin Kandil’de Sabri Ok’a iletilmesi kısmı oluşturuyor. Aynı şekilde PKK’nın yeniden dizaynı da burada önemli. Ancak Sabri Ok (Uzun yıllar Bursa’da cezaevinde kaldı. DTP’nin eski başkanı Nurettin Demirtaş da aynı cezaevinde Ok ile bir süre yattı.), PKK içinde ve onu tanıyanlar tarafından ‘Ergenekoncu’ olarak biliniyor. Operasyon bir nevi Sabri Ok ile birlikte PKK’nın Ankara grubunu ve bunların DTP içindeki uzantısını kapsıyor. Bir başka deyişle, özel yetkili savcıların PKK operasyonu, Ergenekon soruşturmasının bir parçasını oluşturuyor.
DTP ve PKK içindeki derin yapılanmaya uzanan operasyonda gözaltına alınan ve tutuklanan şahısların yanı sıra teknik takibe alınan çok sayıda kişi bulunuyor. Özellikle DTP’li bazı belediye başkanlarının ismi de operasyonda ön plana çıkıyor. Başkanlar ile PKK’ın habercileri arasındaki telefon konuşmaları önemli delillerden. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yapısını örnek alan KCK, yasama, yürütme, yargı erklerine dayalı bir yapı oluşturuyor. Silahlı ve sivil kanat şeklinde yapılanan KCK, aynı zamanda kadınlar ve gençler için de örgütlenmenin gerekliliğine inanıyor. PKK bir nevi Ergenekon’u taklit ederek KCK yapısını oluşturmuş. Ergenekon yapılanması, ‘Ergenekon’ ana belgesi ile ‘Lobi’ ve ‘Analiz’ isimli dokümanlarda net bir şekilde ortaya çıkıyor. Silahlı kanat, özel büro, sivil toplum kuruluşları, siyasi kanat şeklinde bölümler var. Öyle ki KCK, tıpkı Ergenekon’da olduğu gibi yazarlar, sanatçılar ve hukukçulardan oluşan gruplar dahi kurmuş.
PKK tarihindeki en büyük operasyon, aynı zamanda PKK’nın ‘beynine’ yapılan hamle olarak da değerlendiriliyor. Aslında bu darbe, Ergenekon- PKK ilişkisini bundan sonra önemli ölçüde sekteye uğratacağa benziyor. Ancak örgüt içindeki Ankara grubu her zaman başka bir hamle geliştirmeyi ihmal etmiyor. İddiaya göre, Ergenekon aldığı darbelerden sonra kaos oluşturmak ve birtakım suikastlar yapmak için operasyon görevini KCK’ya bıraktı. Operasyonlarda elde edilen dokümanlarda örgütün büyük çapta bir eylem hazırlığında olduğu belirtiliyor. KCK, önce üniversiteleri hareketlendirecek, Alevi vatandaşları organize edip kitle gösterileri yapacak, ardından da birtakım şaibeli suikastlarla çeşitli grupları karşı karşıya getirecekti.
KCK aslında Ergenekon kapsamında ele geçirilen deliller, belgeler ve tanık ifadeleri doğrultusunda takip ediliyordu. KCK’nın Diyarbakır’da merkez olarak kullandığı binanın karşısında daire tutan Diyarbakır Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, KCK’nın beyin takımını deşifre etti. Kimlerle görüştükleri, kitleyi nasıl yönlendirdikleri operasyonda ele geçirilen belgelerde sabit. KCK’yı yönlendiren Sabri Ok’un Türkiye’ye kaçak girmeyi planladığı da deşifre ediliyor. Aynı şekilde KCK’nın şehir militanlarının bilgi verdiği terörist Ape Hüseyin kod adlı Kadri Çelik (Dağlıca ve Aktütün baskınını organize eden kişi. Kıbrıs’ta askerliğini asteğmen olarak yaparken bir subayı öldürüp dağa çıktı), Sabri Ok ile irtibat hâlinde. İkilinin Dağlıca baskınından bir ay önce Hakkâri’nin bir yaylasında bazı askerlerle görüştüğü ileri sürülüyor.
Ayrıca, Ergenekon’dan elde edilen deliller, Diyarbakır’daki operasyonu yürüten savcıya gönderilerek operasyon derinleştirildi. Gönderilen dokümanlar içinde Ergenekon’un PKK’ya yaptırdığı eylemlerin listesi de bulunuyor. Özellikle Ergenekon operasyonunun başlamasıyla patlak veren eylem ve olaylara dair tanık ifadeleri veya belgeler Diyarbakır’daki operasyonu şekillendirdi. KCK’nın Ergenekon benzeri bir yapılanma ile Ergenekon’a hizmet ettiği belirtiliyor. Bu nedenle bazı eylemler PKK içinde dahi kafa karıştırdı. Örneğin, Diyarbakır’da bir dershane önünde meydana gelen (3 Ocak 2008) ve 7 kişinin hayatını kaybettiği, 67 kişinin de yaralandığı patlama, Ergenekon-KCK ilişkisinin tam bir deşifresi. PKK adına açıklama yapan KCK, üç gün boyunca olaya kayıtsız kaldı. Açıklamayı ancak dördüncü gün yapabildi: “Gruplarımızın yapma ihtimali var.” Beşinci gün ise ‘Otonom bir grubumuz yapmış, Diyarbakır halkından özür diliyoruz.’ şeklinde bir açıklama geldi.
Olaydan 6 gün sonra avukatların Abdullah Öcalan ile görüşmesi ise deşifrenin geldiği son nokta oldu. Görüşmede avukatlar ‘olayı örgüt yaptı’ demesine rağmen Öcalan, “Karışık bir olaydır. Karıştırmak isteyenler yapmış olabilir. Geçmişte Hizbullah ve kontrgerilla benzeri eylemleri yapıyordu.” şeklinde bir açıklama yapıyor. Bunun üzerine KCK Yürütme Konseyi, “Olay tam belli değil, araştırılıyor.” demek zorunda kalıyor.
Bir başka çelişki de Güngören’deki patlamada yaşanıyor. Ergenekon’un PKK’ya havale ettiği patlamanın faili İrfan kod adlı terörist hâlâ aranıyor. İrfan, KCK’nın ‘Özel Kuvvetleri’ne mensup biri. Diyarbakır’da polis servis aracına saldırı da KCK’nin organize ettiği eylemlerden. Patlamaların yanı sıra kitle gösterileri, dil konusundaki öğrenci eylemleri, Ahmet Kaya’nın mezarının getirilmesini engellemek için imza kampanyası, şehirdeki eylemler (Başbakan’ın Diyarbakır’daki gezisini protesto etmek için çöp bırakma ve esnafa kepenk kapattırma gibi), Nevruz’daki sokak gösterileri gibi her türlü faaliyet de KCK tarafından organize edildi.
KCK aynı zamanda DTP’li belediye başkanlarını da baskı altında tutuyor. İddiaya göre, hangi başkanın hangi programa katılacağını KCK belirliyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in Başbakan Erdoğan’ı havaalanında karşılamak için gittiği ve buradan döndürüldüğü aktarılıyor. Hatta Baydemir, KCK mensupları tarafından tehdit ediliyor. Baydemir’in, kendisini telefonla arayan kişiye “Ben sizin en zor gününüzde yanınızda oldum, daha ne istiyorsunuz!” dediği ileri sürülüyor.
KCK’yı, DTP’nin içinde çeşitli görevler yapan gençlerden oluşan üç kişi yönetiyor. KCK’nın şehirdeki kadrosunun önemli isimleri, kendilerini siyasilerin ve belediye başkanlarının üstünde görüyor. Belediyelere işçi alımını ve belediyelerden PKK’ya para gönderilmesini de KCK organize ediyordu. KCK ile ilgili ortaya çıkan diğer bir ayrıntı ise Ergenekon suikast listesinde yer alan Osman Baydemir’e yönelik saldırının, bir Ergenekon tetikçisi ve Diyarbakır’daki bir örgüt mensubu tarafından ortaklaşa düzenlenecek olmasıydı.
Ancak KCK’nın en önemli olayı Cumhuriyet Mitingleri. Örgüt buraya katılmak için çaba gösteriyor. Buna dair belge ve bilgilere ulaşıldığı belirtiliyor. Ergenekon’un kontrol altında tuttuğu sivil toplum kuruluşları tarafından organize edildiği belirtilen mitinglere PKK’lıların da davet edildiği ve katıldığı tespiti yapılıyor. 12. Dalga’da ÇYDD ve ÇEV şubelerine yapılan operasyonlarda birçok doküman ele geçirildi. Özellikle mitingleri organize eden ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ın mitinglere çağrı için gönderdiği faksların ele geçirilen belgeler arasında olduğu belirtiliyor. Diyarbakır’daki operasyonda deşifre edilen KCK’nın ise taraftarlarını mitinglere yönlendirdiği tespiti yapılıyor. Özellikle Kürdistan Aleviler Birliği, Alevi cemaatinin katılımı üzerinde etkili oldu. Cumhuriyet Mitingleri’nin yapıldığı dönemde KCK’nın başkanı olarak adı geçen Murat Karayılan da bir bildiri yayımlayarak olaya destek çıktıklarını duyurdu. Karayılan’a göre, meydanlara gidilmesi Türkiye’nin demokratikleşmesine yarar sağlıyordu: “Bu mitinglere katılım sağlanması hâlinde başlayacak süreç, Kürt sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır.” Bu tarihlerde DTP Genel Başkanı Ahmet Türk de mitinglere atfen şöyle konuşuyordu: “Türkan Saylan’ın çizgisini ve söylemini her zaman beğeniyoruz.” Mitinglere özellikle KCK’nın gençlik yapılanması olan Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi’nin (YDGH) katıldığı belirtiliyor.
ÇYDD’deki aramalarda el konulan bir başka dokümanda ise terör örgütü PKK’ya yakın dernek ve kuruluşlar ile yöneticilerinin isim listelerinin bulunduğu belirtiliyor. Bu isimlerin önemli bir kısmının KCK operasyonu kapsamında gözaltına alındığı da gelen haberler arasında. Zaten Diyarbakır merkezli PKK operasyonu giderek genişletiliyor ve ciddi bağlantılar tespit ediliyor.
Polisin yaptığı aramalarda ayrıca ÇEV Genel Başkanı Gülseven Yaşer’in de özel arşivine ulaşıldı. Yaşer’in ‘Gözüm gibi baktığım özel arşivim var’ demesi üzerine bu arşivin özellikle arandığı ve incelenmesinin sürdüğü açıklandı. Cumhuriyet Mitingleri’nin organizatörleri arasında bulunan ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer’in adı 2. iddianamede geçiyordu. Yaşer’in, Fethullah Gülen’e yönelik davada adil yargılamayı etkilemek suçu işlediği ve PKK’lıları bursla desteklediği ortaya çıkmıştı. ÇYDD ve ÇEV’in başta PKK olmak üzere DHKP-C ve Hizbullah mensuplarının yakınlarına burs verdiği, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından da belgelenmişti. Vakfın, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un desteğiyle 1800 lise öğrencisine burs vermek için başlattığı ‘Deniz Yıldızı Projesi’ incelemeye alınmıştı. ÇEV’den burs alanlar arasında teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın akrabaları ile Gaffar Okkan cinayetine karışan Hizbullah mensubunun akrabası da vardı. Özellikle 2003-2004 (bu dönemde darbe hazırlıkları yapıldığı günlüklere yansımıştı) yıllarında çok sayıda PKK sempatizanı ve mensubunun burs aldığı aktarılıyor. Burs alan gençlerin daha sonra PKK’nın dağ kadrosuna katıldıkları ileri sürülüyor. Halen PKK’nın üst düzey bir komutanın kızının ÇYDD bursu aldığı ileri sürülüyor. KCK operasyonunda Doğu ve Güneydoğu’da faaliyet yürüten birçok vakıf ve derneğin köyleri PKK militanları ile dolaştıklarına dair fotoğrafların da ele geçirildiği aktarılıyor.
Terör örgütü PKK üyesi öğrencilere burs vermekle suçlanan Gülseven Yaşer’in başkanlığını yaptığı ÇEV ile Prof. Dr. Türkan Saylan’ın başkanı olduğu ÇYDD’nin misyonerlik yaptığı da ileri sürülüyor. Özellikle Van bölgesinde bu alanda aktif faaliyet yürüttükleri aktarılıyor. Son operasyonda konuya dair ciddi belgelerin ele geçirildiği de vurgulanıyor. ‘Burs listelerinin’ alınmasına tepkinin de biraz bu konularla ilgili olduğu aktarılıyor.
MİT’in 24 Nisan 2001 tarihli raporunda, ÇYDD ve ÇEV’in, misyonerlik faaliyetlerinin Türkiye ayağını oluşturduğu açıklanmıştı. Bu iki vakıf, misyonerlik faaliyetlerini organize eden Dünya Kiliseler Birliği’nin Türkiye’deki temsilcisi durumundaki Amerikan Board şirketi tarafından destekleniyor ve finanse ediliyor. 1830’lu yıllardan beri faaliyet gösteren Amerikan Board adına Türkiye’de çalıştığı belirtilen Sağlık ve Eğitim Vakfı’nın mütevelli heyetinin başında ise ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer’in eşi Yaşar Yaşer’in bulunduğu anlatılıyor. ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ın annesi Lilimina Raiman’ın (1936’da) Leyla ismini aldığına da değiniliyor. Teröristlere burs veren ve misyonerlik yapan ÇEV’in ikinci başkanlığını o dönemlerde Şener Eruygur’un yaptığı da ortaya çıkmıştı. Benzer bir rapor da Jandarma tarafından hazırlanmıştı. Bu raporda da ÇYDD ve ÇEV’in Atatürk’ü kullanarak örgütlerle bağı olan sivil toplum kuruluşlarına yardım ettiğinin altı çiziliyor. Son operasyonda ele geçirilen ÇYDD ve ÇEV dokümanlarında burs verilen öğrencilerin ailelerine ait fişlemelerin yapıldığı da ortaya çıktı. Doküman listelerinden elde edilen bilgilere göre, ailesinde türbanlı olan öğrencilere burs verilmediği tespit ediliyor. Bu fişlemelerin büyük kısmının ise Şener Eruygur’un kurduğu Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından yapıldığı öne sürülüyor.
ÇYDD ve ÇEV’e yönelik operasyonda başka bir gerçek daha ortaya çıktı. İddiaya göre daha önce eylem ve miting gibi toplumsal olayları organize eden Ulusal Birlik Hareketi Platformu’nun deşifre olmasından sonra yeni bir birliğin hazırlığına başlandığı belirtiliyor. Mehmet Haberal’dan finanslı yeni birliğin başına Saylan’ın getirileceği ileri sürülüyor. Birlik, Cumhuriyet Mitingleri benzeri eylemler ve toplum nezdinde itibar gören organizasyonlar yapacaktı. Kalabalık olmayan ancak belirlenen illerde eş zamanlı yapılacak gösterilerle kamuoyu yönlendirilecekti. Diğer bir iddia ise kaos oluşturma görevi de KCK’ya verilecekti. Ayrıca, Ergenekon karşıtı kitle gösterileri düzenleyip toplumu yönlendirme faaliyetleri de bu çalışmanın bir parçasını oluşturuyor.
ÇYDD ve ÇEV’de ele geçirilen belgeler, sadece burs listeleriyle sınırlı değildi. İddiaya göre, AB fonlarından ‘eğitim ve proje’ maksatlı alınan paralar, Ergenekon ve STK’lara aktarıldı. Aynı şekilde Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Ziya Özcan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı bakanlara dair bilgilerin toplandığı ve bu kişilerin hedef alındığı belirtiliyor. Mehmet Haberal’a ait Patalya Otel ve Başkent Üniversitesi’nde “AK Parti’yi devirme” toplantılarının yeniden yapıldığı ileri sürülüyor. Özellikle eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun bunun için bazı askerlerle görüştüğü ve darbe için çağrılar yaptığı aktarılıyor.
Kent Otel’in ardından Patalya Otel’de devam eden toplantılara emekli orgeneraller Hurşit Tolon, Tuncer Kılınç ve Şener Eruygur ile birlikte sayıları yüzü geçen çok sayıda eski bakan ve bürokrat katılıyordu. 22 Temmuz (2007) seçimlerinde AK Parti yüzde 47 oy alınca toplantılara bir süre ara verilmişti. Ergenekon operasyonlarından sonra da suskun kalan grubun son dönemde yeniden toplanmaya başladığı ve çalışmalar yürüttüğü aktarılıyor. Son operasyonun, son dönemlerdeki ‘darbe’ çalışmalarını kapsadığı ileri sürülüyor.”
Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’dan ele geçirilen ‘Rektörlerle Toplantı. pdf’ isimli dosyada, 25 Ekim 2003’te Ankara’da rektörlerin de katılımıyla düzenlenen ve ‘Ordu Göreve’ pankartlarının açıldığı yürüyüşün, Ergenekon’un darbe planlarının ikinci aşaması, Ayışığı’nın bir ayağı olduğu ortaya çıkmıştı. İstanbul Üniversitesi, 9 Eylül Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Malatya İnönü Üniversitesi, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Samsun 19 Mayıs Üniversitesi rektörlerinin 19 Eylül 2003’te Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’nda katıldıkları toplantıda konuşulanların yer aldığı dosyada, “Rektörlerden 15-20’sinin ‘Kubilay’ olmaya hazır olduğunu” söyledikleri ve “25 Ekim’de rektörler ve öğretim üyeleri Anıtkabir’e geleceğiz. Bize destek veren kurumlar da gelmeli. TSK ile beraber olalım.” teklifinde bulundukları anlatılıyor. Bu toplantıdan 6 gün sonra, Ankara’da ‘Ordu Göreve’ pankartları altında Ergenekon sanığı eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Kemal Alemdaroğlu ve eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün de Tandoğan Meydanı’ndan Anıtkabir’e kadar yürüdüğü gösteri yapılmıştı.
Ergenekon tutuklusu Mustafa Balbay’ın günlüklerinde de Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlhan Selçuk ile emekli Org. Şener Eruygur arasında 18 Şubat 2004’te geçen konuşma yer almıştı. Konuşmada Eruygur’un, “Biz kimlerle görüştük, bilgi verelim. Anıl Çeçen, Yıldırım Koç, Malatya, İstanbul, Samsun, 9 Eylül rektörleri. Onlar çok heyecanlı. Artık bilen bilir, biz yola çıktık.” ifadeleri yer almıştı. Bu süreç ve çaba sürekli devam etmişti. Hatta Prof. Fatih Hilmioğlu, mitinge öğrencileri götürmek için üniversitede sınavları ertelemişti. Prof. Mustafa Yurtkuran ise 14 Nisan 2007’de Tandoğan Meydanı’ndaki mitinge kimin katılıp katılmayacağını tespit etme adına zorla imza karşılığı listeler hazırlatmıştı.
KİMİN REKTÖRLERİ?
Prof. Dr. Mehmet Haberal: Başkent Üniversitesi, Başkent Hastanesi, Kanal B Televizyonu ve Patalya Oteli sahibi. Ergenekon sanıklarıyla ilişkisi bulunuyor. Ergenekon’un gizlenen şeması içinde yer aldığı ileri sürülüyor. Haberal’ın adı hem yönetici hem de örgütün finansörü olarak geçiyor.
Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu: Malatya İnönü Üniversitesi’nin eski rektörü. Şimdi Haberal’ın Başkent Üniversitesi’nde. 27 Nisan e-muhtırasını değerlendiren Hilmioğlu, “Ordu demokrasiye müdahale etmemiştir. Türk ordusu, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesine aykırı olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerine karşı davranan bir hükûmete karşı müdahale etmiştir.” demişti. “Kim gelirse gelsin. Yüzde 35’le değil, isterse yüzde 95’le gelsin. Onu da söyleyeyim!” sözü de Hilmioğlu’na ait. İnönü’de PKK yandaşlarından kadrolaşmaya gitmesi ve başörtülü öğrencilere yönelik baskılarıyla da gündeme gelmişti.
Prof. Mustafa Yurtkuran (Eski Uludağ Üniversitesi Rektörü): Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Başkan Vekili Yurtkuran’ın adı 2. iddianamede geçmişti. Yurtkuran’ın eşinin rektör olmasından sonra serbest kalıp Ergenekon sanığı Şener Eruygur’a teslim olacağına ilişkin görüşleri iddianamede yer almıştı.
Prof. Dr. Osman Metin Öztürk (Giresun Üniversitesi): Emekli binbaşı. Öztürk’ün, Veli Küçük’e ‘Her zaman emrinize amadeyim’ dediği ortaya çıkmıştı. Genelkurmay Başkanlığı’nda Hukuk Müşavirliği görevi de yapan Öztürk, kişisel web sitesinde, İstanbul’da Koç Grubu’na ait Beko Fabrikası’nda yangın çıkmasının ardından “Koç, üstüne vazife olmayan işlere burnunu soktukça bu tür olaylarla daha çok karşılaşacaktır. Sadece Koçlar mı, başkalarına da sıra gelecek.” demişti.
Prof. Dr. Ferit Bernay (Eski 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü): ‘İntihal, yolsuzluk, kadrolaşma’ iddiaları nedeniyle uzun süre gündemi işgal etti. Hakkında bir Meclis Araştırma Komisyonu da kurulan Bernay, pek çok suçlama için hâlen yargıda hesap veriyor. Üniversite bünyesindeki Halk Bilimleri Kulübü’nün DHK -C militanı 5 üyesi İstanbul’da polisle çatışmıştı.
Prof. Dr. Erol Manisalı: Ergenekon’un yöneticisi olarak adı geçen emekli Orgeneral Şener Eruygur’un, ulusalcı görüşleriyle tanınan Prof. Dr. Erol Manisalı’dan, darbeye giden yolda ‘kullanabileceği’ ya da ‘yönlendirebileceği’ akademisyen, gazeteci ve sivil toplum örgütü temsilcileri konusunda ‘rapor’ aldığı ortaya çıkmıştı. Manisalı’nın da ‘yönlendirilebilir’, ‘faydalanılabilir’, ‘irtibat kurulabilir’ şeklinde kişileri sınıflandırdığı belirlenmişti. Bir nevi Eruygur’un akıl hocalığını yapan kişi.
AKSİYON